Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Tasvir Sanatları

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Tasvir Sanatları




Osmanlı Tasvir Sanatları



'Tasvir Sanatları için bir açıklama yapmak gereği var Önce neden "resim" değil de, "tasvir" Bu, başka sözcüklerin yanı sıra Osmanlıların kullandığı bir terimdir Burada yalnız kâğıt üzerine yapılanları değil, çeşitli maddeler üzerine yapılan resimleri de ele almayı amaçlıyoruz Bir resim soyut da olabilir; oysa tasvirin "figüratif" anlamı vardır Özellikle canlı varlıkların, doğanın ve binaların resimleri gibi Burada bir model üzerine benzetmece sanatları söz konusudur Tasvir sözcüğü günümüzde de kullanılır Örneğin, Türk tasvir sanatlarının en seçkin türlerinden biri olan Karagöz'deki deriden kesilmiş, boyanmış figürlere, tasvir denir İkinci önemli neden, "musavvir" sözcüğüdür Osmanlılar, ileride inceleyeceğimiz gibi, ressam karşılığı çeşitli sözcükler kullanmışlardır; bunlar arasında en çok geçen, tasvir yapan anlamında "musavvir" sözcüğüdür

Bir de neden tasvir sanatı değil de, çoğul olarak "sa*natları" dendiğini de açıklamak gerekir Bu giriş kesiminde ele alınan, her biri kendi başına bir sanat türü olan değişik maddeler, işlevler de kullanım bakımından farklı sanat türlerinde tasvirleri ele aldığı için çoğul kullanılmıştır

(…)

Türkiye'de değişik sosyal çevrelere bağlı olarak üç ayrı sanat biçimi gelişmiştir: I Kırsal yörelerde, köylerde gelişen köylü sanatı; 2 Taşra sanatı; 3 Merkezi, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan kent ya da metropol sanatı Nitekim bu kitabın konusunu oluşturan minyatürler, çarşı ressamı, bu sonuncu kesime girmektedir Önce bu üç ayrı sanat geleneğinin gelişimine ilişkin birkaç açıklama gerekiyor Birkaç yüzyıl birbirinden tümüyle farklı uygarlıklarla kucak kucağa yaşayan Anadolu köylüsü, bir yandan Orta Asya'dan getirdiği, öte yandan da Anadolu'da tarih boyunca yaşamış uygarlıklardan edindiği kalıta karşın özelliğini koruyabilmiştir

Köylü sanatının en belirgin özelliklerinden birisi, kent insanının güzeli amaçlayan, daha ince sanat ölçülerini dışlaması ve daha değişik ortamlarda, daha değişik amaçlarla gelişerek, kent sanatından tümüyle farklı olmasıdır Köy sanatı, estetikten çok yararcılık amacıyla gelişirken, kentsel topluluklarda giderek artan, gelişim sağlayan güç, ayrıcalıklı kent insanını, sanatçıların katkısıyla, amacın daha çok estetik olduğu ince bir sanat biçimine yöneltir Oysa köylü sanatı, belirli bir işlev yerine getirmek, kişiler arasında iletişim sağlamak gibi dolaysız ve daha özel bir amaca yöneliktir Köy kadınının, kendisi ya da ailesinin bireyleri için yaptığı elişinin, dokuduğu kilimin, diktiği dikişin işlevsel bir amacı vardır

Örnek olarak çiçeklerin dilini alalım Kırsal yörelerde çiçekler sözcüklerin simgesidir Her çiçek, her çiçek rengi özel bir anlam taşır Giysileri süsleyen işlemelerin de hemen hemen tümü çiçek motiflidir Örneğin kimi yörelerde sümbül, sevgiyi ve mutluluğu; mor sümbül, seven bir genç kızı; pembe sümbül, nişanlı bir genç kızı; beyaz sümbül, doğruluğu ve bağlılığı simgeler Gelinler, kimi yörelerde başlarına karanfil işlemeli başörtüsü, kimi yörelerde gül işlemeli başörtüsü takarlar Gül, genç kızlara özgü bir çiçek, yabangülü ise kocası yaban ellere giden kadını tanımlayan bir simgedir Sevdiğiyle evlenecek kız badem çiçekleri takar Kimi köylerde, evliliğin ilk günü gelinin giydiği şalvar çiçekli kumaştan yapılır

Bu gibi simgelerin yanı sıra, köy sanatında daha önemli bir yer tutan, kırsal kesimde yaşayan köy insanının, gelenekleri, dinsel inançları, alışkanlıkları, özellikle günlük yaşam döngüsüyle ilgili olarak geliştirdiği eşyalardır Bunlar, birtakım temel işlevleri yerine getiren gereçler olarak, bir bakıma "yararcıl" nesneler olarak tanımlanabilseler bile, bu "yararcılık" düz anlamda bir yararcılık değildir Önemli olan bu nesnelerin, işlevlerinin yanı sıra taşıdıkları simgesel içeriktir Örneğin muskalar, masklar, nazar boncukları gibi çeşitli nesneler bol hasat, hayvanların döllenmesi, sevginin karşılıksız kalmaması, doğumun kolayca ve hayırlı olması, amansız bir hastalığa çare bulunması, kıskançlık, öç alma isteği, vb değişik duygu ve dileklerin gerçekleşmesinde çok önemli anlam ve işlevler taşır

Köylü sanatı, bulunduğu yörenin ulaşım güçlüğü nedeniyle dışarıdan etkilenmediğinden, kendi yöresel özelliklerini geliştirerek daha geleneksel kalabilmiştir Köylü sanatı temel olarak bir kent dışı sanat biçimidir Buna karşılık taşra sanatını etkileyen ikinci öğe, büyük kentlerdeki güncel sanatsal beğenilerden yola çıkarak kendi bölgesine özgü bir üslup yaratılmasıdır Ticaret, iletişim, kentleşme ya da Osmanlılarda görüldüğü üzere, taşraya vali olarak atanmaları gibisinden, bir sanat biçimini başka yörelere aktaran olaylar, bu yörelerin insanında kent kültürüne karşı özen yaratmıştır Büyük kentlerden gelen devlet adamlarının ya da yörenin zengin ve güçlü kişilerinin beğenisi, kent sanatına olan özentileri doğrultusunda geliştiğinden, taşra sanatı kent sanatı karşısında bir ölçüde de olsa aşağılık duygusu içinde, özgünlükten yoksun kalmıştır Başta Topkapı Sarayı Müzesi olmak üzere, birçok müzede bu sanat biçimini yansıtan pek çok minyatüre rastlıyoruz Sarayın sanatsal yaşamına özenen taşra toplumu, ne köy ne de kent sanatı yaratabilmiştir Taşrada sanatın koruyucuları, zamanla saraydan uzaklaşan soylularla, kökenleri, beğenileri temelde köy kültürüne dayansa da, bunu bilinçli olarak yadsıyan zenginler ve orta sınıftır ki, bunlar yine de köylü sanatının oluşmasından sorumludurlar Kasaba sanatının en değerli ürünleri bile, genellikle köy sanatı niteliği taşıyabilir

İstanbul'da (Osmanlı başkenti oldukları dönemlerde Bursa ve Edirne'de) gelişen kent sanatına gelince; bu sanat, saray nakkaşlarının yaptıkları resimlerle çarşı ressamlarının yaptıkları resimler olmak üzere iki ayrı ortamda oluşmuştur

Köylü sanatı, taşra sanatı, kent sanatı dışında dördüncü bir sanat biçimi de, apayrı bir ortam ve çevrede, değişik amaçlarla oluşup uygulanan, kentsel ve kırsal yörelerdeki tarikatlarca geliştirilen büyüsel-dinsel tekke sanatıdır Daha önce de belirttiğimiz gibi işlev, biçim, sosyal yapı ve yöresel konum gibi özelliklerindeki ayrılık nedeniyle, birinci ve üçüncü sanat geleneği birbirlerinden bağımsızca geliştikleri için, aralarında en ufak benzerlik yoktur Ancak, kimi durumlarda aralarında birtakım dolaylı etkileşimler söz konusu olabilir Örneğin, özellikle 15 yüzyıldan 19 yüzyıla kadar düğünlerde, sünnet düğünlerinde gezdi*rilen süslü ağaçların ya da simgesel "tyrsu” uzantılarına günümüzde Anadolu'nun köylerinde rastlanmaktadır Bu gelenek, Anadolu'da günümüze kadar Osmanlıların verdikleri adla, "nahıl" sözcüğü ya da "gelbere", "düğün bay*rağı", "toğlar", "yom", "şah" gibi sözcüklerle gelmiştir Burada, amacı büyüsel olan bir yaygın köylü uygulaması ola*rak, tasvir sayılabilecek bebekler de yapılmaktadır

Kökeni Orta Asya'ya dayanan büyüsel bebeklerin Ana*dolu köylerindeki kalıntılarından en yaygın olanı, yağmur duası için yapılan "Yağmur Bebeği'dir Yağmur Bebeği, genellikle çapraz olarak bitiştirilmiş iki çubuktan yapılmakta, üzerine giysiler giydirilmekte, başına örtü takılmaktadır Yöresine göre bu bebeğe, "Gelin", "Çaput Adam", "Kepçe Kadın", "Çömçe Gelin", "Kepçecik", "Bodi Bostan", "Gelin Gok", "Kepçe Başı", "Su Gelini", "Kodu Gelin" gibi adlar verilir Köyden köye değişen bu geleneğe göre, genellikle bebeği köy çocukları yapıp üzerine su serperler, türkü ve tekerlemelerle ev ev, kapı kapı dolaştırırlar Evlerin damından bebeğin üzerine su atılır, çocuklara yiyecek verilir

Sanat, dinsel inançlardan kaynaklandığında ya da amacı dinsel olduğunda, geçmişe dayanan bir düşünce, giderek simgesel tasvire dönüşen bir sanatsal formüle indirgenir Tıpkı sanatın, temelde ince bir düşüncenin sanat*sal bir formül ile biçimlendirilmesi gibi Geçmişte kuramsal ve soyut sayılan kavramlar da, salt sanatla daha devinimli ve insancıl bir biçime dönüştürülebilir Genellikle çarşı ve saray çevrelerinin hemen dışında, dinsel ve büyüsel amaçlarla üretilen nesneler, dinsel amaçlarının yanı sıra, estetik değerler de taşıyabilirler Simgesellikleriyle birtakım temel dinsel işlevleri yerine getirmeleri nedeniyle, yararcıl da sayılabilirler Bu nesneler, camilerde, tekkelerde kutsal olarak saklandıkları ya da duvara asıldıkları gibi, ermiş kişilerin simgesi de olabilirler Geleneksel, dinsel inançlara ya da batıl inançlara göre bereket, iyilik getiren, nazara, kötülüklere karşı koruyan tüm bu nesneler büyüseldir Amaç ve işlevleri açısından bunların rengi bile önemlidir Güzel sanatlarda, dekoratif amaçlarla üretilen ve kullanılan sanatsal nesnelerde ilk önce aranan nitelik estetik, köylü sanatında ve büyüsel sanatta ise işlevdir

Sufi dervişlerinin geliştirdikleri sanat biçimi yaygın olmakla birlikte, dinsel sanatta tasvir, yalnızca Mevlevî ve Bektaşî tarikatlarında uygulanıyordu [Jong, 7-29] Tekkelerde, camilerde koruyucu işlevine inanılan pek çok nesne arasında, o dönemde kullanılan silahların küçücük benzerleri, içi doldurulmuş krokodiller, kemik parçaları, geyik derisinden seccadeler, ermiş kişilere ya da halka malolmuş eşyalara rastlanmıştır Ayrı amaçlarla türbelere asılan geyik boynuzları, devekuşu yumurtaları, mısır koçanları, diğer çeşitli kabuklar gibi Yararcıl amaçlı dinsel sanatın güzel bir örneği, Konya'nın Mevlana Müzesi'nde bulunan, toprağın bereketini artırmak için içine nisan yağmuru biriktirilen Nisan Tası'dır



Alıntı Yaparak Cevapla