| 
Şengül Şirin  | 
				  Cevap :  İstanbul (kent) 
 
            • Hisarlar Anadoluhisarı, Bayezit I (Yıldırım) döneminde Bizans'ın deniz ulaşımını denetlemek amacıyla yapılmıştı (XIV  yy  sonları)  Mehmet II de karşı kıyısına Rumelihisarı*'nı kurdurdu  Kuşatma sırasında Bizans'a Karadeniz'den gelebilecek yardımları kesen bu İki kale, fetihle birlikte önemlerini yitirdiler, ancak o dönemde Karadeniz'de limanları ve kaleleri bulunan Cenova'nın gemilerinin denetlenmesini sağladılar  Bir ara K  'den gelebilecek tehlikelere karşı, daha sonra da XIX  yy  sonuna değin hapishane olarak kullanıldılar  Mehmet II kenti aldıktan sonra Altın* kapinın bulunduğu yerde Yedikule hisa-rı'nı yaptırdı (1457-1458)  Dönemi İçin oldukça yabancı bir planı olan hisar yıldız biçimindeydi  Osmanlı hazinesi bir süre burada korunmuş ve hapishane olarak kullanılmıştı  XIX  yy  sonlarına değin kulelerinin üstünün ahşap çatıyla örtülü olduğu bilinen Yedikule surlarının ortasında günümüze yalnızca minaresinin kalıntıları ulaşan bir mescit ve çeşme vardı  Hisarın bugün altı kulesi ayaktadır  
 • Çeşmeler, sebiller, su yapıları
  Mehmet II döneminde istanbul'un su düzeni onarım görmüş olmakla birlikte, bu konuda temel bayındırlık hizmetleri Süleyman I (Kanuni) döneminde gerçekleştirildi, daha sonraki padişahlar zamanında da geliştirildi  Kente Halkalı (büyük külliyelerin su gereksinimi bu şebekeyle karşılandığından Cevami-i şerife suları da denir), Kâğıthane ve Alibey dereleri çevresindeki Kırkçeşme ve Bahçeköy (Taksim) su şe-bekeleriyle getirilen sular maksemlerde (savak, taksim) toplanıyordu  Bu merkezlerden biri Eğrikapı, ötekisi Taksim mey-danı'ndaki Galata-Beyoğlu maksemleriy-di  Dönemin en önemli su yapılarından biri Mimar Sinan'ın yapıtı olan Mağlova* kemeridir  Ayrıca kentin su gereksinimini karşılamak üzere pek çok bent yaptırıldı  {-> BENTLER  ) 
 istanbul'da osmanlı mimarlığının önemli yapılarından biri olan çeşmelerin de birçok örneği vardır
  Kentin Rumeli yakasında dört yüzden fazla yazıtlı çeşme bulunmakta, bu sayı Galata, Beyoğlu, Haliç'in yukarı kesimi, Boğaziçi, Üskadar ve Ka-dıköy'dekilerle yedi yüz doksan dörde yükselmekteydi  Bunların bir bölümü bir yapının duvarına bitişik cephe çeşmeleridir  Bu türün en eski tarihli örneği Davut-paşa çeşmesi'dir (1485)  Beyazıt'ta Çadır-cılar'dakl Ahidurmuşbaba çeşmesi'nin de XV  yy  'ın ilk çeyreğinde yapıldığı sanılmaktadır  Fatih'te Şahruh (1559/1560), Âşıkpaşazade (1564/1565), Altımermer' de Fatmasultan (1573/1574), Hasekide Kethüdaaliağa (1635/1636), Süleymaniye' de Karamustafapaşa (1677/1678), Ayvansaray'da Şatırhasanağa (1692/1693), Fatih'te Feyzullahefendi (1700/1701), Kabataş'ta Selim lll'ün onarttığı Kazaskeresat-efendi, Edirnekapı'da Semizalipaşa (1565/1566), Kâğıthane'de Mirahornuha-ğa (1589/1590) ve Şehzadebaşinda ibra-himpaşa (1603/1604) çeşmeleri klasik üslupta yalın yapılardır  Lale devri'nde çeşmeler daha ince bir görünüm kazanır (Kâğıthane'de Ahmet III çeşmesi, Yenivalide külliyesinde, hazire duvarına bitişik Hati-cesultan çeşmesi)  Lale devri sonlarında barok etkili çeşmeler görülmeye başladı (Eyüp'te Mustafaağa, Sirkeci'de Zeynep-sultan çeşmeleri)  Fatih'te Vezirahmetpa-şa (1741/1742), Vilayet karşısında Hacıbe-şirağa (1756/1757) ve Nuruosmaniye camisi'nin (1756/1757) çeşmeleri ise daha iddialı yapılardır  
 Meydan çeşmelerinin en anıtsal ve önemli örnekleri Topkapı sarayinın önündeki alanda ve Üskadar'da yaptırılan Ahmet* III çeşmeleridir Lale devrl'nin estetik anlayışını başarıyla yansıtan bu yapıların ardından Mahmut I döneminden Tophane çeşmesi (1732), Azapkapı'daki Salihasultan çeşmesi (1732/1733), Küçük-su'daki Mihrişahvalidesultan çeşmesi (1806/1807), son dönem meydan çeşmelerinin en anıtsal örneği olan Beşiktaş -Maçka arasındaki Bezmiâlemvalidesultan çeşmesi (1839/1840), Halıcıoğlu'ndaki Hüsrevpaşa çeşmesi (1843), Kâğıthane' deki (1892/1893) ve Yıldız-Balmumcu arasındaki (1888/1889) Abdülhamit II çeşmeleri belirtilebilir
  Sultanahmet meydanı'n-daki Alman* çeşmesi ise (1901), türk sanatına yabancı, özgün bir anıttır, istanbul dışındaki kentlerde pek az rastlanan sebiller arasında da Dolmabahçe'dekl Ha-cıeminağa sebili (1644), Kabataş'ta Setüs-tü'ndeki Kocayusufpaşa sebili (1787), Eyüp'teki Validemlhrişah sebili (1796) ve Fatih'teki Nakşldilvalidesultan sebili (1809) sayılabilir  
 • Hamamlar, istanbul'da hemen hemen her külliye için bir hamam yapılmıştı
  Bunlar çoğunlukla çifte hamam planındaydı  Mahmutpaşa külliyesi'nin 1466 tarihli hamamı, büyük kubbeli soyunma bölümü ve her biri farklı süslemell çeşitli küçük kubbelerin çevrelediği sekizgen planlı sıcaklık bölümüyle dlkati çeker  Bayezit II' nln eşi Gülbahar Hatun'un Trabzon'daki imaretinin vakfiyesi olan Bayezit hamamı XVI  yy  başlarından kalma anıtsal bir yapıdır  Mimar Sinan'ın gerçekleştirdiği iki önemli örnekse Çemberlltaş hamamı'yla Haseki* (Ayasofya) hamamı'dır  Kaynaklara göre Sinan istanbul'da kent içinde, Üskadar, Galata ve Boğaziçi'nde 23 hamam yapmıştır  Bunlardan Zeyrek'tekl Çinili hamam renkli mermer süslemeli şadırvanı, duvarlarının üst bölümünü kaplayan çinileriyle ünlüdür  Kentin son büyük boyutlu hamamı, Yerebatan sarayı yakınındaki Cağaloğlu hamamı'dır (1740)  
 • Bedestenler, büyük çarşılar, arastalar, işlek bir ticaret merkezi olan istanbul'da, türk dönemi ticaret yaşamının ana yapılarını, yangın tehlikesine karşı taştan yapılmış bedestenler oluşturur
  Bunların İlk örneği Mehmet II döneminden iç bedes-ten'dir (Bedesteni atik)  Yapı tuğla kemerlere oturan on beş kubbeyle örtülüdür  D  'suna daha sonra Sandal bedesteni eklenmiştir  Bu yapı kubbe sayısı açısından türk mimarisinin en büyük bedesteni sayılır (on iki ayağa oturan yirmi kubbeyle örtülüdür)  Bu bedestenlerin çevresinde yer alan ahşap dükkânların arasında kalan yollar tonozlarla örtülerek bugünkü Kapalıçarşı oluşturulmuştur  Bu arada çevredeki pek çok han da Kapalıçarşı'ya katılmıştır (Sarnıçlı, Alipaşa, Paçavracı, Camili, Çuhacı, Baltacı, Yağcı, Sorguçlu, imameli, Kebeci, Zincirli vd  )  Genellikle büyük külliyelerin çevrelerinde bulunan arastaların İstanbul'daki en ünlü örnekleri arasında Süleymaniye camisi'nin yanındaki ile Sultanahmet camisi'nin arkasındaki arastalar belirtilebilir  Sultanahmet camisi'nin arastası günümüzde onarılarak Sipahiler çarşısı adını almıştır  Yenivalide külliyesi'nin arastası ise Mısırçarşısı'dır  
 • Hanlar, kervansaraylar
  Mehmet II döneminden başlayarak istanbul'da pek çok kent içi han yaptırılmıştır  (- • Medreseler  Osmanlı imparatorluğu'nun ve islam dünyasının en önemli kültür ve eğitim merkezi olan istanbul'da külliyeler içinde ve bağımsız olarak pek çok medrese kurulmuştur, ilk ve büyük külliye medreseleri Fatih camisi'nin iki yanına bakışık düzende yerleştirilmiş Semaniye ve Tetimme medreseleridir  Külliye medreselerinin ikinci büyük örneği Bayezit külliyesi içinde yer alır  Bu yapı bir avlu çevresine yerleştirilmiş 19 mekândan oluşur  Şehzade külliyesi'nin medresesi Haliç yönüne yerleştirilmiştir  Süleymaniye külliyesi'nin dört medresesi caminin çevresine belirli bir düzen içinde konumlandırılmıştır  Bunlar dönemin en yetkin eğitim ve kültür kurumlarıydı  Evvel ve Sani medreseleri kubbeli revaklar ardındaki odalardan ve bir dershaneden meydana gelen klasik planda yapılardır  Benzer plandaki Rabi ve Sa-lis medreselerindeyse dershaneler bağımsız mekânlar biçiminde düzenlenmiştir  Sultanahmet külliyesi'nin medresesi orta avlu çevresinde yer alan kubbeli odalardan oluşan klasik bir örnektir  Nuruosmaniye külliyesi'nde medrese büyük tutulmuştur  
 Tahir Ağa'nın gerçekleştirdiği, Eminönü-Sirkeci arasındaki Abdülhamit i külliyesi'nin medresesi avlulu, iki katlı bağımsız bir yapıdır (1774-1780)
  XIX  yy  'dan sonra yapılan camilerde medrese yer almaz  Daha küçük boyutlu kimi külliyelerde medreseler caminin bir parçası ya da ona ek olarak yapılmış bir mekân biçimindedir (Ahmetpaşa camisi, Sinanpaşa camisi, Mihrimah camisi, Sokullu camisi, Zal-mahmutpaşa camisi, Şemsipaşa camisi, Muratpaşa camisi, Davutpaşa camisi, Atikalipaşa camisi, Kocamustafapaşa camisi, Hafızpaşa camisi ve Hacıbeşirağa camisi medreseleri)  Tümüyle bağımsız medreselerin bir bölümüne sübyan mektebi, sebil, küçük bir mescit, kitaplık ve türbe gibi yapılar eklenmiştir  Divanyolu'nda-ki Kocasinanpaşa (1595), Bozdoğan kemeri yanındaki Gazanferağa (1599), Vez-neciler'deki Kuyucumuratpaşa (1606), gene Divanyolu'ndaki Merzifonluteramusta-fapaşa (1682-1690), Çorlulualipaşa (1708) bu gruba örnek gösterilebilir  Bu grubun en yetkin örneği olarak Amcazedehüse-yinpaşa külliyesi'nin medresesi verilebilir (1700)  Tek yapı olan medreseler arasında Cağaloğlu'ndakl Rüstempaşa (1550) ve XVIII  yy  'dan Abdülhalim (Ankaravi) medreseleri belirtilebilir  
 istanbul'da pek çok örneği bulunan bir başka eğitim kurumu sübyan mektepleridir (Bayezit külliyesi, Süleymaniye külliyesi, Sultanahmet külliyesi, Amcazadehüse-yinpaşa külliyesi vb
  )  Bağımsız sübyan mekteplerinin bazılarına bir çeşme, sebil ya da bir türbe eklenmiştir (Kumkapı' da Kâtipsinan, Horhor'da Suphipaşa konağı karşısında Elhac Süleyman Efendi adına yapılmış çeşmenin üstündeki mektep [1729], Fındıklı'da Osman lll'ün kadını Zevki Kadın adına yaptırılan çeşmenin üstündeki mektep [1755/1756], Vefa'da Recai Mehmet Efendi'nin sebili üstündeki mektep [1767/1768], Ayasofya avlusundaki mektep [1740], Şebsefakadın camisi'nin avlu duvarı üzerindeki mektep vb  )   
 • Türbeler, istanbul'daki türk dönemi mimarlığının en ilginç gruplarından birini türbeler ve mezar yapıları oluşturur
  Bunların bir bölümü fetihten önceki arap kuşatmaları sırasında ölenlere aittir  Bunların en önemlisi, VII  yy  'da, şehit olan ve mezarı Mehmet ll'nin hocası Akşemsettin tarafından bulunan Eyyub el-Ensari'ninkidir (Haliç bin Zeyd)  Yapı osmanlı döneminde padişahların tahta çıkarken kılıç kuşandıkları bir mekân olarak da kullanılmıştır  Bunun yanı sıra özellikle Mahmut II döneminde yaptırılmış, birçoğu empire üslupta yatır türbeleri vardır (Eğrikapida Abdullah el -Hudri, Ayvansaray'da Ebu Şeybet el -Hudrl, Ayasofya yakınında Abdurrahman el-Şaml, Ayvansaray'da Hamdullah el -Ensari ve Ahmet el-Ensari, Eminönü'nde Babacafer, Eyüp'te Zalmahmutpaşa camisi yakınlarında Ebudderda türbeleri), istanbul'un türkleşmesi ve islamlaşmasında etkili olmuş sufi ve erenler için yapılan örnekler arasında da Ebulvefa, Sümbüle-fendi, Merkezefendi, Yahyaefendi, Karaca-ahmet, Azizmahmuthüdai, Emirbuhari gibi türbeler belirtilebilir Bu yapı türünde en önemli grubu selatin türbeleri oluşturur  Türkler'in Orta Asya'dan getirdikleri türbe mimarisi selatin türbelerinde en yetkin konumuna ulaşmıştır  Mehmet II (Fatih), Bayezit II, Selim I (Yavuz), Süleyman I (Kanuni) kendi adlarına kurulan külliyelerin türbelerinde gömülmüşler, yanlarına ayrı türbelerde olmak üzere yakınları da konmuştur  Ancak daha sonra türbenin banisinin yanına yapılan ek mezarlarla türbe yapısı özgün görünümünü yitirmiştir, istanbul'da Mehmet ll'den sonra yaptırılan türbelerin çoğu Bursa'daki Yeşil türbe' yi örnek almış, sekizgen planlı, kubbeli yapılardır   
 Ancak Mimar Sinan'ın yapıtı olan türbelerde değişik şemalarla karşılaşılmaktadır
  Süleymaniye camisi haziresin-deki Kanuni türbesi (1566) Sinan'ın en ilginç denemelerindendir  Osmanlı türbe mimarlığında benzersiz bir örnek olan bu yapıda sekizgen gövde yirmi sekiz sütun-lu bir revakla çevrilidir, içte de köşelerde yer alan sekiz bağımsız sütun bulunur  Yanında Hürrem Sultan'ın türbesi vardır  Ayasofya haziresindeki Selim II, Murat III ve Mehmet III türbeleri de bu türün seçkin örnekleridir  Fatih külliyesi içindeki Mehmet II ve Gülbaharhatun türbeleri depremden zarar gördükten sonra 1766'da yeniden yapıldılar  Sultanahmet külliyesi içindeki türbede Ahmet l'den başka Osman II, Murat IV ve Köşem Mahpeyker Sultan yatmaktadır  Kare planlı, kubbeli, önü revaklı yapının duvarları dıştan mermer, içten XVII  yy  çinileriyle kaplıdır  Sultanahmet türbesi ile aynı yüzyıldan bir başka önemli türbe Valide Turhan Sultan adına yaptırılan Yenivallde külliyesi içindeki türbesldir  Kesme taştan kare planlı, kubbeli yapının abanoz ağacından kapısı fildişi ve sedef kakmalıdır  Önünde ortası kubbe, yanları tonoz örtülü revakı vardır  Mehmet IV, Mustafa II, Ahmet III, Mahmut I ve Osman lll'ün sandukaları da buradadır  Yanında Murat V'in türbesi bulunur  XVIII  yy  'ın barok üsluplu Nuruosma-niye ve Laleli camileri yanındaki türbeler İse Mustafa III ve Selim III için yaptırılmıştır  Abdülhamlt I külliyesi'nin köşesindeki mermer türbe (1789), köşeleri hafifçe pah-lanarak yuvarlatılmış kare biçimindedir iki köşeye küçük, barok üslupta çeşmeler yerleştirilmiştir  Önündeki çok geniş reva-kın sekiz sütunu ve başlıkları da abartmaya kaçmayan barok süslemelidir  Barok üsluptaki bir başka ilginç örnek Fatih külliyesi haziresindeki Nakşidilvalidesultan türbesl'dir (1817)  Daire planlı, iki katlı, mermer yapının hafif dilimli kubbesinin çevresinde payandalar ve kulecikler yer alır  Oval pencerelerin üzerindeki askıçe-lenkleı; empire üslubun belirtileridir  Divan-yolu'ndaki Mahmut II türbesi (1840) artık tümüyle empire üsluptadır  Türbede ayrıca Abdülaziz ve Abdülhamit ll'nin sandukaları bulunmaktadır  Mimar Kemalettin' in yapıtı olan Eyüp'teki Mehmet V türbesi yeniklasik üsluptadır  Sultanselim camisi' nin haziresindeki Abdülmecit türbesi ise (1865) süslemesiz, yalın bir yapıdır, istanbul'da devlet önde gelenleri için yapılmış önemli türbeler de vardır  Bunların ilk ve önemli örneklerinden biri Mahmutpaşa türbesi'dir (1473)  Aynı yüzyıldan Davutpa-şa ve Rummehmetpaşa türbeleri de belirtilmesi gereken örneklerdir  Beşiktaş'taki Barbaroshayrettlnpaşa türbesi (1541), Mimar Sinan'ın ilk eserlerindendir  Bu yüzyılın öteki önemli türbeleri arasında Ayaz-paşa, Mustafapaşa, Mimarsinan, Zalmahmutpaşa, Hüsrevpaşa, Kılıçalipaşa, Per-tevpaşa, Sinanpaşa, Gazanferağa türbeleri belirtilebilir  XVIII  yy  'da sözü edilebilecek vezir türbesi bulunmamasına karşılık, XIX  yy  'da bu grup türbeler yeniden ortaya çıkmıştır (Bayezit külliyesi haziresindeki Reşitpaşa, Cağaloğlu'nda Mahmut-nedimpaşa, Fatih'te Ahmetcevatpaşa, Hürriyeti edebiye tepesinde Mimar Kema-lettin'in yaptığı Mahmutşevketpaşa türbeleri)  
 • Saraylar
  Mehmet ll'nin istanbul'da yaptırdığı ilk saray, Beyazıt'taki Eski saray (Sarayı atik) hiçbir iz bırakmaksızın yok olmuştur  Daha sonra Sarayburnu'nda Topkapı sarayı (Sarayı cedit, Yeni saray) yaptırıldı  Edirne sarayinın bir benzeri olan Topkapı sarayı, yüzyıllar boyunca süren eklemelerle günümüzdeki görünümünü almıştır  700 000 m2'lik bir alanı kaplayan bu saray pek çok kasır, köşk, devlet daireleri, koğuşlar, cami, kitaplık ve büyük bir mutfaktan oluşur  Saltanatın son dönemlerinde özel izin ile yabancıların ziyaretine açılan Topkapı sarayı, 3 nisan 1924 tarihli Bakanlar kurulu kararıyla müzeye dönüştürüldü  
 Osmanlı imparatorluğu'nun son dönemlerinde geçici olarak kullanılmak üzere özellikle Boğaziçi'nde çok sayıda saray yapıldı
  Bunların ilk örneklerinden biri olan ve Üsküdar ile Haydarpaşa arasında yer alan Kavak sarayı, Selimiye kışla-sı'nın yapımı sırasında ortadan kalkmıştır  Anadolu yakasının Marmara denizi kıyısındaki Fenerbahçe ve Beykoz'daki Tokat bahçesi kasırları da zaman içinde yok olmuştur  Ahmet III döneminde Fındıklı' da Emnabad, Defterdarburnu'nda Neşat-abad, Beşiktaş ile Ortaköy arasında Gül-şenabad, Bebek'te Hümayunabad, Anadolu yakasında Çubuklu'da Feyzabad, Kanlıca'da Mihrabad, Çengelköy ile Beylerbeyi arasında Ferahabad, istavroz'da Şevkabad, Üsküdar burnunda Şerefabad kasırları yapıldı  Aldülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde, eski türk konak ve köşklerinin daha büyük birer örneği olan bu saraylar yıktırıldı ve yerlerini avrupa saraylarına özenen, osmanlı üslubuna yabancı yapılar aldı  Mahmut II döneminde yaptırılan ahşap Beşiktaş sahilsarayı Abdülmecit tarafından yıktırılarak yerine bugünkü Dolmabahçe sarayı yaptırıldı (1848 -1856)  Boğaziçi'nin Anadolu yakasındaki Beylerbeyi sarayı ise yazlık saraydır ve Abdülaziz döneminde buradaki ahşap sarayın yerine kurdurulmuştur (1865)  Gene Abdülaziz tarafından yaptırılan Çırağan sarayı (1863-1871), 1910 yangınından sonra uzun süre bakımsız kaldı (1988'de otele dönüştürülmesi çalışmaları sürüyordu)  Özellikle Abdülhamit II tarafından ilgi gören ve kullanılan Yıldız sarayı, Selim lll'ün annesi tarafından yaptırılan köşkün çevresine eklenen Şale, Malta, Çadır köşkleriyle, silahhane ve porselen atölyesinden oluşur  Haliç kıyısındaki Aynalıkavak* kasrı, burada yer alan ve Mehmet II döneminden başlayarak gelişen Tersane sarayı'nın yerine kurulmuş, Ahmet III döneminde Venediklilerin armağanı olan aynalarla donanmıştır  
 Padişahların kısa süreli konaklamalar ve avlar için yaptırdıkları kasırlar arasında Anadolu yakasındaki Göksu kasrı, Tophane'deki Tophane kasrı, Beşiktaş'taki Ihlamur kasrı belirtilebilir
  Abdülaziz'in yaptırdığı Kalender kasrı'nın ise yalnızca kalıntıları vardır  Kâğıthane kesiminde de saray, köşk ve kasırlar yer alıyordu  Ahmet lll'ün sadrazamı Damat ibrahim Paşa'nın yaptırdığı Sadabad kasrı'nın en önemli özelliği, Kâğıthane deresinden getirilen yapay kanallarla kurulan su düzeniydi  Çağlayan kasrı ise fransız sarayları örnek alınarak kurulmuştu  
 kaynak:2-cilt:10
 • Kitaplıklar
  Osmanlı mimarlığında bağımsız ya da bir külliyenin parçası olarak kitaplıkların yapılması XVII  yy  'da başladı  Vakıf niteliği taşıyan bu kitaplıklar arasında bilinen en eski örnek Köprülü kltap-lığı'dır (1661)  Amcazadehüseyinpaşa külliyesi içinde de bir kitaplık bulunmaktadır  Bir cami içinde yer alan kitaplıklara verilebilecek en ilginç örnek, Süleymaniye camisi'nin yanındaki, barok üslupta dökme tunç parmaklıkla ayrılmış olanıdır (1751/1752)  XVIII  yy  'da kitaplık mimarlığında bezemenin yoğunlaştığı görülür (Fatih'te Feyzullahefendi, Vefa'da Şehita-lipaşa [1715], Hekimoğlualipaşa külliyesi camisi'nin dış avlu kapısı üzerindeki kitaplıklar)  Mahmut I döneminde Ayasofya'nın destek payandaları arasına yaptırılan kitaplık (Ayasofya* Mahmut I kitaplığı) ve Vefa'daki Atıfefendi kütüphanesi bu türün dikkate değer örnekleridir  Reisülküttap Mustafa Efendi'nin Sultanhamam'da yaptırdığı kitaplıksa (1741/1742) günümüzde ticarethaneye dönüştürülmüştür  Büyük külliye kitaplıklarının son örnekleriyse Nu-ruosmaniye ve Hamidiye kitaplıklarıdır  
 • Anıtlar, istanbul'daki osmanlı dönemi anıtlarından biri Topkapı sarayı'nın Babı hümayun kapısından sağa inen yolun üzerindeki Lahana anıtı'dır (1790)
  Laha-nacı ocağından yetişen Selim III tarafından dikilen anıt, tepesinde lahana kabartması bulunan dört köşe mermer sütundan oluşur  Cepheleri kabartma çiçek bezemelidir  Yanındaki Bamya anıtı ise Bam-yacılar ocağından yetişen Mahmut II tarafından yaptırılmıştır (1811)  Kabataş iskelesinin yapımı üzerine Abdülmecit tarafından diktirilen Hadika (1851), dört köşeli bir sütun biçimindedir  1969'da onarılan anıtın cephelerinde İskelenin yararları anlatılmakta, Ahmet Ziver Paşa'nın padişahı öven dizeleri ve yapım yazıtı yer almaktadır  Hürriyeti edebiye tepesindeki Abldei* hürriyet, mimar Muzaffer Bey tarafından 31 mart şehitlerinin anısına dikildi (1909)  Fatih parkı İçindeki Tayyare şehitleri anıtı, türk havacılık tarihinin ilk şehitleri olan Fethi, Sadık ve Nuri beyler için yapıldı (1916)  Mimar Vedat Bey'in (Tek) yapıtı olan anıt işlemeli mermer kaide üzerinde havacıların yarım kalan yolculuklarını simgeleyen kırık bir sütundan oluşur  Sarayburnu'nda, Heinrich Krlppel'in yapıtı olan Atatürk anıtı, Cumhuriyet'ten sonra yaptırılan ilk Atatürk heykelidir (1926)  Taksim'dekl Cumhuriyet* anıtı'ysa italyan heykelci Ca-nonica'nın ürünüdür  Beşiktaş meydanı'n-da, Deniz müzesi karşısındaki Barbaros anıtı Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu: nun ortak yapıtıdır (1944)  Dört basamakla çıkılan tunç anıtta Barbaros Hayrettin Paşa ve leventleri betimlenmiştir  istanbul Üniversitesi bahçesindeki Atatürk gençlik anıtı'ysa Yavuz Görey'in bir çalışmasıdır (1955)  Anıtta Atatürk üniversite gençliği arasında gösterilmektedir  Bunların yanı sıra Bakırköy'de Kenan Yontuç'un, Eyüp ve Büyükada'da Zühtü Müridoğlu'nun Atatürk heykelleri belirtilebilir  Çumhuri-yet'in kuruluşunun ellinci yılında istanbul Belediyesi'nce kentin çeşitli kesimlerine yaptırılan heykellerin önemli bir bölümünün yeri sonradan değiştirilmiştir  
 • Müzeler
  Kentte dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan kuruluşlar bulunmaktadır (istanbul Arkeoloji müzeleri, Topkapı sarayı müzesi, Türk ve islam eserleri müzesi)  [- • ARKEOLOJİ, istanbul'un yerleşme alanları içindeki kesimlerde, sürekli yapılaşmadan doğan bozulma yüzünden tarihöncesi dönemleri aydınlatacak araştırma ve kazı yapılamadı
  Ancak yerleşme dışı bölgelerde gerçekleştirilen çalışmalarda önemli sonuçlar alındı  Küçükçekmece gölünün K  ucundaki Yarımburgaz* mağarası'nda yapılan çalışmalarda (1927 Prof  R  Ho-vasse, 1964-1965 Prof  Ş  A  Kansu, Prof  K  Kökten, N  Dolunay, 1986 ve sonrası M  Özdoğan, Alpaslan Koyunlu), istanbul'un yanı sıra bölgenin tarihöncesi dönemine ışık tutan ve Yontmataş dönemine değin inen buluntular elde edildi  Ayrıca Bostancı deresi sekisi İle içerenköy arasındaki kaya sığınaklarında, Uzunça- 
 yır ve Kurbağalıdere sekilerinde, istanbul boğazı'nın Anadolu kıyısındaki Küçüksu, Mahmutşevketpaşa deresi vadilerinde de araştırmalar yapıldı
  Fikirtepe'de (1952 -1954 K  Bittel, H  Çambel) Yontmataş döneminden aletler bulundu  Pendik'te (1961 Ş  A  Kansu, 1963 istanbul Üniversitesi prehistorya kürsüsü) bu dönemden bir açık hava yerleşmesi saptandı, istanbul Üniversitesi prehistorya kürsüsü ile istanbul Arkeoloji müzeleri'nin ortak çalışmalarında Büyükgöksu ve Küçükgöksu derelerinin yukarı kesimlerinde, Ümraniye' nin K  'indeki sığ vadilerde çakmak taşından aletler ele geçti  Ümraniye ile Dudul-lu arasındaki bölgede on üç buluntu yeri belirlendi  1980'den başlayarak Doç  M  Özdoğan yönetiminde yapılan yüzey araştırmalarındaysa Büyükçekmece gölünün K  'inde, Eskice sırtı ile Kolağası arasında, Terkos golüyle Kilyos arasındaki bölgede (Ağaçlı, Gümüşdere, Yassıören) Levallois, Moustier, Aurlgnac endüstrileri türünde yongalar, uçlar, kazıyıcılar, dilgi-ler vb  aletler ele geçti  Bakırtaş dönemi buluntularıysa Yarımburgaz* mağarası, Fikirtepe*, Pendik*, Tuzla* (1958 N  Fıratlı, 1965 Ş  A  Kansu), Silivri yakınındaki Kanallıköprü* höyüğü'nde (1959-1962 Ş  
 A
  Kansu) yoğunlaşmaktadır  
 Kentin tarihsel çağlarına İlişkin araştırma ve kazılarsa yerleşim bölgeleri içinde yer almıştır
  Bunlar daha çok kentin İlk kurulduğu kesimdedir ve yeni yapıların temel tazıları sırasında ortaya çıkan buluntular sonucu başlatılmıştır  Divanyolu -Firuzağa camisi ve Adalet sarayı arasındaki alanda (bugün açık hava müzesi görünümündedir), istanbul Arkeoloji müzeleri ile Alman arkeoloji enstitüsü'nün birlikte düzenledikleri kazılarda (1963-1964) bizans döneminden bir sarayın, duvarları absidalı büyük salonu ortaya çıkarıldı  Lausos sarayı'na ait olduğu sanılan salon Geç bizans döneminde sarnıca dönüştürülmüş, Osmanlılar zamanında da su deposu olarak kullanılmıştı   
 Ayrıca bu kesimde ünlü Mese caddesl'nln mermer döşemeleri ve yanlarında yer alan dükkânların kalıntıları bulundu
  Çemberlitaş'taki Darüşşafaka işhanı'nın temel kazısında (1963), birçok yapı kalıntısı, mezar taşları, heykeller, lahitler, sikkeler seramikler ele geçti  Saraçhane'deki yeraltı geçidinin yapımı sırasında da VI  yy  'dan Haglos Pol-yeuktos klllsesi'nln kalıntıları ortaya çıkarıldı  Burada istanbul Arkeoloji müzeleri İle D  Oaks'ın yaptığı kazılar 1968'de son buldu, üç sahınlı, kare planlı kilisenin planı belirlendi  Belediye sarayı'nın yapımında, bizanslı köylülerin betimlendiği bir mozaik bulundu  Beyazıt, Cağaloğlu, Mahmutpaşa kesimlerinde de birçok bizans sarnıcı ortaya çıkarıldı (1965-1966)  Şişhane' de (1968) ve Vezneciler yakınında (1975) bulunan sarnıçlar da bu dönemde su yapılarına verilen önemi vurgulamaktadır, istanbul Arkeoloji müzeleri'ne ek bina yapılması çalışmaları sırasında, Topkapı sarayı'nın birinci avlusundaki temel kazılarında kentin kuruluş evresine ilişkin önemli buluntular elde edildi ve bu kesimin ak-ropolis olduğu belirlendi (1968)  Şehzade-başı'ndaki Kalenderhane camisi'nde (Atataleptos manastırı kilisesi) yapılan araştırma ve restorasyon çalışmalarında (1966-1972), burasının latin işgali sırasında Fransisken rahipleri tarafından kullanılan Francesco d'Assisi kilisesi olduğunu ortaya koyan yazıtlı bir duvar resmi ortaya çıkarıldı  1979-1983 arasında DSİ'nin Topkapı sarayı, Surusultanl içinde ve deniz surları boyunca sürdürdüğü boru isa-le hattı çalışmaları sırasında İstanbul Arkeoloji müzeleri uzmanlarının katkılarıyla aziz Georgios kilisesi'nin avlu duvarının 
 B
  'ya uzantısı olduğu anlaşılan 22 m uzunluğundaki nişll cephe duvarı ve gerisindeki mimarlık kalıntıları, ayrıca Gülhane hastanesl'nin K  'inde figürlü (sasani ve bizanslı) bir mermer kabartma (IV  -V  yy  'lar) bulundu  Aynı yıl Çatladıkapı'nın D  'sun-dakl Bukoleon sarayı'nın K  'inde de temel kazısı sırasında büyük bir taban mozaiki ele geçti (X  -XI  yy  'lar)  Perşembepazarı'n-da, Galata bedesteni'nin karşısındaki bir inşaat alanında XVIII  yy  'da yapıldığı sanılan ve bir tarikat sahnesinin canlandırdığı büyük bir duvar resmi bulundu ve istanbul Arkeoloji müzelerine götürüldü  1984 yılı temel kazıları sırasında da Beyazıt'ta Sekbanbaşı mevklsinde ortaya çıkarılan kalıntıların ünlü Mese caddesi boyunca sıralanan önemli yapılardan birine alt olduğu sanılmaktadır  Aynı yıl Koca-mustafapaşa'da, Ramazanefendl camisi yakınındaki kanalizasyon çalışmalarında 1 722 adet altın bizans sikkesinden oluşan bir define bulundu  Konstantinopolis darphanesinde basılan sikkeler Orta bizans döneminde, 1042-1081 arasında yönetimde bulunan altı imparator ve bir imparatoriçeye aittir (Konstantinos IX - Ni-kephoros III arası)  Sikkeler istanbul Arkeoloji müzeleri nümismatik bölümü'ndedir  • EDEBİYAT, istanbul için bilinen en eski metinlerden biri Osman Gazi'ye mal edilen şu dörtlüktür: "Osman Ertuğrul oğlusun / Oğuz kayıhan neslisin / Hakkın bir kemter kulusun / İstanbul'u aç gîılzâr yap", "istanbul" adı, fetihten sonra, ilk kez Fatih Sultan Mehmet tarafından bir gazelde kullanıldı: "Bağlamaz Firdevs'e gönlünü Kalata'yı gören / Kâfir olur ey müsel-manlar o tersâyı gören"  
 XV
  yy  'da istanbul'dan söz eden en İlginç yapıt, Tacizade Cafer Çelebinin He-vesname adlı mesnevisidir, istanbul'da geçen bir aşk hikâyesini anlatırken Cafer Çelebi, Galata'nın yüksek yapılarını "pür ziver ü zer", dükkânlarını "bütler ile zeyn olmuş" sözcükleriyle niteler ve camilerden, türbelerden söz eder XVI  yy  'da Zâti, Baki, Nihani, Yahya Efendi gibi şairler istanbul'u sözkonusu eden beyitlerin bulunduğu gazeller, kasideler ve mesneviler yazmışlardır Taşlıcalı Yahya'nın Şah u Ge-da mesnevisinde ilginç İstanbul betimlemeleri vardır: "Kurşun örtülü kubbeler yer yer / Yelken açmış gemilere benzer"  
 Yazar olarak istanbul'u ilk kez geniş biçimde Latifi (XVI
  yy  ) Evsaf-ı İstanbul adlı yapıtında betimler ve ondan "içinde enva-ı hırfet ve yetmiş iki millet temekkül ve tavattun eden" olarak söz eder  Lâtifi' ye göre bu şehir, insanı baştan çıkaracak, dinden uzaklaştıracak kadar güzel ve çekicidir  XVII  yy  şairleri içinde istanbul'u öven en güzel gazel, Nef'i tarafından yazılmıştır Tacizade Cafer Çelebi'nin, doğal güzelliğinden uzun uzadıya söz ettiği Kâğıthane'de eğlence fasılları o tarihlerde de var olmalı ki, Nef'i ünlü gazelinde: "Mahşer olmuş sahn-ı Kâğıthane dünya bundadır/Cennete dönmüş güzellerle tema-şâ bundadır" der  
 istanbul üzerine gazeller de yazmış olan Nabl, Hayriye'sinde kenti, bütün yetenekli insanların bir araya geldiği, ilim ve fen alanında en üst düzeye çıkmış bir yer olarak niteler
  Eski edebiyatta istanbul'u en geniş biçimde, canlı ve kıvrak bir üslupla anlatan, kuşkusuz, Evliya Çelebidir On ciltlik ünlü Seyahatname'sinin birinci çildi, onun deyişi ile "maskat-ı re'sl olan islamboi'a ayrılmıştır, istanbul'u, tarihi, coğrafi güzellikleri, nüfus yapısı, semtleri, esnaf ve zanaat sahipleri ile ayrıntılı biçimde dile getiren Çelebi, bunlarda da abartma huyundan vazgeçmez, istanbul' dan söz eden XVIII  yy  şairleri içinde Ne dim'in özel bir yeri vardır  Kasidelerinde, gazel, şarkı, mesnevi ve tarihlerinde Ahmet III döneminin istanbulu'nu bütün özellikleri ile bulmak mümkündür  Ne dim'e göre istanbul'un tek taşı bile tüm acem mülkünden daha değerlidir: "Bu şehr-i Sitanbul ki bî misi ü bahadır / Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır"  
 Yaşam görüş ve biçimleri bakımından dünya işleriyle pek ilgilenmeyen Şeyh Galip ve Esrar Dede (XVIII
  yy  ) gibi mutasavvıflar bile istanbul'un çekiciliğinden kendilerini kurtaramamışlardır: "Boğaziçinde bu şeb mey vererek muğbeçeler / Etti sağar gibi lebriz bizi tâ be-gelû" (Esrar Dede)  Tanzimat'la birlikte Batı'ya yönelişin hız kazandığı dönemlerde yaşam biçiminde olduğu gibi, edebiyatta da yeni öğeler yeni motifler ortaya çıkmaya başladı  Şinasi, Tasvir-i efkâr'daki makaleleri ile istanbul'un bazı sorunlarını dile getirdi; Şair evlenmesi ile kenar mahalle İnsanlarının portrelerini çizdi  Namık Kemal, yine Tas-vir'de "Ramazan mektupları" başlığı altında istanbul röportajları yayımladı ve romanlarında istanbul tasvirleri yaptı  Ahmet Mithat Efendinin İlgisini, daha çok Beyoğ-lu'nun eğlence yerleri, gazino ve batakhaneleri çeker  Ona göre Beyoğlu, Türk-ler'in ahlakını bozan bir bölgedir  Abdül-hak Hamlt, Recalzade Ekrem, Sami Paşazade Sezai gibi Tanzimat dönemi şair ve yazarlarında istanbul ve istanbul motifleri oldukça geniş bir yer tutar  Türk romanında gerçekçiliğin öncülerinden olan Nabizade Nazım, Zehra adlı yapıtında, istanbul semtlerini ve özellikle tulumbacı takımını başarı ile anlatır  Mizancı Murat Bey'in Turfanda mı Turfa mı adlı yapıtı (1891), Tanzimat dönemi istanbulu'nun bir tür eleştlrisidir   
 Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarında ise arka sokakları, konak ve yalıları, alafrangalığa özenen ya da batıl inançları olan insanları, varup iskeleleri, atlı tramvayları, kahve ve gazinoları ile tüm bir istanbul yaşar
  Ahmet Rasim'in gazetelerde yayımladığı fıkra ve anılarında da, günlük yaşamı içinde istanbul önemli bir yer tutar  Halit Ziya'nın romanlarında istanbul, kahramanları ile iç içe geçmiş ve onları belirleyen bir öğe olarak yer alır  Mehmet Rauf'un Eylül romanı (1900), Boğaziçi'nde geçen İçli bir aşkın hikâyesidir   
 Tevfik Fikret zaman zaman iyimser, zaman zaman kötümser bir yaklaşımla istanbul'u şiirlerine konu etmiş Servet-i fünun şairlerinin başında gelir
  Karamsarlığının tipik bir örneğini oluşturan "Sis" şiirinde istanbul onun için "    bin kocadan artakalan bir dul bakire"dir  1908 meşrutiyeti'nden sonra, şiirlerinde istanbul'u en çok sözkonusu eden şairlerin başında Mehmet Akif gelir  Semt semt, sokak sokak, cami cami gezip dolaştığı şehre din ve ahlak açısından eleştirel bir gözle bakar  Yahya Kemal'de İse istanbul bütün bir vatan, bütün bir tarih ve bütün bir türklüktür: "Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer / Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul / Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer  Nice revnaklı şehirler görülür dünyada / Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan / Yaşamaktır derim en hoş ve uzun rüyada / Sende çok yıl yaşayan sende ölen sende yatan"  
 Yahya Kemal'in, şiirleri dışında istanbul'un tarihi, güzellikleri ve belli başlı semtleriyle ilgili görüş ve bilgileri içeren yazıları ile konferansları, Aziz İstanbul adı altında istanbul Fetih cemiyeti Yahya Kemal enstitüsü tarafından yayımlanmıştır (1964)
  Halide Edip (Adıvar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Reşat Nuri (Güntekin) gibi romancıların yapıtlarında da istanbul ve istanbul yaşamına ilişkin geniş bölümler vardır  Abdülhak Şinasi Hisar, roman, anı ve denemelerinde istanbul'un, özellikle Çamlıca, Boğaz ve Büyükada üçlüsü içinde istanbul'da kesitler verir  Ahmet Hamdi Tanpınar Beş şehir (1946) adlı kitabında istanbul'un doğal güzelliklerini, tarihini ve yaşamından ilginç görüntüleri bir araya getirir  Mithat Cemal Kuntayin Üç istanbul'u (1938), Sermet Muhtar Alus'un Kıvırcık Paşa'sı (1933), Osman Cemal Kaygılinın Çingeneler'i de (1939) İstanbul ve istanbul yaşamını konu alan yapıtlar arasındadır  Toplumun üst katlarından uzak, ama istanbul'u istanbul yapan insanları ile Salt Faik Abasıyanık, hikâyelerinde istanbul temasına yeni bir çeşni getirmiş türk yazarlarından biridir  Orhan Kemal, Haldun Taner, Orhan Hançerlioğlu, Oktay Akbal gibi yazarların yapıtlarında da istanbul ve istanbul yaşamına ilişkin gözlemler çoktur  Şiirlerinde istanbul görüntülerine sık sık yer veren Ziya Osman Saba, hikâyelerinde de (Değişen istanbul, 1959) kentin sokaklarını, İnsanlarını ve onların yaşantılarını ayrıntıları ile canlandırır, "istanbul türküsü", "Kapalı çarşı", "istanbul'u dinliyorum" ve "Galata köprüsü" gibi şiirleriyle Orhan Veli (Kanık) de istanbul yaşamından kesitleri başarı ile yansıtan şairlerden biridir  Behçet Necatigil, ilhan Berk, Attilâ ilhan gibi şairlerde de istanbul'a değişik bakış açıları bulmak mümkündür  İstanbul için yazılmış şiirler için sözü edilmesi gereken yapıtlardan biri de Fazıl Hüsnü Dağlarca' nın istanbul fethi destanı'dır (1953)   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   |