Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devleti'nde Misyonerlik



Osmanlı Devleti'nde misyonerlik

1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'na sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir Misyonerlik faaliyetlerini bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalıklar, kapitülasyon anlaşmaları ile verilen ayrıcalıklar ve Osmanlı Devleti'nin bölgelerine ilgi göstermemesi etkili olmuştur Başlangıçta kendilerine Anadolu'da hedef bulamayan misyonerler daha sonra Ermenilere odaklanıp çalışmalarında başarılı olmuşlardır Açtıkları okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir
Misyonerlerin genel hedef kitleleri, İslamiyet'in yaygın olduğu bölgeler olmuşturBu çalışma Osmanlı Devleti ile sınırlı kalmayıp Afrika Kıtası, Arap Yarımadası, İran ve Orta Asya halklarına yönelik bir çalışmadır
Osmanlı Devleti'nin çok milletli ve etnik kökenli yapısı ise bu yönteme çok müsaitti Çünkü Osmanlı yönetimi altında Rum, Ermeni, Yahudi, Maruni ve Dürzi etnik kimliklerine mensup gruplar yaşamaktaydı Osmanlı yönetimindeki Lübnanda Marunileri Fransızlar, Dürzileri İngilizler, Anadoludaki Ermenileri ise Amerika Birleşik Devletleri kullanmıştır

Matbaanın rolü

İlk matbaa 1822 yılında Maltada faaliyete geçmişti Matbaa Temmuz 1822de faaliyete geçtikten sonra Aralık 1826'ya kadar geçen sürede yaklaşık sekiz milyon baskı işi yapmıştır Anadolu'da Rumca, Ermenice, Arapça ve Türkçe ders kitabının eksikliği, misyonerleri bu ders kitaplarını basmaya yönlendirdi 1830'da Türk-Amerikan ilişkileri resmi olarak başladı ve hemen arkasından İstanbulda ABD diplomatik temsilciliği faaliyete geçti Bu da matbaanın artık yasal olmasının önünde engel kalmadığı anlamına geliyordu, çünkü matbaa bir Amerikan matbaasıydı Osmanlının sürekli müdahalesi ve gözetimi altında İstanbul'da rahat çalışılamayacağı anlaşıldığı için matbaanın İzmir'e taşınmasına karar verildi Matbaa 1833 yılından 1953 yılına kadar faaliyetlerini İzmirde sürdürdü Daha sonra ise ihtiyaçlar doğrultusunda Mersin, Antep ve Beyrutta yeni birer matbaa açıldı Aşağıda incelenen Batı Türkiye Misyonunun gider bütçesinin %15–25 gibi bir kısmı matbaaya ait olacaktı
  • Elde mevcut bir kataloğa göre, başlangıcından 1881 yılına kadar Malta, İzmir ve İstanbul matbaalarından toplam 725 adet kitap, broşür, risale vb yayın yapılmıştır
  • Matbaanın basın yayım işleri bazen engellemelerle karşılaşsa da I Dünya Savaşına kadar hızında hiçbir şey kaybetmeden çalışmışdır İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908), ilk günden beri yapılan baskı işi toplam 900000000 (dokuz yüz milyon) sayfayı aşmıştı
19 yüzyılda Osmanlı Devletinin misyonerler açısından genel durumu

Gerek Kanuni Sultan Süleymandan bu yana sürekli ve genişleyerek devam eden kapitülasyon anlaşmaları, gerek azınlıklara önce Tanzimat Fermanı sonra Islahat Fermanı ile tanınan haklar, gerekse Osmanlı Devletinin bir türlü eğitim ve sağlık gibi sosyal yönlü alanlarda başta Anadolu olmak üzere toprakları üzerinde isteklerini yapamaması Osmanlı Devletini misyonerlerin adeta merkezi haline getirmişti
Osmanlı Devleti'nin verdiği kapitülasyonlar o seviyeye gelmişti ki Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman halkın yabancılar kadar hakları yoktu Osmanlı Devleti bu yabancıları hiçbir şekilde sorgulayamaz, yargılayamaz ve onlara kötü muamele yapamazdı Bazen ya çok düşük bir vergi ödüyorlar, bazende vergilerden dahi muaf hale geliyorlardı Devletin herhangi bir mülki amirinin müdahalesi sırasında ise derhal konsolosluğa başvuruluyor ve devlet ya kat kat bedelini ödüyor ya da daha fazla ayrıcalıklar veriyordu Örneğin; "1895 yılındaki olaylar okulu geniş ölçüde etkilemiş, daha yerinde bir deyişle, Fırat Koleji bu olayların içinde çalkalanmış, okul binalarından sekizi yangın ya da yağmadan zarar görmüş ve o tarihte 88000 dolar olarak tahmin edilen zarar 1901 yılında 100000 dolar Osmanlı Devleti'nce ABD'ye ödenmiştir"
3 Kasım 1839'da, yabancılara önemli haklar tanıyan Tanzimat Fermanı'ndan sonra bir de 27 Şubat 1856'da ilan edinen Islahat Fermanı da devlet içindeki yabancılara önemli haklar veriyordu Islahat Fermanı'nın özellikle bütün toplumlara okul açma yetkisi vermesi, serbest ve eşit şartlar altında ticari ve ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını sağlaması ve yabancı devletler ile yapılacak anlaşmalar çerçevesinde yabancıların Osmanlı sınırları içerisinde mülk edinmelerine olanak sağlaması, Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri yürüten, başta ABCFM gibi örgütlerin ve misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu
Tüm bunlara bir de Osmanlı Devletinin ve aydınlarının yüzyıllar boyunca Anadolu ile ilgilenmemeleri, bölgenin kültür ve eğitimle beslenmemesi misyonerlerin işini kolaylaştırıyordu "İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908), ilk günden beri yapılan baskı işi toplam dokuz yüz milyon sayfayı aşmıştı" ABCFM arşivi alınan eser Uygur Kocabaşoğlu ages114 Bu rakam misyonerlerin işlerini ne kadar ciddiye aldıklarını ve matbaayı bu işte nasıl kullandıklarını gözler önüne seriyor Geri kalmış bir Anadolu'da bu yayınlara önce hitap edilen kesim olarak Ermeniler göze çarpsa da daha sonraları bir takım yararlarından dolayı müslüman halkda bu yayınlara rağbet etmiştir Hatta bununla kalmayıp ilerleyen süreçte çocuklarını misyonerlerin yönetimi altındaki misyoner Amerikan okullarına dahi gönderiyorlardı
Osmanlı Devletinde Cizvit misyonerler

Cizvit misyonerler genelde Fransa'nın amaçlarına yönelik hareket etmişlerdir Siyaset olarak Fransaya, mezhep olarak koyu bir şekilde Papa'ya bağlı idiler Osmanlı Devletinde misyonerlik yapma faaliyetini yakalayan ilk grup Cizvitler'dir Bunun en önemli nedeni ise 1536 yılında başlayarak verilmeye devam edilen ayrıcalıklar olmuştu ki bunlarada ne fazla ve ilk olarak yararlananlar Cizvitler'di
Cizvitler'in başlıca faaliyet gösterdikleri alanlar başta Mersin, olmak üzere İstanbul, İzmir, Halep, Suriye, Filistin, Mısır, Irak, Kıbrıs ve Orta Yunanistan'dı İstanbul'da 1362 Yılında, aslında mahalle çocuklarının öğrenim görmeleri için yapılmış olan basit bir okul manastıra bağlanmış, 1607de ise Kral Henri IV tarafından gönderilen cizvit rahipleri tarafından geliştirilmiştir 1783 yılında Kral Louis XVInın emriyle cizvit rahipleri okulu şimdiki Saint-Benoit kolejini açan Lazaristlere devretmişlerdir İstanbul'daki Saint-Benoit Fransız Lisesi cizvitler tarafından kurulmamış olmasına karşın, gelişiminde cizvitlerin etkileri görülmektedir Cizvitlerle birlikte Katolikliğin diğer tarikatları olan Fransisken, Dominiken, Kapuçin ve Frerler de Osmanlı Devletine ayrıcalıkların sağladığı yararlarla gelmeye başladılar Çoğu kendi isimleriyle anılan St Joseph, St Michel, St Louis, Sankt Georg, Mersin, Aya gergeos rum okulu ve Notre Dame de Sion gibi okullar açtılar
Salname ve Misyon Raporlarından yapılan derlemelere göre I Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin Osmanlı Devletinde dağılımı şu şekilde olmuştur:

Adı -- Okul --Öğrenci
Mersin -5 - 1650

Sivas -1- 200
Tokat -1- 130
Amasya -2 --280
Şebinkarahisar -2 -300
Kayseri- 1 -600
Adana -1 -200
Beyrut -7- 1710
Sayda- 8 -1305
Lübnan -10- 1630
Havran- 4 - 210
Toplam- 38- 8215

Rakamlardan da anlaşıldığı gibi Cizvitler ağırlıklarını kilikya (Mersin çevresi), Suriye ve Lübnan toprakları üzerlerine vermişler Burdaki Maruniler ve Arap Alevileri olarak bilinen Nusayriler üzerine yoğunlaşmışlardır Her ne kadar Nusayriler üzerinde pek etkili olamasalar da Maruniler üzerinde öyle bir etkiye ulaşmışlardır ki onları silahlandırıp İngiliz yanlısı Dürziler ile savaştırmışlardır
1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti'ndeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59414 öğrenci eğitim görüyordu
Katolik misyonerlerin açtıkları okulların yanı sıra ülkenin her yanına dağılmış olarak kurdukları hastene ve yetimhaneleri de vardı Başlıca Fransız sağlık kuruluşları şunlardı: İstanbul Fransız Hatanesi, İzmirde Saint Antoine Katolik hastanesi,Mersinde Champ de sion, Yafada Saint Louis Hastanesi, Kuduste Soeurs Saint Joseph Hastanesi, Beyrutta Fransız Hastanesi, Şamda Soeurs Saint Vincent Hastanesi, Bursada Les Soeurs Saint-Vincent de Paul Hastanesi, ayrıca İzmirde dispanser, altı eczane ve bir kreş; Bursa, Tripoli, Kudüste çok sayıda sağlık ocakları; Yafa, Ramallah, Betlehem, Nazaret, Fenerburnu, İzmit, Musul ve Cizrede birer dispanser vardı Ayrıca, 1240 çocuğun kaldığı çok sayıda yetimhanede bunların yönetimi altındaydı
Ancak misyonerlikte Cizvitleri Amerikalı ve İngilizlerden ayrı tutan en önemli yönleri bölge halkına değil, Fransa'ya hizmet etmeleriydi ABCFM çalışma alanındaki halka onların diliyle kültürüyle hitap ederken, Cizvitler Fransa'yı ön plana çıkarmışlardır Eğitim verilen çocukları birer Fransız çocuğu gibi yetiştirmişler, öyle ki bu okullarda eğitim alan öğrencilerin Fransız tarihi, dili ve coğrafyasını kendilerininkinden daha iyi biliyorlardı Cizvitler tüm bunları Fransanın daha iyi sömürgeler kurabilmesi için yapıyorlardı Nitekim Fransız mandası gelince bunu kendileri de dile getirmişlerdi Yüzüncü kitaplarında diyorlar ki: "Evet biz başarılı Fransanın yardımına güveniyorduk, işte o Fransa şimdi buradadır"

Fransiskenlerin okul dağılımı şöyledir:

Yer Adı: ---Okul Sayısı--- Öğrenci Sayısı(Yaklaşık)
Şam ---------1 ----------(Bilinmiyor)
Yafa --------- 1 ---------(Bilinmiyor)
Kudüs -------3 ----------100
Lazkiye ----- 2 --------- 100
Nazaret ------2------- ---360
Sayda -------2 ----------- 88
Amman -----1 -------- 151
Taba ------ --1 ----------- 50
Trablus ------3 ------------220
Toplam --- 16-------- 1069

Bu okullardan başka Fransiskenlerin Mersin, Tarsus, Samsun, Trabzon, Harput, Malatya, Diyarbekir, ve Mardin yörelerinde toplam 670 öğrencinin okuduğu hemşire okulları vardı

Kapuçinlerin okul dağılımı ise şöyledir:

yer Adı ----Okul Sayısı--- Öğrenci Sayısı (Yaklaşık)
Beyrut ------2 -----------150
Kadıköy -----1 -------------30
Diyarbekir ---1 -----------140
Harput -------3 -----------100
Malatya ------2 -----------60 -
Mardin -------2 -----------60
Mersin --------3 ----------145
Urfa--------- 1 ------------50
Toplam -- 13 ---------780

Osmanlı Devletinde Amerikan misyonerler [değiştir]

Osmanlı Devletine gelen ilk Amerikalı misyonerler ve ABCFM

Osmanlı Devletine gelen ilk protestan misyoner, 1815 yılında Mısır'a ayak basan İngiliz Church of Missionary Societye bağlı bir papazdı Onu 1820 yılının Ocak ayında İzmire gelen Pliny Fisk ve Levi Parsons adı Amerikalı misyonerler izlemişlerdir Bu iki misyoner Anadolu da en kapsamlı faaliyeti gösteren American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) adlı Amerikan misyoner örgütünün elemanlarıdır Bu örgüt ABD'deki Protestan misyoner örgütlerinin içindeki en kıdemlisi ve en büyüklerinden biridir ABCFM Kalvinci geleneği temsil eden, 16 yüzyıl sonları ile 17 yyda İngiltere ve Amerikannın doğusunda filizlenen Puritan akımın belli başlı üç temsilcisinden birisi olan Congregationalist'lerce 1810da Boston'da kurulmuştur ABCFM 1868 yılında ABDdeki 16 protestan misyoner örgütünden yalnızca birisidir ama bu 16 örgütün yaptığı harcamaların %30'unu tek başına yapmakta ve istihdam edilen misyonerlerin yine %30'unu bünyesinde barındırmaktadır 1886 yılında dünya üzerinde 80'in üzerinde misyoner örgütü vardır ve bunların 32'si ABD, 24'ü İngiltere, 25'i Avrupa kıtası kökenlidir 1896 yılına gelindiğinde ise dünyadaki misyoner örgütlerinin sayısı 150'leri bulmakta, buralarda toplan 11574 misyoner faaliyet göstermekte, 15 milyon dolara yakın harcama yapılmaktadır
Protestan misyoner örgütlerinin dünyayı aralarında paylaşmalarında Osmanlı Devleti esas itibariyle ABD'nin payına düşmüştür ABCFM Osmanlı Devletindeki faaliyetlerine 1870 yılına kadar tek başına, o yıldan sonra ise Board of Foreign Missions of the Presbyterian Church'le (BFMPC) birlikte çalışmıştır Bu arada başka bazı yan ve yardımcı kuruluşlar devreye girmiştir
ABCFM misyonerleri, misyonerlik faaliyetlerine başlamadan önce hareket alanında halkın demografik, sosyal, kültürel ve etnik dağılımını halkın moral durumunu belirliyorlar Hangi konularda ne gibi eksikleri bulunduğunu ölçüyorlardır Tüm bunlara sondaj çalışmaları deniliyordu Bu sondaj çalışmaları şu başlıklar altında yürütülüyordu
  • Dinsel açıdan halkın durumu nedir?
  • Ruhbanın durumu nedir?
  • Ülkede eğitim ve öğretime ilişkin durum nedir?
  • Halkın moral durumu nasıldır?
Yukarıdaki sorularla Anadolunun bütün yapısı ortaya çıkarılmış buna göre hareket edilmiştir Tüm bunlara bir de devletin Anadolu üzerinde pasif olması, halkla gerektiği gibi ilgilenmemesi ve Islahat Fermanının verdiği ayrıcalıklar eklenince Anadolu çok rahat bir ortam oluyordu Misyonerler Anadoluya doğru yola çıkarken amaçları dinsizleri Hristiyan yapmaktı ama Anadoluda dinsiz olmayınca Müslümanlara ve diğer etnik gruplara yöneldiler Ancak bu çabaları sonuç vermedi, ne Rumların ne de Müslümanların üzerinde başarılı oldular, sadece Ermeniler üzerinde etkili olayı başardırlar Misyonerlik faaliyetlerini yeni başladığı zamanlarda eşleriyle birlikte Beyruta yerleşen William Goodell ve Isaac Bird, çok hızlı bir şekilde çalışmaya başlamışlar ve bölge dillerini çok iyi çözmüşlerdi Onları başarılı kılansa bir okul açmaları ve iki Ermeni din adamını Protestanlaştırmaları oldu Diyanisos Karabet ve Kirkor Vartabet, Amerikalı misyonerlere Ermenice dersleri verirken Protestanlığın cazibesinden kurtulamamışlardı 19 yüzyılda da Osmanlı Devletinde bulunan misyonerlerin pek çoğu iyi yetişmiş, bilgili insanlardır William Goodel (1792–1867), William G Schauffler (1789–1883) ve Elias Riggs (1810-1901) Osmanlı Devleti'nde faaliyet göstermiş en önemli Amerikalı misyonerler arasındadır

Alıntı Yaparak Cevapla