07-22-2008
|
#1
|
hayko26
|
Gidişin Bir İntihar Bende
Bir gün söz bitti
Yorgun kuslar gelip gitti aramizdan
Hiç farketmedik  
Gök de gitti
Kalakaldik  
içimizde bulutlar  
Çoktandir, kendime yorgunum
Bir de sana
Yagdi yagacak bir bulut gibi
Yüzümde hüzün  
Çiçeklere su ver
Disari çik
Dostlara merhaba de
gibi siradanliklar  
bütün gün açik kalan bir kapi
Yüregim bir baska açilir Akdeniz’e
dellenir baliklar,martilar
pesinden gelir  
-daha bir severim seni-
Duyarim içimde, bir sarmasik gibi büyüdügünü  
sen çocuktun
sevdamla ben büyüttüm seni  
Oysa
Siradan seyler söylüyoruz artik
Bir suyun kugu boynunu vurmak gibi
Her aksam yeniden o hüznü duymak  
Su ve hüzün
Hüzün ve yüzün
ak
Kagitlar kadar ak
Bir sevdanin
Kugu boynunu vurmak  
Yüzünde zamansiz o açan nergis
Gecikmis zamanlarin telasi
Uçurum ellerinde açan günesler  
Kaç kus sürüsü kaçirdi ellerim
Kaç bahar      
Yüregim bir sevdaya düsük yapti
Yüzün
Yüzünde bir yediveren zulüm
Bir yaprak dökümü  eylülsüz 
Derin bir hüzün kokardi koynunda  
Aska küsmüs kadinlar gibi
Kendi bedeninden utanirdi
Yarim kalan sevismelerde  
Bir ölümün solgun alfebesiydi  
Eski aliskanliklarina bagli bu kent gibi
Tutuksun kendine
Paramparça uçurum yüzüne düsen
(kendi geçmisin  )
alip basini gidecektin
birikti durdu uzak kentlerin özlemi
-ne burda ne ordaydin-
(aldigin yaralarla kaldin  )
hep unutmak istediklerindi hatirladiklarin  
gözgöze gelmekten
kaçtigin
çilginligin
aykiriligin
kaçinci senfonisi
ironik  
oysa senin dilinde unutulmus bir nihavent sarki
kedehinde delilige davetkar rakin  
geceye sigmiyorsun
yüregin isyan
yüregin tekbasina  
tekbasina kalabaligin  
artik
bir dili geçmis zamansin
hangi isyani yazacaksin,
kediler senfonisine  
af bekleme kendi sürgününden
bir nebze dur
kendi infazinin seyircisi ol  
o yalnizlik katarina
ilk bindigin yerdesin hala
hala sevdalisin  
anlamin çok ötesine düstü söz 
gücenik
ken
di
ne  
eskimis bunca yorgunlugu sevmelerin  
-bir sevgi nasil asildi boydan boya-
gün mü gece mi hangisini
vurusun sirtina
yalnizligin kiyilarinda
kendimi giyindim
atesler yaktim
dagbaslarima
korkularima Akdeniz’i örtündüm
korkuya konustum
sonra sustum
Ölümüme  
  yoksun iste  yoklugun yanginlarimi suluyor
ve eskiyor alnim bir martinin telasli gölgesinde
sarkilarim simdi yarali yilgin beklemelerde
ki kapilar kapanali çok oldu soluksuz iklimleimize  
hep yargiliyor, o uzak kalabaliklar
"müebbed hükümlü" kiliyor bizi
kaçmak daha bir tutsakligim oluyor
infazimiz
ki aci zehir bir yesil  
yesiller de tutsak gayri
yanlis nisan alislarda, tetik çekislerden  
gün sayilmamali gidenin ardindan
eger vakit incelmisse
ve karar gitmekse  
ayriliklarda yüzün bir uçurum
siste bir gemi batarsin , gitme  
yüzün okyanuslara açilma sevasinda
çekip gitme  
yürü git  yürü git
kendimden yeni bir eylül çikaririm belki
uçurumsuz  
nasil olsa gidisin de intihar bende  
Zaman nasılda bölüyor bizi  
eksiklerimizi çıkarıyor  
kalanlarımızı toplayarak  
hatırlıyorum  
soğuktu denize karşı bir yerdeydik  
seninde benim gibi nefesinde buğu izleri vardı  
fincan tütüyordu gözlerinde 
sütlü çayının şeker kıvamını anlatıyordu soğuk üşümelerimiz  
gözlerin büyüyordu 
gidişin yüksek sesli bir intihar bende diyordun  
gidişin kuğuların boynuna ihanet 
oysa çarşılarda poşete sarılı tahrip gücü yüksek bir bomba gibi
sebeblerimi söyleyemedim sana  
çünki korunaklı bir alanda fünyeyle imha edilmiş yanlarımdı onlar az evvel  
bir yerlerde adresini unuttuğum evleri aramak gibi bir şeydi  
çekip gitmek   
yürümek  
yine olanlar oldu  
yazdığım yazıdan aklımda kalanlar iki mısrayı geçmedi 
yine olanlar oldu ve ben yazdıklarımı kolu dokunmuş bir gömleğin kahve lekesi gibi kaybettim  
kaybettim  
kaybetmeyi göze almışken
kaybetmeye alışkın yanlarımda isyana çıkıyor şimdi 
bölüneceğiz korkusu içimde  
tiktakları şarşörlü bir asker zaman 
zaman  
nasılda böldü bizi 
eksiklerimizi çıkararak 
kalanımızı sağa sola dağıtarak 
sen hala benden sende kalan yanlarımı istiyorsun 
ikimizi ikiyle çarparak  
yüksek sayılarla eşitliyorsun bizi 
aklım öyle karışıkki 
ayağa kalksam hangi şarkıyı söyleyeceğim acaba ?
bilmiyorum 
sen telefon ettiğinde yoldaydım ben 
alışverişten döndüğümü söylüyordum sana 
eve doğru gideceğimi 
tutuk kelimlerim incitmişti seni 
zamanın bir cinayet olması incitmişti  
kırılmıştın 
beklemiştin beni 
ama benden çok uzakta biryerlerdeydin 
beklemiştin beni 
hiç girmediğim sokak aralarında 
siyahla beyaz birbirine karışırmı bilinmez 
sen geceyi sabah,a çalmıştın
ellerinde renklerden arta kalanlar 
sen telefon ettiğinde ben yoldaydım 
sen incindiğini söylediğinde, kırıldığını anlatmaya çalıştığında ve uzak bir yerlerdeyken 
bir daha çağırırsam geleceğini söylüyordun 
söz
gücenikti
kendine 
sen incinmiştin  
beklemiştin beni   
ben tutuktum 
söz gücenmişti kendine 
ben bir yerlere kedilerin senfonisine hazırlanıyordum 
kendi isyanımı yazmaya alıştırıyordum kendimi  
oysa sen telefon ettiğinde yoldaydım ben 
kendi infazımı seyrediyordum sokakta cellatın gözlerine bakarak 
af bekliyordum kendi sürgünümden kendime, yalnızlık katarına bindiğim yerdeydim hala ve 
kalabalıklar müebbet hükümlü kılıyor beni 
kalbimde bir çarpıntı 
gecenin insan yüzünde oynaşan sesi  
korkuya batan adamlar  
adres değiştiren silah kaçakçıları 
bir telefondan bir telefona kırmızı ihbarlarla tetik üstündeki yeraltı gölgeleri 
kalabalıklar müebbet kılıyor BİZİ  
artık sen sen değilsin bende ben değilim  
hala sen ben,miyim bilmiyorum 
ve hala ben sen,misin 
hala bizi koruyabiliyormuyum yoksa çoktan ihbar ettimmi onuda bilmiyorum 
aklımdaki her kelime şişenin içinden çıkıyor bulanık  
aklımdaki her söz kendisiyle çarpışıyor savaşıyor 
kendimde bir savaş 
oysa ben senin gözlerinde yorgun bir general olmak isterdim 
sen beni kendi rejimimden olmayanlarla bıraktın  
asacaklarını bile bile 
gelme;
gelme bana hırsızların işe gitmek için kadınlarını her gece son defa öpüp gittikleri saatlerde 
gelme elindeki fincanla 
çalma zilimi 
bir tutam tuz daha isteme benden içimdeki yarayı güzelleştiremiyorum 
belki herşey anlamıyla kalmalı 
tıpkı kırılan bir kolun içinde kalan kemik gibi 
koşarken düşüp dizleri kanayan kan sızan haylaz bir çoçuk gibi bırak sadece kabuk tutsun 
yoldan geçen bir kadın ağladığımı duyup öpsün yaramı geçer desin  
ve ben daha sonra bu kabuğu koparıp atabileyim yara hiç acımadan 
ve yara hiç bir iz bırakmasın bacağımda  
sadece aklımın bir köşesinde ince bir çizik 
el yordamıyla bulunan bir sızı olarak kalsın 
senden gitmeni ben istemiyorum 
istemesemde zamanı gelince gideceksin sen 
hiç olmazsa zaman hala iyilikle bakarken gözlerime 
hiç olmazsa diyorum hala zamanım varken 
kendi bacağıma kendim sürteyim bu kırık cam parçalarını 
kendim kanatayım 
yoldaki kadınlar öpsün yaramı güzelleştirsin  
tutunmasın gözyaşlarına yağmur damlalarının çatıdaki raksedişleri 
yıpranmış nevresimler gibi terastaki rüzgarlı havaların bir çamaşır ipiyle 
düşüncelerimin yalpalanışı hırpalanışı bu hiç bilmeyeceğin 
denizlerin şarkısını dinlemek istiyorum tek başıma 
boşluklarımı tekmelemek  
kendime olanımda yitti sen giderken  
artık aynalar yumruklarını sıkarak bakacak gözlerimin içine 
sen aklındakileri bana söyleyememiş olmanın  
daha söyleyecek çok şeyinin olduğunu hatırlatacaksın sürekli 
ben savaşın ortasında gözlerini bir bez parçasıyla kapatıp kurşuna dizdireceğim
kendi askerlerimi kendi tüfekleriyle 
ben gözlerimi kapayacağım  
gözlerime denizler girecek 
aralıklı nefeslerimden denizin müzikleri  
bir çoçuğun elindeki kırılmış oyuncak neyse  
sende öylesin şimdi bende 
asla yatağıma almayacağım seni 
gittiğim her yere almayacağım 
artık bir sevdanın esmer tenli göğüsleri hangi ağlayışları emzirir bilmem 
suskunluklarımızı 
sarhoşluklarımızı 
yaşadıkça anlamsızlıklarımızı?? 
sen bir başkasının koltuk altına sıkıştırdığı bir gazete gibi yürürken caddede  
sen bir başkasıylayken  
ben kendime ucuz intiharlar seçeceğim  
sen kendini akdenize sevdirme çabalarında olacaksın 
pencerelerinden içeriye alma çabası çırpanacak içinde  
oysa  
ikimizde biliyoruzki sahil kenarındaki tüm martılar komalık oldu  
sen kendini akdenize sevdirme çabalarında olacaksın 
benim gözlerime girecek deniz 
boğulacağım   
garip tasarılarını kurduğum intiharlardan bir gerdanlıkmış gibi  
bilirsin tasarlanmışıda olur intiharların  
kendi sürgünlerinde 
kendi esirleri kendi darbeleri kendi ayaklanmaları kendileri 
oysa ben senin gözlerinde ihtilalden yeni çıkmış sakalı isyan büyümüş genç bir general gibi yorgun olmak isterdim  
sen beni benimle olmayanlara teslim ediyorsun  
öldüreceklerini bile bile  
sorgucular yerine sen giriyorsun gözleri kapalı penceresiz odalara  
sorgularımda sen varsın  
sigaralar söndürmüyorsun yüzümde  
ben içiyorum içerdeki dumanları  
ne tuhaf değilmi ??
bir kuğunun cinayeti bu  
benim işlediğim  
bir telefonla faaliyetlerini üstlenen örgütler gibi telefonda söylüyorum bunu sana 
sen siyah atlarını kamçılıyorsun rüzgara karşı  
acelesin, telaş, az evvel şişenin içinden çıkan gibi bulanık bir görüntüsün 
sesinden bir kaç mısra   
sesinde bir şarkının kısa alıntısı  
hangisi bahar  ilkmi ? sonmu ?
hangisi ortası başlangıcın yazmı ?kışmı ?
tırnaklarımın içinde birikecek kan sızıntıları kan pıhtıları  
ne kötü birini daha yüreğinden tırnaklarınla kazımak  
insan ne yapıyorsa kendine yapıyor derdi annem ne haklıymış 
ne doğruymuş babam susunca konuşulması gerekene gerek kalmaz demeleriyle 
öyle biçimlendiki herşey terkedişlerimmiş gibi sevdaları 
en anlamlı yerlerinde en sevdalı  
tüm kapılar açıktı  
öyle üşüdümki  
ciğerlerim buz tuttu ve kırıklarıyla acıtıyor canımı nefes alışlarım 
sen en karanlık köşelerimdesin hala  
gözlerimin girdiği karanlık köşelerde  
şimdi git mutlu bir hayatın olsun 
gideceksin 
ben git demesemde birgün gideceksin 
o gidiş bugün olsun 
"çünki bugün söz bitti 
dileklerin anlamların kendine kendinle barışık ol  
bende kendimi   
kendime susturacağım  
düşüncelerimi astıracağım 
düşüncelerimin gölgelerini 
yakasız beyaz gömlekler dikeceğim kendi infazlarıma  
bilirsin 
kolalı yakalı gömleklerle çıkılmaz idam sehpasına 
sen aradığında ben uzaktaydım 
sen uzaktaydın  
birgün söz bitti 
gidiyorsun 
camlar buğu yapmayacak bil her yerine yazılar yazacağım 
-ki çoktan taşındım kendi penceresiz odalarıma 
git 
çekip gitme  
yürü git  yürü git  
kendimden yeni mevsimler çıkarırım belki 
nasılsa gidişin    
Bilinmiyor
__________________
Hakan Guven®
|
|
|