GöKKuŞaĞı
|
Fethetmek ve Zaptetmek
FETHETMEK VE ZAPTETMEK*
Yakar Ağustos güneşi  
Rengi, kuşluk vaktinde ana sütü gibi ağ’olur  
Mızrakların ucuna meneviştir, yalın kılıçlara zağ olur  
Bir kez tutuşmaya görsün süngümüzün ucunda; yakar karanlıkları, zulmete çerâğ olur  
***
Derin bir uykudadır Süphan Dağı  
Ilık bir meltem, ılgıt ılgıt dağıtır karanlığı Apak duvağının üstüne Süphan’ın, günün ilk çıngısı düşer Sonra  
Sonra, güneşin ilk dilimi aydınlanır Süphan’ın burcunda hilâl gibi 
Mahzundur çehresi Süphan’ın Yüzünde özge bir ifade vardır; melâl gibi  
***
Güneşin ilk ışıkları inince Malazgirt Ovası’na; kurt yaylaya çekildi, kuş yuvasına  
Şahittir Süphan, şahittir cümle cihan  
İki orduya kaldı o koskoca meydan  
Bir yanda mağrur imparatoru vardı Bizans’ın, öbür yanda Alparslan! 
Malazgirt Ovası’nda, cümle «esbâb-ı cefâ»sıyla kapkaranlık bir cihandı Romen Diyojen; iki yürek gibi çarpıyordu Süphan’ın eteklerinde cümle cihan  
Kementler yağlıydı, kılıçlar zağlıydı, gönüller Fettah olan Allâh’a bağlıydı  
Terk etmesin diye «asâkir-i kefere» siperleri, ayaklarından birbirlerine «giriftar»dı 
Kırk batmanlık gülleler atan mancınıklar, seyyar kulelerde uluyup uğuldayan çanlar vardı  
Haçlı ordusunda, bir türlü dinmeyen galeyanlar vardı  
Donmuştu Süphan Dağı’nın burcunda Ağustos güneşi!
Alparslan ordusunda, kibre ve zulme düşman Allâh’a îman vardı  
Birleşmişti onca yürek bir gayede; tek yumruk olmuştu onca yiğit, Malazgirt Ovası’nda bir tek Alparslan vardı! 
Sarınmıştı kefenine Alparslan, altında ceylân gibi bir küheylân vardı  
Bir avucunda ölümü sıkıyordu serçe gibi, öbür avucunda cihan vardı  
Ansızın bir tekbîr sesi yükseldi Arş-ı Âlâ’ya; akıl almaz bir zelzele indi ovaya  
Sene 1071, aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Kükremiş dalgalar kalktı hücuma  
Burcunda Süphan’ın, Ağustos güneşi donmuş bir ateşti
Tekbîr alan yiğitlerin tek biri tüm cihana eşti! 
Aydınlandı etrafı kaplayan zulmet, nur indi ovaya atların yelesinde Ezan sesleri muştuladı Bilâl’i ve haç saygıyla selamladı hilâli  
***
Şahittir Süphan, şahittir cihan  
Dokuz asırdan beri Malazgirt Ovası’nda Alparslan vardır  
Dokuz asırdan beri Süphan Dağı’nın koyaklarında yankılanan ezan vardır  
Ve Alparslan yiğitlerinde bin kez şehid olmak için çağlayan heyecan vardır, güç vardır, îman vardır  
Bir kez doğdu ya Süphan’ın burcunda Ağustos güneşi; cihan batıncaya dek batmayacak  Adaletle aydınlanan, sevgi ile yıkanan Ağustos güneşi; gâh bir mızrağın ucunda, gâh bir süngünün ışıltısında, gâh bir minare aleminde, gâh bir âlimin kaleminde hep parladı ve hep parlayacak  Tarihin karanlık sayfalarında birer şimşek aydınlığıyla çakıp, sönmeyen bir meş’ale olarak elden ele ulaşıp, hep yanacaktır  Ve asırlarca sürecek bir koşuda; gâh Mohaç Ovası’nda, gâh Ponza Kalesi’nde, gâh Kıbrıs Adası’nda gökyüzüne asılı bir «Zafer Güneşi» olarak kalacaktır Ağustos güneşi 
Bir özge güneştir Ağustos güneşi Var mıdır bilinmez başka göklerde eşi? Oysa bizim tarihimizin aydınlık gökyüzünde başka parlamaktadır bu güneş  Ağustos ayı, zafer ayımız olarak tarihteki şanlı yerini almıştır Önemsiz saydıklarımız bir yana, Ağustos ayında kazandığımız zaferler bir tesbih gibi diziliverir hemencecik belleklere  
1 Ağustos 1571 : Kıbrıs’ın fethi
5 Ağustos 1552 : Ponza Zaferi
11 Ağustos 1473 : Otlukbeli Zaferi
15 Ağustos 1551 : Trablusgarp’ın fethi
16 Ağustos 1071 : Alparslan’ın Kars’ı fethi
20 Ağustos 1453 : Barbaros’un Nis’i fethi
22 Ağustos 1534 : Tunus’un fethi
23 Ağustos 1514 : Çaldıran Zaferi
24 Ağustos 1516 ; Mercidabık Zaferi
26 Ağustos 1071 : Malazgirt Zaferi
30 Ağustos 1922 : Büyük Zafer  
***
Yazımızın başlığını, özellikle «FETHETMEK VE ZAPTETMEK» olarak seçtik İşgal ile fethin arasındaki farkı bilmek gerekir Mensubu olmakla onur duyduğumuz asil milletimizin törelerinde ve yüce dinimizin emirlerinde zulüm ile işgal yoktur  
Zaptetmek; bir bakıma tutmak, tutsak etmek, bağlamak, her türlü güç kullanılarak karşıdakini kudretine râm etmek, zulmetmek demektir Oysa;
Fethetmek; aydınlatmak, arındırmak, özellikle de açmak demektir  
Zaptetmek ve işgal etmek; zorla ve güç kullanarak, kırıp dökerek, zulmedip zayıf düşürerek ele geçirmektir İşgalde merhamet, adalet ve insanlığa hizmet yoktur
Başkenti, dört asır boyunca necip milletimizin dilinde takdir ve özlemle; “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz ” ifadesiyle ün kazanan Irak fethedilmişti Dört asır boyunca adaletle, hizmetle, himmetle imar ve ihya edilen Irak; ne acıdır ki bugün zaptedilmiştir, işgal altındadır  
Zaptetmek; bağlamak, kapatmak, üzerine kapanmak demektir Onda korku, vahşet, şiddet ve hiddet söz konusudur Hâlbuki fethetmek ağartmaktır, aydınlatmaktır, açmaktır  Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethederken, yeni bir çağı açmıştır  Fetihte hizmet, himmet, merhamet ve adalet vardır  
Atalarımız, yalçın kayaların burcunda yükselen sarp kaleleri, aşılmaz dağları, yenilmez orduları elbette büyük bir askerî dehâ, tükenmez bir sabır, yıkılmaz bir azim ve sarsılmaz bir îmanla zaptetmişlerdir Ancak, oralarda yaşayanların da gönüllerini fethetmişlerdir  
Askerin zaptettiği yere, bilge yöneticiler zulmü değil ilmi götürmüşlerdir Karşılarındakilere hiddet değil, hizmet sunmuşlardır  Öyle olmasaydı, altı asır boyunca cami, havra ve kilise yan yana; yetmiş iki millet el ele, gönül gönüle yaşayabilirler miydi?
***
Şahit ol ey tarih! 
Aman dileyene, hiçbir dönemde kalkmadı kılıcımız Düşene, tekme vuranlardan değiliz Ordular kurmuşuz, devletler kurmuşuz, bilirsin ey koca tarih! Ama hak etmediğimiz sofraya bağdaş kuranlardan değiliz  
Diktir duruşumuz zulmün ve haksızlığın karşısında Lâkin, Hakk’ın karşısında boyun buranlardanız  Düşmana karşı en aşılmaz kaledir kara bağrımız, zulmün karşısına hisar gibi duranlardanız  Ölümü tuğ gibi takıp da sarıklarımıza, korkunun zincirini tekbîr ile kıranlardanız  Bin sabr ile helva eyledik ham koruğu «Destûr!» deyuben; «Menzil-i Maksûd»a varanlardanız 
* Zamanın Zembereği, Sadettin KAPLAN, Mârifet Yayınları, İstanbul 1995
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|