sudenaz
|
Cevap : İhlas Suresi'nin Getirdikleriyle Gidenler
VI Ampirizm:
Deneycilik Bilginin tek kaynağının, görmeye dayalı deneyler olduğunu savunan görüş
Bu zehirin panzehiri ise, 'iman-ı tahkiki'dir Yani, 'hiç bir şey O'nun dengi olamaz' anlamındaki altıncı kelamdır İşte bu denkliğin olmadığının zihinlerimizde sağlanması, ciddi determinasyonlara ve belirsizliklerle alıştığımız bu asırda ancak iman-ı tahkiki ile olabilmektedir
İnsan fıtratı, Allah'ın sonsuz isim ve sıfatlarına mükemmel bir ayna olabilecek dizaynda programlanmıştır Bu entegrasyonu sağlayacak yetenekler bünyesine dercedilmiştir
İman ise, açık seçik görülene, perdesiz olana inanmak değildir Çünkü, bu bir meziyet değildir Aksine iman insana verilmiş bin bir türlü kabiliyet ve yetenekleri kullanarak, görmediğinden emin olabilme halidir Burada dikkat edilmesi gereken nokta, olmayan bir şeye inanmak(!) değil, aşikâr hale gelmemiş bir hakikate indirekt erişme kabiliyetidir İşte, bu bir mertebedir, meziyettir
İnsan akıl edebilir olmasının gereği olarak "ben bunun böyle olduğunu biliyorum ama inanmıyorum" diyemez Fakat, "ben bunun böyle olduğundan emin değilim, ama inanıyorum" diyebilir İnanmak bir ön kabuldür Delilin yokluğunda ortaya çıkan bir inanç halinin ifadesidir
Şu topraklarda yaşayan insanlara " Allah'a inanıyor musunuz" diye sorulsa, çoğunun cevabı "evet" olacaktır Ancak soru, "Allah'ın varlığından emin misiniz" şeklinde değiştirilse, insanların çoğu bu soruya aynı oranda ve berraklıkta "evet" diyemeyecektir Bunun sebebi, inanmakla emin olmanın neticede aynı şey olmamasında gizlidir
"Ahirete inanıyor musunuz" sorusuna verdiğiniz cevapla "ahiretin varlığından emin misiniz" sorusunun cevabı aynı netlikte ise, bir eminlik hali, yani mü'min olma söz konusudur Mümin, tanımı gereği emin olandır Şüphelerle yüzleşmeyen biri için bu hal inanç basamağında elbette ki sağlanabilir Ama şüphelerin kol gezdiği, İslâmın en temel prensiplerinin tartışıldığı bir ortamda, ancak delili olan emin olabilir Böyle bir vasatta eğer etkilenme gerçekleşmiş ise, delilsiz eminlik hali oluşamaz Kabuller söz konusu olmaya başlar Kişi bu durumda bir inanç halini yaşar Ama emin değildir Şu durum, tam bir iman hali olmadığı gibi kesinlikle bir küfür hali de değildir Bir ara dönemdir Taklidî bir iman evresidir İmanda kasıt ve irade arandığı gibi küfürde de kasıt ve irade şarttır Küfür hali için, kabullerin de yok olması veya yokluğun kabulü gereklidir
İman-ı taklidî sahibi kimseler; kâmil bir mü'min olmaya ciddi aday, tahkik ehlinin inceden inceye tetkik edilmiş delile dayalı sözlerine çokça muhtaçtır Böyle biri, sebepler-tabiat-rastlantı şeytan üçgeninin anaforlarına kapılmaya açıktır Küfür gibi dipsiz bir kara deliğe düşmemekle birlikte, İblis'in gaybî haberlere dair hırsızlamalarına, yani vahyî gerçekle karşı gözlerinin köreltilmesine karşı çaresiz kalmıştır 'İman-ı taklidi' tanımı işte durumlardan bir an önce çıkması gereken insanlar için söylenmiş, şefkat kokan ve dua yüklü bir deyim olarak karşımıza çıkıyor Tahkîki bir imanın meyvesi olan iman hakikatleriyle karşılaştıkları zaman, en ciddi mânada muhatap olanlar, yine bu grubun fertleridir Çoğunluk işte bu alacakaranlık kuşağında yollarına devam etmeye çalışmaktadır Üstelik de, ihtiyaçlarının çoğunlukla farkında olmayarak 
İman-ı taklidi, imanla küfür arasındaki, fakat kesinlikle bir küfür halinde olmayan alacakaranlık kuşağının adıdır Şu ahirzaman şartları içerisindeki hemen her insan, ama şöyle ama böyle bu dönemi yaşamıştır Kimisi için bu ara dönem yerini birkaç dakikada iman nuruna bırakırken, kimisi için de ömür boyu çıkamadığı bir berzah olarak kalır Ebu Süfyan gibi ömrünü sahabe olarak noktalamış insanlar için iman-ı taklidi evresi yıllarca sürerken, Hz Ömer gibi zatlar için bu ara dönem birkaç dakika almıştır Hz Hatice gibileri içinse birkaç saniyede noktalanmıştır Maalesef İblis'in oyunları ile kabullerin çatırdadığı ve delillendirilemediği için çöktüğü bu zamanda, bu alacakaranlık kuşağından bazen gerisin geri küfre dahi dönülebildiği gözlemlenebilmektedir Kavl-i leyyin ile, yumuşak ve tesir edici sözlerle ulaşamadığımız, iman hakikatlerine muhatap edemediğimiz her taklid-i iman sahibinin yaşayabileceği en ciddi tehdit budur ve işte tam bu noktada hepimizi sorumlu tutacak bir mesuliyet gizlidir
Emin bile olsak ama bu eminlik halini yansıtamıyorsak, muhatabımıza ulaşamayacağız demektir Kısaca, "Allah ve ahiret var" deme mesleği olarak da tanımlayabileceğimiz Risalet-i Ahmediye(a s m )'yi, onun en limitteki yansıması olan iman hakikatlerini başkalarına da ulaştırma hizmetini ifa edecek ehl-i feragata ihtiyaç vardır Artık, çoğunluğun anlayabileceği ve kabul edebileceği bir dil ile sunma gayretinin olmazsa olmazımız haline gelmesi şarttır Zira, taklidi imanların çatırdayarak çöktüğü şu ahir zamanda, en ciddi destek ve fayda düşünen bir akıl ve gerçeği tasdik eden bir kalp ile iman hakikatlerine muhatap olmaktan geçiyor
Öyleyse, tahkiki bir nazarla, inceden inceye tetkik ederek, insanî yetenek ve meziyetlerimizi kullanarak çıkaracağımız sonuçlarla, gaybi olana yani bizce meçhul bulunan hakikatlere peygamberler ve getirdikleri kitaplar yardımıyla, vahyin ışığında erişmemiz mümkün demektir ki, buna İslâm terminolojisinde 'marifetullah' denmektedir Yani marifetullah, Allah'ı sanki görüyormuş gibi bilme yetisi veya eserden müessire, eser sahibine ulaşabilme melekesidir
Esasen, içinde bulunduğumuz bilgi çağında insan gördüklerinin kat kat üzerinde görmediği şeylere inanabilir bir donanıma erişmiş durumdadır Hangimiz atomların varlığını görerek tasdikliyor, radyo dalgalarının mevcudiyetine gözleyerek hüküm veriyor? Varlığı bizce meçhul olan nice kavram var ki, onların var olduğuna en ufak bir şüphe duymuyoruz
Gerçi, günümüz bilim adamlarının halen derdi; aklı kullanmak değil, aklı vahye karşı kullanmaktır Bu noktada bilimin tarafsız olmadığı, zan altında hükümler verdiği gerçeği ortaya çıkmaktadır Belki gelecekte tahkîke dayanan, inceden inceye tetkik ederek delillendirilmiş bir imanî bir düşünüş yöntemiyle, insanı marifetullah denen mertebelere çıkaracak açılımları yakalayarak bilim hakiki mecrasına çekilebilecektir
Özellikle ampirizm, günümüz müminlerine çok değerli bir kavramı istemeden hediye(!) etmiştir: Olaylara tahkîki bir nazarla bakmak gereğini Delile dayalı bir imanî donanıma erişmek zaruretini Şu durumda,tahkiki bir iman, günümüz insanının en vazgeçilmez bakış tarzı olmalıdır Emareleri de hali hazırda görülmeye başlanmıştır Böylece ampirizm, kendi kazdığı çukurda boğulmuştur!
Özetle;
Taklidi bir iman der ki: İnanıyorum Ama emin değilim Tahkiki bir iman da der ki: Eminim İşte delilim!
Görmediğine iman etmenin armağanı,emin olduğunu görmektir İhlas suresinin nazarımıza iliştirdiği, küfürden imanî donanım metodlarına doğru olan bu serencam, ilk çağlardan günümüze değin küfrün izlediği kronolojik seyri de özetlemektedir Bu cendereden çıkış yolunun ise, fert fert bütün mü'minlerin imanî bilgi donanımına erişmeleriyle açılaçağı ikaz edilmektedir
Şu an, bilgi-uzay çağında bulunmaktayız ve İslam tarlasında biten felsefeden ithal edilmiş ayrık otlarını temizlemeye çalışıyoruz Öyleyse, iman ta'limi ve hizmeti, geçmiş dönemlerin aksine sadece ilahiyatçıların değil herkesin görevi olmalıdır
Madem ki İhlas suresi bir hadisin bildirdiğine ve aklımızın gördüğüne göre, Kur'an-ı Kerim'in özü ve özetidir Öyleyse tüm bu ' izm' lerden yüz çevirerek, sebepler-tabiat-rastlantı zindanlarından İhlas Suresi ile Kur'anın nuruna çıkmak mümkündür
Değilse,' izm'lerin başladığı yerde o nurlar gizlenir ve karanlıklar içinde kalıverirsiniz
İhlas Suresi'nin ışığında görünen o ki, O Allah hepimizin rabbidir Görerek tasdik etsek de, gözlerimizi kapatarak inkâra yeltensek de 
Aykut Tanrıkulu
KAYNAKLAR:
1 Risale-i Nur (Said Nursi)
2 Karakalem (Metin Karabaşoğlu)
3 Felsefi kavramlar üzerine (Ömer Sevinçgül)
4 Bilimin marifetullah boyutları (Yamina Bouguenaya)
5 Kur'an okumaları (Metin Karabaşoğlu)
6 İblis Tuzakları II/ www karakalem net (Salih Özaytürk)
7 Bilimin öteki yüzü (Senai Demirci, M Karabaşoğlu, Y Bouguenaya)
8 Hak dini Kur'an dili (Elmalılı Hamdi Yazır)
|