10-24-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ağaç Eken Adam - Masal
Ağaç Eken Adam
Kırk sene önce uzun bir yürüyüşe çıktım Turistlerin bilmediği dağ yollarında, Alp Dağları'nın Provence'a uzandığı bölgede dolaştım
Arazinin güney ve güneydoğusu Durance nehrinin kolları ile - Sisteron ve Mirebeau- çevrilidir Kuzeyinde Drome nehrinin kaynağından, Die'ya kadar uzanan kolu, batısında ise Comtat Venaissin yaylası ve Ventoux Dağı'nın tepeleri yer alır Gezi bölgem Drome'un güneyindeki kuzey Basses Alplerinin tamamını ve Vaucluse'un küçük bir parçasını da içine alıyordu
Yürüyüşe çıktığım bu terkedilmiş bölge, göz alabildiğine uzanan çorak topraklardan ibaretti Deniz seviyesinden 1200-1300 metre yükseklikteki bu topraklarda sadece yabani lavanta yetişiyordu
Bölgeyi en geniş noktasından geçmeye karar vermiştim Üç günlük yürüyüşten sonra kendimi, ıssız bir yerde buldum Terkedilmiş bir kasabanın iskeletinin yanında kamp kurdum Bir önceki günden beri susuzdum ve hemen su içmem gerekiyordu Arı kovanı gibi dipdibe dikilmiş olan evler çoktan harabeye dönmüştü, ama yine de bir zamanlar yakında bir yerde bir pınar veya kuyu olması gerektiğini düşündüm Gerçekten de bir pınar vardı ama çoktan kurumuştu Rüzgar ve yağmurun yiyip tükettiği, beş altı çatısı uçmuş ev ve yıkık kuleli bir kilise yaşayan kasabalardaki evler ve kiliseler gibi düzenlenmişti Ama yaşam onları terketmişti
Güzel ve güneşli bir Haziran günüydü, ama gökyüzüne açık bu çıplak tepelerde, rüzgar acımasızca esiyordu Evlerin yıkıntıları üzerinde uluyan rüzgarın sesi, avını yerken rahatsız edilen vahşi bir hayvanın sesini anımsatıyordu
Yürümeye devam etmeliydim Ama beş saat yürüdükten sonra hala su bulamamıştım; bulacağıma dair bir işaret de yoktu doğrusu Heryerde aynı kurak topraklar, aynı kuru otlar vardı Uzakta dik ve siyah bir şekil görür gibi oldum Yalnız bir ağacın gövdesi olduğunu düşündüm Yine de şansımı deneyip, ona doğru yürümeye koyuldum Bir çobandı Güneşten kavrulan toprakların üzerine yayılmış otuz kadar koyun etrafını çevirmişti Bana matarasından su verdi Kısa bir süre sonra beni bir girintinin içinde gizlenmiş çadırına götürdü Suyun tadı harikaydı Suyunu derin bir doğal kuyudan sağlıyordu, kuyunun üzerine ilkel bir çıkrık yapılmıştı
Çok az konuşuyordu Yalnız yaşayan insanların çoğu az konuşur Ama bu kadar önemsiz bir yerde yaşayan biri için şaşırtıcı derecede kendine güvenli ve kontrollü bir adamdı Bir kulübede değil, taştan yapılmış gerçek bir evde yaşıyordu
Evi nasıl titizlikle onarıp bir harabeden yarattığı belliydi Sağlam bir çatısı vardı ve eve yağmur girmesini engelliyordu Çatının üzerindeki rüzgarın sesi, kumsala vuran denizin sesini anımsatıyordu
Evin içi derli toplu ve temizdi, bulaşıklar yıkanmış, yer süpürülmüş, tabanca temizlenmiş ve yağlanmıştı Ateşin üzerinde çorba pişiyordu Sinek kaydı traşlı olduğunu, bütün düğmelerinin sımsıkı dikili ve giysilerinin yama yerlerini adeta görünmez kılacak bir özenle onarıldığını farkettim
Çorbasını paylaşmamı teklif etti ve daha sonra tütün torbamı uzattığımda, sigara içmediğini söyledi Kendisi gibi sessiz olan köpeği ise yaltaklanmadan dostça davranıyordu
Başından beri geceyi orada geçireceğim belliydi En yakın kasaba bir buçuk gün mesafedeydi, ayrıca buradaki kasabaların nasıl olduğunu da biliyordum Dünyanın bu bölgesinde farklı kasabalara rastlamazdınız Araba yollarının bittiği yerlerde, meşelikler arasında gömülü dört beş kasaba vardı
Kasabalarda odun kömürü üreticileri yaşardı Bu kasabalarda yaşam zordur Yaz kış sert bir iklimde, itiş tıkış yaşayan ailelerde çatışan benlikler içten içe kaynar Kaçma arzusu o kadar umutsuz ve o kadar güçlüdür ki, hırslar vahşi boyutlara ulaşır
Erkekler odun kömürü ile yüklü arabalarını köylerden kasabaya götürür, getirir En sağlam karakter bile sürekli baskı altında parçalanır
Kadınlar evde oturur ve kinlerini büyütür Herşey anlaşmazlık ve rekabet konusudur Odun kömürü satışından kilisede hangi sırada oturulacağına, birbiriyle yarışan kötülüklerden, erdem ve kötülüğün her tür karışımına kadar her şey kavga sebebidir Bütün bunların üstüne, durup durmaksızın esen rüzgar sinir bozar Buralarda intihar salgınları ve genellikle cinayetle sonuçlanan delilik nöbetleri yaygındır
Sigara içmeyen çoban gidip küçük bir torba aldı Torbadan çıkardığı meşe palamutlarını masanın üzerine boşalttı Onları teker teker inceleyip, iyi palamutları seçmeye başladı Pipomu içtim ve yardım etmeyi teklif ettim Bunun kendi işi olduğunu söyledi Ne kadar dikkatli çalıştığını görünce ısrar etmedim Bütün konuşmamız bundan ibaretti Yeterli miktarda iyi palamut seçtikten sonra, palamutları onlu gruplara ayırmaya başladı
Palamutları dikkatle inceleyip, küçük veya hafifçe çatlamış palamutları atmaya başladı Yüz tane mükemmel palamut seçtikten sonra işini bıraktı ve yatmaya gittik
Onunla olmak bana huzur veriyordu Ertesi sabah bütün gün evinde kalıp, dinlenip dinlenemeyeceğimi sordum Bu talebimi çok doğal karşıladı, ya da bana hiç bir şeyin onu rahatsız edemeyeceği hissini verdi Dinlenmem gerekmiyordu ama ilgimi çekmişti ve onun hakkında daha çok şey bilmek istiyordum Sürüsünü ağıldan çıkardı ve dikkatle seçip saydığı palamutları koyduğu torbayı aldı, bir kova suya soktu, çıkardı
Değnek olarak başparmak kalınlığında ve bir buçuk metre uzunluğunda çelik bir çubuk taşıdığını fark ettim Çobanınkine paralel bir yol izleyip, keyif yapan biri gibi yürümeye başladım Koyunlarını mağara yakınlarına götürdü, köpeğinin bekçiliğinde otlamaya bıraktı
|
|
|