Yalnız Mesajı Göster

Şevket Rado Eşref Saat

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şevket Rado Eşref Saat




Şevket rado eşref saat

ŞEVKET RADO (1913-1988) İstanbul Pertevniyal Lisesi, Ankara Hukuk Fakültesi mezunu 1932’den ölümüne kadar gazete, dergi, yazarı ve yayıncı Resimli Hayat, Ses gibi dergileri yayınladı Genç edebiyatçıları destekledi

SOHBET: Saadet Yolu, Ümit Dünyası, Hayat Böyledir, Aile Sohbetleri

Eşref Saat(Hayatı sevmeyi, çalışmayı, iyiliğe ve doğruluğu kıymet vermeyi üstün tutan konuşmalar), Şevket Rado, 4b İstanbul 1966, 140 s



Önsöz

Çocuklarımıza, hattâ yalnız çocuklarımıza, değil, her seviyedeki halkımıza vazife duygusunu, daha çok çalışa*rak refahını arttırmayı, kendisine olduğu kadar etrafına da faydalı olmayı, güçlüklerden yılmamayı ve bunların dışında ailesine bağlı olmasını, şefkati, doğruluğu, ada*leti, iyilik etmeyi, insan olarak mânevi değerler kazan*mayı, kısaca iyi ve faziletli bir insan olmayı telkin eden kitaplarımız ne kadar azdır!

Halbuki dilimizde bu kitaplar yazılıyordu Netekim geçenlerde sahaf dostum Nizameddin'e umumî ahlâk ve terbiye üzerine yazılmış Türkçe kitapları toplamasını rica ettiğim zaman on beş günde bana irili ufaklı 80 ka*dar kitap göndermişti Bunların hepsi arap harfleriyle idi ve yine hepsi vatandaşın ahlâkça ve insan olarak, yük*selmesine hizmet etmek gayesiyle yazılmıştı Rahmetli Muallim Naci’nin topladığı “Mekteb-i Edeb” takip ettiği sistem bakımından en derli toplusu ve faydalısı olarak basta geliyordu

Sonra? Sonrası hemen hemen yok gibidir Kütüphanelerimizdeki bu boşluğu doldurmak maksadıyla Yapı ve Kredi Bankasının onuncu yıldönümünde, meşhur terbi*yeci Foerster'e ısmarlanıp yazdırılmış olan «İyi İnsan, İyi Vatandaş» adlı eser bu sahada Türk harfle*riyle yazılmış ilk kitap mevkiindedir ve büyük rağbet, görmüş olması da bir ihtiyaca cevap verdiğini ispat ediyor

Senelerdir İstanbul radyosunda sadece hayatı sev*meyi, çalışmayı, daha iyiyi aramayı, iyiliğe ve doğruluğa kıymet vermeyi telkin ederek vatandaşlarıma faydalı ol*mak maksadıyla hazırladığım konuşmalardan bir kısmını şimdi bir araya toplarken bu küçük kitabın terbiyeye hiz*met edeceğine inanıyorum Eğer bu kitap bazı vatan*daşlarımıza -faziletli ve çalışkan bir insan olmayı cazip gösterebilir de mânevi kalkınmaya, yardım ederse kendi*sinden beklenen vazifeyi fazlasıyla yapmış olacaktır

Şevket RADO

NOT :Bir konuşmayı dinlerken alınan zevkin aynı konuşmayı okurken yan yarıya kaybolduğunu bildiğim için bu kitaba aldığım radyo sohbetlerini, ufak tefek değişiklikler yaparak okumaya elverişli hale sokmayı lüzum*lu, gördüm Ş R

İÇİNDEKİLER:Eşref saat; Daha iyi olabilir; Dünyadan ve insanlardan şikâyet; Yaşamak zevki, Güler yüz ; Tatlı dil; Artık çocuk değilsiniz; Misafirliklerimiz; Gençliğin kıymeti; Çocukların ana ve babalarından bekledikleri; Gönül zenginliği; İstemek; İki sır; Takdir Duygusu; Normal insan; Faydalı bir iş görmek zevki; İhtiyarlık, üzerine; Gençlik; Herkes kendi yerinde; Tesadüfler; Herkes kendi hayatını yapar; İyimserlik, kötümserlik; Talih; Kendi kendimizi aldatmak; Öğüt vermek; Çocuklar babalan hakkında ne düşünürler?; Şükürler olsun

METİN: 1 GENÇLİĞİN KIYMETİ

İzin verirseniz sizlere ilkbahardan söz açmak istiyorum

Bahar sözünün kendine mahsus bir çekiciliği vardır Yalnız tabiat için, kırlar için, çiçekler için, ağaçlar için değil, insanlar için de, bir bahar, bir ilkbahar düşünülür İnsanların genç olduklarını anlatmak için «ömrünün ilkbaharında» derler Tabiî o ömrün bir de sonbaharı vardır ki, çiçeklenmenin belki sonu geldiğini anlatmak için öyle de*mişlerdir

Bahar sözünün bize yeşermeyi, çiçeklenmeyi hatırlattığını tekrarlamaya tabiî lüzum görmüyorum, ilkbaharla beraber bütün tabiatın çiçeklerle donanması bu kelimenin mânasını düşünmeye pek de lüzum bırakmamıştır Fakat çiçek, ilk bakışta zannedileceği gibi, sadece bir süslenme, bir güzel*leşme arzusunun mahsulü, değildir Her çiçeğin bir gayesi vardır Bu gaye de meyvaya doğru git*mektir Eğer sadece çiçekler açar, ağaç renklere boğulur, fakat sonunda meyvalar gelmezse o çi*çeklerin belki hoşluğu sürer ama mânası kalır mı?

*

Bir zamanlar arkadaşım Sait Faik yazdığı güzel bir yazıda çiçeklere bakarak şaşa kalıyor, bu kapkara topraktan çıkan bu, bembeyaz, bu sap*sarı, bu mavi, bu kırmızı çiçekler acaba bize top*rağın altında gizli olan harikulade bir âlemden haber vermek istiyorlar da bunun biz bir türlü farkına varamıyor muyuz dersiniz? diye soru*yordu

Çiçeklere renk veren, koku veren o kara toprağın altında harikulade bir âlem var mıdır, yok mudur, pek bilmem ama her çiçeğin bir meyvayı ortaya koymak niyetiyle açıldığını bilmek için âlim olmaya pek lüzum yoktur Zaten insanlar da öyle değil midir? Ömürlerinin ilkbaharında yeni*den hayat bulup yeşermekte olan ağaçların çiçek*leri ve yapraklan gibi taptaze, gevrek ve çiçekler gibi renkler içinde, güzel, yakışıklı olan insanlar tabiatın kendilerinden istediği meyvayı vermeyip de yalnız bir çiçek gibi süslü, kalmak isterlerse hüsrana uğrarlar Çünkü insanlara ait güzelliklerden hiç biri ebedî değildir Tabiat her sene dört mevsim geçirirken insanlar da normal bir ömrü yaşamaya muvaffak olurlar ise hayatın ilkbaha*rından yazına, yazından sonbaharına, sonbaharın*dan kışına atlayacaklar, yavaş yavaş gençliğin bü*tün güzelliğini ve tazeliğini kaybederek ihtiyarlı*ğa doğru gideceklerdir

Dikkat ederseniz, ihtiyarlığa doğru gideceklerdir, diyorum; çirkinliğe doğru demiyorum Çün*kü hayatta insanlara mahsus güzellikler yalnız ilk*baharın verdiği tazelikten ibaret değildir Çiçek*lerini açmış bir şeftali ağacı ne kadar güzelse aynı ağaç, dallarından olgun şeftaliler sarkarken de güzeldir Ama unutmamalı ki bu harikulade şefta*liler ilkbahardaki o harikulade çiçeklenmenin, o mevsimdeki hazırlanmanın, o, mevsimdeki dikkat ve ihtimamın eseridir Eğer insanların ilk gençlik*lerini tabiatın, bütün istidatları parlattığı ilkbahar mevsimine benzetmekte devam edersek, olgun yaş*larda güzel meyvaları toplayabilmek için bu çağda ne kadar çok dikkatle hazırlanmak gerektiğini daha iyi kavrarız sanıyorum

Tecrübelerle dolu bir ömür yaşamış olan insanlar, gençliğin acemi hareketlerini gördükçe on*lara «Gençliğinizin kıymetini bilniz» diye nasihat etmekten hoşlanırlar Ama kaç genç bu sözün kıy*metini kavrayabilir? Halbuki hayat ilerledikten sonra insanların duydukları bir çok pişmanlıklar gençlikte kaybettikleri, bile bile ,savurdukları imkânlar yüzünden doğmaktadır «O zamanlar niçin daha çok okumadım? Niçin daha çok çalışmadım? Önümde acılan yükselme yoluna neden sapmadım da zevki çabucak kaybolan bir eğlencenin peşin*de zamanlarımı harcadım?» diye dizlerini döğen insanlara hayatta çok rastlamıyor Bu insanların ne*den bu derece üzüldüklerini gençler anlamasalar bile feleğin çemberinden geçmiş olan yaşlılar çok iyi anlarlar Çünkü bu yalan dünyada insanla*ra reva görülen en hazin işkence, geçmiş olan za*manın bir daha geri gelmesine imkân bırakılma*mış olmasıdır

Eski zamanların Heraklit filozofu bir nehirde iki defa yıkanmanın mümkün olmadığım söylerken bunu ne güzel anlatmıştır Çünkü hayat, tıp*kı bir nehrin suyu gibi zaman içinde akıp gitmek*tedir O nehirde bir an sizin etrafınızı çevirmiş, yüzünüzü ıslatmış, omuzunuzdan göğsünüze doğru akmış olan su, bu süzülmeyi, takip eden andan iti*baren sizden uzaklaşmıştır Onu kovalamanıza im*kân yoktur Akan su içinde insan ne ise, zaman içinde de hayat odur



Alıntı Yaparak Cevapla