Prof. Dr. Sinsi
|
4 Kişilik Komik Skeç - Karın Ağrısı
Bir perdelik komedi)
ŞAHISLAR
ZEYNEP (Hizmetçi kız, 17 yaşında) -ORHAN (Evin oğlu, 11 yaşında) -TÜRKÂN (Evin kızı, Orhan’ın kardeşi, 10 yaşında) – FATMA KADIN (Apartmanın kapıcısı, 50 yaşında)
(İyi döşenmiş güzel bir oda, dipte kapı görünür İki yanda birer kapı vardır Solda bir kanepe, sağda büyük bir koltuk Ortada bir masa, yanlarında sandalyeler vs )
1 SAHNE
Orhan — Türkân — Zeynep — Sonra Fatma Kadın
Perde açıldığı zaman iki kardeş, soldaki kanepede oturmuşlar kitap okumaktadırlar Zeynep, elinde bezle odanın tozunu almakta, bir yandan da türkü söylemektedir:
ZEYNEP (Köylü ağzıyla türkü söyler):
Sarı zeybek şu dağlara yaslanır, Yağmur yağar, silâhları ıslanır, Deli gönül bir gün olur uslanır Yazık oldu telli duru şanına, Eğil bir bak mor cepkenin kanına!
ORHAN — TÜRKÂN (Nakaratı baştan tutturarak): Yazık oldu telli duru şanına, Eğil bir bak mor cepkenin kanına!
ZEYNEP — A! Siz de mi türkü çağırmaya başladınız çocuklar! Siz dersinize bakın Sonra anneniz darılır
ORHAN — Sen bizde ders çalışacak kafa bırakmıyorsun ki!
TÜRKÂN — öyle ya, sen avaz avaz türkü söylerken biz nasıl çalışabiliriz!
ZEYNEP — Vallahi bilmem ama, ben türkü çağırmadan çalışamıyorum
TÜRKÂN — Neden?
ZEYNEP — Bilmem, hemencecik canım sıkılıyor, işe elim varmıyor Bir türkü tutturdum mu iş görmek daha tatlı geliyor
ORHAN — Ne iyi şey vallahi! Keşke biz de senin gibi, bir yandan türkü söyleyip bir yandan çahşabilseydik, ne iyi olurdu! Halbuki bizim söylememizi bırak, senin söylemen bile kafamızın içini altüst ediyor, çalışabilirsen çalış!
ZEYNEP — Madem öyle, ben de söylemem, ne yapayım! Zaten artık işim bitti Bütün tozlar alındı (Bu sırada kapı çalınır) Kapı çalınıyor, gideyim bakayım kim geldi (Dipteki kapıdan çıkar )
ORHAN (Zeynep çıktıktan sonra tatlı tatlı gülerek) — Hoş bir kız doğrusu şu Zeynep! İnsanı amma eğlendiriyor!
ZEYNEP (Çıktığı kapıdan girer Arkasından da Fatma Kadın gelmektedir ) — Postacı gelmiş de, Fatma Kadın size haber vermeye çıkmış
ORHAN — Gel bakalım, Fatma teyze Nasılsın?
FATMA — Eksik olma oğlum, iyi diyelim de iyi olalım
TÜRKÂN — Nasılsın, Fatma teyze, ne haber?
FATMA — İyilik, sağlık güzel kızım
ORHAN — Hani mektuplar?
FATMA — Mektup yok
ORHAN — Hani postacı geldi diyordun?
FATMA — Postacı gelmesine geldi, geldi amma, size mektup falan getirmedi
TÜRKÂN — öyleyse bize ne haber vermeye geldin?
ORHAN (Gülerek) — Yani, size mektup yok demek için geldin ha?
FATMA (Biraz sıkılmış gibi) — Evet yavrum
ORHAN — Pekâlâ, iyi ettin de geldin Annem evde yok Bizim de derslerimiz bitti, canımız sıkılacaktı
ZEYNEP — Aşkolsun sana, Orhan!
ORHAN — Ne var Zeynep!
ZEYNEP — Darıldım doğrusu (Başım öbür yana çevirir )
TÜRKÂN (Zeynep’e) — Ne var? Ne oldu? Orhan’a niye darıldın? Ne dedi ki sana?
ZEYNEP — Daha ne diyecek! Fatma teyze gelmese, canı sıkılacakmış Demek ki ben can sıkıcı bir insanım!
ORHAN — Oho! Nerden nereye? Buluttan nem kapan adam gördüm ama, senin gibisini görmedim
ZEYNEP (Anlamamış gibi bakarak) — Bulut mu? Ne bulutu? Ben bulut falan kapmadım…
TÜRKÂN (Gülerek) — öyle derler Zeynep, sen aldırma
ORHAN (Fatma Kadınla konuşarak) — E, anlat bakalım, Fatma teyze, ne var, ne yok?
FATMA (Elini karnına bastırıp iki büklüm olarak) — Of! Aman… Yine karnım ağrıyor TÜRKÂN — Ne o? Hasta mısın Fatma teyze? Nen var?
FATMA — Vallahi bilmem kızım, ne zamandan beri karnımda kımıl kımıl bir şey kımıldayıp duruyor Sanki bir hayvan var…
TÜRKÂN — Hayvan mı?
ORHAN — Hah hah ha! Amma yaptın sen de Fatma teyze!
ZEYNEP (Atılarak) — Olur olur! İnsanın karnında hayvan bulunduğu çok görülmüştür
(Orhan’la Türkân Zeynep’e bakışırlar Zeynep onlara, Fatma Kadın »örmeden, gizlice bir işaret yapar )
ORHAN (Zeynep’in işaretini gördükten sonra) — Ya! Ya! Evet! İnsanın karnında solucan olur, böcek, olur, neler olmaz !
FATMA (Korkarak yerinden fırlar) — Aman Allahım! Ne söylüyorsun? Benim karnımda şimdi solucan mı var? Ne yapacağım ben şimdi!
ZEYNEP — Bunda korkulacak bir şey yok, Fatma teyze! Çıkarırız
FATMA — Çıkarır mısınız? Çıkar mı hiç?
ORHAN — Çıkar elbette! Bir çocukta (Şahadet parmağını göstererek) nah bu kadar solucan vardı da çıkardılar
TÜRKÂN —- Hem belki solucan değildir de…
FATMA — Nedir?
TÜRKÂN — Böcektir
FATMA — Böcek mi? Aman Allahım! Gördünüz mü başıma gelenleri! (Yerinden fırlamak ister Zeynep onu tutup yeniden oturtur )
ZEYNEP — Telâş etme, meraklanma sen Biz onu şimdi çıkarırız
FATMA — Nasıl çıkaracaksınız?
ZEYNEP — Senin nene lâzım canım! Sen onu bize bırak
ORHAN — Girdiği gibi çıkması da kolaydır
FATMA — Peki, böcek midir, solucan mıdır, her ne ise, bu hayvan benim içime nasıl girdi acaba?
ORHAN — Nasıl girecek! Ağzından girdi Yani, yediğin şeylere dikkat etmemişsin Meselâ, salatayı iyice yıkamadan yemişsin…
FATMA — Tövbeler tövbesi öyleyse! Bundan sonra bir daha salata yemem!
TÜRKAN — Yo! Yemin etme! Salata yersin, niçin yemeyeceksin! Yalnız, iyice yıkadıktan ve üzerinde hiç bir toz, kir kalmadığını gördükten sonra yersin Salatanın, iyice temizlendiğine inanmadığın yerlerde, meselâ, lokantalarda falan yemezsin
FATMA — Lokantada yemek yediğim yok ki zaten! Ondan yana hiç merak etme (Biraz durduktan sonra) Demek karnımda bir hayvan bulunduğu muhakkak ha!
ZEYNEP — O muhakkak Fakat solucan mı, yoksa böcek mi, bunu da şimdi anlayacağız FATMA — Nasıl anlayacaksınız?
ZEYNEP (Orhan’a) — Ne diyorlar ona, söylesene! Hani canım arkasından bakıyorlar da bir şeyin içinde ne var ne yok görüyorlar?
ORHAN — Röntgen, yani doktorluk dilinde radyografya
ZEYNEP — Hah işte! Radyo, radyo! Bizde radyo var Dur gideyim ben içerden getireyim… (Koşa koşa soldaki kapıdan çıkar )
FATMA (Başını ellerinin arasına alarak iki yanına sallanır) — Gördün mü başıma gelenleri! Şimdi ben ne yapacağım! (Orhan’a dönerek) Bana baksana kuzum…
ORHAN — Buyur Fatma teyze?
FATMA — Gelin biz bu işten vazgeçelim…
ORHAN — Hangi işten?
FATMA — Canım işte bu, solucan mıdır, kurt mudur, böcek midir, her ne karın ağrısı ise…
ORHAN (Bir kahkaha atarak) — Hah ha! Karın ağrısı! İyi buldun teyze! Eh ne yapalım diyorsun sen?
FATMA — Onu çıkarmaktan vazgeçelim diyorum
TÜRKÂN — Neden?
FATMA — Korkuyorum kızım… Olduğu yerde bıraksak olmaz mı?
TÜRKÂN — Sen bilirsin amma, Fatma teyze, o zaman bu karın ağrısından bir türlü kurtulamazsın
ORHAN — Hem bu kadarla kalsa iyi!
FATMA — Ya daha ne olacak?
ORHAN — Ne olacak! Karnındaki böcek veya solucan gittikçe çoğalacak Bir seneye kalmaz, karnının içinde böcekler, solucanlar, kıvıl kıvıl oynaşmaya başlar
FATMA (Yerinden fırlayarak) — Aman Allah! Aman Allah! (Dipteki kapıya doğru gider ) ORHAN — Ne o nereye gidiyorsun?
TÜRKÂN —- Kaçıyor musun yoksa?
FATMA (Kapıdan çıkarken) — Hayır, hayır, şimdi geleceğim Odamı açık bırakmıştım, kapıyayım da geleyim Solucan mıdır, böcek midir, ne karın ağrısı ise şunun bir çaresine bakalım… (Çıkar )
|