07-23-2009
|
#1
|
GöKKuŞaĞı
|
Kulluğun “Hiçlik” Boyutunda “İnsan” Olmak
İnsan olarak pek-çok şeye kadir olduğumuzu düşünürüz  Çok şey yapabildiğimizi zannederiz 
Oysa sınırlı yeteneklerimiz, algılarımız, duygularımızla âciz varlıklarız
Pek çok şeye bağımlı yaşarız
Ama yeteneklerimizi abartır, ampulü bulmakla yahut uzaya çıkmakla övünürüz
Yazık ki, küçücük bir virüsün (nezle) üstesinden hâlâ gelemedik  
Kuş gribi, deli dana, domuz gribi, AİDS, deprem ihtimali derken, ölümün gölgesinde ecel terleri dökerek yaşıyoruz! Bu korku, hayatın tadını adamakıllı kaçırıyor
Günün birinde, kendimize ait sandığımız her şeyi terk etmek zorunda kalma kâbusu hayatı acılaştırıyor
Bu konuda mü’minler biraz daha talihli sanırım: Çünkü ölüm gerçeği, hakiki mü’minin nazarında vuslatı çağrıştırıyor Öteki dünyada daha iyi bir hayatın beklediğine inanmak son derece rahatlatıcı  
Ya inançsız insan için ölümün ifade ettiği mânâ nedir? Yokluk  Hiçlik  Toprakta yitip gitmek  Tüm sevilenlerden ve sevenlerden kopmak  Mezar: Ebedî zindan  
Çok zor! Ölümü düşünüp ölü karşısında acz ve fakrımızı hatırlamamız gerekirken, biz kendi kendimizi kandırarak ölüm gerçeğinden saklanmaya çalışıyoruz  
Akıbetimizle ilgili her türlü düşünceden kaçınıyoruz Aslında düşünmekten kaçıyoruz Çünkü düşünen insan kendi gerçeğini aramaya çıkan insandır
Yaratıcımızı tanımak, sevmek ve bizim Onsuz bir şey olmadığımızı, Onun yardımı olmadan hiçbir şeye sahip olamayacağımızı anlamak üzere fıtratımıza yerleştirilmiş olan kabiliyetlerimizi de boğazladık 
Kendimizi oyalamak üzere kendimize bir program yaptık: Vur patlasın, çal oynasın!
•
Sinema, televizyon, tiyatro, bale, opera filan  İnsanları azamî derecede meşgul etmek, oyalamak üzere düşünüldü
Keza talih oyunları da heyecan pompalamak ve suni heyecanlarda insanları oyalamak için uyduruldu
Çok mu kuşkucuyum diyorsunuz?
Belki: Ne de olsa ben de bu eğitim kıskacından geçtim Eğitimimiz gözle görünmeyen her şeyi şüpheyle karşılamayı öğretti bize
Sonuçta kendi varlığımızdan bile şüpheye düştük
Descartes “Düşünüyorum öyleyse varım” derken, sanırım farkı fark etmiş Diğer varlıklarla insanın farkını bir güzel ortaya koşmuş: Düşünebilme yeteneği!
Mantığın merkezi Kur’an: “Hiç düşünmezler mi?” diye azarlıyor
Şu halde düşünmek, insan olmanın şartlarından biri!
İşte bu yüzden düşünce özgürlüğünü sınırlamak, Allah’ın hükmüne karşı çıkmak anlamına gelebiliyor!
Acaba ifade özgürlüğünü sınırlayan devletlerin geri kalmışlığı bununla izah edilebilir mi?
•
Henüz düşünceler kontrol edilemiyor, ama modern iletişim imkanları kullanılarak, insan, istenilen istikamette şartlandırılabiliyor
Bu yüzden aynı filmleri izleyen, aynı şarkıları dinleyen, aynı sanatçılardan hazzeden, aynı kitapları okuyan, aynı yerleri gezen, aynı şeyleri yiyip içen ve aynı şeyleri giyen bir topluluğa dönüştük
Farklarımız kayboldu  Farklarımız kayboldukça renklerimiz de kayboldu  
Farklarımız ve renklerimiz güzelliğimizdi, güzelliğimiz kayboldu
Bunun adı: “Moda!”
•
Teknoloji ve moda, işbirliği halinde insanı, yaratılış hikmetinden koparıp “kukla”ya dönüştürdü
Alâ-yı illiyinden esfeli safiline düşürdü  
Hem esir, hem ecîr (ücretli) olduk!
Oysa Bediüzzaman hazretlerinin tespiti müthiş: “İnsan esir olmak istemediği gibi ecîr olmak da istemez” diyor
Yani insan ne ücretsiz köle olmak ister, ne de ücretli köle 
Yaşasın “kulluk”ta varlık!
Yavuz Bahadıroğlu - Vakit
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
|
|