|
Prof. Dr. Sinsi
|
Minicik Sözlük (V)
V
vaad: söz verme
vaaz: dini konuşma
vâbeste: bağlı
vâcib: mecburi, farza yakın hüküm
Vâcibülvücûd: varlığı zaruri olan Allah
vâcid: zaruri varlık
vâd: vaad, söz verme
vâde: belirli süre
vâdî: iki dağ arası uzun çukur
vâesefa: esefler olsun, yazık!
vâfi: tam, yeter
Vâfî: vefalı, kendini seveni unutmayan, ilgisini kesmeyen
vaftiz: Hıristiyanların dine gireni kutsal suya sokma merasimi
vâha: çöl ortasında yeşillik
vahamet: güçlük, tehlike
vâhasretâ: ah özledim!
vahdânî: "bir" olmakla ilgili
vahdâniyet: Allahın "bir" olması
vahdet: birlik, teklik
vahdetişuhûd: görüşte birlik
vahdetivücûd: varlıkta birlik
Vahhabîlik: dinin bazı konularında aşırılıkları olan bir anlayış
vâhî: mânâsız, saçma
vâhib: bağış yapan, veren
vâhid: yalnız, tek
vâhidikıyâsî: birim, "metre" gibi
vâhidiyet: birlik, teklik
vahîm: korkutucu, tehlikeli
vahîme: kuruntu veren his
vahiy: Alah tarafından peygambere bildirilen kesin bilgi
vahşet: ürkütücü yabanilik
vahşetâbâd: korku veren yabani yer
vahşetengiz: vahşet veren
vahşetgâh: korkutucu yer
vahşetzâr: vahşet yeri
vahşî: yabanî, ürkek, merhametsiz
vahşîyane: vahşice
vahy: vahiy, ilâhî makamdan peygambere inen yüce mânâlar
vaîd: cezalandıracağını söyleme
vâiz: vaaz eden, öğüt veren
vakâ: olup biten, hâdise
vakâhat: arsızlık, utanmazlık
vakahet: ibadet
vakânüvis: resmî tarih yazarı
vakar: ağırbaşlılık, ciddiyet
vakayi: olaylar, vakalar
vakf: alıkoyma, bağış
vakfe: durak
vakfetmek: Allah için vermek
vakıa: olmuş, var olan
vakıat: olanlar, olmuşlar
vakıf: hayır kurumu, malı
vâkıf: bilen, Allah için veren
vâkıfane: derinlemesine bilerek
vâki: olan, var olan
vakit: zaman
vakt: vakit, zaman
vaktaki: ne zaman ki
vakûr: ağırbaşlı
vâlid: baba
vâlide: ana, doğuran
vâlideyn: ana ile baba
vallâhi: Allah için
varak: yaprak
varaka: yaprak, kâğıt parçası
vâreste: affedilmiş, kurtulmuş
vârî: "gibi, benzer" mânâsında son ek
vârid: erişen, gelen, gelir
vâridât: gelirler
vâris: mirasa konan
varta: uçurum, tehlike
vasat: orta hâlli, normal
vasatî: ortalama
vasf: vasıf, sıfat, nitelik
vasfetmek: özelliklerini saymak
vasıf: sıfat, nitelik
vâsıl: kavuşan, ulaşan, erişen
vâsılîn: kavuşanlar, erişenler
vâsıt: ortada bulunan
vâsıta: araç
vasî: geniş
vasîa: genişçe
vasiyet: kişinin öldükten sonra yapılmasını istediği şey
vasiyetname: vasiyet yazısı
vasl: kavuşma
vassaf: özellikleri tanıtan
vatan: yurt
vatanperver: vatansever
vâveyla: çığlık, yaygara
vaz: koyma, bırakma
vâz: vaaz, dinî öğüt
vazetme: koyma, bırakma
vazıh: açık, belli
vazıhan: açık açık
vazife: görev, yapılacak iş
vazifedâr: vazifeli, görevli
vazifedârâne: vazifeli gibi
vazifeperver: görevini seven
vazifeşinâs: görevini seve seve yapan
vazifeten: görevli olarak
vaziyet: durum, hâl, duruş
vebâ: bir salgın hastalık
vebâl: şiddet, ağırlık, günah
vecd: ilâhî aşka dalarak kendinden geçme
vech: vecih, yüz, tarz, ön, alın, sebep, ilgi
veche: yan, taraf, yüz
vecîbe: borç hükmünde vazife
vecih: güzel, hoş, uygun
vecih: yön, yüz
veciz: zengin mânâlı kısa söz
vecîze: zengin mânâlı kısa söz
vêd: kız evladı diri diri toprağa gömüp öldürme âdeti
vedâ: ayrılık
vedânâme: veda yazısı
vedîa: emanet
Vedûd: çok sevilen, Allah
Vedûdiyet: sevilir olma, kendini sevdirme
vefa: sözünde durma, kendini seveni unutmama, ilgiyi kesmeme
vefadâr: vefalı, dostluğu devamlı
vefadârâne: vefalı olarak
vefakâr: vefalı
vefakârâne: vefa göstererek
vefat: ölüm
veffakakümüllah: Allah başarılı kılsın
vefik: arkadaş, uygun
vefiyât: vefatlar, ölümler
vehâmet: güçlük, tehlike
vehbî: Allah vergisi
Vehhâb: çok ihsan eden, bağışlayan, Allah
Vehhâbî: Vehhabilik anlayışından olan
Vehhâbîlik: bazı konularda aşırılıkları olan dinî bir anlayış
Vehhâbîyet: Allahın bol bol ihsan etmesi ve bağışlaması
vehham: vehimli, kuruntulu
vehim: belirsiz korku, kuruntu
vehm: vehim, kuruntu
vehmî: vehimle ilgili
vehn: gevşeklik
vekâlet: vekillik, bakanlık
vekâleten: başkası adına
vekâletnâme: vekil etme yazısı
vekayî: vakalar, olaylar
vekezâ: ve bu da öyle
vekîl: başkası adına iş gören
velâdet: doğma, dünyaya gelme
velâyât: velîlikler
velâyet: velîlik, ermişlik
veled: oğul, yavru, çocuk
velediyet: birinin çocuğu oluş, Hıristiyanların isa aleyhisselâma hata ile "Allahın oğlu" demeleri
velehresân: şaşkınlık veren
velev: olsa da, bile
velhâsıl: sözün kısası
velî: eren, ermiş, evliya
velî: sahip, gözetici, koruyucu
velîahd: padişah adayı
velîme: düğün yemeği
velînîmet: nimet veren
velîyyullah: Allahın velî kulu
velûd: pek verimli
velvele: gürültü, patırtı, şamata
verâ: günahtan şiddetle kaçınma hâli
verâ: öte, arka, geri
verâset: mirasçılık, irsiyet
verese: varisler, mirasçılar
vesâik: belgeler
vesâil: vesileler, araçlar
vesâir: ve diğerleri
vesâit: vasıtalar, araçlar
vesâyâ: vasiyetler, tavsiyeler
vesâyet: başkası adına iş yapma
Vesenî: yıldıza tapan
vesika: belge, senet
vesile: yol, hedefe ulaştıran şey
vesm: damga, işaret, dağlama
vesselâm: işte bu kadar!
vesvas: vesvese veren
vesvese: kuruntu, gereksiz kaygı
veyl: vay hâline, yazık!
vezaif: vazifeler, görevler
vezin: ölçü, tartı
vezir: padişah yardımcısı
vezne: para alınıp verilen yer
veznedâr: vezne memuru
vicâhen: yüz yüze
vicdân: insanın iyiyi kötüden ayırma hissi
vicdânen: vicdan bakımından
vicdânî: vicdanla ilgili
vicdâniyat: vicdanla hissedilenler
vicdânsûz: vicdanı rahatsız eden
vifak: birbirine uyma
vikaye: koruma
vilâdet: doğuş
vilâyât: iller
vilâyet: il
viran: yıkık, üzgün
virâne: yıkıntı
vird: devamlı okunan şey
virdizebân: dil ile devamlı okunan
visâl: kavuşma
vizr: günah, hata, ağırlık
vuhûş: yabanilik, yabaniler
vukû: oluş, meydana gelme
vukûât: oluşlar, hâdiseler
vukuf: bilme, biliş
vukufiyet: iyice bilme ve anlama
vuslat: kavuşma
vusta: orta
vusûl: ulaşma
vuzûh: açıklık, netlik
vücûb: sınırsız gereklilik
vücûd: vücut, varlık, gövde
vücûdî: varlıkla ilgili, var olan
vücûdpezir: var olma
vücûh: vecihler, yüzler, yönler
vükelâ: vekiller, bakanlar
vürûd: geliş, gelme
vürûd: toplardamarlar
vüsât: genişlik
vüskâ: sağlam
vüsûk: sağlam inanç, güvenme
vüsûl: kavuşma, erişme, ulaşma
vüzerâ: vezirler
|