08-03-2008
|
#1
|
VANDETTA
|
Bilyeler ve bıçaklar
Cenazesinde cıvıl cıvıl Roman şarkıları söylenmesini vasiyet eden bir ölümcül hasta gibi her yılbaşı, şenliklere güle oynamaya uğurluyoruz eski yılı 
  her eskiyen yılın, kaç sayfa olduğunu kestiremediğimiz otobiyografimizden bir sayfayı daha yırtıp attığını unutmaya çalışarak  
  her açılan yeni sayfanın, yırtılıp atılandan daha renkli öykülerle dolu olacağını umarak  
  ve kitabın kaçıncı sayfasında olduğumuzu hiç umursamayarak  
  neşeli bir cenaze töreni gibi karşılıyoruz yeni yılı  
Oysa günden güne kabarıklaşan hatıra defterleri ele veriyor mazinin tortularını  
Eski albümlerdeki fotoğraflar geçip gidenleri, yitip bitenleri belgelercesine gülümsüyorlar
Sararan fotoğraflarla birlikte en sevdiğiniz paltonuzun eprimesi, hiç çıkarmadığınız kotunuzun en üst düğmesinin bir türlü kapanmaması, yıldız yıldız ışıldayan vitrinlerin ruhunuza eski bayramları uyandırmaması üzüyor sizi  
Buharlarla sarmalanmış mahzun bir tren garı gibi yılbaşı  Her Aralık sonunda o gara gidip bekliyorsunuz  kimi zaman dönüşü olmayan bir yolcuyu uğurlamanın hüznü  kimi zaman hasretle beklenen bir dostu karşılamanın sevinciyle  
Kitabın kaçıncı sayfasını çevirdiğinize göre değişiyor haletiruhiyeniz  Ya sevinçle karşılıyorsunuz geleni   ya gidenin ardından hüzünle el sallıyorsunuz
* * *
Ben eskiden o garda beklerken giden trenlere aldırış etmezdim pek  Gözlerimi rayların ufukla birleştiği noktaya dikip, henüz tanışmadığımız yeni dostun getireceği hediyeleri beklerdim umutla  
Çok bir şey de değil  bir avuç bilyeydi özendiğim  
İsterdim ki, avcuma alıp oluşturduğumda bana eski günlerden gıcır gıcır şarkılar söylesinler  onları yanyana dizip camdan yollar kurayım; o yollar beni çocukluğuma taşısın  eğilip baktığımda dünün gökkuşağı renkleri yanıp sönsün cam kürelerin içlerinde  çarpıştıklarında neşeyle yuvarlansınlar, birbirlerini kırıp dökmeden  
Lakin bu yıl keskin bir bıçak düştü kısmetime, dizi dizi bilyeler yerine  Sarıldığı siyah-beyaz kağıt parçasından hain bir tuzak gibi dökülüverdi;
"sapı kardı, demiri kör  " ve "bizim ora işi"ydi  
  kabzasında eski bir dost elinin ustaca işlediği mücevherler parlıyordu
  çeliğinin soğuğunu sırtımda hissettim ilk gördüğümde  sırt kemiklerimin arasından göğsüme, kalbime sokuldu Canımı yaktı
Tanışıklığımızdan sinsiliğinden, kalleşliğinden utandım
Ama bilendim aynı zamanda  Ruhumda bitiveren bıçakların çeliğine sürttüm gövdesini  kıvılcım kıvılcım keskinleştim sürtündükçe  
İhanetler öyledir zaten  içini yakarken, bir ateşe dönüştürür insanı  Yanarken yakmayı öğretir
İşte bir kez daha o buharlarla sarmalanmış mahzun istasyondayız cümbür cemaat  Kalkışa hazırlanan trenin son vagonundan eprimiş paltolar, solgun resimler ve ihanet bıçakları el sallıyorlar
Biz, yaralarımızı gizlemeye çalışarak uğurluyoruz yaşamımızın deli dolu bir sayfasını daha  
Ve rayların, ufuk çizgisiyle buluştuğu noktadan çığlık çığlığa koşturuyor yeni bir sayfanın ilk satırları  
Her satırda yaşlanıp, her bıçaklanışta yaralanışımıza boşverip, şenlikli bir cenaze gibi karşılıyoruz yeni yılı  
İstasyona girince avuç avuç bilyeler dökülüyor vagonlardan  
Çekip gidenlere, yitip bitenlere, sırttan hançerleyenlere inat, yeni bir yılın kapısında gıcır gıcır eski şarkılar söylüyoruz neşeyle  
Her sayfada zenginleşip, her yarada kanayarak, kah kinlenip, kah sevdalanarak ve dost ihanetlerinden hazin dersler alarak ayrılıyoruz gardan  
  bir başka Aralık sonunda yeniden buluşabilmek  ve gardan kalkacak son trene başı dik binebilmek umuduyla
Can Dündar
|
|
|