Prof. Dr. Sinsi
|
Kadere İmanın Kaynağı Nedir
Kadere imanın kaynağı nedir
Hakkında Kadere imanın kaynağı nedir
Kadere imanın kaynağı nedir
Kadere imanın Kuran da olmadığı, hadislere sonradan karıştırıldığı, iddiasında olanlar var Kadere imanın kaynağı nedir? Kader bizim irademizi ve tercihimizi yok eder mi?
Kader’in varlığı Kur’an, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir
Aşağıda yer alan ayetlerde kader konusuna işaret edilmiştir
“Allah’ın, kendisine takdir edip helâl kıldığı bir hususu yerine getirmekte Peygambere herhangi bir güçlük yoktur Sizden önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyle cari olmuştur Allah’ın emri, mutlaka yerini bulan bir kaderdir ” (Ahzab, 33/38; bk Taberî, Maverdî, İbn Kesir, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)
“Hani Bedir savaşı günü ey Müslümanlar, siz vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler! Kervan ise sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız Fakat Allah, takdir ettiği bir işi yerine getirmek için, sizi böyle buluşturdu ki helâk olan, bir delile göre helâk olsun, yaşayan da bir delile göre yaşasın Çünkü Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir ” (Enfal, 8/42; bk Ebu’s-suud, Alusî, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)
“Muhakkak ki Biz her şeyi bir kaderle, bir ölçü ile yarattık ” (Kamer, 54/49) mealindeki ayette yer alan kader, alimler tarafından “kader/takdir” manasında algılanmıştır Aynı surenin 52 ve 53 ayetinde bu kaderin yazılı olduğuna şöyle vurgu yapılmıştır; “Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır ” (bk Şevkânî, ilgili ayetin tefsiri)
İbn Kesir’in bildirdiğine göre, ehlisünnet alimleri, “Furkan, 25/2; Kamer, 54/49; Â’lâ, 87/1-3” ayetleri ve benzerlerini, her şeyin olmadan önce Allah’ın ilminde var olduğu ve Levh-i Mahfuz'da yazılı bulunduğu manasına gelen “kader”in varlığına delil getirmişlerdir (İbn Kesir, Kamer, 49 ayetin tefsiri)
Gerek şahısların gerek ümmetlerin hayat sürelerinin belirlendiğini ifade eden “ecel” sözcüğü, çok açık olarak kadere işaret etmektedir (bk Ali İmran, 3/145; Araf, 7/34; Yunus, 10/49, Hicr, 15/5; Muminûn, 23/43; Şura, 42/14)
Buharî ve Müslim’deki hadislerde yer alan kaderin, Emevîler tarafından daha sonra eklendiği iddiası, hiçbir ilmî dayanağı olmayan bir spekülasyondur
Aynı kaynakların “kader”e yer vermeyen rivayetleri doğru kabul edip, “kader”e yer veren rivayetlerini kabul etmemek indî, keyfî, nefsanî heva ve hevesin bir tasarrufundan başka bir şey değildir
Çünkü, hadis usulünü bilenlerce malum olduğu üzere, sika/güvenilir ravilerin -diğer rivayetlerden farklı olarak- bir ziyadeliğe yer vermeleri makbuldür Örneğin, İmam Nevevî’ye göre, Hanefî alimlerinin namazdaki teşehhüd konusunda kabul ettikleri İbn Mesud’dan gelen hadis rivayeti, bu konuda en sahihtir Ancak, Şafiilerin bu konuda kabul ettikleri hadis rivayetinde yer alan “el-Mübarekat” kelimesinin fazladan zikredilmesi, bu rivayetin tercih edilmesine neden olmuştur Çünkü, bu rivayet de sağlamdır ve “sikanın ziyadesi” makbuldür (bk Nevevî, el-Mecmu’, 3/457)
Cibril hadisinde de “KADER”den söz edilmektedir:
Yahya İbnu Ya'mer haber veriyor: "Basra'da kader üzerine (kaderin olmadığına dair (Hattabî, ilgili hadisin şerhi) ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cühenî idi Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahmân el-Himyerî, hac veya umre vesîlesiyle beraberce yola çıktık Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı Cenâb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım:
"Ey Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'i okuyorlar Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar " Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilâve ettim: "Bunlar, "kader yoktur, her şey hâdistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar " Abdullah (radıyallahu anh):
"Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan uzağım, onlar da benden uzak olsunlar " Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kîd ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez "
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) bana şunu anlattı, diyerek Cibrîl hadisi diye bilinen rivayeti aktarmıştır Bu hadiste geçtiğine göre Cebrâil (a s ) Peygamberimiz (asv)'e:
- "İman nedir?" diye sormuş, o da:
- "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır " cevabını vermiştir (bk Müslim, "Îmân", 1; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 15; İbn Mâce, "Mukaddime", 9)
Buharî bizzat kitabına “Kader” babını yazmıştır Bu bapta değişik rivayetlerle kaderin varlığını ispat etmiştir Misal olarak şu hadis-i şerifi verebiliriz:
“Abdullah ibn Umer anlatıyor: “Peygamberimiz (s a m) bir şeyi adamaktan nehyetti ve: "Adamak (kaderden) hiçbir şeyi (şerri ve zararı) geri çevirmez Ancak yapılan adama sebebiyle, cimri kimseden mal çıkarılmış olur " buyurdu (Buharî, Kader, 6)
İman şuurunu almış bir akıl da kaderin varlığına şahadet etmektedir Çünkü, Allah’a iman, onun isim ve sıfatlarına iman etmeyi de içine alır Sıfatlarından biri de, Allah’ın sonsuz olan ezelî ilmidir Bu sıfatın varlığı, daha önce olan, olmakta olan ve olacak olan her şeyi kuşatmasını gerektirir Kader ise ilmin bir nevidir Öyleyse Allah’ın ezelî ve sonsuz ilmine iman etmek, aynı zamanda kadere iman anlamına gelir Müslümanlar, bize göre geçmişte olan, şu anda bulunan ve gelecekte olacak her şeyi Allah’ın bildiğine iman ederler
Kazâ ve Kaderin Anlamları
Kader sözlükte "ölçü, miktar, bir şeyi belirli ölçüye göre yapmak ve belirlemek" anlamlarına gelir Terim olarak "yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesi" demektir Allah'ın ilim ve irade sıfatlarıyla ilgili bir kavram olan kader, evreni, evrendeki tüm varlık ve olayları belli bir nizam ve ölçüye göre düzenleyen ilâhî kanunu ifade eder
Sözlükte "emir, hüküm, bitirme ve yaratma" anlamlarına gelen kazâ, Cenâb-ı Hakk'ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeyleri zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır Kazâ, Allah'ın tekvîn sıfatı ile ilgili bir kavramdır
Kazâ ve Kadere İman
Kader ve kazâya iman, yüce Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir Bir başka deyişle bu sıfatlara inanan kimse, kader ve kazâya da inanmış olur Bu durumda kader ve kazâya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah'ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir
Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur Her şeyin bir kaderi vardır Bunun anlamı ise şudur: Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî, yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler; yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır Bu durumda Allah'ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah'ın ezelî mânada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur
Aslında insanlar, Allah'ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar Bir başka ifadeyle söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz Bizim bu işleri yapacağımız, O'nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur Ayrıca Allahuteâlâ, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilâhî kanun da belirlemiştir
|