mate
|
Edebi Türler
EDEBİ TÜRLER
Tür, edebiyat eserlerinin biçimlerine, konularına ve teknik özelliklerine göre ayrılmasıdır Bunlar iki ana grupta incelenir: Yazı Türleri ve Şiir Türleri
YAZI TÜRLERİ
Yazı türleri, cümleler halinde ortaya konan, sözlerin belli kalıplar içine (ölçü, kafiye, nazım şekli) sıkıştırılmadığı anlatım türleridir Bunların en önemlileri şunlardır:
ROMAN
Olmuş ya da olabilecek olayların anlatıldığı uzun yazılardır
Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır Çoğu zaman şahıs kadrosu geniştir Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır Çevrenin tanıtımına özen gösterilir
Temsil ettiği akıma göre romantik roman, realist roman, naturalist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır
Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür İlk örneği Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı romanıdır Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanları ise Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Peyami Safa diğer ünlü romancılarımızdır
HİKAYE
Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa bir yazı türüdür
Hikayede olaylar genellikle yüzeyseldir Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde (çalışkanlık, titizlik, korkaklık v s) durulur Bu da romanla aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir
Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikaye türünde Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket, Sait Faik önemli eserler vermişlerdir
MASAL
Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilir
Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür Yer ve zaman belli değildir Kahramanlar insan üstü nitelikler gösterir İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır Masallarda eğiticilik esastır Çoğu kez evrensel konular işlenir Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır Eflatun Cem Güney masallarımızı derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır
DENEME
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür
Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır Kendi içiyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir
Deneme her konuda yazılabilir Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır
Ele alınan konu çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır
Denemenin ilk örneklerini Fransız yazar Montaigne vermiştir Daha sonra İngiliz yazar Bacon türü geliştirmiştir
Edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonra görülmeye başlanan bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim güzel örnekler vermişlerdir
FIKRA
Yazarın gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa günübirlik yazılardır Bu tür yazıları nükteli hikayecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırmayalım
Fıkra, bir gazete yazı türüdür Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hakimdir yazılarda
Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır Daha sonra Ahmet Haşim, Refik Halit, Peyami Safa sayılabilir
MAKALE
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüdür Makalede temel unsur düşüncedir
Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür Bizde de ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır
Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır Seçilen konuya göre uzun da olabilir kısa da
Makale her konuda yazılabilir Bu konu günlük olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir Ama edebi makale elbette sanatla ilgili olanıdır
Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi ünlü birkaç isimdir
ELEŞTİRİ
Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılardır Eleştiri yazarı - yani eleştirmen - eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem eserin yazarına hem okura yol gösterir
İki tür eleştiri vardır: İzleminsel eleştiri ve Nesnel eleştiri
İzlenimsel eleştiri, Anatole France’in ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde bu tür pek rağbet görmez
Nesnel eleştiride ise her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun değerini ortaya koyar
Avrupa’da Boielau, Saint Beuve, Taine, France eleştirileriyle tanınır
Edebiyatımızda Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, eleştiri alanında yazılar yazan ünlü birkaç isimdir
GEZİ YAZISI
Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır Kişi gezi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızada tutmak güç olacağından gezi esnasında not alınır ve gezi yazılarında bunlar hikaye edilir
Gezi yazısında yazar daima gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir Gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar Okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur
Eski edebiyatımızda gezi yazısına “seyahatname” denirdi Bu alanda Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi” ünlüdür
Ancak asıl gezi yazarları Avrupa’ya açılma döneminde görülmeye başlanmış, gidilen Avrupa şehirleriyle ilgili yazılar yazılmıştır Namık Kemal, Ziya Paşa bunların başında gelir
Gezi yazılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da bir Cevelan; Cenap Şehabettin, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi; Reşat Nuri, Anadolu Notları; Falih Rıfkı, Denizaşırı, Zeytindağı, Taymis kıyıları bunlardan bazılarıdır
ANI
Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır Yazarın kendini okura açtığı bir tür olduğundan içtendir ve bu yönüyle çok tutulur
Anılar belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği de gösterir Ancak bu, bilimsel olamaz; çünkü yazarın olaylara kişisel bakışı söz konusudur
Üslup yönüyle gezi yazısına benzerse de, yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi anıyı belli eder Zaten eski edebiyatımızda anı, gezi yazısı hatta tarih iç içedir
Özellikle Tanzimat’la başlayan anı türündeki yazılar Cumhuriyet döneminde önemli bir tür olmuştur Anılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır Namık Kemal, Magosa Mektupları; Ziya Paşa, Defter-i Amal; Ahmet Rasim, Şehir Mektupları; Halit Ziya, Kırk Yıl, Saray ve Ötesi; Hüseyin Cahit, Edebi Hatıralar; Falih Rıfkı, Çankaya adlı eserlerinde anılarını anlatmışlardır
BİYOGRAFİ
Bir kişinin hayatının anlatıldığı yazılardır Bunlarda amaç o kişiyi tüm yönleriyle (hayatı, eserleri, kişiliği, görüşleri vs ) tanıtmaktır
Biyografi açık, sade bir dille, anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır
Divan edebiyatında şairleri anlatan bu tür eserlere “Tezkire” denirdi Türk edebiyatında bunun ilk örneğini Ali Şir Nevai vermiştir
Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir Çoğu zaman bunlarda sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden çevreden, aile içi durumlarından da söz eder
Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobiyografi içinde bir bölüm sayılabilir Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır
MEKTUP
Genel anlamda kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır Özel mektup, iş mektubu, edebi mektup türleri vardır Bunlar içinde bizi edebi mektup ilgilendiriyor
Bu tür mektuplar açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır Yazar birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır Ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır
Mektup, Divan edebiyatında da kullanılmıştır Fuzûli’nin “Şikayetname” adlı eseri bu türdendir Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup görülür
Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır Halide Edip’in “Handan” romanı bunlardan biridir
SOHBET
Bir konunun fazla derinleştirilmeden, biriyle konuşuyormuş gibi anlatıldığı fikir yazılarıdır Sohbet yazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir
Üslup olarak fıkraya benzerse de gazete yazı türü olmaması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır
Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Şevket Rado sohbet türüne özel bir önem vermişlerdir
GÜNLÜK
Ne gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı yazılardır bunlar
Her gün yazıldığı için kısa olan bu yazılar, yazarının hayatından izler verdiğinden içten ve sevecendir
Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun günlükleri kitap halinde yayımlanmıştır
ŞİİR TÜRLERİ
Her şiirin belli bir konusu, üslubu vardır Kimi aşk, ayrılık konusunu işler, kimi okura bir bilgiyi özlü bir şekilde verir Kimi birini eleştirir vs İşte şiirlerin bunlara göre sınıflandırılması şiir türlerini ortaya koyar Bunlar Yunanca’daki adlarıyla adlandırılır: Lirik, Epik, Didaktik, Pastoral, Satirik, Dramatik Tanzimat’tan sonra oluşan bu adlandırmadan önce Türk şiiri, nazım şekillerine göre sınıflandırılırdı: Gazel, Kaside, Şarkı, Koşma, Destan, Varsağı vs
Şimdi şiir türlerini açıklayalım
LİRİK ŞİİR
Aşk, ayrılık, hasret, özlem konularını işleyen duygusal şiirlerdir Okurun duygularına, kalbine seslenir Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer
EPİK ŞİİR
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir Kahramanlık, savaş, yiğitlik, konuları işlenir Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır Daha çok, uzun olarak söylenir Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır
DİDAKTİK ŞİİR
Bir düşünceyi, bir bilgiyi aktarmak amacıyla yazılan şiirlerdir Bunlar okurun aklına seslenir Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından, bilgiler bu yolla verilir Manzum hikayeler, fabller hep didaktik özellik gösterir
PASTORAL ŞİİR
Doğa güzelliklerini , çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir Doğaya karşı bir sevgi bir imrenme söz konusudur bunlarda Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa eglog adını alır
SATİRİK ŞİİR
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir Bir kişi, olay, durum iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama yeni edebiyatımızda ise yergi adı verilir
DRAMATİK ŞİİR
Tiyatroda kullanılan bir şiir türüdür Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi Bu durum dram tiyatro türünün (19 yy) çıkışına kadar sürer Bundan sonra tiyatro metinleri düzyazıyla yazılmaya başlanır
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç türe çıkmıştır
Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde (Tanzimat) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur Abdülhak Hamit Tarhan gibi  
Şimdi bunları ayrı ayrı görelim
TRAJEDİ
Seyircide korku ve acıma hislerini uyandırarak onu kötü duygularından arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür Sıkı kuralları vardır Özelliklerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz
Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden yani tanrılar arasındaki ilişkilerden seçer
Kahramanları tanrılar ya da soylu kimselerdir İnsan müsveddesi sayılan sıradan insanlara yer verilmez
İşlenmiş, kusursuz bir üslubu vardır; kaba sayılan sözlere yer verilmez
Çirkin olaylar (cinayet, kavga vs ) seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez
Üç birlik kuralına uyar Bu, yer, zaman ve olay birliğidir Yani oyun hep aynı yerde aynı dekorla oynanmalı, olay bir günlük zaman dilimi içinde geçecek izlenimi vermeli, (Bu yüzden oyun olayın sonundan seçilir; önceki olaylar koro tarafından anlatılırdı ) aynı ana olay etrafında geçmelidir
En ünlü trajedi yazarları; Eski Yunan’da Aiskhylos, Eurupides, Sophokles; Klasik Fransız edebiyatında Corneille ve Racine’dir
KOMEDİ
İnsanları güldürerek eğitmeyi amaçlayan tiyatro türüdür Her gülünç şeyin altında ders alınacak acı bir gerçeğin olduğuna inanılır Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz
Konusunu günlük hayattan, sosyal olaylardan seçer
Kahramanları sıradan insanlar, eğitim görmemiş ya da sonradan görme kişilerdir
Üslupta kusursuzluk aranmaz, kaba sayılan hatta küfürlü sözlere yer verilir
Çirkin, kaba olaylar seyircinin gözü önünde işlenir
Üç birlik kuralına uyar
İnsan karakterinin gülünç ve eksik yanlarını anlatanlara karakter komedyası, toplumun gülünçlüklerini anlatanlara töre komedyası, olayların merak uyandıracak şekilde işlendiği eserlere entrika komedyası adı verilir
Komedi türü 17 yüzyıldan sonra düzyazıyla yazılmaya başlanmıştır
En ünlü komedi yazarları eski Yunan’da Aristophanes, Klasik Fransız edebiyatında Moliére’dir
DRAM
19 yüzyılda trajedinin sıkı kurallarını yıkmak amacıyla meydana getirilen tiyatro türüdür Özelliklerini şöyle sıralayabiliriz
Konusunu günlük hayattan ya da tarihin herhangi bir devrinden seçebilir
Hem acıklı hem komik olaylar aynı oyunda iç içe bulunur
Kahramanlar hem soylulardan hem sıradan insanlar arasından seçilir
Üç birlik kuralına uymak zorunda değildir
Her tür olay seyircinin karşısında gerçekleştirilebilir
Şiir, düzyazı karışık halde bulunur
En ünlü dram yazarları: İngiliz yazar Shakespeare dramın ilk ürünlerini vermiştir Ancak bu türün özelliklerini Victor Hugo belirlemiştir Schiller, Geothe diğer ünlü dram yazarlarıdır
Türk edebiyatında batılı anlamda sahne tiyatrosu Tanzimat’tan sonra görülür Bundan önce Halk arasında yüzyıllar boyu sürmüş seyirlik oyunlar vardı Ortaoyunu, meddah, Karagöz ile Hacivat bunların başlıcalarıdır Bunların özelliklerini ileride anlatacağız
ŞİİR BİLGİSİ
Şiir, gerek içerik gerekse söyleyiş bakımından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yönelik bir söz sanatı ürünüdür Şiirin söz dizimi düzyazının söz diziminden farklıdır Bu dizim, dilin kurallarına göre olmaktan çok ahenge göre düzenlenir
Şiir bir nazımdır; yani dizme, düzene koymadır Bu dizmenin de belli öğeleri vardır Bunlar ölçü, kafiye, redif, gibi her biri kendine göre bir düzen ifade eden öğelerdir Bunları şu şekilde inceleyebiliriz
ÖLÇÜ
Şiirde, hecelerin sayılarına ya da, heceyi oluşturan seslerin uzunluk kısalıklarına göre bir düzen oluşturulur Bu düzene de ölçü denir Edebiyatımızda iki tür ölçü kullanılmıştır: Hece ölçüsü ve Aruz ölçüsü
HECE ÖLÇÜSÜ
Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür Birinci dizede kaç hece varsa şiirin tüm dizelerinde de aynı sayıda hecenin kullanılması gerekir
Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulduğu, dizenin bölümlere ayrıldığı görülür Okunurken durulan bu yerlere durak denir Çoğu zaman şiirin tamamındaki duraklar da aynı sayıda heceler halinde bölünür Durak hiçbir zaman bir sözcüğün ortasına gelmez, her zaman sonuna gelir
Hece ölçüsü Türk şiirinin en eski, ulusal ölçüsüdür Bilinen en eski şiirlerden başlayıp hiç kesintiye uğramadan ve her çağda yeni güzellikler, zenginlikler kazanarak günümüze kadar gelmiştir
En çok kullanılan hece kalıpları 7'li, 8'li ve 11'li ölçülerdir
ARUZ ÖLÇÜSÜ
Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre , açık (ünlüyle bitmesi) ya da kapalı (ünsüzle bitmesi) oluşuna göre düzenlenmesidir
Birinci dizedeki hecelerin özellikleri, ikinci dizedeki hecelerde de sırasıyla aynıdır
Aruz ölçüsünün belli kalıpları vardır Bu kalıplar kısa hecelerin nokta ( ), uzun hecelerin çizgiyle (—) gösterilmesiyle düzenlenir
Hecelerin özelliklerinin gösterildiği bu işaretlerin adlandırıldığı kalıplar vardır
mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün
Sorularda aruz vezninin yapısıyla ilgili herhangi bir soru sorulmuyor Bu nedenle fazla ayrıntıya girmeyelim
Aruz ölçüsü Türk edebiyatına, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra Arap va Fars edebiyatlarından girmiştir Bu ölçüyle yazılan elimizdeki en eski eser Kutadgu Bilig’dir
Divan edebiyatında en güzel şekilde kullanılan aruz ölçüsü, Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati topluluğundaki sanatçılar tarafından da kullanılmıştır
Türk dilinin ses yapısı aruz ölçüsüne pek uygun değildir Çünkü Türkçede aruzun temelini oluşturan uzun ünlü yoktur Bu nedenle aruzun Türkçeye uygulanmasında birçok hata, zorlamalar görülür Bunlardan birkaçını açıklayalım
İmale
Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır
Zihaf
İmalenin tersidir Yani kalıba uydurmak için, Arapça, Farsça sözcüklerdeki uzun heceleri kısa saymaktır
Ulama
Divan şiirinde en zok kullanılan ses unsurlarından biri de ulamadır Ulama yapılan yerlerde ulanan sözcüklerdeki heceler, tek bir sözcükmüş gibi ayrılır Elbette bu bir kusur sayılmaz
KAFİYE (UYAK)
Şiirde dize sonlarında kullanılan aynı ya da benzer seslere kafiye denir Benzer seslerin sayısına göre dört grupta incelenir
Yarım Kafiye
Dize sonlarında tek ses benzeşiyorsa yarım kafiye oluşur
Yandırdın gönlümü aldın keman kaş
Gösterdin zülfünü, eyledin bir hoş
dizelerinde, sonda bulunan “kaş” ve “hoş” sözcüklerinin sonundaki “ş” sesleri, yani tek ses benzeşiyor; öyleyse burada yarım kafiye vardır
Tam Kafiye
Dize sonlarında iki ses benzeşiyorsa, tam kafiye kullanılmıştır
Ürperme veren hayale sık sık
Her bir kapıdan giren karanlık
Çok belli ayak sesinden artık
dizelerinin sonunda kullanılan altı çizili “ık” sesleri, iki sesten oluştuğundan tam kafiye oluşturmuştur
Bazen dize sonunda uzun okunan tek ünlü benzerliği olabilir Arapça ve Farsça sözcüklerde görülen uzun ünlüler iki ses değeri taşır Yani tam kafiye oluşturur
Bir mısra işittim yine ey şah-ı dilarâ
Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ
dizelerinde altı çizili “â” sesi iki ses değeri taşıdığından beyitte tam kafiye kullanılmıştır
Sakin koyu, şen cepheli kasrıyla Küçüksu
Ardında yatan semtinin ormanları kuytu
dizelerinde ise dize sonlarındaki “u” sesleri uzun olmadığından yani tek ses değeri taşıdığından dizelerde yarım kafiye vardır
Zengin Kafiye
İkiden fazla ses benzerliğine dayanan kafiyedir
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık
Yalnız, arabacının dudağında bir ıslık
dizelerinde dize sonlarındaki “lık” sesleri ikiden fazla olduğundan, zengin kafiye oluşturmuştur
Bazı dizelerde dizelerden birinin sonundaki sözcüğün tamamı diğerinin sonundaki sözcüğün sesleri arasında bulunabilir Buna tunç kafiye denir Tunç kafiye zengin kafiyenin bir çeşididir
Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
dizelerinde birinci dizenin sonundaki “ara” sözü, ikinci dizenin sonundaki “duvara” sözünün sesleri içindedir; yani tunç kafiye oluşturmuştur
Cinaslı Kafiye
Yazılışları aynı, anlamları arasında hiçbir ilgi bulunmayan sözcüklerin dize sonlarında kullanılmasıyla oluşan kafiyedir
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç
dizelerinde sonda bulunan “geç” sözcüklerinin sesleri aynıdır Ancak birincisi “erken” sözünün karşıtı, diğeri ise “geçmek” fiilinin emir çekimidir Dolayısıyla anlamları arasında hiçbir ilgi yoktur; cinaslı kafiye oluşturmuştur
REDİF
Dize sonlarında aynı sözcüklerin ya da aynı ses ve görevdeki eklerin kullanılmasıyla oluşur Bu, daima kafiyeden sonra gelir Hatta bazen dize sonunda kafiye hiç bulunmaz, ses benzerliği redifle sağlanır
Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
dizelerinde “yollar” sözü iki dizede de kullanılmış; dolayısıyla redif olmuştur Ondan önceki “kıvrılan” ve “yılan” sözcüklerindeki “ılan” sesleri ortak olduğundan zengin kafiye oluşmuştur
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar
dizelerinde “yaslı yollar” sözcükleri aynı olduğundan rediftir “bağlayan” ve “ağlayan” sözcüklerinde ise “bağla-", “ağla-" sözcüklerindeki “-an” ekleri sıfat-fiildir Hem sesleri hem görevleri aynı olan bu ekler, “y” kaynaştırma harfleriyle beraber redif olur
Bazen dize sonlarındaki eklerin sesleri aynı, görevleri farklı olabilir; bunlar redif sanılmamalıdır
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı
dizelerinin sonundaki “bucağı” ve “ocağı” sözcüklerindeki “ı” eklerinin görevleri farklıdır Birincide iyelik eki olan bu ek diğerinde hal ekidir, dolayısıyla redif oluşturmamıştır, “cağı” sesleri zengin kafiye oluşturmuştur
KAFİYE ÖRGÜSÜ
Dörtlüklerde birbiriyle kafiyeli dizeler değişik şekillerde dizilir Bu dizilişe kafiye örgüsü denir Üç grupta incelenir
1 Çapraz Kafiye
Dörtlüğün birinciyle üçüncü, ikinciyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır Aşağıdaki şiirin birbiriyle kafiyeli dizelerini aynı sembolle gösterirsek daha kolay anlaşılır:
Görüldüğü gibi dörtlükte birinci dizeyle üçüncü dize, ikinci dizeyle dördüncü dize kafiyelidir Bu, çapraz kafiye düzeni demektir
2 Düz Kafiye
Dörtlüğün birinci dizesiyle ikinci, üçüncü dizesiyle dördüncü dizelerinin kendi arasında kafiyeli olmasıdır
3 Sarma Kafiye
Dörtlüğün birinciyle dördüncü, ikinciyle üçüncü dizelerinin kafiyeli olmasıdır
Bu tür bir kafiyelenme Halk şiiri ve Divan şiirinde görülmez Halk şiirinde koşma tipi kafiye, mani tipi kafiye gibi kafiye örgüleri vardır Divan şiirinde ise gazel, mesnevi, rübai tipi kafiyelenme görülür
|