10-24-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İstiklal - 8 Kişilik Skeç
İstiklal - 8 Kişilik Skeç
KİŞİLER
ADALI HÜSEYİN (30 yaşında) – İHTİYAR KöYLÜ (70 yaşında) – KAZA KAYMAKAMI (40 yaşında) – HAPİSHANE MÜDÜRÜ (60 yaşında) – SAVCI (35 yaşında) – ADLİYE MÜFETTİŞİ (45 yaşında) – BİR ECNEBİ SUBAY (30 yaşında) TERCÜMAN (50 yaşında) – İKİ JANDARMA
SAHNE
(Akdeniz kıyılarında bir kaza merkezinin hapishanesinde müdür odası Sağda ve solda iki kapı Bir köşede bir yazıhane, telefon, birkaç sandalye Vakit gece Hapishane müdürü yazıhanenin başında uyukluyor Bir köşede bir hasır sandalye üstünde ak sakallı bir ihtiyar köylü, başını elleri arasına almış, dalgın dalgın düşünüyor Dışarıda köpeklerin uluduğu işitilir… Sonra bir araba sesi…)
BİR JANDARMA (Kapıdan girerek müdüre) — Müdür bey, Kaymakam, beyle Savcı bey geldi… Yanlarında bir de yabancı var…
MÜDÜR (Yerinden fırlayıp üstünü başını düzelterek) yursunlar… buyursunlar…
(Kapıya doğru koşar ) (Savcı, Kaymakam ve Adliye Müfettişi sahneye girerler ) KAYMAKAM (Müdürü Müfettiş’e takdim eder) — Hapishane Müdürü Arif efendi… (Müfettişi göstererek) adliye Müfettişi beyefendi… Gece yarısından sonra kasabaya teşrif ettiler…
MÜDÜR — Sefa geldiniz beyefendi… Gece yansından sonra teşrif ettiğinize nazaran hiç uyumamış olacaksınız
MÜFETTİŞ — Evet efendim… öyle oldu… Kasabanın bir heyecanlı gecesine rastgeldik…
KAYMAKAM (Müdürü süzerek) — Siz de pek uyumuşa benzemiyorsunuz
MÜDÜR (Gülümseyerek) — İyi keşfettiniz Kaymakam bey… Bendeniz de uyumadım… On beş seneden beri kasaba hapishane müdürüyüm… İlk defa idam cezasına tesadüf ediyorum… (İçini çekerek) Düğünler gibi bu işler için de az çok hazırlık lâzım geliyor… Geçerken belki görmüşsünüzdür… Cami meydanında darağacım kuruyorlar… Ara sıra çıkıp nezaret ediyorum…
SAVCI (Gülerek Müfettiş’e) — Mesleğine pek uymaz amma hapishane müdürümüz şairdir… Eski tarzda gazeller yazar… Böyle bir vakanın kendisini ne kadar müteessir edeceğini tahmin buyurursunuz…
MÜDÜR — Müteessir olmamak elde değil… Maamafih bendeniz o kadar yufka yürekli bir insan değilim… Bilhassa vazife başında… Yani bendenizi öyle zayıf, iradesiz, aciz, korkak bir insan olarak tanımamanızı rica ederim Müfettiş bey…
MÜFETTİŞ (Gülümseyerek) — Ne münasebet efendim… İdam, cezaların en ağırıdır… Bu çirkin ölüm en taş yüreklileri bile müteessir eder… Fakat ne yaparsınız ki zarurî… Umumun selâmet ve emniyeti için ara sıra bu çareye başvurmak lâzım geliyor…
KAYMAKAM — Maalesef öyle Müfettiş bey… Meselâ biraz sonra asılacak adam memleketin en uslanmaz bir çapkınıydı… Bütün kasaba halkı ondan yaka silkerdi… Birçok kimseler onun asılmasını bir bayram addediyorlar
MÜDÜR — Hakikaten öyle Müfettiş bey… Adalı Hüseyin denen bu adam iki günde bir vukuat çıkarır, buraya gelirdi… Birkaç gün yahut birkaç ay yattıktan sonra hapishaneden çıkarken dilim döndüğü kadar, nasihat ederim… Sözlerim bir kulağından girer, bir kulağından çıkardı… “Pekâlâ Müdür bey, pekâlâ… Uslu otururuz amma insanlık halidir… Sen yine ihtiyaten benim odayı hazır tut” derdi… Hasılı Adalı burasını otele çevirmişti…
KAYMAKAM — Ona nasihat eden sade Müdür bey değildi… Ben de senelerce bu çapkınla uğraştım… Hattâ, bu başına gelecek şeyi evvelden kendisine haber verdim; “Adalı! Sen bu gidişle galiba darağacında can vereceksin” dedim…
SAVCI — Ne yapalım, kendi düşen ağlamaz…
MÜFETTİŞ (Kaymakama) — Benim, meseleden haberim yok… Bir kadın meselesi demiştiniz değil mi efendim?
KAYMAKAM — Evet bir kadın meselesi… Yolsuz bir kadın için memleketin en kahraman, en temiz bir delikanlısına kıydı…
SAVCI — Kanaatimce kimsenin ölümü bu serserininki derecesinde haklı olamaz
MÜFETTİŞ (Köşedeki düşünen ihtiyarı görerek) — Bu adam kim?
HAPİSHANE MÜDÜRÜ — öldürülen biçarenin babası
MÜFETTİŞ — Burada ne arıyor?
KAYMAKAM — Dün ayaklarıma kapandı… “izin verin oğlumu öldürenin nasıl öldüğünü gözümle göreyim” diye yalvardı…
MÜFETTİŞ (İhtiyara doğru yürüyerek merhametle) — Baba keşke sen gidip yatsan… Bak ihtiyarsın… Oturduğun yerde uyukluyorsun… Hasta olacaksın…
KöYLÜ (Yavaş yavaş yerinden kalkar) — Ben mi uyukluyorum bey? Aylardan beri bir gece gözüme uyku girdi mi sanıyorsun? Çocuğum gözümün önünden gidiyor mu ki gözlerim kapansın…
MÜFETTİŞ — Hakkın var baba… Allah sana sabır versin Demek istediğim şu ki, senin beklemene lüzum yok… İntikamın alınacağından emin değil misin? Oğlunun katili biraz sonra cezasını çekecek…
KöYLÜ — “Onun ipini bana çektirin” diye yalvardım, razı olmadılar… Bari gözümle göreyim ölüm kolay mı imiş… (Göğsüne yumrukla vurup içini çekerek ve ağlayarak) Ah, bey… benim oğlumu göreydin sen de yanardın ya… Ne filiz gibi delikanlıydı! İki elim koynumda kaldı… Yazık değil mi bu yaşta bana? 
KAYMAKAM (Müfettişe) — Bu adamın hali hakikaten yürekler acısıdır… Dediği gibi oğlundan başka kimsesi de yoktu… Şimdi böyle sürünecek vaziyete düştü…
MÜFETTİŞ — Vah biçare vah…
KAYMAKAM (Saate bakarak) — Vakit geliyor galiba Müdür bey…
MÜDÜR (Asabiyetinden sakallarını çekerek) — Ah şu gece bir geçse… Şu iş bir hayırlısıyla olup bitse… (Dışarıda köpek ulumalarıyla karışık birkaç otomobil kornası… Bir otomobilin sokakta durduğu işitilir )
KAYMAKAM — Garip şey… Kasabamızda otomobil yok… Bu saatte kim gelmiş olabilir?
MÜFETTİŞ — Şunu bir anlayım bakalım Müdür bey
MÜDÜR — Hay hay efendim…
(Müdür soldaki kapıya giderken kapı açılır, jandarma girer )
JANDARMA (Kaymakama) — Efendim bir ecnebi subayı ile tercümanı geldi… Sizi istiyorlar… Evinize uğramışlar Burada olduğunuzu söylemişler…
KAYMAKAM — Bir ecnebi subayı mı? Şaşılacak şey
(Kapıda formalı bir ecnebi subayı görünür… Göğsünde büyük bir kordon var… Arkasında orta yaşlı bir tercüman ) j:
JANDARMA (Tercümana Kaymakamı göstererek) — Kaymakam bey bu beyefendidir…
KAYMAKAM — Buyurun efendim… Beni mi istediniz…Kimsiniz?
(Subay ve Tercüman selâm verirler )
KAYMAKAM (Sandalye göstererek) — Buyurun efendim…
(Subay işaretle reddeder )
TERCÜMAN — Kaymakam bey zatıâlinizsiniz değil mi?
KAYMAKAM — Evet…
TERCÜMAN (Bozuk bir telâffuzla) — Devlethanenizde aradıksa burada olduğunuzu söylediler (Subayı göstererek) Binbaşı efendi kumandan “Galo” Hazretlerinin baş yaverleridir Kendisini kumandan Galo Hazretleri sureti mahsusada göndermişlerdir
KAYMAKAM — Kumandanın arzulan nedir?
TERCÜMAN — Efendim burada Adalı Hüseyin isminde bir delikanlı idama mahkûm edilmiş… Sanırım ki birkaç saat sonra hüküm infaz edilecekmiş… Malûmu âliniz bu çocuk “Terma” Adası ahalisindendir “Terma” Adası beş sene evvel Türkiye Devletinden ayrıldı ise bu delikanlı da Türkiye’ye gelip yerleşmiştir… Ancak kendisinin “Terma” Adasından kaydı silinmemiştir… Yani şunu demek isterim ki bu delikanlı bugün Türkiye tabiiyetinde değildir Hattâ büyük kardeşi “Resul Efendi” Terma’da belediye reisidir… Devlete çok büyük hizmeti vardır… Resul efendi yeni hükümeti metbuasına müracaat etmiş, Türkiye Devletinin kapitülâsyonlar mucibince bu Adalı Hüseyin’i muhakeme ve idam etmeye hakkı olmadığını söylemiştir Sözü uzatmayalım… Neticede talebi haklı görülmüş Adalı Hüseyin’in yaver efendi vasıtasıyla salimen kumandana teslim edilmesi istenilmesine karar verilmiştir… Bereket tam zamanında yetiştik…
(Kaymakam, Sava, Müfettiş, Hapishane Müdürü hayretle birbirlerine bakarlar aralarında konuşurlar )
KAYMAKAM — Tercüman efendi… İzahatınız bize biraz karışık geldi… Kanunlarımızın idama mahkûm ettiği bir adamı size teslim etmemizi mi istiyorsunuz?
TERCÜMAN — Evet Kaymakam Bey
KAYMAKAM — Devlet mahkemesinin idama mahkûm ettiği bir mücrimi kimsenin kimseye teslim etmeye hakkı yoktur… Bunu kumandan Galo Hazretleri de pek iyi bilirler… TERCÜMAN (Yaverle konuştuktan sonra küstah bir tavırla) — Yaver efendi buyuruyorlar ki General Galo Hazretleri lâzım gelen hakkı ve… kuvveti kendilerinde bulmasa idiler böyle bir işe teşebbüs etmezlerdi (Soğuk bir sükût)
TERCÜMAN (Sinsi ve küstah) — Kaymakam bey bendeniz Türkiye’de büyümüşüm… Türkleri severim… İstemem ki onlara bir zarar gelsin Onun için müsaade ederseniz hakikati daha açık söyleyeyim… General Galo Hazretleri bu akşam Vali Paşaya bir nota vermişler, Adalı Hüseyin sağ salim teslim edilmezse maalesef kuvvete müracaat edileceğini beyan etmişlerdir… Gece olmasa idi de şu yokuşun başına çıksa idik bir zırhlı ile iki torpitonun kasabaya toplarını çevirip durduğunu görürdünüz… Bu fevkalâde nazik bir meselei siyasiyedir anlıyorsunuz? (Adliye müfettişi kendi kendine söylenerek dolaşır )Ne rezalet Ne tahammül edilmez rezalet yarabbi!
KAYMAKAM — Peki Vali Paşa ne cevap verdi?
TERCÜMAN — Vali Paşa mabeyinden yetişme bir ferasetli paşadır Amiral, Galo Hazretlerinin notalarıyla beraber size şu tezkereyi gönderdi
(Yavere işaret eder Yaver büyük bir zarf çıkartıp Kaymakama verir )
TERCÜMAN — Buyurunuz beyefendi…
(Kaymakam büyük bir heyecan içinde zarfı yırtar… Kâğıtları çıkarır… Müfettiş, Savcı ve Hapishane Müdürü de ona yaklaşırlar, sessizce okurlar… Sonra heyecan ve nefretle birbirlerine bakarlar )
KAYMAKAM — Ne dediniz?
SAVCI — Kepazelik…
MÜFETTİŞ — Namussuzluk… Devlette iki paralık haysiyet bırakmadılar…
SAVCI — Ne bedbaht insanlarmışız yarabbi!
KAYMAKAM — Şimdi ne yapacağız beyefendiler… İsabet ki yalnız değilim…
SAVCI — Evet, seri bir karar vermek lâzım…
MÜFETTİŞ (Büyük bir ümitsizlik içinde acı acı gülümseyerek) — Karar verilmiş gitmiş… Elinizi yüzünüze kapayıp Adalı’yı bunlara teslim etmekten başka yapılacak ne iş var? KAYMAKAM (Ellerini oğuşturarak) — Ben namussuzluğu nasıl yapacağım?
MÜFETTİŞ (Deli gibi) — Sana ne oluyor azizim? Ecnebi kapitülâsyonu kabul eden bir devlet her türlü --------liği ezelden kabul etmiş, sineye çekmiş bir devlet demektir… Vali Paşa, mabeyin usulü, lâkırdıyı ağzında gevelemekle beraber Adalı’nın teslimini hemen açıktan açığa emrediyor… (İhtiyar köylü bu muhavereye kulak kabartmıştır Fakat pek anlayamamıştır )
İHTİYAR (Yavaş yavaş kaymakama yaklaşır) — Ne oluyor beyefendi? Allah rızası için bana da anlatın
KAYMAKAM (Hiddetle) — Ne olacak baba… Oğlunun katili ecnebî tebaasıymış… Düşman gemileri üstümüze toplarını çevirmişler Adalı’yı istiyorlar… Sağ salim onu teslim edecekmişiz
İHTİYAR (Evvelâ vurulmuş gibi sendeler, sonra derin ve saf bir bakışla Kaymakam ve arkadaşlarına) — Etmeyin efendiler… Benim gibi dertli bir ihtiyarla eğlenmek günahtır… Sizin gibi efendilere yakışmaz…
KAYMAKAM — Ne eğlenmesi baba… Bizde eğlenecek hal var mı?
İHTİYAR (Kaşlarım çatarak ağır ağır) — Eğleniyorsunuz… Koca devlet, koca Türk Devleti; mahkemesinin kararını bozdurur mu? Mahkûmunu eliyle düşmana teslim eder mi? Bunu benim ihtiyar kafama sokamazsınız
MÜFETTİŞ (Derin bir teessür içinde) — Sus baba sus… Bu sözlerinle bizleri, memleketin münevver denen adamlarını yerin dibine sokuyorsun…
KAYMAKAM (ihtiyarın omuzunu, yanaklarım okşayarak) — Bunun sebeplerini sana anlatmak, senin saf, mübarek başına sokmak kabil değil babacığım… Fakat bu iş böyle… Bizim de senin kadar yüreğimiz yanıyor… Utancımızdan yere geçiyoruz… Fakat böyle itaat edeceğiz, Adalı’yı teslime mecburuz
İHTİYAR (Teessürü gittikçe korkunç bir hiddete dönerek bağırmaya başlar) — Kabul etmem… Ben adalet isterim… Kanıma kan isterim… Bu milletin namusu var… Siz onu teslim etseniz bile ben parçalarım… Bakmayın ihtiyarlığıma, ben de genç oldum, bu milletin namusu için ben de kanımı döktüm… (Ecnebi zabitine hücum edecek gibi) Sen kim oluyorsun? (Jandarma İhtiyarı kolundan yakalar )
|
|
|