11-15-2011
|
#1
|
GöKKuŞaĞı
|
“Evrim”den “Devrim”e
Hakkı Devrim, Okan Bayülgen’in programında Peygamber Efendimiz için “Kabile Şefi”, Kur’an-ı Kerim için “Muhammed’in sözleri” deyince, tepki almış  
Tepki gösterenler elbette haklıdır ve bu tür saygısızlıklara tepki göstermek her Müslümanın görevidir Ne var ki, biraz da işin kökenine inmek gerekiyor  
Zira bu yaklaşım Hakkı Devrim’in yaklaşımı değil, bir devre damgasını vuran zihniyetin yaklaşımıdır Hakkı Devrim o devrin tortularını yaşayan ve taşıyan insandır Bir zamanlar liselerde okutulan kitaplarda bu iddialardan beter iddialara yer verilmiş, nesillerin dinsizleştirilmesi için ders kitaplarında inkâr fırtınaları estirilmiştir
Kişi okuduklarından bağımsız değildir  Düşünceler kişinin belli yaşlarda aldığı telkinlerle şekillenir  Yani bir bakıma Hakkı Devrim, uzunca bir dönem eğitim sistemine hâkim olan zihniyetin pek çok kurbanından yalnızca biridir
En büyük suçu, vaktiyle kendisine okutulan hezeyanları, yaşadığı hayatın imbiğinden geçirip analiz etmemesi, başka eserler ve yaklaşımlar ışığında tashihe (düzeltme) tabi tutmamasıdır
Bir “aydın” için çok büyük eksiklik  Büyük hata, büyük günah, büyük ayıp  
Şimdi gelin bu “gaf”ın kökenine inelim Bunun için, “Maarif Vekilliği Talim ve Terbiye Heyetinin 12 6 1932 tarih ve 11 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş ve Neşriyat Müdürlüğü’nün 83-5878 sayılı ve 19 7 1941 tarihli emriyle üçüncü defa basılmış” olan “Tarih II” isimli ders kitabının (lise) “Kur’an nedir?” başlıklı bölümüne bakmamız yeter 
Kur’an şöyle tarif ediliyor: “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’ân denir  ”
Hakkı Devrim’in dediği de budur Şuuraltına yerleştirilmiş “hezeyan”ı boş bulunduğu bir anda seslendirivermiştir
Aynı kitap, vahyi bütünüyle inkâr etmek için, “Vahiy, ilham fikri Muhammed’ten evvel de Araplarca meçhul değildi Bütün ibtidaî kavimler gibi, Araplar da şâirlerin, akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı; bu kuvvetler Araplar için cinlerdi” diyerek Efendimiz’e “müneccim=cinci” demeye çalışıyor Hatırlayın: Cahiliye dönemi “müşrikler”i de benzer iddialar öne sürerlerdi
Ürpere ürpere okuyalım: “Cinler gûyâ, kâhinlere gayıptan haber vermek kudretini ilham ederlerdi Bu nevi itikatlar Arabistan’da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed bile cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştır  ” (Tarih II, s 90-91)
Kâbeyi “tavla zarı”na benzeten zihniyetten başka ne beklenir ki zaten?
Aynı kitabın Kâbe’yi tarif edişine bakın: “Kâbe; mikâp yâni tavla zarı şeklinde demektir Filhakika Kâbe çok eskidir Ne vakit ve kimler tarafından yapıldığı da bilinmiyor Arap an’anesi Kâbe’nin inşasını İbrahim Peygambere atfetmektedir ” (Bunu Arap an’anesi değil, doğrudan Kur’ân-ı Kerim söylüyor)
Gerçek Peygamber-i Zişan’ı böylece karaladıktan sonra, sıra “Yalancı Peygamber Müseylime”yi övmeye geliyor:
Adı geçen ders kitabını yazanların ve onaylayanların Müseylime hakkında hükmü şu: “Hakikatte Müseylime de kıymetsiz sayılmayacak ahlâkî ve dinî bir mezhep ortaya koymuştur ” (Sayfa : 112)
Ruhumuzu derinden ürperten, tüylerimizi diken diken eden bu görüşlerin, dinî eğitimin yasaklandığı bir devirde bütünüyle alternatifsiz olarak liselerde okutulduğunu da hatırlarsak, facianın çapını kestirebiliriz
Çok şükür, bu hezeyanlardan geriye kala kala birkaç Hakkı Devrim kaldı
Yavuz Bahadıroğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|
|