Konu
:
O'nun İçin Neler Dememişlerdi?
Yalnız Mesajı Göster
O'nun İçin Neler Dememişlerdi?
11-04-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
O'nun İçin Neler Dememişlerdi?
Kimi «mecnun» demişti kimi «kâhin» ve kimi de «şâir» demişti
Kureyş kavmi hac mevsimi gelince İslam dîninin yayılacağından korkuyorlardı
Buna mâni olmak için bir takım tedbirler almağı düşündüler
Yapacaklarını kararlaştırmağa koyuldular
İçlerinden biri; "Hac mevsimi yaklaşmış bulunuyor
Şimdi her taraftan adamlar gelecek
Eğer bir tedbir almazsak onlardan da adamlar kandırılacak Müslüman olacaklar
Bunu önlemenin bir çâresini bulalım
Ne diyeceksek şimdiden kararlaştıralım" dedi
Bu fikir kabul edildi
Ne diyeceklerini kararlaştırmağa başladılar
İçlerinden bâzıları "Kâhin diyelim" dediler
Amma Velid ibn-i Muğîre buna; "O Kâhin değildir
O'nun sözleri aslâ kâhin sözüne benzemez
" diyerek îtiraz etti
Bâzıları; "Mecnun diyelim
" dedi
Velid ibn-i Muğîre; "Olmaz mecnun desek kim inanır
O'nda aslâ delilik alâmeti yoktur
"
"Şâirdir diyelim
" diyen oldu
Velid ibn-i Muğîre; "Bu da olmaz okudukları şiir değildir
Zîra şiirin kısımlarını biliyoruz
Bu sözler hangi şiirin hangi kısmına uyar ki?"
(Hâşâ) "Sihirdir diyelim" diyenler oldu
Velid ibn-i Muğîre; "Bu da aslâ olmaz
Sihirbaza neresi benziyor? Okuyup üflemesi var mı? Sonra düğüm bağlıyor mu? Velhasıl sihirbâzın işlerine benzer bir işi var mı? Yok
O'na nasıl sihirbaz diyebiliriz
Buna kim inanır?" dedi
Rasûlü Ekrem hakkında ne diyeceklerine karar veremediler
Çünkü O söyledikleri hiçbir fikrin sâhibi değildi
O'na yakıştırmak istedikleri şeylerle uzaktan yakından alâkası yoktu
Böylece O'na iftira atmağa güçleri yetmedi
Böyle bir mûcizeden habersiz olarak hâlâ O'nun bir peygamber olduğuna inanamamaları ne acı ve hazîn bir nasipsizlik değil mi?
Nihâyet Hac mevsimi geldi çattı
Rasûlü Ekrem akın akın Mekke'ye gelen hacıları hak dîne dâvet ediyordu
Medîne'nin yarısından fazlası müslüman olmuştu
Benî Seleme kabîlesinden bir kaç kişi Kur'ân'dan âyetler dinlemişler şimdiye kadar duymadıkları şeyler olduğunu gördükleri zaman hemen müslüman olmuşlardı
Kabîlelerine döndükleri zaman Hz
Peygamberimiz'den bahsederek O'nun basit bir insan olmadığını kendilerinin müslüman olduklarını söyledikleri vakit kabîleden onlara karşı çıkanlar olmuşsa da takdir edenler de çok olmuştu
Hattâ aynı kabîleden Amr'ibn-i Camuh müslüman olan oğluna; "O zâttan işittiğin sözlerden bir kısmını bana söyle" dedi
Fâtiha-i Şerife'yi okudu
Babası hayretler içinde kaldı
"Çok güzel çok güzel
Diğer söyledikleri de bunlar gibi güzel mi?"
Oğlu cevap verdi: "Daha güzelleri bile var"
Bedevî Araplardan biri "Fesdağ bimâ tü'mer
[Meâl-i şerifi: Sana emrolunanı (kafalarını çatlatırcasına) açıktan açığa beyan et (darılacaksa darılsın kırılacaksa kırılsın) müşriklere aldırış etme
]" (Sûre-i Hıcr âyet 94) Âyet-i Kerîmesini işitince hemen secdeye kapandı ve şöyle dedi: "Bu sözün fesâhatına secde ettim
"
Bir diğeri de Sûre-i Yûsuf okunurken îmâna gelmişti
Hattâ bu Sûre'nin 80
âyeti okununca şöyle demişti: "Şehâdet ederim ki hiçbir mahluk buna benzer söz söyleyemez
"
(80
âyet: «Felemmestey'esû minhü hâlesû neciyyâ ilh
[Meâl-i şerifi: Vaktâ ki artık ondan ümitlerini kestiler fısıldaşarak bir yana çekildiler
Büyükleri dedi ki: Babanızın sizden Allah adıyle teminat almış olduğunu daha evvel de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmediniz mi? Artık ben ya babam bana izin verinceye yahut benim için Allâhu Teâlâ hükmedinceye kadar buradan katiyyen ayrılmam O hakimlerin en hayırlısıdır
]» Sûre-i Yûsuf âyet 80)
Ebû Zer bile kardeşinin sözlerini duyduktan sonra îmâna gelmişti
Kardeşi Mekke'nin en tanınmış şâirlerinden biri olan Enis'ti
O'nun şiirlerini herkes zevkle dinlerdi
Bir gün Enis Mekke'ye geldiği zaman Hz
Peygamberimiz'in sözlerini duymuştu
Geri döndüğü zaman kardeşi O'nun evsâfını beyân etmişti
Ebû Zer kardeşinin beyân ettiği şahıs hakkında daha fazla mâlumât toplamak istediğinden olacak ki soruların ardı arkası kesilmiyordu
"Mekkeliler O'nun hakkında ne diyorlar?"
Enis; "Şâirdir kâhindir sihirbazdır diyorlar
Ben kâhinlerin sözlerini işittim sonra şâirlerin şiirlerini dinledim ve sihirbazları gördüm
Muhammed (S
A
V
) denilen zâtı kimselere benzetemedim
Anladım ki Muhammed (S
A
V
) doğrudur diğerleri yalancıdır
"
Enis'in kardeşi Ebû Zer hiç fırsat kaybetmeden müslüman oldu
Kardeşinin sözleri üzerine müslüman olanlar o kadar çoktu ki artık Peygamberimiz'i görmeden müslüman olanlar da artıyordu
Kur'ân-ı Kerîm'in hiçbir şeye benzememesi sâdece kendisine benzemesi O'nu daha da yüceltiyordu
O ne şiirdir ne de nesirdir
O tamamen bir mûcizedir
Bütün Âyet-i Kerîme'ler belâğat bakımından bir derecede olmayıp birbirine nazaran daha üstündür
Amma cümlesi mûcizedir
Yânî misli ve benzerini meydana getirmekten insanlar âcizdir
Sade insanlar değil bütün kâinât âcizdir
Müşrik Arap ulemâsından bâzıları Kur'ân-ı Kerim gibi bir kitap meydana getireceklerini söyleyerek çalışmalara başladılar
Fakat çalışmaları kendi istekleri ile yarıda kaldı
Çünkü söyledikleri sözler çok basit cümleler oldu
Muallâkat-ı Seb'a Kâbe duvarlarında asılı idi
Onların okuyucusu vardı
Şiir yazmak ve okumak Arapların üzerinde durdukları bir mevzuu idi
O zamanlarda en câhil kimseler bile muhayyilelerinin genişliğine göre şiir yazarlar ve bu şiirlerle yarışmalara katılırlardı
İçlerinden en güzelleri seçilerek yazarlarına hediyeler verilir taltif edilirlerdi
Belağatın en âlâ derecesinde olan Kur'ân Âyetleri nâzil olmağa başlayınca şâirler arasında da çözülmeler başladı ve şu Âyet-i Kerîme'yi; (estaîzübillâh) "Ve Kîle yâ ardubleî mâeki veya semâü aklıi ve ğîzel'mâü ve gudiyel'emrü vesteved alel' cûdiyyi ve Kîle buğden lil kavmizzâlimîn [Meâl-i şerif: Allâhu Teâlâ tarafından denildi ki; "Ey arz suyunu yut ey gök sen de tut
" Su kesildi iş olup bitirildi (Gemi de) Cudi (dağının) üzerinde durdu
O zâlimler güruhuna "uzak olsunlar" denildi]" (Sûre-i Hud âyet 44) duyan dinleyen belağattan anlayan bütün insanlar müslüman oldular
Bu Âyet-i Kerîme birçok kimseye tesir etmişti
O vakitler Muallakâtı Seb'a şâirlerinin en meşhuru İmri-ül Kays'dı
Kardeşi yaşıyordu
Bu Âyet-i Kerîme'yi işittiği zaman şöyle dedi: "Artık kimsenin bir diyeceği kalmadı
Kardeşimin şiiri dahi bu sözlerin yanında duramaz
Bu sözler gerçek olanlardır"
Doğruca Kâbe'ye giderek kardeşinin şiirini indirdi
Diğerlerinin de bir hükmü kalmamıştı
Çünkü kardeşinin şiiri en yüksekte duruyordu
Yüksekteki indirilirse alçaktakilerinin hükmü kalır mıydı? Artık Kâbe duvarında sâdece Kur'ân-ı Kerîm'in Âyetleri vardı
Halk onları okuyarak yüce sanatın zevkine varıyordu
Diğer eserlere bakanlar yoktu
Müşrik kalmakta israr edenler ise bu duruma çok kızıyorlardı
Amma ellerinden bir şey gelmiyordu
Susmaktan başka çâreleri yoktu
Birçok kimseler bu Âyetlerin Allah Kelâm'ı olduğuna inanmışlardı
Zira onlar Peygamberimiz'in ümmî olduğunu biliyorlardı
Böyle sözleri kendi başına söylemesine imkan yoktu
Söyleyebilmesi için bilmesi gerekti
Bilmesi için de ya duyması ya da okuması lâzımdı
Halbûki Peygamberimiz ne biliyordu ne de başkasından duymuş veya ders almıştı
Ne var ki en büyük bir mûcize olarak Cenâb-u Hak bir anda geçmişlerin ve geleceklerin ilmini Habîbi Muhammed'ül Mustafa (S
A
V
)'e ihsan etmiş ve O'nu her türlü ilim ve hikmetin menbaı kılmıştı
alıntı
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul