Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Türkiye'de Felsefe

Eski 06-06-2009   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Türkiye'de Felsefe



Aster'in, Reichenbach'İa ilgili düşüncelerine de değinmek İsterim Konuşmamın başlannda, Nusret Hızır'ın, Reichenbach'ı, yeni pozitivist saymadığını, onu böyle kabul edenleri eleştirdiğini söylemiştim, Aster, Nusret Hızır'ın bu görüşüne katılmıyor
O, İstanbul'da verdiği ve dinleyicileri arasında Reichenbach'ın da bulunduğu bir konferansta şu düşünceleri Öne sürüyor:


«Yeni pozitivizm, genetik mekanik düşüncelere dayanan eski pozitivizmin gelişmiş bir biçiminden çok daha fazia bir şeydir, () Bu konuda burada fazla söz söylemeye gerek görmüyorum Yeni pozitivizmin değerli temsilcilerinden biri aramızda bulunuyor Onun bizi bu konuda, daha büyük bir yetki ile aydınlatacağını umuyorum»


Aster'in, yine İstanbul'da yayınlanan bir yazısında, aynı konuda şunlan okuyoruz:
«Aramızdan ayrılarak Los Angeles'e giden Reichenbach, relativite ve kuanta kuramlarını çok yakından tanımış, matematik ve fizik alanlarındaki bilgileriyle öne geçmiş bir düşünürdür Reichenbach, İstanbul Üniversitesi'nde bulunmadan 'önce, Einstein'ın, Laue'nin ve Planck'm isteği ile Berlin Ünivsr


sitesi'nde çalışmakta idi Kitapları, özellikle, mekân ve zaman kavramlarının axiomatiği üzerine yazmış olduğu kitabı, birçok sorunların tartışılmasında ve aydınlanmasında çok önemli bir rol oynamıştır Kendisinin, istanbul Üniversitesi'nde, doğa bilimleriyle felsefe arasında kurmaya çalıştığı bağların, onun buradan ayrılmasıyla kopmayacağım ummak isterim () Bugün, olasılık kavramı, doğa bilimlerinin temel kavramı olarak gelişmekte, öte yandan felsefe tarihinin en eski sorunlarından biri olan nedensellik sorunu, yeni bir ışığm altına girmektedir»
Gerçekten de bu iki sorun, Reichenbach'ın İstanbul'da yayınladığı geniş bir araştırmaya konu olmuştu
Aster, Reichenbach'a, onun düşüncelerine ve felsefeye katkısına her zaman saygı duymuş, bunu her fırsatta belirtmiştir Philosophia dergisine, 1938'de yazdığı yazı da bu saygının güzel örneklerinden biri olarak gösterilebilir
Von Aster, Türkiye'de, 1936'dan başlayarak tam 12 yıl ders verdi, sayın dinleyiciler Son yıllarında hasta olduğu halde, derslerini aksatmadan sürdürmeye çalıştı
Eşi tanınmış bir romancıydı ve İsveçliydi Aster, 1948 yılında, İsveç'e eşinin yanına gitti, Türkiye'ye dönemeyerek orada Öldü
Ölümü duyulunca, İstanbul'da Felsefe Böîümü'nde bir ama töreni yapıldı Törendeki konuşmalar sonradan yayınlandı
O zaman rektör, olan Prof Sıddık Sami Onar yaptığı konuşmada, Aster için şöyle diyordu:
«Üniversiteler, büyük bir ailenin parçalarıdır Bir üniversitenin profesörü başka bir üniversite için yabana sayılmaz Üniversitemiz, Von Aster'i aramıza girdiği günden beri, kendisinin aziz ve sevimli bir elemanı saymış, ona güvenmiş, onunla övünmüştü Von Aster de üniversitemize karşı aynı ilgiyi göstermiş, derin bilgisinden, her fakültemizi, her öğrencimizi yararlandırmaya çalışmış, kendisinden yardım istenilen her alanda yardımını esirgememişti»
Felsefe Böîümü'nde yayımlanan Felsefe Arkivi dergisinin bir sayısı Aster'in anısına ayrıldı, bu dergide, onun kişiliği, hizmetleri ve felsefi görüşleriyle ilgili yazılar yer aldı
Prof Ziyaettin Fahri Fmdıkoğlu da yayınladığı İş Mecmuasının birkaç sayısında Aster'îe ilgili yazılara yer verdi, Basında da yazılar çıktı Oy Ularda yayınlanan Aylık Ansiklo-pedi'de bu felsefeci hakkında bilgi verildi81
Sayın dinleyiciler, Aster konusunu burada keserek, üçüncü felsefeciye, VValter Kranz'a geçiyorum
Walter Kranz konusuna Profesör Mengüşoğlu hocamızın ilginç bir anısıyla girmek istiyorum; Efendim, Mengüşoğlu, liseyi bitirip de, yüksek öğrenim yapmak İçin 1929'da Almanya' ya gönderildiğinde Thuringen'de bir okula yazılmak ister Okulun müdürü VValter Kranz'dır Kranz, hiç Almanca bilmeyen,, biraz Fransızca bilen Mengüşoğlu'nu okula almak istemez Mengüşoğlu inat eder, ısrar eder, Türk öğrenci müfettişliği de dayatır ve kayıt yapılır
! Mengüşoğlü'nun bu okulda çok başarılı bir öğrencilik hayatı olur ve bildiğiniz gibi, öğrenimi bitince İstanbul'a gelir, Felsefe Bölümü'nde görev alır
Aradan birkaç yıl geçer Naziler, Kranz'ı, hümanist olduğu, kendi düşüncelerine uymadığı için baskı altında tutarlar, tedirgin ederler Okuldaki görevinden ayırırlar, o da sonunda Türkiye'ye sığınmak zorunda kalır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla