Prof. Dr. Sinsi
|
&Quot;Var&Quot;Sın Yok Desinler!
VAR’A ‘yok’ demekle, nesi değişir ki ‘var’ın? Varsın Allah’ım varsın! Diller yok diyorsa yalan, kalplerde senin adın yazılı  Canlar Seninle yaşıyor  Eller, sen istersen tutabilir, dizler de öyle  Alâim-i Semâ senin
Gökkuşağında renkler Seni gösteriyor, ‘ressam’ yok dese dert midir? Şarkılarda ismin geçmese ne gam? Sesler seni söylüyor Senin besteni şakıyor bülbüller!
Gül gülümsüyorsa senin güzelliğinden 
Rahmetinin katresidir yağmur, bahçeler hep senin
En şefkatli sensin Allah’ım Çünki sensin anneleri yaratan 
En kudretli sensin Allah’ım Çünki sensin dağları dik tutan 
Çocukların pamukçacık ellerinde, çimenlerin yeşermelerinde, sevdâlıların sıcacık yüreklerinde ‘apaçık’ sen ‘saklısın’ 
Sana ‘yok’ diyeni ‘yok’tan ‘var’ eden de sensin
Bolluklar mükâfatın, kıtlıklar ikazın  Ferahlıklar, sıkıntılarımıza teselli, üzüntüler seni hatırlamamız için 
O kadar varsın ki 
Varlığının heybeti karşısında başımız dönüyor, tıpkı dünya gibi 
Sensiz yaşanmıyor 
Milyonlarca yıldır, milyarlarca hayat ve her hayat sahibine her an taptaze nefesler veren nasıl ‘yok’ olur, nasıl ‘yaşamaz’?
Hayatı veren sensin Hayat da, hayatım da senin Kendini bilmeyen seni tanımamış; kim neylesin?
Anlamayı, bir adıma karşılık bin adımla koşuşturan sensin
‘İnanılan’ da sensin ‘inandıran’ da 
‘Var’ daha ‘yok’ iken ‘var’ olan da sensin
Her zaman her yerde ‘var’ olan da!
Sevgin zerre eksilse üzerimizden ve bir an çevrilse bakışların, tutuşur yanarız 
Asırlar bir ince perde, mekân bildiğimiz, ayak bastığımız, paylaşamadığımız dünya bir durak 
Bir hak verdin  Akıl, duygu, dudak verdin, söyleyeceğiz 
Kaderimizi kendimize ‘yazdıran’ da sensin
Yarattın, yaşatıyorsun, dirilişimiz vaadin 
Sen vaadinden dönmeyensin, senindir sonsuzluk!
‘Küçükler’ Senden uzaklaştıkça küçüldüler, ‘büyükler’ sana yaklaştıkça büyüdüler
Yûnus balığın karnında, Yûsuf zindanda senin kölendi Hürriyet sendeydi, sen Rabbimizsin 
Serinlik Sendendi, İbrahim’i ateşin yakışından kurtaran  Mûsa’yı Firavun’un sarayında büyüten sendin
Sendin hem yetim, hem öksüz Muhammed (s a v )’i (asm) Mirâc’a çıkaran 
Yûsuf Züleyha’yı senin için reddetti 
O, her şeyi!
Allahım:
Rüzgârdan, ışıktan, lisandan, insandan deliller gönderdin Her oluş, her tükeniş işâretindi!
Peygamberlerin, nizâmını anlatan yazının satırbaşlarıydı, kelimelerindi velilerin: dostların, senin imla işaretlerin 
Geylânî seni söyledi, Rabbanî seni, Mevlânâ sana çağırdı, Gazâlî sana Bediüzzaman’ın “çağına ve sonrasına” seni anlatan sözü binlerce sayfa sürdü 
“Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur” dedi Necip Fazıl, Sen çileyi mutluluk yapansın
Varsın Allah’ım varsın 
Hilekârsa bilim, edepsizse edebiyat, sahteyse san’at,gerçeğini; amacını kaybetmişse ‘yok’ diyorsa desin!
Küçük kitaplar ‘yok’ yazsa?
Kâinat ‘var’ yazan koca kitap!
Yazan sensin, okutan sensin
Selâm sana sevgili
“Bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş  ”
Atomundan galaksisine, zerresinden küresine, yarattığın ne varsa, hepsi içimde dönüyor  Dalgalanıyor denizlerin damarlarımda, buğulanıyor gökyüzü gözlerimde, rüyalar içindeyim, çiçekler içinde, güneşler açıyorum  Bir küçük kâinatım!
İnsanım ve inanıyorum sana
Kundaktan kefene, beşikten musallaya ve oradan ‘asıl hayata’ uzanan rahmetine  Şelâlelerde çağıldayan, mercanlarda parıldayan güzelliğine  Toprak kokan mahsuller, kovanlar, peteklerce ikram ikram üstüne bereketine  Kan kırmızı karanfillerden, gözbebeklerine kadar, binbir çeşit ve rengârenk sanatına inanıyorum 
‘Yok’a inanmak ‘yok!’
Şüphesiz inanılacak yalnız sensin
Sebepler! Size söylüyorum, sizi sebep gösterenlerde suç, Sevgilim ‘ol’der ve ‘olur’ 
Allahım 
Bir sevdâdır sana inanmak 
Gurbette âniden kavuşmaktır!
Her şeyimi sen verdin, her şeyim senin
Seni sana lâyık anlatamadım affet! Kelimem yetmedi! İşte Allah’ım bu kulunun bütün söyleyebildiği bu kadar
Ben bu kadarım 
Şükür ki sen bu kadar değilsin!
Cihat Zafer
|