Şengül Şirin
|
Cevap : Caferilik Mezhebi
Peygamberin Vefatından Sonra
Ancak Hz Resulullah’ın rihletinden sonra, kendileri gibi düşünmeyen ashap tarafından herhangi bir gerekçeyle bunun önünün tıkandığını görünce de, yine başta Hz Ali olmak üzere Ehl-i Beyt’i örnek alarak, hüzünlenmiş ve cari gidişata itiraz etmişse de, Hz Resulullah (s a a)’ın rihlet etmesiyle henüz yeni filizlenmekte olan İslam dininin dağılıp yıkılmasını beklemekte olan İslam düşmanlarına bir fırsat vermemek gayesiyle fazla ileri gitmemiş ve İslam’da, kapanmasına imkan bulunmayacak bir gedik açılmasına meydan vermeyerek, birlik ve beraberlik yolunu seçmiştir
İkinci kol ise, Kuran-ı Kerim’in ve Hz Resulullah (s a a)’ın bu açıklamaları karşısında, kendileri için içtihat etme hakkı tanımış ve Hz Ali’nin henüz genç olduğu ve hilafete daha yaşlı birinin geçmesi gerektiği, yahut Hz Ali’nin kafirlerden bir çoğunu öldürmüş olması nedeniyle Arap kabilelerinin kolay kolay ona boyun eğmeyeceğini, ya da hem nübüvvet hem de hilafetin Haşımoğulları’nda olmaması gerektiği, yahut Hz Resulullah’ın kendinden sonra Hz Ali’nin Müslümanların önderi olmasına dair olan isteğinin, bir İlahi emir olmayıp, akrabalık ve benzeri sebeplerden dolayı Hazret’in şahsi görüşü olduğu gibi mülahazalarla Hz Resulullah (s a a)’ın rihletinden hemen sonra, mübarek naşının gusül ve kefeniyle ilgilenmeyi Hz Ali ve yaranına terk edip, Hz Ali ve yaranının yokluğundan da yararlanarak, “Sakife” denen yerde toplanarak birinci Halife Ebu Bekir’in başa geçmesini sağladı
Ancak Hz Ali ve yaranı bu hareketi meşru kabul etmeyip Ebu Bekir’e biat etmeği reddetti Hatta Sahih-i Buhari’nin Hayber gazvesi babında geldiği üzere, Hazret altı ay gibi uzun bir süre bu muhalefetini devam ettirip, biat etmekten sakındı Fakat Müslümanların bu dağılmışlığından İslam dininin pusuda bekleyen iç ve dış düşmanlarının istifade etmeğe çalıştıklarını ve bu durumu sürdürmenin İslam’da telafisi mümkün olmayacak bir gedik açacağını görünce de, Hz Resulullah (s a a)’dan aldığı tavsiyeye uyarak, kendi tabiriyle zehirden daha acı olsa bile ağzının yarını yutkundu Gözünde diken kalmış ve boğazında kemik tıkanmış bir insanın durumunda olsa bile sabretmeyi daha yeğ buldu Ancak yine de başa geçmişlerden İslam ve Müslümanların yararına olan nasihatlerini esirgemedi ve karşılaştıkları her zorlukta onların imdadına koştu Ona tabi olan sadık yarları da mevlalarını taklit ederek aynı siyaseti sürdürdüler
Görüldüğü üzere, Ehl-i Beyt mektebinin temelini teşkil eden Hz Resulullah (s a a)’dan sonra İslam ümmetinin imamet ve önderliğinin Hz Ali’ye ait olduğuna dair inancı Peygamber-i Ekrem’in kaydı hayatta bulundukları dönemden başlamış, Hazret’in dünyadan göçmesinden hemen sonra Ebu Bekir’in hilafete seçilmesinin gündeme yerleşmesiyle de daha belirginlik kazanmıştır Peygamber-i Ekrem’in dünyadan göçmesinden hemen sonra İslam ümmetinin önderliği hususunda cereyan eden olaylardan azıcık haberi olan hiçbir kimse bu hakikati inkar edemez
Fazl bin Abbas’ın, Sakife’de cereyan eden Ebu Bekir’in hilafete getirildiği haberinin yayılır yayılmaz, orada toplanmış olan topluluğa hitaben söylemiş olduğu: “Ey Kureyş topluluğu, hilafet sizin hakkınız değildir Biz onun ehliyiz, siz değil Bizim efendimiz (Hz Ali) ona sizden daha evladır” [49] sözü işte bu inanca dayanmaktadır
Sakife Hadisesi
Hz Ali ve yaranının Ebu Bekir’e biat etmeği ret etmesi de bu inançtan dolayıdır Tarih-i Yakubi bu hadiseye işaretle şunları yazıyor: “Muhacir ve Ensar’dan bir topluluk Ebu Bekir’e biat etmeyi reddedip, Ali’nin yanında yer aldılar Abbas bin Abdulmuttelib, Fazl bin Abdulmuttelib, Zübeyr bin Avam bin As, Halid bin Said, Mikdat bin Amir, Selman-i Farisi, Ebuzer el-Gaffari, Ammar bin Yasir, Bera bin Azib ve Ubey bin Ka’b bu cümleden ashap arasında bulunmaktaydı ” [50]
Böylece Hz Resulullah (s a a)’dan sonra İslam ümmetinin önderliğinin Hz Ali’nin hakkı olduğunu savunan güçlü bir topluluk ortaya çıkmıştı Onlar, Sakife’de cereyan eden Ebu Bekir’in hilafete getirilmesi olayına itiraz ediyor ve konunun tekrar gözden geçirilerek hilafet mevkiinin Hz Ali’ye devredilmesini talep ediyorlardı Onlar, Hz Fatime’nin evinde toplanıyor, Sakife’de cereyan eden hadisenin, İslam ümmetinin önderliği hususunda karşılaşılan bir talihsizlik olduğunu ve bunun nasıl önlenebileceğini tartışıyorlardı
Yakubi bu hususta şunları yazıyor: “Ebu Bekir ve Ömer’e Ensar ve Muhacirlerden bir bölüğün Ali ile birlikte (muhalefet kastıyla) Resulullah’ın kızı Fatime’nin evinde toplandıkları haberi ulaştı Bunun üzerine, bir grupla birlikte hareket edip o eve hücum ettiler…” [51]
Ömerin Ehl-i Beyt’e Zulmü
Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden İbn-i Kuteybe ise, bu olayı şöyle anlatıyor: “Ebu Bekir (r a), bir grubun kendisine muhalefet amacıyla Ali (a s)’ın evinde toplandıklarını öğrenince, Ömer’i onlara gönderdi Ömer, Ali’nin evine gelip onlara seslendi, ama onlar dışarı çıkmayı reddettiler Bunun üzerine Ömer, odun getirilmesini istedi ve: “Ömer’in canı elinde olana andolsun ki, ya dışarı çıkarsınız, ya da evi içindekilerle birlikte yakarım” dedi [52]
Tarihçiler, bu olayda Ömer’e, evde Peygamber-i Ekrem’in kızı Fatime’nin de bulunduğunun hatırlatıldığını, Ömer’in de: “Hatta o bile olsa, yine yakarım” cevabını verdiğini ve bu hengamede Hz Fatime’nin yüce sesle: “Ey babam, ey Resulullah, senden sonra şu İbn-i Hattab ve İbn-i Ebu Kuhafe’nin elinden çektiklerimiz nedir?” diye feryat ettiğinide kaydetmekteler [53]
Evet, Ömer’in deyimiyle “felteten” düşünülmeden aceleyle gerçekleştirilen Ebu Bekir’e biat meselesi, artık onlara her şeyi unutturmuştu Artık ne Allah Teala’nın “De ki, ben çektiğim zahmet karşılığında sizden akrabalarımı sevmekten başka bir ücret istemiyorum” [54] ayetini hatırlıyor, ne de Peygamber-i Ekrem’in “Fatime benim pare tenimdir; kim, onu incitirse, beni incitmiştir; kim de beni incitirse, Allah’ı incitmiştir” sözü onları ilgilendiriyordu Değil Peygamber’in biricik kızı Fatime’yi incitmemek; onlar bu uğurda Fatime-i Zehra, Hz Ali ve cennet gençlerinin efendileri Hz Hasan ve Hüseyin de dahil olmak üzere, o gün o evde toplanan herkesi diri diri yakmayı bile göze almışlardı
Sonuç
Evet, onlar hilafet uğruna her şeyi göze almışlardı; ne pahasına olursa olsun mutlaka bu makamı elde etmeleri gerekirdi Artık Peygamber-i Ekrem’in izin almadan içeri girmediği ve Fatime’den izin gelinceye kadar dışarıda beklediği kapıyı tekmeyle kırarak, yahut ateş vurup yakarak içeri girmek onlar için fark etmezdi Onlar için mühim olan, muhalefet amacıyla içeride toplanmış olanların dışarı çıkarılması ve hangi yöntemle olursa olsun, onların bu emellerini suya düşürebilecek bu muhalefet hareketinin çok büyümeden bastırılmasıydı
Şimdilik olayın bu yönü bizi ilgilendirmiyor Onlar, Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine karşı gösterdikleri bu cefalarının hesabını Allah’a vereceklerdir Bizim burada üstünde durmak istediğimiz husus, bu değildir Bizi ilgilendiren, o gün Hz Ali ve ona tabi olan ashabın önde gelenlerinden büyük bir bölüğün, onların hilafet kararlarını tanımamaları ve bu hususta hakkın Ali’ye ait olduğunu savunmalarıdır İşte bu, biz Ehl-i Beyt mektebinin inanıp savunduğu şeydir Bu, bizim inancımızın sonradan değil, o zamandan beri var olduğunu göstermektedir Bu, bazı yazarların ısrarla ispatlamaya çalıştığı, Ehl-i Beyt mektebinin Peygamber-i Ekrem’den sonra İslam ümmetinin önderliğinin Hz Ali’ye ait olduğu inancının çok sonraları doğduğuna dair iddialarını suya düşürmektedir İşte bizim vurgulamak istediğimiz husus budur Bütün bu olup bitenler, Ehl-i Beyt mektebinin, temelini Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Hz Resulullah (s a a)’ın sünnetinde bulan, İslam ümmetinin önderliğinin, başta Hz Ali olmak üzere Ehl-i Beyt’e ait olduğu temel inancının, Peygamber-i Ekrem’in kendi döneminden başladığını, Hazret’in vefatından sonra ortaya çıkan hilafet meselesinde de, varlığını daha belirgin olarak hissettirdiğini açıkça gözler önüne sermektedir
Kaynaklar
[1] – Bihar-ül Envar c 2 s 178
[2] – Bihar-ül Envar c 2 s 173
[3] – Bihar-ül Envar c 2 s 173
[4] – Bihar-ül Envar c 2 s 172
[5] – Bihar-ül Envar c 2 s 173
[6] – Nehc-ül Belağa Abdülbaki Gölpinarlı’nın tercümesi s 167, Nehc-ül Belağa 208 hutbe
[7] – Kasas: 83
[8] – Nehc-ül Belağa Abdulbaki Gölpinarlı’nın tercümesi s 168, 167, 169, Nehc-ül Belağa 3 hutbe
[9] – Nehc-ül Belağa Abdulbaki Gölpinarlı’nın tercümesi s 168, 167, 169, Nehc-ül Belağa 3 hutbe
[10] – Fezail-üs Sehabe Feth-ül Bari’nin s 142
[11] – Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c 2 s 464, Şevahid-üt Tenzil Haskani’nin c 1 s 334, El-Müstedrek Hakim’in c 3 s 126, 127, Üsd-ül Gabe c 4 s 22, Menakib-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili’nin s 80, Kenz-ül Ummal c 15, s 129, Kifayet-üt Talib s 220, El-Menabik Harezmi’nin s 40, El-Mizan Zehebi’nin c 1 s 415, El-Cami-üs Sağir Suyuti’nin c 1 s 93 vs
[12] – Tarih-i Bağdat c 4 s 204, El-Menakib İbn-i Meğazili Şafii’nin s 124, Lisan-ül Mizan c 5 s 19, Sahih-i Tirmizi c 5 s 301, Hilyet-ül evliya c 1 s 63, Mesabih-üs Sünnet Beğavi’nin c 2 s 275, Riyaz-ün Nezre c 2 s 255, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c 2 s 459 vs
[13] – İhkak-ül Hak c 5 s 501 İbn-i Meğüazili’nin Menakibi
[14] -Ehl-i Sünnet kaynaklarında Hz Ali (a s)’dan toplam 536 hadis nakledilmiştir Bunlardan ise sadece ellisinin sahih diğerlerinin ise sahih olmadığı belirtilmiştir Ehl-i Sünnet’in en önemli hadis alimi olan Buhari ise bu hadislerden sadece yirmisine kendi kitabında yer vermiştir Bkz Esma-üs Sehabe Er-Rüvat İbn-i Hazm’in s 44
[15] – Bkz Sahih-i Tirmizi 3701, 3714, Müsned-i Ahmet 10576, 11166, 11192, 11351, 22240, Sünen-i İbn-i Mace 115 numaralı hadisler
[16] – Tarih-i Taberi c 10 s 60
[17] – Ikd-ul Ferid c s 301, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid’in c 4 s 56, 57
[18] – Müruc-üz Zeheb c 2 s 393, 394, Tezkiret-ül Havvas s 88
[19] – Rekibtussefine Mervan Hüleyfat’ın s 559
[20] – Numan Ebu Hanife’nin ismidir
[21]- El-Milel ven Nihel Şehristani’nin
[22] – Bu hususta bkz Taha Hüseyin’in “Neşet-ül Fikr-il Felsefi” adlı kitabı, c 2 s 28, Doktur, Muhammed Ammare’nin “Tayyarat-ül Fikr-il İslami” adlı kitabı s 203 ve El-Vaili’nin Hüvviyet-üt Teşeyyü” adlı kitabı s 137, 140
[23] – Ulama’nın Seyfhakkındaki düşüncelerini daha detaylı olarak görmek için, Abdulbaki Gölpinarlı’nın tercüme ettiği “Abdullah bin Seba’nın Masalı” adlı kitaba müracaat edin
[24] – Hutat-üş Şam c 1 s 251
[25] – Ebu Bekir’in hilafete seçildiği toplantı
[26] -Terihte ve Günümüzde Caferilik İsmail Mutlu’nun s 21, 22 naklen 12 Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şiilik Sempozyumu s 35, 36,
[27] – Tarihte ve Günümüzde Caferilik İsmail Mutlu’nun s 22
[28] – Ayni kaynak s 23
[29] – Beyyine: 7
[30] – ed-Dürr-ül Mensur tefsiri c 6 s 379
[31] – Nur-ül Ebsar Fi Menakib-i Al-i Beyt-ül Muhtar Şeblenci’nin s 80, 102
[32] – ed-Dürr-ül Mensur tefsiri c 6 s 379, Şevahid-üt Tenzil Hakim Haskani’nin c 2 s 356, 366, Tefsir-üt Taberi c 3 s 146, Feth-ül Kadir Şevkani’nin c 5 s 477, Ruh-ül Meani Alusi’nin c 30 s 207, Kifayet-üt Talib Genci Şafii’nin s 244, El-Menakib Harezmi’nin s 62, 187, el-Fusul-ül Muhimme İbn-i Sabbağ Maliki’nin s 107, Nezm-i Dürer-i Simtayn Zerendi Hanefi’nin s 92, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü İbn-i Asakir’in c 2 s 442, Yenabi-ül Meveddet Kondozi Hanefi’nin s 62, 74, 270, Tezkiret-ül Havas Sibt bin Cevzi’nin s 18 vs
[33] – Savaik-ül Muhrika s 96, 161
[34] – İbn-i Esir’in “en-Nihaye Fi Garib-il Hadis vel- Eser adlı kitabı c 6 s 379
[35] – Müsned-i Ahmet 906, 915, 1343, 2903, 17749, 18476, 18497, Sünen-i İbn-i Mace 113, 118, Sahih-i Tirmizi 2646numaralı hadisler vs Hz Resulullah bu hadisi Gadirihum denen yerde buyurmuştur Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için sitemizin kitap bölümünde yayınlanan imamet bahsine müracaat edebilirsiniz
[36] – Sahih-i Buhari 3430, 4066, Sahih-i Müslim 4418,4419, 4420, 4421, Sahih-i Tirmizi 2658, 2666, Sünin-i İbn-i Mace 112, 118, Müsned-i Ahmet 1384, 1408, 1423, 1424 vs numaralı hadisler Bu hadisle ilgili daha fazla bilgi edinmek için sitemizin kitab bölümünde yayınlanan imamet bahsine müracaat edebilirsiniz
[37] – Mecme-üz Zevaid c 9 s 121, Hasais-ül Emir-ül Mü’ninin Nesai’nin s 86, Riyaz-ün Nazre c 2 s 300 vs
[38] – Müsned-i Ahmet 2903, 19081, 21883,21889, 21979 vs numaralı hadisler Bu hadisle ilgili daha fazla bilgi için sitemizin kitap bölümündeki imamet bahsine müracaat edebilirsiniz
[39] – Tarih-i Bağdat c 14 s 321, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c 3 s 119, el-İmamet ves- Siyaset c 1 s 73, Feraid-üs Simtayn c 1 s 177, el-Menakib Harezmi’nin s 56, Fet-ül Kebir Nebhani’nin c 2 s 131, el Müstedrek Hakim’in c 3 s 124, Cami-ül Usul İbn-i Esir’in c 9 s 420 vs
[40] – el-Müstedrek Hakim’in c 3 s 24, Savaık-ül Muhrika İbn-i Hacer’in s 122, 124, 191, el-Cami-üs Sağir Suyuti’nin c 2 s 56, Feyz-ül Kadir Şevkani’nin c 4 s 358, Yenabi-ül Mevedde Kondozi’nin s 40, el-Menakib Harezmi’nin s 110, Kifayet-üt Talib s 399, Tarih-ül Hülefa Suyuti’nin s 173, Nur-ül Ebsar Şeblenci’nin s 73
[41] – Revzat-ül Cennat 88
[42] – Rekibtü-s-Sefine s 618
[43] – Tarih-i İbn-i Haldun c 3 s 364
[44] – Rekibtü-s Sefine s 619 naklen Hutet-üş Şam c 5 s 251
[45] – Rekibtü-s Safine s 619 naklen En-Nezm-ül İslamiyye s 96
[46] – Rekibtü-s Sefine s 619 naklen Abdullah Nimet’in Ruh-üt Teşayyu kitabından
[47] – Şuara: 214
[48] – Rekibtü-s Sefine s 619, naklen Ruh-üt Teşayyu s 20
[49] – Tarih-i Yakubi c 2 s 124
[50] – Aynı kaynak
[51] – Tarih-i Yakubi c 2 s 126
[52] – İbn-i Kuteybe’nin el-İmamet ves- Siyaset kitabı c 1 s 9
[53] – Ayrıca bkz Tarih-i Teberi c 3 s 198, Tarih-i Ebu-l Feda c 2 s 64, İkd-ül Ferid c 5 s 12, A’lam’ün Nisa c 4 s 114, el-Futuh İbn-i A’sam’in c 1 s 12, Şer-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid’in c 2 s 65, uMuruc-üz Zeheb Mesudi’nin vs
[54] – Şura: 23
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|