Prof. Dr. Sinsi
|
Ruh Nedir, Ruhun Mahiyeti
Ruh nedir, ruhun mahiyeti

Ruh için şu tanımlar yapılır:
“Can Canlılık Nefes Cebrail (as )  ”
“Bir kanun-u zîvücud-u haricî, yani hariçte müstakil bir varlığı bulunan bir kanun"
“Emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun Bedenden ayrılınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim ”
Bazı insanlar peygamber efendimize ruhu sordular Cevap vermeyip, vahyi bekledi Gelen ayet gayet netti: “o, rabbimin emrindendir, de ” Ruhun varlığı tasdik ediliyor, fakat mahiyeti açıklanmıyordu Çünkü, muhatapların söyleneni anlamasına imkan yoktu Akıl, “emir aleminden” olan bir varlığı kavrayacak kapasitede değildi
“emir alemi” ölçüden, tartıdan, şekilden, renkten uzak varlıkların dünyasıdır Maddeler için söylenen uzun, kısa, mavi, sarı, yuvarlak, düz, ağır, hafif gibi kelimelerin o alemde karşılığı yoktur Ölçülere mahkum akıllar, ölçülemeyeni nasıl anlasın?
Ancak o, mantık ölçüsüyle her eserin bir ustaya delalet ettiğini bilir Böylece kainat denilen o muhteşem eserden hareketle yaratanı tanır Yine o, öznesiz fiil olamayacağını kabul eder Bu yolla, bedeni harika bir tarzda idare eden, fakat göz ile görülemeyen bir özün, yani ruhun varlığını tasdik eder Zaten kendinden beklenen de budur
Hadiste “kendini bilen rabbini bilir” buyruluyor Bir büyük mütefekkirimiz de, “ey kendini insan bilen insan! Kendini oku  ” Diyor Şu halde, insanın kendini tanımaya çalışması şart Kendimizden giderek ona ulaşacağız!
Ruh hakkında neler biliyoruz?
Ruhun kendisini bilemiyoruz Ancak bazı özelliklerinden söz edebiliriz Beden, anne karnında belli bir olgunluğa erişince, ruh verilir
Bedenin sultanı olan ruh, nurani, şuurlu, diri ve harici vücut sahibi bir varlıktır Sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir Birdir, bölünmez, parçalara ayrılmaz Tesirleriyle bedenin her yerinde bulunur, fakat mekanı yoktur Bedenin içinde olmadığı gibi, dışında da değildir Ona ne uzaktır, ne de yakın Bütün işleri aynı anda idare eder, bir iş diğerine mani olmaz O, tabiattaki kanunlara benzer Eğer kanun şuurlu olsaydı ve harici vücut giyseydi ruh özelliği kazanırdı Ruh, kendisinin ve diğer varlıkların farkındadır
Ruh, sahip olduğu maddi ve manevi cihazlarıyla işler yapar Şuuruyla fark eder, aklıyla anlar, vicdanıyla tartar, karar verir, hayaliyle planlar yapar, hafızasıyla bilgi depolar, kalbiyle sever Onun sayılamayacak kadar çok kabiliyeti vardır Bunların bir kısmı da maddi uzuvlarla ortaya çıkar Ruh, eliyle tutar, gözüyle görür, kulağıyla işitir, ayağıyla yürür  Bedende bulunduğu sürece bedene muhtaçtır Faaliyetleri bedenle sınırlıdır Ölüm, onun beden zindanından kurtulup, hürriyetine kavuşmasıdır O zaman bedene ihtiyacı kalmaz Gözsüz görür, kulaksız işitir, beyinsiz düşünür Mahşere kadar bedensiz bekler Ahirette yeniden ve yeni bir bedene kavuşur
Dostlarımız soruyorlar, “ruh nasıl bir şey?” Diye “bilmiyorum”, diyor ve devam ediyorum: böyle demekle sorunuzun gerçek cevabını vermiş oluyorum
Mahiyeti bilinmezler hakkında en ileri ilim, “bilmiyorum,” kelimesinde ifadesini bulur Böyle demeyip de, onun hakkında bir takım tahminlerde bulunsam, “uzundur veya kısadır”, desem, “bedenin şurasında veya burasındadır”, “şu veya bu renktedir”, gibi lâflar etsem aldanmış ve aldatmış olurum Çünkü ruh, beden cinsinden değil Biri hane ise diğeri misafir, biri tezgâh ise beriki usta
Ne bir evin bölmeleri, insanın organlarına benzer, ne de tezgâhın aksamı ustanın azalarına
Beden ve kâinat  Her ikisi de kesif ve maddî Ruh ise lâtif ve nurânî O halde ne beden, ne de şu âlem bize ruhun mahiyeti hakkında bir bilgi verir Onlara dayanarak yapacağımız bütün tahminler yanıltıcı olmaya mahkûm  Toprağa bakıp yerçekimi hakkında tahminler yürütmek gibi bir şey
Nur külliyatında, ruhun bekası ifade edilirken şöyle buyrulur:
“ruh ise tahrib ve inhilâle maruz değil Çünki: basittir, vahdeti var ”
Buradaki “basit” kelimesi, terkip olmama demektir Gerçekten de, insanın ruh dünyası ayrı bir âlem Terkip değil, fakat nelere sahip değil ki! Ama, bu çokluk onun vahdetini, birliğini bozmuyor Ondaki akıl, hafıza, duygular ve his dünyası ne bedenin organlarına benziyor, ne de kimyevî bir bileşimin unsurlarına  Bunların müstakil bir şahsiyetleri yok Tek başına bir akıl, yalnız kalmış bir irade, sahipsiz bir hafıza düşünebiliyor muyuz?
Ruhun bu harika yaratılışı insan için büyük bir irşat kapısı  İnsan bu sayede, cenâb-ı hakk’ın kudsî sıfatlarının, zâtından ayrı düşünülemeyeceği hakikatine bir derece bakabilir
Ruh beyinden mi ibarettir?
İnsan, ilim sahibidir Hem kendini, hem de diğer varlıkları bilir Üstelik bildiğini de bilir Bilgisi bilinçlidir Bilgisayar disketinden farklıdır Bir diskete de birçok bilgileri kaydetmek mümkündür, ama o disket kendisinde bulunan bilgilerin farkında değildir Öğrenmek için herhangi bir arzusu da yoktur İlmi istemek ve öğrenmeye çalışmak ise, maddenin özelliklerinden değildir
İlimden mahrum atomlar, ne kadar mükemmel bir şekilde bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar, ilim sıfatını kazanamazlar Beyin de bu ilimsiz ve şuursuz atomlardan meydana gelmiştir Bilgileri aktarır ve kaydeder, ama bu işi şuursuzca yapar Bilgisayar disketinden farkı yoktur O, ruh adlı varlığın emirlerini yerine getiren bir alettir sadece
“irade” gerçeği ise, başlı başına bir harikadır Seçmek, karar vermek, ayırmak, istemek, reddetmek, bilgisiz bir et yığınının yapacağı işler değildir En mükemmel uzuv olan beynin, irade sahibi olduğunu iddia eden adam gülünç olur O, irade etmez, sadece ruhun istediğini yapar
Milyarlarca hücreden yaratılan beyin, akılları hayrette bırakacak kadar harikulade bir bilgisayardır Fakat her bilgisayar gibi, onu birinin programlaması gerekir Beyin, ruhun ürettiği paket programları uygulamak, bedenin diğer parçalarına iletmek için kurulmuş bir santrale benzer Yeni yollar, başka imkanlar, farklı işler peşinde koşacak iradeye sahip değildir
Ona, “ben bir bilgisayarım” dedirtebiliriz Fakat bu deyiş, teybin ses vermesi gibidir Hiçbir bilgisayar kendini aşamadığı gibi, beyin de kendini aşamaz, ancak belli bir program dahilinde faaliyet yapar
Beyin denilen o harika cihaz, ruhu inkara değil, yaratanı kabule götürür Basit bir hesap makinesinin bile ustasız olamayacağını bilirken, beynin sonsuz ilim ve irade sahibi bir ustası olduğunu nasıl inkar edebiliriz?
Ruh ile beden arasındaki ilgi nasıldır?
Ruh: “can Canlılık Nefes Cebrail(a s )  ”,“bir kanun-u zîvücud-u haricî ”(sözler), “emir âleminden olup, beden ülkesini idare etmesi için kendisine müstakil bir varlık verilen bir kanun Beden olmayınca da varlığını devam ettirebilen lâtif bir cisim ”
Kaba, sert bir ağacın, narin ve nazik bir meyve vermesi gibi, bu haşmetli ve cansız âlemden kendisine pek de benzemeyen bir varlık süzülmüş: insan  Güneş yakarken o yanmış, rüzgâr eserken o nefes almış, ırmaklar akarken o kanmış, toprak mahsul verirken o tüketmiş Ağacı cansız iken o canlı olmuş, âlem görüp işitmezken o görücü ve işitici kılınmış  
Artık bu üstün meyve, kâinat ağacının gözü kulağı kesilmiş Bu şerefli rütbe ile birlikte büyük de bir mesuliyet yüklenmiş O, neye hizmet etmişse, kâinat da mânen o işin peşine düşmüş; o neye kulak vermişse âlem onu dinlemiş ve o neye bakmışsa bütün hizmetçiler de onu seyre koyulmuşlar  
İşte bu insan meyvesinin şu görünen beden hanesinin ötesinde, şu âlemi memnun yahut mahzun eden bir efendi mevcut Elini dilediği meyveye uzatabiliyor Gözlerini arzu ettiği istikamete dikiyor Ayaklarını keyfince hareket ettirebiliyor İşte bütün bir kâinat ve top yekûn insan bedeni o efendi için yapılıp çatılmış Renkler âlemi onun gözü önünde hazır Tatlar âlemi onun diline arz edilmekte İlim ve hikmet âlemi onun aklına bakıyor
|