delishhhh
|
Kemal'in Askerleri...
30 Ağustos 1922   
“Paşalar onun arkasındaydılar
O, saati sordu
Paşalar; ‘Üç’ dediler
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı ”
Oradaydılar  
Mustafa Kemal ve askerleriydi onlar 
Tarih 1922, aylardan Ağustos  
Hâlâ “orada mıyız?! ” Hadi bakalım bu soruya “evet” diyebiliyor musunuz?!
“Kemal ve askerleri” nin gözleri gene çakmak çakmak  Öyle arşın yedi kat üstünden memleketin haline bakıyorlar! Bıraksalar  Semadan bir kaplan gibi atlayacaklar  Nereye?! 
Memleketi emanet ettiklerinin şen şakrak, koltuklarda tepindikleri Ankara üzerine! 
30 Ağustos 1922 Kemal ve askerleri, Afyon üzerinden İzmir’e doğru Kanla, terle, şerefle  
30 Ağustos 2009  Memleketi aça saça, neşeyle !
1922, Kemal ve askerleri cephede 
2009, beyler, paşalar koltukta, komedyen amiral sahnede! 
Yıldırım Orduları Akdeniz’i yarmış, seksen küsur yıl sonra, deniz kuvvetlerinin başına Cem Yılmaz’a rakip bir adamı amiral yapacak kadar kendisini aşmış, ne mutlu  
Gül, neşelen, eğlen !
Bu duruma limon sıkılır mı!? 
Sıkalım, ekabire bir destanı hatırlatalım 
Nazım’dan okuyalım  
Boy pos fukarası, kekeme denizcinin komik anıları kadar Ankara zevatını, memleketin müstesna şahsiyetlerini gülmekten kırıp geçirmez bu destanda anlatılanlar Hele hele asker takımının defalarca okumasında sonsuz faydalar vardır, zihin, ruh açıklığı sağlar  Titreyip kendine dönmeyi bile  Destanı okuduktan sonra, kendisini bilen sorumlu, hele şu günlerde kafasını yerden kaldıramaz  
Çünkü bu muhteşem destan, seksen küsur yıl öncesinin gurur veren bir hatırası olmaktan öte, Türk Milleti’nin kendisini yeniden bulması için ana unsurlar taşıyan mirastır Bu büyük mirası kavramak için büyük şair Nazım Hikmet’in destanını tekrar tekrar okumak gerekir  
İşte o muhteşem anı  
‘Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
cahil,
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destanımızda yalnız onların maceraları vardır
  
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için;
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi
Muhteşem destan
“Ayın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle
Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti
Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak, toprak ve topraktı
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılar tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı
Ve kadınlar birbirlerinden gizliyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine
Ve kadınlar, bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru
***
Saat 2 30
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek
ve dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü
Paşalar onun arkasındaydılar  ”
Nasıl? Okuyup ağladınız mı, gülüyor musunuz!?
|