Yalnız Mesajı Göster

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi

Eski 10-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sivasın Yollarına Türküsünün Hikayesi




Sivasın yollarına türküsünün hikayesi

Sivas Ellerinde

valla ben tıkladım bi bu çıktı ama çok uzun

Dünya var olalı yerinde duran, alçağı al kızıl taşlı, başı dumanlı karlı, eteği keklik seslenişli yüce dağlar kıraç dağlar, taş dağlar

Yol verince tozup giden, dere olup vadilerde ırılan, yazı olup koyun kuzu otlanan, karşı yatan ulu dağlar koca dağlar hoş dağlar

Kış gelince başı boran kesen, buz kesen, kar izinde tavşan gezen, karanlık bastırınca kurt uluyan yola çıkmış garipleri ürküten, üşüten, sağır dağlar, dilsiz dağlar, ıssız dağlar, boş dağlar

Tipiden ayazdan ne çektiğini bilirim Yaz bahar ayında coşup deli akan sellerini bilirim Çiğdem çiçekleri baş verince, kardelenler görününce, al yanaklı, üç etekli, cepkenli Türkmen kadını yayla yolunu tutunca gelinlik kızlara dönen dağlar Sefası iki ay süren, her biri ardında bir başka dağ gizleyen, Pir Sultan'ı gören dağlar

Yıldızeli, dağların bağrında küçücek bir kasaba Banaz onun yukarısında, sırtını Yıldız dağına vermiş bir Türkmen obası Hoca Ahmet Yesevi'nin ellerine birer çerağ verip Diyar-ı Rum'a yolladığı Horasanlı erenlerin yurdu Sarı çiğdem çiçekli, sümbüllü yaylası var Banaz'ın Polat gibi soğuk, berrak suları var Alnı çatkılı, beli kemerli, ayağı çarıklı, adı güllü çiçekli kızları var Banaz'ın Bakır bakraç içinde köpüklü ayranı, koyunları, kuzuları, sazı sözü, Pir Sultan Abdal'ı var Banaz'ın

Anadolu asırlardır anlatır onun öyküsünü, asırlardır türküsünü söyler Anadolu sözün yurdudur zaten, yazının değil Kaç kralın zafer destanı yazılıp kayboldu, bozuldu, okunmaz oldu Kaç esrarlı harf unutuldu, nice yazılar susup kaldı mermerlerde İlk insandan beri kimlere yurt oldu, kimlere mezar Ama Anadolu yazıya vefa göstermedi pek Söz Anadolu'nun bilinci oldu Yüreği oldu, dünü, bugünü, yarını oldu Taşa kazınmış çizgiler gibi durdu bu diyarda söz Söyleyip ölümsüz etti sevdiklerini Söyleyip diri kıldı gördüklerini Granitleri eskiten zaman, Anadolu'nun sözünü, destanını, şiirini, türküsünü yıpratamadı vesselam

Adı Haydar idi Aslı Horasan'ın Hoy şehrinden Er-vah-ı ezelde, levh ü kalemde yazısını kara yazmışlar ama sözü canlı kalsın istenmiş Hem dağlar gibi dursun yerli yerinde, hem telli turnalar gibi diyar diyar dolaşsın Sazıyla anılsın, sesiyle tanınsın istenmiş Çağlar sonrasında yankı yapsın sedası Devir değişsin, gün dönsün, şehirler yenilensin ama onun güzellemeleri Sivas ellerini çevreleyen dağlar gibi hep aynı kalsın istenmiş

Yedi yaşında ulular elinden bade sunulmuş ona Adı Mecnun'un, Emrah'ın, Kaygusuz'un, Yunus'un adıyla birlikte yazılsın aşıklar defterine diye takdir olunmuş Sözünün üstüne söz söylenmesin, sazının üstüne saz çalınmasın diye dua etmiş ona Hacı Bektaş O gün başlamış söze Haydar Karlı dağlara söylemiş, telli turnaya söylemiş, aşka söylemiş, sevdaya söylemiş Sonra zalime çevirmiş sazını Arif olanın anlayacağı dille, tel ile, mızrap ile gövdesi ağaç saz ile sesinin yettiği dört bir yana ünlemiş


,

Hünkar Hacı Bektaş Veli elinden aşk badesi içen Haydar'a bir haller oldu, bilinmez Genç yüreği Banaz'a sığmaz oldu Ah bu yürek dedikleri ne derin kaptır, ne dipsiz girdaptır Elde saz köy köy, oba oba dolanıp pir kapısı aradı Gönlünün çağıltısını dindirecek, ateşini kor edecek üstat bakındı Kızıl Deli, Sultan Balı, Ali Baba derken ham gönlü pişti Rıza lokmasını rızk eyledi Baş ü cana kıydı ve nice erlerin ırak durduğu meydana dükkan açtı Eridi aktı Haydar, Pir oldu, Sultan oldu Banaz'a kurduğu tekkeden döktü aydınlığını Türkmen obalarına Dört bir yandan insanlar akın akın cem oldu onun erenler halkasına Pir Sultan'ın namı şeş cihette duyuldu Kapısına gelen dillendi, hallendi Eline saz alıp uzak diyarlara yollandı Pir Sultan'ın söz çerağını taşıdılar ırak yaylaların Türkmen obalarına

,

Sazının nağmesi, şiirinin nefesi, koşması, semaisi, güzellemesi Anadolu bozkırının dağında taşında yankı bulan Pir Sultan'ın namı Sivas'ın Hafik kazasının Sofular köyüne yetince garip bir yoksul olan Hızır adlı bir Türkmen delikanlısı bu sözün sahibinden himmet almak için elini obasını koyup Banaz'a geldi Lale sümbül kokularının tütsülediği Pir Sultan ocağında diz kırdı, himmet diledi Bir garip köylüydü işte Yunus da pir kapısında Yunus olmamış mıydı? Önce azaplık verildi kendisine Orak biçti, koyun kırktı, inek sağdı, keçi otlattı Pir Sultan'ın kapısında sazına ses verdi, yüzüne renk geldi, azap iken mürit oldu Yol öğrendi, edep öğrendi Mevsim dönüp ay eksildiğinde efendisinin kapısına vardı izin istedi

- Pirim! Bir koca sene oldu kapında hizmet ettim Bu yoksul dervişine dua buyursan da payitahta gitsem Gördüğüm edep erkan ile yükselsem İlim öğrensem Ulu kişi olup dönsem diyarıma

,

Pir Sultan kara yağız çehresini Hızır'a çevirip güldü ona Gönül gözüyle nazar etti Yüreğini gördü müridinin, niyetini gördü Anladı ki niyeti halis ama şöhrete karşı zayıflık var içinde, makama karşı zayıf, paraya pula karşı zayıf Kendi yüreğini yokladı Bir kara ecel olup duruyordu orada bu yoksul mürit Göl önünde bent gibiydi Eli tırpanlı ölüm meleği gibi, kara başlıklı cellat gibi karşısında dikiliyordu Nice basit sözü birbirine ulayıp herkesin anlayacağı dilden, herkesin dillendiremeyeceği cinsten sözler söylerdi ya Basiret, feraset dedikleri cevher vardı Pir Sultan'da Kaderden kaçmanın oluru olmadığını bilirdi

, İsteğini kabul edip uğurladı müridini

-Hızır! Duam olsun sana Kırkların, yedilerin, üçlerin duası olsun Erenlerin duası olsun sana Hızır! Hak yolunu açık ede Adı güzel peygamber dua kılsın sana Şah-ı veli Haydar Ali dua kılsın Zülfikar olsun dualar sana Namert eline düşmeyesin İkbalin, devletin yar olsun sana Var git dilediğin diyara Bizden öğüt odur ki harama el uzatma, bilmediğine dil uzatma, yasağa uçkur çözme Namerdin lütfu için merdin hakkını çiğneme İmanını satma dünya malına, servete, makama Yoksa korkarım tez zamanda dönüp gelesin Serimi dara veresin Ölümüm senin elinden olur, anlamazsın, bilmezsin ,

Hızır el etek öpüp çekildi huzurdan Ama bir ikircikliğin eline düştü düşünceleri Şeyhinin duası bir yandan müjde, bir yandan felaketti Sağanak nisan yağmurları misali dua yağdırmıştı üzerine Ama bu dara çekme, öldürme, katil olma sözünün hikmeti de ne idi? ,

Başını elleri arasına alıp bakındı Banaz yaylasından dereler gibi uzanan dağ yollarına Yüreğini, sadakatini, kadir kıymet bilirliğini yokladı Velinimetini, efendisini ipe çekmek için haramzade olmalıydı Yakıştıramadı kendisine Kul başına Hakkın takdir ettiğinden gayrisi gelmez idi Yola çıktı Çorak bozkırı geçip bin kubbeli, bin minareli güller şehri İstanbul'a geldi

Turnalar Katar katar kanat çırpan turnalar! Bölük bölük gökyüzünden geçen turnalar

Ağ göllerde yüzen, peygamber diyarını gezen, nokta gözleri sürmeli, boynu nişanlı, başı telli Turnalar

Gurbet ele kanat açan, yaban ellere uçan, sıladan haber getiren, sevda diye gönüllere, türkülerde ozanlara yeten kanadı gümüş turnalar ,

Mektuptan evvel turnalar var Ecelden evvel turnalar var Müjdeden, kötü haberden evvel turnalar var

Başı telli turnalar, boynu nişanlı turnalar, bir tek eşe sevdalı, bir tek kuşa yar turnalar Pir Sultan'dan haber soran, yazı yaban kanatlanan, çevrim çevrim dönen, yaz bahar ayında gurbetten gelen turnalar

Ötmeyin Turnalar, ötmeyin gönlüm şen değil ,

Er kişi kudretinin yettiğini işler de kader bildiğini okur Yazgı ezelden nasıl takdir olunduysa öyle çevirir felekleri Anadolu bozkırı iki şahın arasında kalır gün gelir Biri Rumeli'nden Arap diyarına kadar yeryüzünün yarısında hüküm süren Osmanlı padişahı, diğeri on iki imamın izindeyim diyen İran Şahı İkisi de bir soydan Aynı çelikten dökülmüş bıçaklar gibi İkisi de bir koldan, kardeş değilse de amca oğlu gibi İkisi de bir dinden, aynı kıbleden, aynı kitaptan Ama ille Ali'nin matemi İlle Hasan ile Hüseyin'in davası

Pir Sultan atadan dededen öyle görmüş, öyle duymuştu ki, Resul'ün nazlum torunlarını sevmek gerek, Ali'yi veliullah bilmek gerek Hünkar Hacı Bektaş'a uymak gerek Bu düzeni bozuk dünyada ehlullahın eteğini tutup hakkı dava kılmak gerek Türkmen'de sevda idi ehlibeyt, bu yüzden Pir Sultan'ın gönlü güneşin doğduğu diyardan ses veren şahtan yanaydı "Ali" diyordu şahın Anadolu'daki adamları, "Hasan" diyordu, "Hüseyin" diyordu, "Mehdi" diyordu, On iki imam diyordu Bu sözlerdi Pir Sultan'ı çeken Bu sözlerdi onun Türkmen yüreğini şerha şerha kanatan

Bir kuru saltanat kavgası değildi bu Benim gibi inanacaksın, benim gibi bileceksin iddiasıydı ki bu yangın bin yıl önce Kerbela'da başlamıştı Kıyamete kadar gidecek bir kardeş kavgasının sebebiydi Kerbela



Alıntı Yaparak Cevapla