| 
Şengül Şirin  | 
				  Cevap :  İstanbul (kent) 
 
            Theodosios II döneminden bir topografya belgesi olan Notitia urbis Constan-tinopolitanae'de kentin Osmanlılar'ca fethine değin süregelen gelişimi görülmektedir Bu belgede sınırları ayrıntılarıyla belirtilmiş olan on dört bölgenin on İkisi başlangıçtan beri Constantinus surları içindeydi  Ayasofya ve Topkapı sarayinın bulunduğu kesim ikinci bölgede, Hipodrom üçüncü, Augusteion ve Yerebatan sarayı dördüncü, Strategeion beşinci  Forum Constantini (Çemberlitaş) altıncı, Forum Theodosii (Forum Tauri), Süleymaniye ve Beyazıt'ı kapsayan kesim yedinci, Forum Bovis (Aksaray) on birinci, Galata' nın aşağı kesimini kapsayan ve Sykai denilen dış mahalle on üçüncü, Blakhernai on dördüncü bölgedeydi  Ana yollar boyunca uzanan meydanlar Bizans kentinin en önemli öğelerindendi (Augusteion, Forum Constantini, Forum Amastrianum, Forum Theodosii, Forum Bovis, Forum Ar-cadii)  
 Osmanlı döneminde de istanbul XIX
  yy  'ın ikinci yarısına değin topografik konumuna uyan gelişme çizgisini sürdürdü ve surlar içinde kalan yapısı çok az değişti  Bu dönemde de önemli anıtlar kentin tarihsel çekirdeğinde, bin beş yüz yıllık sınırlar içinde yer aldı (Sultanahmet, Bayezit külliyeleri, Topkapı sarayı)  Buna karşılık birbirini izleyen dönemlerin görüntüsü, bir iki anıtsal yapı dışında yaşamadı, yunan Byzantionu, Bizans Konstantinopolisi ve osmanlı istanbulu bir arada sürmedi, birbirinin yerine geçti  Ama istanbul XVII  yy  'da da 700 000 olduğu öne sürülen nüfusu, Haliç'e, Boğaziçi'ne, Üsküdar ve Kadıköy'e yayılan alanıyla Avrupa'nın ve Yakındoğu'nun en büyük kentiydi  Osmanlı döneminde kentin sokak dokusu ve konutları sürekli değişiyordu  Yangınlar ve depremler büyük yapı alanlarını ortadan kaldırırken, bunların yerini daha farklı bir yol ve yapılaşma alıyordu  Bu sürekli değişim içinde, yalnızca topografyaya bağımlı olan ana yönler, anıtlar değişmedi, yerleşme onların çevresinde gerçekleşti  Çok yakın zamana değin farklı işlevleri üstlenen alanlar değişmeden kaldı (Topkapı, Babıâli ve çevresi yönetim, Eminönü-Sirkeoi kesimi limanlara bağlı olarak ticaret merkeziydi)  Kentin içindeki tek önemli ulaşım ekseni Ayasofya'dan Beyazıt'e ve Edirnekapı'ya uzanan yoldu  Ulaşım daha çok deniz yoluyla (kayıklarla) yapılıyordu  Kentin kıyılar boyunca gelişiminin nedeni de buna bağlanabilir (kara ulaşımı arttıkça kıyılardan uzaklaşıldı)  Konstantinopolis'in ana yollar üzerindeki forumları osmanlı döneminde çoğunlukla büyük anıtlarla dolduruldu; Bizanslılar' da toplanma yeri olan bu forumların yerini, Osmanlılar'da camiler, külliyeler aldı (Nuruosmaniye, Bayezit, Şehzade külliyeleri)  XVI  , XVII  ve XVIII  yy  'larda kentin tüm kesimlerinde devlet önde gelenlerinin ve sarayla ilgili kişilerin konaklan, sarayları vardı  XIX  yy  'a değin bu yapılar genellikle duvarlarla çevrili büyük bahçeler içinde yer alıyordu  XIX  yy  'dan başlayarak özellikle sultan saraylarının yerinde kışlalar, fabrikalar, hatta Kandilli, Emirgân gibi büyük mahalleler ortaya çıktı  Anado- 
 lu türk yerleşmelerinde görüldüğü gibi istanbul'da da en küçük evin bile bir yeşil alanı, bahçesi vardı
  Bu konut alanları osmanlı döneminde yavaş yavaş sur dışına taştı, daha çok kıyıları izleyerek (Beyoğlu dışında) Eyup'e, Boğaziçi'ne, Üsküdar'a ve Kadıköy'e uzandı  Bizans döneminde Galata (Sykai), Kadıköy (Khalkedon) ve Üsküdar (Khrysopolis) sur içindeki merkeze bağlı olmakla birlikte, ayrı kentler gibiydiler  Bu durum aynı ölçüde olmamakla birlikte osmanlı döneminde de sürdü (Evliya Çelebi Üsküdar'dan XVII  yy  'da Üsküdar şehri diye söz eder), işlevsel farklılıklar bu dönemde de sözkonusudur  istanbul imparatorluğun yönetim merkezi, Galata dış ticaret merkeziydi, Üsküdar ve Kadıköy ise kendi kendilerine yeten birer uydu kent görünümündeydiler  Boğaziçi sayfiye yeri olarak gelişmiş, ana kentle olan ulaşım bağlantısızlığı yüzünden kent-leşememişti  istanbul'la Galata arasındaki işlevsel ve fiziksel farklılaşma XIX  yy  'da daha da belirginleşti, Galata batılı bir çizgide gelişimini sürdürdü (istiklal caddesi bir Avrupa kenti görünümündeydi)  
 Byzantion'un yerini Konstantinopolis'e, onun da istanbul'a bırakması oluşumu günümüzde de yaşanmakta, bu kez osmanlı kent dokusu büyük anıtsal yapıları dışında yok olmaktadır
  Özellikle 1950 sonrası yenilemeler kentin tarihsel siluetini ortadan kaldıracak boyutlara varmış, öte yandan istanbul sınır tanımaz bir biçimde kıyılar ve tepeler boyunca içerlere dek yayılmış ve bugünkü görünümüne ulaşmıştır  
 Kent özellikle VII
  -XI  yy  'lar arasında, Bizans imparatorluğu'nun merkezi olarak büyük bir gelişme gösterdi; D  -B  ve K  -G  ticaretini adeta tekeline alarak gerçek bir dünya pazarı oldu  Bu sırada Çin'den gelen ipek ve porselen; iran'dan gelen halılar; G  ve D  Asya'dan gelen baharat, kıymetli ağaç işlemeler, değerli taşlar; Afrika'dan gelen fildişi; K  ve B  yoluyla gelen bazı madenler, kehribar, kürk, yün, da kuma ve esirler burada toplanıyor ve ondan sonra öteki ülkelere sevk ediliyordu  Nüfus yerli Rumlar'dan başka, türk, iranlı, mısırlı, Venedikli, cenovalı, amalfili tüccarların kendilerine ayrılan belli yerlerde yerleşmesiyle etnik bakımdan çok karışık bir hal aldı  Fakat XI  yy  'dan sonra istanbul D  ticareti üstündeki tekelini italyan kent devletlerine kaptırdı; bunun sonucunda dünya pazarı olma özelliğini gidererek kaybetti  Onun yerini bir ara Venedik ve iskenderiye aldı  Daha sonra Uzakdoğu deniz yolunun açılmasıysa kentin ticari önemini daha da azaltarak sönükleş-mesine neden oldu  istanbul ancak Türk-ler'in fethinden sonra, Osmanlı imparatorluğu'nun merkezi ve üç kıta üzerine yayılan geniş imparatorluk topraklarını bağlayan ticari ve askeri yolların en büyük kavşağı olarak yeniden canlandı ve yalnızca imparatorluk sınırları içinde olsa bile, ticari önemi arttı  
 Bütün tarihi boyunca istanbul'un nüfus ve alan bakımından en hızlı, adeta bir patlama şeklindeki gelişmesi, 1950'li yıllardan sonraya rastlar
  Bu tarihe kadar konut alanı, K  'de Şişli'de sona eriyor; D  'da Üsküdar, Kadıköy, Maltepe, Kartal, Pendik, Ümraniye, Merdivenköy; B  'da Bakırköy, Yeşilköy ile Boğaziçi'ndeki küçük yerleşmeler asıl kentten ve birbirinden ayrı köyler ve yazlıklar meydana getiriyordu  1950'den sonra büyük ölçüde kamulaştırmayla kent içinde ve çevresinde açılan yeni ve geniş yollar bir yandan kent planını büyük ölçüde değiştirirken, bir yandan da yurdun öteki bölgelerinden kitle halinde kente göçenlerin yol açtığı bir nüfus patlaması, eski banliyöler arasındaki boş alanlarda yeni semtlerin doğması, kentsel alanın her yöne yayılması ve altyapısız gecekondularla kuşatılmasıyla sonuçlandı  Günümüzde (1988) Büyük şehir belediye sınırları içini, iki bu kentsel yerleşmeler kümesi K  'de yukarı boğaz içinde taban marmara kıyılarında olan bir üçgen biçimini almıştır  Üçnenin uzunluğu K  'e doğru yaklaşık 30 km, B  -D  doğrultusunda 60 km kadardır ve 652 km2'lik bir alan kaplar  Aynı alanın 1960 lı yıllarda 320 km2 kadar olduğu düşünülürse, kentsel yayılmanın büyük hızı açıkça ortaya çıkar  
 • işlevsel doku
  Bu hızlı gelişmenin sonucunda yenileri de meydana gelmiş olmakla birlikte, en önemli iş ve ticaret merkezleri yine eski kentin sınırları içinde, Eminönü, Sirkeci, Karaköy ve Galata gibi semtlerdir  Bununla birlikte K  'de Şişli ve Meci-diyeköy çevresinde, B  'da Bakırköy'de, D  'da Üsküdar ve Kadıköy'de, Bağdat caddesi boyunca yeni ve birbirinden ayrı iş ve ticaret merkezleri gelişmiştir  Eski sanayi kuruluşlarının çoğu Haliç kıyılarında, Bomonti ve Kurtuluş çevresinde; yenileri ise B  'da, surların dışındaki Topkapı Mal-tepesi'nde, Kâğıthane vadisinde, ama çoğu D  'da Ümraniye çevresiyle E-5 karayolu boyunca toplanmıştır  Bunların dışında istinye koyu ve vadisinde, Beykoz koyu kıyılarında da bazıları eski sanayi kuruluşları vardır  Liman işletmeleri Haliç, Tophane ve Haydarpaşa'dadır  Son yayılma sırasında K  'de, D  'da ve B  'da modern konut semtleri gelişmiş olmakla birlikte, bu evrenin temel özelliği, nüfusun önemli bir kısmını barındıran, şehir içinde yer yer adacıklar meydana getirmesinin yanı sıra kenti hemen her yönden kuşatan çok geniş gecekondu semtlerinin ortaya çıkmış olmasıdır  
 • Nüfus ve nüfus yapısı, istanbul'un nüfus miktarı ve nüfus yapısı tarih boyunca siyasi ve iktisadi önemine, geçirdiği siyasal olaylara bağlı olarak büyük değişikliğe uğramıştır
  İlk önemli nüfus artışı Doğu Roma imparatorluğu'nun merkezi olmasıyla başlamış ve XI  yy  'a kadar sürmüştür  Veriler ve bunların dayanakları farklı olmakla birlikte, IV  yy  sonlarında kent nüfusunun 100 000 kadar olduğu ileri sürülür  V  yy  'a ilişkin nüfus tahminleri, değişik araştırıcılara göre 200 000-600 bin arasındadır; XIII  yy  başında 400 000 dolayında olduğu kabul edilir, imparatorluğun daraldığı, ticari öneminin sona erdiği dönemdeyse nüfus çok azalmıştır Fetihten önce Bizans 40 000, 50 000 nüfuslu, birçok semtleri terk edilmiş harap bir kent durumundaydı  Nüfus bileşimi çok karışıktı ve çeşitli etnik gruplardan oluşuyordu  Daha Fatih döneminde kenti canlandırmak, bayındırlaştırmak ve aynı zamanda türkleştirmek için yürütülen bir iskân politikası nüfus bileşimini Türkler lehine büyük ölçüde değiştirdi  Bu amaçla Anadolu'dan ve çeşitli Balkan ülkelerinden getirilen göçmenler istanbul'un belli yerlerine yerleştirildiler Bu suretle Aksaray'dan, Eğridir'den, Konya ve Karaman' dan, Tire'den, Çarşamba'dan, Kastamonu'dan, izmir'den, Sinop ve Samsun'dan getirilen türk göçmenler sıra ile, bugün çoğu geldikleri kentin adını yansıtan yerlere (Aksaray, Eğrikapı, Karaman, Vefa, Çarşamba, Kazancı, Galata, Tophane) yerleştirildiler  Mora'dan getirilen Rumlar Fener' de, Selanikli Yahudiler Tekfur sarayı çevresinde, Arnavutlar Silivrikapı'da, Balat Çingeneleri Balat mahallesinde, Amasra-lılar Sulu Manastır semtinde iskân edildiler  Böylece istanbul'un nüfus yapısında müslümanların oranı % 60'ı buldu  XVII  yy  sonunda istanbul 750 000'e varan nüfusuyla yeniden dünyanın en kalabalık kenti haline geldi  Nüfus XIX  yy  'da 700 bin dolayında durakladıktan sonra, biraz artarak Birinci Dünya savaşı öncelerinde 1,1 milyonu buldu  Ama bunun yarıya yakını rum, ermeni, musevi kökenli vatandaşlar ile yabancı uyruklulardan meydana geliyordu, işgal yıllarından sonra 1927 sayımı istanbul nüfusunun bir hayli gerilemiş olduğunu ortaya koydu: nüfus 691 bine inmişti  Bunu izleyen yıllarda ağır bir tempoyla arttı ve 1950'de 983 000'e çıkta  Bunu, sonraki yıllarda adeta patlama biçiminde çok hızlı bir artış izledi ve nüfus 1960'ta 1,5 milyona yaklaştı; 1970'te 2,1 milyonu geçti: 1980'de 4,5 milyona, 1985'te ise 5,5 milyona ulaştı  Aradan geçen yıllarda Museviler'in israil'e, Rumlar' ın Yunanistan'a, Ermeniler'in daha çok Fransa'ya göç etmeleriyle, geçen yüzyılların kozmopolit istanbul'u hemen tamamıyla Türkler'den meydana gelen ulusal bir yapı kazandı  
 • Türkiye genelindeki rolü
  istanbul birçok bakımlardan Türkiye'nin en önemli kentidir  Türkiye nüfusunun 1/10 kadarı burada kümelenmiştir  Bu büyük nüfus topluluğunun gereteinimlerinin karşılanması, bölge ve ülke düzeyinde başlı başına çok canlı bir ticarete yol açar, sanayiyi ve tarımsal üretimi besler ve yönlendirir  Türkiye imalat sanayisinin değer bakımından 1/3 kadarını, devlete ödenen gelir vergisinin yarıya yakınını bu kent ve çevresi sağlar  En büyük ithal limanı, ülke denizyollarının başlangıcı, dünyanın öteki ülkeleriyle havayolu bağlantısını sağlayan en büyük merkezdir Sermayenin, bankaların, güçlü holdinglerin, şirketlerin, sağlık tesislerinin büyük çoğunluğu bu kentte toplanır  Uzun tarihi boyunca farklı dönemlerden kalma anıtları, yapıları, sarayları, doğal güzellikleri, modern konaklama tesisleriyle yurdun en çok ziyaret edilen turizm merkezidir  Müzeleri, kitaplıkları, değişik düzeydeki okulları, 6 üniversitesi, tiyatroları, operası, sanat galerileriyle Türkiye' nin en büyük eğitim ve kültür, basını ile Türkiye'de halkoyunu yönlendiren, siyasal davranışları etkileyen bir düşünce ve fikir merkezidir  Ama bu aşırı hızlı büyümenin sakıncalı tarafları da vardır  Kentin beslenmesi, su, elektrik, yakıt gibi gereksinimlerinin karşılanması, yetersiz sağlık ve ulaşım işleri, kanalizasyon, çevre koruma, yeşil alan sorunları ve özellikle daha da belirgin olarak, altyapıdan yoksun geniş gecekondu semtlerinin karşı karşıya bulunduğu çözümü zor problemler, aşırı hızla meydana gelen bir jigantizmin başlıca sakıncaları arasında sayılabilir  
 • TARİH
  İ  Ö  658'e doğru Byzantion Me-gara kolonisi daha önce, Bosporos'un en eski halklarından biri olan Traklar tarafından işgal edilmiş bir bölgeye kurulmuştu  Tahkim edilen site, Makedonyalı Philip-pos ll'nin (İ  Ö  340), Galyalılar'ın (İ  Ö  279) ve Septimius Severus'un (İ  S  196) saldırısına uğradı  Septimius Severus önce sitenin surlarını yıktırdı, daha sonra yeniden yaptırarak, büyüttü ve güzelleştirdi, siteye Augusta Antonina adını verdi  Licinius' un eline geçen sitenin surları bir süre sonra yeniden yıktırıldı  Ancak Constantinus sitenin stratejik önemini kavrayarak başkent yapmaya karar verdi  Bu seçimin birçok nedeni vardı: bir yarımadanın ucuna kurulmuş olan site kolayca tahkim edilebilirdi, eşsiz bir yapıdaydı, sahip olduğu 7 km uzunluğundaki Haliç'in düşman gemilerine kapatılması için zincir germek yeterliydi; ayrıca Karadeniz'den (Pontos Eukseinos) [iskit buğdayı] Akdeniz'e kadar uzanan kıyı boyunu ve hacılarla orduların kullandıkları Avrupa'yı Asya'ya bağlayan yollan kontrolü altında tutan olağanüstü stratejik bir konuma sahipti; ancak en önemlisi IV  yy  başlarında Tuna (Sarmatlar ve Gotlar) ve Fırat (Parthlar) boyu başta olmak üzere imparatorluk sınırlarının, akıncı halkların ciddi tehdidi altında olması ve imparatorla hükümet organlarının bu duruma karşı önlem almak zorunda olmalarıydı  
 "Yeni Roma" (Konstantinopolis, istanbul) 324-336 yılları arasında inşa edildi
  11 mayıs 330'da kırk gün sürecek şenliklerle resmi açılışı yapıldı ve siyasal otoriteler kente yerleşti   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   |