Yalnız Mesajı Göster

Cumhuriyet Döneminde Heykel

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cumhuriyet Döneminde Heykel




Cumhuriyet Döneminde Heykel

Ülkemizde 19 yüzyıl sonlarına kadar heykel sanatı dinin de etkisiyle mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişme göstermiştir Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda resim sanatında Batılılaşma etkisi sonucu yaşanan gelişmeler heykel sanatında karşımıza çıkmamaktadır Bu dönemde adından bahsedebileceğimiz Türk heykel sanatçısı olmadığı gibi, 19 yüzyılda Osmanlı topraklarında çalışan çok sayıda ressama karşılık heykeltıraşa rastlamayız Yeniliklere açık bir padişah olan Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş ve bunun üzerine CF Fuller isimli bir heykeltıraşı İstanbul’a getirterek bugün Beylerbeyi Sarayı’nda yer alan at üzerindeki heykelini yaptırtmıştır Fakat 1871 tarihli bu heykelin döneminde büyük tepkiler aldığı bilinmektedir Aynı dönemde açılan askeri ve sivil okullarda da heykel üzerine bir eğitim verildiğine dair bir bilgimiz yoktur

Batılılaşma süreci ve ilk heykel

Türk toplumu XVIII yy’dan başlayarak, kendi geleneklerini gözardı etmeksizin Batılılaşma sürecine girerek, sanat alanındaki devrimlerini başlatmıştır Matbaanın gelişi, yabancı subayların ordunun modemleşmesinde çalıştırılması, Batılı tarzda eğitim yapan askeri okulların açılması, III Selim ve Il Mahmud dönemindeki yenileşme hareketleri bu yöndeki uygulamalardandır Bu dönemde heykel henüz uygulamadan uzak ve toplum için yabancı olsa da, İstanbul’da yabancı asıllı bazı heykelcilerin tek tük eserlerine rastlanır Bunlardan biri Papazyan lakaplı bir heykeltıraş, diğeri Sanayii Nefise Mektebi kurulunca akademik anlamda başlayacak olan heykel eğitiminin ilk hocası olacak Yervant Oskan Efendi’dir

Tanzimat sonrası kültürel ilişkiler sürecinde, bir yandan gayrımüslüm sanatçıların heykel gibi yabancı bir sanat dalına uyandırdıkları ilgi, diğer yandan saray çevresinin Batılı sanat adamlarına ve figüratif sanata olan hoşgörülü yaklaşımı bu aykırı sanatın önündeki engelleri aralamaya başlayacaktır Aslında çok önceleri bu tip engelleri kaldırmaya yönelik cesur girişimler olmuştu XVI yy’da, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1562) Mohaç Seferi’ne katılan Sadrazam İbrahim Paşa, Mohaç Seferi dönüşü Budapeşte’de görüp beğendiği birkaç heykeli İstanbul’a getirmiş ve Sultanahmet’teki sarayının önüne koydurmuştu Frenk lakabıyla da anılan İbrahim Paşa, bu yüzden ağır eleştiri ve hicivlere uğramış, bu hicivlerden birini yazan şair Figani, Paşa’nın fermanıyla asılmış ancak ardından paşa da katledilmiştir

Bundan sonraki diğer cesur girişim bizzat Abdülaziz’den gelir Avrupa ülkelerine yaptığı geziler sırasında, oradaki heykelleri görerek etkilenen Abdülaziz, 1871 ‘de C F Fuller adlı bir sanatçıya at üstünde bir heykelini yaptırır Döküm işi Viyana’da yapılan bu heykel önce Beylerbeyi Sarayı’na konmuş, ancak Abdülaziz’in ölümünden sonra sık sık yer değiştirmiştir

Bu dönemden sonra artık yer yer heykel örnekleriyle karşılaşılır Avrupa’dan getirilen aslan boğa, geyik gibi hayvan heykelleri, Batılı üslupta yapılmış saray ve köşklerin bahçelerini süsler Ancak bütün bu girişimler heykelin geniş kitlelerce kabul görüp, algılanmasına yetmez: ilgi saray ve seçkin çevrenin beğenisiyle ve özel çabalarla sınırlı kalır Daha geniş bir kitleye seslenebilmek için devlet destekli bazı kurumlara ihtiyaç vardır ve bundan sonraki çabalar da bu yönde olacaktır Sevay Okay (TL)

Ülkemizde heykel sanatının başlaması ve gelişmesi resim sanatında olduğu gibi kuşkusuz 1883 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebi ile gerçekleşmiştir Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk heykel hocası ise Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant (1855-1914)’dır

Cumhuriyet öncesi dönemde Sanayi-i Nefise’ de öğrenim gören heykel sanatçıları arasında hakkında yeterli bilgi sahibi olabildiğimiz başarılı isimler olarak İhsan Özsoy (1867-1944), İsa Behzat (1875-1916) ve Mehmet Mahir Tomruk (1885-1949)’u görmekteyiz Heykel alanında Cumhuriyet öncesi dönemde yetişmiş önemli bir isim olan Nijad Sirel (1897-1959) ise Sanayi-i Nefise’ de öğrenim görmeden kendi imkanlarıyla Almanya’ya heykel öğrenimi için gitmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür Bu sanatçılardan Avrupa’da da eğitim almış olan İhsan Özsoy, 1908 yılında Osgan Yervant’ın yerine Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamıştır Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın bu ilk öncüleri, genel olarak klasik heykel formlarında natüralist eserler, özellikle büstler meydana getirmişler ve malzeme olarak çoğunlukla alçı, taş ve bronz kullanmışlardır

Öncüler

Sanayii Nefise Mektebi kurulduğu zaman, müdür yardımcılığı göreviyle birlikte Heykel bölümü’nün hocalığına da getirilen Yervant Oskan Efendi, uzun yıllar bu sanat dalına emek vermiş, öğrenciler yetiştirmiştir Büyükbabası darphanede döküm ustabaşısı olan Yervant Oskan’ın heykelle ilgisi muhtemelen buradan kaynaklanır Oskan Efendi, Roma ve Paris’te heykelin yanı sıra resim dersleri de alarak eğitimini pekiştirmiş, 1882 yılında da okuldaki görevine başlamıştır Otuz iki yıllık emeğini göz önüne alarak öncülerin ilki Oskan Efendi’dir diyebiliriz

Onun öğrencileri arasında İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mehmed Bahri ve haklarında çok az bilgiye sahip olduğumuz Mesrur İzzet Şeneb Bey ve Basri adli heykelciler vardır Bunlar arasında Ihsan Özsoy (1867 - 1944) Sanayii Nefise Mektebi’nin ilk Türk öğrencisidir Ihsan Bey 1899 yılında müze tamirat memurluğuna tayin edilmiş,,1904 yılından itibaren de Hıl3’kel bölümü’nde öğretmen yardımcılığı yapmaya başlamış ve Oskan Efendi’nin 1914 yılında emekliye ayrılması üzerine bölümün tek hocası olarak kalmıştır Akademi hocalığmı Yervant Oskan’dan devralmış olan İhsan Özsoy’un ve dolayısıyla Türk heykelciliğin ilk öncüleri olarak sayabileceğimiz diğer isimler arasında Mahir Tomruk, Cumhuriyet sonrası içinse Zühtü Müridoğlu yer alır Heykel sanatımızın bu ilk emektarları, aynı zamanda bu sanat dalının temellerini de atmışlardır Bunlardan Yervant Oskan, İhsan Özsoy, Mahir Tomruk ve Nijat Sirel Avrupa’da eğitim gördüler Oldukça karmaşık sanat etkilerinin hüküm sürdüğü bir dönemde, bir yandan kendi yollarını, sanat üsluplarını oluşturma çabasında olan bu sanatçılar, bir yandan da okuldaki eğitmenlik görevini başarıyla sürdürmekteydiler

Yervant Oskan Fransa’da Houdon ve Italya’da Flippo Della Valle’nin eserlerinde görülen ve rokoko zerafetiyle klasik uyumu birleştiren üsluba ilgi duyar Ancak doğa yorumunda XIX yüzyıl oryantalistlerine katılarak natüralist anlayışı benimser Aynı şekilde Mahir Tomruk da Antikçağ heykellerini seven, klasik sanata bağlı, natüralist bir sanatçıdır Heykel eğitimi için Avrupa’ya giden bu ilk heykelcilerimiz ortamda, dönemin teknik ve sanayileşme süreciyle orantılı sanat anlayış ve yeniliklerini benimsemek yerine, daha çok klasik ve natüralist bir heykel anlayışını tercih ederler Bunda da en büyük etken, “geleneksel sanat esaslarını iyi bilmeden, klasik ruhu iyi hazmetmeden modem heykelin anlaşılıp yorumlanamayacağı düşüncesi olsa gerektir Sanatçılarımız bu düşünceden hareketle, önceleri akademik öğreti doğrultusunda klasik normlarda, ayrıntılardan yola çıkarak bir bütün oluşturma çabasına benimserler Daha sonra bu klasik-doğa gözlemi sentezinden giderek uzaklaşır ve kitlesel bir ifadelendirmeye yönelirler Öyle ki artık ayrıntılardan tamamen uzaklaşıp, yalnız kitleye önem verir olmuş, oldukça yalın ve net bir anlatımla form bütünlüğüne ulaşmışlardır



Alıntı Yaparak Cevapla