Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Mezhepler Tarihi

Eski 04-21-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mezhepler Tarihi



SELEF VE SELEFILIK
EBUBEKIR SIFIL

Tarih içinde izine rastlanmadigi halde, günümüzde birçok firka ve fikir akimi dikkat çekmektedir Modernistler, Reformistler, Ehl-i Kur'an (Kur'aniyyun, Mealciler) ve Islâm'in saf haline dönme iddiasinda bulunan Selefîler bunlardan baslicalaridir

Günümüzde ilmin zayiflamasi ve dogru ile yanlisin birbirine karistirilmis olmasi sebebiyle bu tür akimlar, bazi iyi niyetli müslümanlarin aldanmasina, yanlis yollara sapmasina vesile olmaktadir

Bu yazi, son dönemlerde ortaya çikan akimlardan biri olan Selefîligi kisaca tanitmak ve yanlisliklarini ortaya koymak maksadiyla kaleme alinmistir Bu akimin görüsleri, temsilcileri ve onlarin tenkidi, hakkinda müstakil kitaplar yazilacak kadar ayrintili ve önemlidir Biz burada sadece konuyu ana hatlari ile ele alacak ve kisa degerlendirmeler yapacagiz

Selef kime denir?

Hz Peygamber sav'in “En hayirli nesil benim dönemimde yasayanlardir Sonra onlari izleyenler, sonra onlarin ardindan gelenlerdir” (1) seklindeki hadisinde “en hayirli nesiller” olduklari haber verilen ilk üç kusaga Selef denir

Bu ilk üç kusak, sirasiyla Sahabe, Tabiun ve Tebe-i Tabiîn'dir Bunlar imanda, ilimde ve amelde bütün müslümanlar için örnek nesillerdir

Sahabe kusagi, Hz Peygamber sav'in vefatindan sonra Islâm'in biricik temsilcileri olarak yasamis, gerek Hicaz bölgesinde, gerekse fethedilen yeni bölgelerde Islâm'i hakkiyla teblig etmis, ögrenciler yetistirmislerdir Kur'an'i, hadis-i serifleri ve Islâmî uygulamalari bütün müslümanlar Sahabe kanaliyla ögrenmistir Bu sebeple Sahabe'nin Islâm ilim tarihinde oldugu kadar, iman, amel, edep, zühd, vera, takva ve ahlâkta da müstesna bir mevkii vardir

Onlardan sonra gelen kusaga Tabiun denir Bu kusak da Sahabe'nin dizinin dibinde yetismis, imani, ilmi ve ameli onlardan almistir Bu kusaga Tabiun (izleyenler, tabi olanlar) denmesinin sebebi, Sahabe'ye uymakta gösterdikleri titizlik, ciddiyet ve özendir

Sahabe'nin önemi, Kur'an'da hayirla yad edilmis olmalari, Hz Peygamber sav'in yasantisinin ilk ve en önemli temsilcileri olmalari hasebiyle Islâm'i en dogru sekilde anlayip yasamanin kistasi olmalari gibi hususlardan kaynaklanmaktadir Tabiun'un önemi ise temelde su iki noktaya dayanmaktadir:

1 Islâm'i, Sahabe kusagindan, yani en dogru sekilde anlayip yasamis olan kusaktan ögrenmis olmalari

2 Sahabe zamaninda rastlanmayan, sonradan karsilasilmis yabanci birçok fikir akimi, kültür ve inanç sekliyle ilk defa onlarin muhatap olmasi

Basta felsefî akimlar ve Mu'tezile , Cebriye, Mürcie gibi bid'at firkalar olmak üzere pek çok kültür, inanç ve cereyan ilk defa Tabiun döneminde Islâm toplumuna girmis ve önemli fikrî ve akidevî sarsintilara sebebiyet vermistir

Iste Tabiun nesline mensup büyük alimler, bu akimlarla mücadele ederek Sahabe'den devralinan sahih Islâm anlayisinin zedelenmeden yasamasina ve gelecek nesillere aktarilmasina sebep olmus ve çok büyük hizmette bulunmuslardir Dolayisiyla Islâm'in özüne yabanci her türlü cereyan karsisinda nasil bir tavir takinacagimizi, Tabiun neslini örnek alarak tesbit etmekteyiz

Tabiun dönemi, ayni zamanda fikhî mezheplerin temellerinin atildigi ve müstakil mezheplerin ortaya çiktigi dönem olarak da dikkat çeker Bu dönemde yasamis olan Hasan-i Basrî , Süfyan -i Sevrî , Ibrahim en- Nehaî , Sa'bî gibi pek çok büyük alim, birer müçtehid olarak, müstakil mezhep sahibi idiler Hanefî mezhebinin imami Ebû Hanîfe de bu kusaga mensuptu (Allah hepsinden razi olsun)

Tabiun'dan sonra gelerek onlara ögrencilik etmis olan kusaga da Tebe-i Tabiîn veya Etbau't-Tabiîn (Tabiun neslini izleyenler) denir Bu dönem de ilmî ihtisaslasmanin ya sandigi, hadis-i seriflerin yaygin olarak müstakil kitaplarda toplandigi, itikadî ve fikhî mezheplerin iyice yerlesip müesseselestigi bir zaman dilimidir

Kisaca tanittigimiz bu üç nesil, gerek Kur'an ve Sünnet'te övgüye mahzar olmalari, gerekse sahih Islâm anlayisinin bize kadar kesintisiz olarak gelmesinde kilit rol üstlenmistir Bu sebeple, daha sonraki asirlarda devamli olarak merkezî bir yer tutmus ve adeta dogru-yanlis ayriminin ölçüsü olarak algilanmistir

Tarih boyunca Islâm toplumlarinda ne zaman bir sarsilma, gevseme ve bozulma görülmüsse, bu üç neslin temsil ettigi Islâm anlayisina dönüs gayretleri sayesinde toparlanma olmus ve dogru çizgi muhafaza edilmistir

Bu sebeple “Selef-i Salihîn”, Islâm Ümmeti için vazgeçilmez bir nirengi noktasi ve ölçü olmustur

Selefîlik nedir?

Selefilik, Islâm'i, yukarida tanittigimiz Selef-i Salihîn'in anlayip yasadigi gibi anlayip yasama iddiasinin vücut verdigi bir akimdir Ilk defa Misir'da Cemaleddin Efganî ve ögrencisi Muhammed Abduh tarafindan baslatilan “ Islâmî islah” hareketi, daha sonra Selefîlik adiyla anilan zümrenin dogmasina kaynaklik etmistir

Asagi yukari ayni dönemde bugünkü Suudi Arabistan'in sinirlari içinde bulunan Necid bölgesinde ortaya çikan ve Misir'daki hareket ile benzer söylemleri dillendiren Muhammed b Abdilvehhab'in yürüttügü “ Vahhabîlik ” hareketine de daha sonra Selefîlik denmistir

Bu iki hareket arasinda temelde önemli farkliliklar bulunmamakla birlikte, söz konusu iki akim su noktalarda birbirlerinden ayrilir:

1 Itikadî sahada Vahhabîler Kelâm mezheplerini kabul etmezler Ehl-i Sünnet'in iki büyük kelâm alimi Ebu Mansur el-Maturidî ve Ebu'l-Hasan el-Es'arî Vahhabîler'e göre, saf Islâm akidesini kelamî deliller kullanmak ve akli nakle (ayet ve hadislere) hakem kilmak suretiyle bulandirmislardir Özellikle mütesabih (2) ayet ve hadislerin Allah Tealâ'nin sanina ve yüceligine uygun olarak tevil edilmesine siddetle itiraz eden Vahhabîler, tasavvufa da ayni siddetle karsi çikarlar

Efganî-Abduh çizgisi ise itikadî sahada kelâm alimlerinin kullandigi metoda temelde itiraz etmez; Felsefe, mantik ve kelâm gibi ilimleri reddetmez ve mütesabih ayet ve hadislerin, Allah Tealâ ile mahlukat arasinda benzerlik kurulmamasi için tevil edilmesi taraftaridir

2 Vahhabîler, fikhî mezhep olarak Ibn Teymiyye ve ögrencisi Ibnu'l -Kayyim'in çizgisini izler Diger mezhepleri ise istihsan, istislah, mesalih-i mürsele gibi delillere yer verdikleri için bid'atçilikle itham ederler

Efganî-Abduh çizgisi ise genel olarak bir tek mezhebe mensubiyeti reddederek, bütün fikhî mezhepleri birlestirme egilimindedir

Aralarindaki ihtilaflari kisaca zikrettigimiz bu iki cereyan, zaman içinde birbirine yaklasarak “Selefî” diye anilmislardir Ortaya çikis döneminden günümüze dogru ilerledikçe, Selefîlik akiminin içine baska görüsler de katilmistir Dolayisiyla “ Selefîlik ” dendigi zaman akla her ferdinin ayni sekilde düsündügü homojen bir gruptan ziyade, asagida zikredecegimiz görüsleri benimseyen kozmopolit bir kitle gelmektedir

Selefîlerin görüsleri

Mütesabih ayet ve hadislerle ilgili görüsleri:

Selefîligin en bariz vasiflarindan birisi, mütesabih ayet ve hadisleri lugat anlamini esas alarak oldugu gibi kabul etmek seklinde kendisini göstermektedir

Buna göre Kur'an'da ve hadislerde Allah Tealâ hakkinda zikredilen “el, yüz, gelme, oturma, inme, Ars'a istiva etme, gazaplanma, gülme” gibi sifatlar, mahlukat hakkinda ne ifade ederse, Selefîler'e göre Allah Tealâ hakkinda da ayni seyi ifade eder

Oysa Kur'an'da yer alan pek çok ayet, Allah Tealâ'nin bu gibi sifatlarini mahlukatin sifatlarina benzetmenin dogru olmadigini ortaya koymaktadir

Her ilim dalinda, o sahanin mütehassislarinin söylediklerine itibar edilecegi açiktir Bu gerçekten hareketle tefsir sahasinda müfessirler, hadis sahasinda muhaddisler , fikih sahasinda fukaha ve akaid sahasinda kelâm/akaid alimleri ne demisse ona itibar edilir Ömrünü fikih ilminin meselelerine vakfetmis bir kimsenin akaid alaninda söyledikleri, bir akaid aliminin söyledikleri gibi degerlendirilmez Yahut yillarini tefsir alaninda çalisarak geçirmis bir alimin, hadis ilminin derinlik ve inceliklerini bir hadis alimi kadar bilmesi beklenmemelidir

Tasavvuf hakkindaki görüsleri:

Islâm dünyasinin bazi yerlerinde tasavvuf adi altinda sergilenen birtakim yanlis anlayi s, Selefîler'in tasavvufun özüne düsmanlik beslemesine gerekçe teskil etmistir Oysa Ehl -i Sünnet ve'l -Cemaat'ten asla ayri düsünülemeyecek olan gerçek tasavvuf, Batinîlik, Hurûfîlik gibi sapik cereyanlardan uzaktir Ehl-i Sünnet çizginin muhafazasinda ve yayilmasinda son derece büyük katkilari bulunan gerçek tasavvuf ehli, müslümanlarin kalbî ve ruhî hayatinin inkisafinda, ahlâkin güzellestirilmesinde ve erdemli fertlerin yetismesinde Sahabe döneminden itibaren izlenen yolu izlemis ve tamamen onlara uymustur Gerek itikadî, gerekse amelî sahada gerçek tasavvuf büyüklerinin eserleri ve görüsleri ortadadir

Taklid hakkindaki görüsleri:

Bir kisim Selefîler, fikhî meselelerde herhangi bir müçtehid imamin taklid edilmesine de siddetle karsi çikarak, bunun da kisiyi sirke ve küfre götürecegini iddia ederler Bu iddialarini ispat için de birtakim ayet ve hadisleri delil olarak öne sürerler
Oysa bu ayet ve hadislere yakindan bakildiginda taklidin haramligi iddiasina uygun hale getirmek için zorlama yoluyla tevil edildikleri görülür Tipki tevessül konusunda oldugu gibi, taklidin haramligi konusunda da bu ümmetin tatbikati Selefîler'in iddialarinin geçersiz oldugunu gösteren en büyük delildir

Hadis alimleri arasinda ittifakla dile getirilen bir husus vardir: Hadislerin sahih, hasen veya zayif oldugu konusunda hadis alimleri tarafindan verilen hükümler, onlarin kendi içtihadlarinin sonucudur Dolayisiyla onlardan sonra gelen ve onlarin kitaplarinda yer alan hadisleri delil kabul edenler, onlarin bu hadislerin sihhati konusundaki içtihadlarini taklid etmis olmaktadirlar

Bugün bizlerin, bizden bin ikiyüz, bin üçyüz sene önce yasamis hadis ravilerinin ahvalini ve durumlarini bilmemizin bir tek yolu vardir O da hadis alimlerinin bu konudaki görüslerini bize nakleden kitaplara basvurmaktir Su halde bizim, herhangi bir hadisin güvenilir olup olmadigi yolundaki degerlendirmemiz, tamamen hadis alimlerinin içtihadina dayanmaktadir ve bu da tamamiyla bir “taklid”dir Her hususta Selef'e tabi olduklarini iddia eden Selefîler dahi bu konuda hadis alimlerini taklid eden birer “mukallid”dir

Eger herhangi bir alimin bir görüsünü, delilini bilmeden kabul etmek demek olan taklid haramsa, bu harami Selefîler de islemektedir Eger hadis alimlerinin hadislerin sihhati-zaafi konusundaki kanaatlerini taklid etmek caiz ise, müçtehid imamlarin fikhî konulardaki içtihadlarini taklid etmek niçin haram olsun?

Kiyas konusundaki görüsleri:

Günümüzde Selefîler olarak anilan grup içinde, kiyasin ser'î bir delil sayilamayacagini, çünkü kiyasin, “Allah'in dininde sahsi görüs ile hüküm vermek” oldugunu söyleyenler mevcuttur

Oysa fikih usulü kitaplarinda ayrintili bir sekilde açiklandigi gibi, gerek Kur'an ayetleri, gerekse hadisler, vakia olarak sinirlidir ve insanligin karsilastigi her olayin hükmünün, ayetlerde ve hadislerde zikredilmis olmasi mümkün degildir Kur'an ve Sünnet konusunda biraz malumati olan herkes bu noktayi kabul ve itiraf eder

Su halde hükmü Kur'an ve Sünnet'te zikredilmeyen olaylar hakkinda yapilabilecek iki seçenek var Ya bu olaylar hakkinda Islâm'in herhangi bir hükmünün ve açiklamasinin olmadigini söylemek, ya da karsilastigimiz olayin bizzat kendisi olmasa da, benzeri hakkinda Kur'an ve Sünnet'te yer alan bir hükmü, aralarindaki benzerlik dolayisiyla yeni olaya da tatbik etmek

Bu seçeneklerden ilkinin dogru oldugunu söylemek, Islâm'in evrensel oldugunu, bütün zaman ve mekânlarin problemlerine çözüm getirme özelligini haiz bulundugunu inkâr etmek demektir

Kiyas'i inkâr eden Ibn Hazm , bu iddiasi sebebiyle, birakalim bir “Islâm alimi”ni, akli basinda siradan bir kimsenin bile gülüp geçecegi seyler söylemistir Mesela Kur'an ve Sünnet'de domuz etinin haram oldugu zikredilmistir Ama domuzun yaginin haram olduguna dair ne Kur'an'da , ne de Sünnet'te herhangi bir hüküm yoktur Sirf bu gerekçeyle Ibn Hazm, domuzun yaginin haram olmadigini söylemistir

Iste kiyasin reddedilmesi sonucunda varilacak komik nokta budur

Ehl-i Sünnet ne diyor?

Her ne kadar Selefîler, yukarida özetlemeye çalistigimiz görüslerinde Selef-i Salihîn'i örnek aldiklarini söylüyorsa da, bunun sadece bir iddia oldugunu söylemek durumundayiz Esasinda mesela Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri de Selef'tendir ve onun gerek itikadî, gerekse fikhî görüslerini benimsemek, gerçek Selefîliktir Bu söyledigimiz diger büyük imamlar için de söz konusudur

Ebu'l-Muzaffer el-Isferâînî , Ehl -i Sünnet ve'l-Cemaat'in itikadî çizgisini ortaya koyan özellikleri zikrettikten sonra söyle der:

“ Bilmis ol ki, Firka-i Naciye'nin (kurtulusa eren grubun) akaidinin özellikleri olarak zikrettigimiz bütün bu hususlar, imanin sihhati babinda bilinmesi gereken hususlardir ()

“ Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in itikadi olarak zikrettigimiz hususlarin hiç birisi hakkinda Safi'î ile Ebu Hanîfe; (Allah her ikisine de rahmet eylesin) arasinda herhangi bir ihtilaf yoktur Sadece bu iki imam degil, Malik, Evzaî , Davud ez-Zahirî, Zührî , Leys b Sa'd , Ahmed b Hanbel , Süfyan es-Sevrî , Süfyân b Uyeyne , Yahya b Maîn , Ishak b Rahuye , Muhammed b Ishak el-Hanzalî , Muhammed b Eslem et-Tûsî , Yahya b Yahya en-Nisaburî , Hüseyin b Fadl el-Becelî , Ebu Yusuf, Muhammed b Hasan, Züfer b Hüzeyl, Ebu Sevr ve Hicaz, Sam, Irak imamlari, Horasan ve Maveraunnehir imamlari gibi Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis'in tümü ile onlardan önce yasamis olan Sahabe, Tabiun ve Etbau't-Tabiîn de bütün bu konularda görüs birligi içindedir Bu iki firka ( Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadis) arasinda bütün bu konularda herhangi bir ihtilaf bulunmadigini tahkik etmek isteyenler, Ebu Hanîfe'nin Kelâm sahasinda yazdigi Kitabu'l-Âlim (ve'l-Müte'allim)'e, el-Fikhu'l-Ekber'e () ve Osman el-Bettî'ye yazdigi () el-Vasiyye'sine baksin Keza Safiî'nin yazdigi eserlere baksin Bu ikisinin mezhebi arasinda herhangi bir farklilik bulamayacaktir

“Bütün bu imamlardan, burada zikrettigimiz hususlar ile çelisik olarak nakledilen görüslerin tümü, bid'atçilerin, kendi mezheplerini güzel ve dogru göstermek için uydurdugu yalanlardir () Bu kimseler, Ehl-i Sünnet'in kiliçlarindan korktuklari için kendi habis akidelerini ihtiva eden sözleri Ebu Hanîfe'ye nisbet etmis ve onun arkasina gizlenmislerdir” (et-Tabsîr fi'd-Dîn, s 113-114)

Bu ifadeler bize sunu göstermektedir: Selefîler'in “Selef” anlayisi ile gerçek Selef arasinda büyük farklilik var Dolayisiyla adina Selefîlik denen akim, her ne kadar Selef'in anlayis ve uygulamalarini esas aldigini söylüyorsa da, aslinda Selef'in anlayis ve uygulamalariyla bagdastirilmasi hayli zor olan fikirler benimsemistir Onlarin reddedici, dislayici, kati ve tekelci anlayisi, ne “Ehl-i Sünnet-i Hâssa” dedigimiz Selef'te, ne de “ Ehl-i Sünnet-i Âmme” dedigimiz Halef'te görülür

1 Basta Buhârî ve Müslim olmak üzere pek çok hadis alimi tarafindan rivayet edilmistir

2 “Allah Teala'nin eli, yüzü, gelmesi, gülmesi, gazaplanmasi , Ars'a istiva etmesi” gibi ilk bakista mahlukata ait özellikler ile benzerlik arz eden, ancak mahiyet olarak farkli olan hususlarin zikredildigi ayet ve hadisler

Alıntı Yaparak Cevapla