Prof. Dr. Sinsi
|
Bu Millet Sizi Unutmaz
SİLİFKELİ MEHMET ÇAVUŞ
Seddülbahir Bölgesi'nde 5 Mayıs akşam üstü 7 Tümen cephesinde savaş durakladı Yaralılar geriye gidiyordu Ağır yaralı olanlar sedyelerde taşınıyordu Bunlar sağlıklarına yeniden kavuşacak mıydılar? Siperlerde şehit düşenler, görevlerini yerine getirmiş olmanın sevinciyle, gülerek can vermişlerdi Bu gidenlerin de birleşik dileği iyi olmak, gelmek, savaşmak ve sonunda şehit olmaktı Dünya ve ahirette rütbelerin en yükseğine kavuşmaktı 7 Tümen topçusundan 1 Batarya Komutanı Üsteğmen Sırrı, bataryasını
gözden geçirdikten sonra, geriye uzanan yaralı kafilesini seyretmeye başladı Her yaralı ona, ayrı bir yürek acısı veriyordu Hele biri  Bu, 4 kişinin taşıdığı sedyedeki ağır bir yaralı idi Onu uzaklardan taşıyan kollar, biraz dinlenmek için yanı başlarına, yere koydular Yaralı şimdi daha iyi görülebiliyordu Başı ve vücudu sarılıydı Çehresinde bir gözü görülebiliyordu Yüzünde onur ve hoşnutsuzluk birden okunuyordu İnliyordu Bu inilti, günün bütün olaylarını anlatıyordu, sanki Kendinden gecik yaralının susuşundan bile herşey okunuyordu: Silah, vatan ve insanlık   sevgisi "Silifkeli Mehmet Çavuş", dediler Subay sedyeye doğru eğildi, sordu:
"- Bir isteğin var mı arkadaş?" Zavallının görünen tek kaşı hafifçe, alnına doğru kalktı Hayır, istemiyordu Subay tekrar sordu:
"- Bir isteğin var mı? Sana hizmet edeceğim Söyle!" dedi Yaralının gözü birkaç kez açılıp kapandı Bir canlanma anlatan bu bakışlarla subay sevindi Bütün dikkatini topladı O bulutlu gözlerin nemli bebeklerinde bir ara Mehmet Çavuş'un özlemini çektiği bir gelinle bir çocuğun imgelerini görür gibi oldu Konuşmuyordu Konuşamıyordu Subay, yaralının isteğini anlayamadı Ama, onu fazla tutmak istemiyordu Gideceği hastane çadırına bir an önce varsın diye 
"- Oğlum seni artık Sargıyerine götürelim, rahat edersin " Mehmet Çavuş'un kımıldayan dudakları hızla aralandı:
"- Yoook, gitmeeem  Beni sipere  düşman siperine  " diyebildi Üsteğmen Sırrı donakalmıştı Bu ne yüksek bir inanç ve ne kuvvetli bir vatan sevgisi  Subay şunları söyleyebildi:
"- Yaraların iyi olsun, yine dönersin!"
Sedye kalkmış, harekete geçilmişti İçindekinin sarsılmaz dileği, bir daha dile
geldi:
"- Ben Allah'ıma, düşman siperlerinde kavuşmak isterim  "
Hülasa, Çanakkale Savaşları'na katılan Mehmetçiklerin taarruzdan önce abdest alıp temiz çamaşır giymeleri ve birbirleri ile helalleşmeleri ve süngüsüyle menkıbeler yazmalarının altında hep bu duygu vardır "Allah'ına kavuşmak" Mustafa Kemal: "Ellerinde Kur'an-ı Kerim, Cennet gitmeye hazırlanıyorlardı" Hep aynı duygu: Kanlan ile Rablerine Kavuşabilmek  
KALBİ ÜZERİNE KOYDUĞU ELİNDE NE SAKLIYORDU?
18 Haziran günü 7 Tümen cephesinden 83 rakımlı tepe üzerindeki savaşlar yedi saat sürdü Taarruz dört defa tekrarlandı ve sonuncu taarruzla tepe sahibini buldu İki tarafın kaybı da ağır olmuştu Yaralıların feryatları yürek parçalıyordu Toprağın üzeri kırmızılaşmış ve yassılaşmıştı
Görevliler ise "Bu topraklar uğrunda toprağa girmeye" hazırlananlara son hizmetlerini yapıyorlardı Ay da onları selamlıyordu, ölümü gülerek karşılamışlardı Erlerden biri, şehidin yanına çöktü, yüzünü barut yakmış, şarapnel misketleri delik deşik etmişti
"- Bir piyade eri" dedi Künye levhası, göğsüyle birlikte uçmuş, sağ elini kalbi üzerine sıkmış, öyle duruyordu Elini gevşettiler Avucunun içindeki tüfeğinin mekanizması idi
Demek ki kahramanın en son saklamak istediği tüfeğinin mekanizmasıydı Onu kalbinin üstünde tutarak, cennete gitmek istiyordu ve Huzura onunla varmak arzusundaydı Böylece o isimsiz kahraman da Çanakkale Şehitleri kervanına katılmıştı En son düşmana saldırdığı ve namusum dediği tüfeğinin bir parçası ile  Mehmet Çavuş da öyle yapmıştı
EMİR SUBAYI TEĞMEN İSMAİL
126 Piyade Alayının 2 Tabur Emir Subayı Selânikli İsmail, yiğit bir subaydı "Nerede bir taarruz veya baskın, İsmail orada bulunurdu Tam bir savaşçıydı Eski savaşlardaki serdengeçtiler gibi Babasını da bilmiyordu Anasından onun 93 Harbinde şehit olduğunu öğrenmişti
l Mayısta gece taarruzu yapan Tabur onu önünde gördü 17 Mayıs taarruzunda da İsmail'in büyük kahramanlıkları olmuştu 10 Temmuz Zığındere Savaşlarında askerin önünde bir bayrak gibi dalgalanan gene İsmail idi
Ama İsmail, 15 Ağustosta bir kurşunla allara boyandı Yarası ağırdı Sanki aradığını bulmuş gibi yüzü melekvari olmuştu Sedyeye koymuşlardı O etrafına gülücük dağıtıyor ve arkadaşlara selam götüreyim mi der gibi bir hali vardı "Bir yudum su" diye fısıldadı, şahadet kelimesini getiriken Ali Çavuş'un matarasındaki ılık su dudaklarına sanki abı zemzem gelmişti
Güney Cephesi şehitler zincirine Teğmen İsmail de katılmıştı Yiğit İsmail şunu unutma: "Bıraktığın emanete, düşman ayağı bastırmayız " "Rabbim yüzümü kara çıkarma  ''
ALAYIN II BÖLÜK ERLERİNDEN İSMAİL ONBAŞI
10 Ağustosta 8 Tümenin Conkbayırı'ndaki süngü hücumunda yüzlerce, binlerce kahramanlık arasında Bedel İsmail'in menkıbesi dillere destan olmuştu O, 24 Alayın 11 Bölüğünde onbaşıydı Uşak'ın Kamer Mahallesinden Ömer oğlu İsmail
10 Ağustos 1915'te, o unutulmayacak zafer gününde, dünyanın en büyük ordularının dize geldiği o günde 8 Tümen düşmana saldırırken, İsmail de mangasıyla katıldı Bu saldırışta erleri onunla, o da erleriyle yarışıyordu Hain
bir kurşun İsmail'i buldu ve bacağını yaraladı Aldırmadı Şöylece bir sarıp, yarasından habersizmiş gibi savaşa koyuldu Kanı kesilmemişti Bunun için yere yuvarlandı Dişini sıktıysa da kalkamadı
Arkadaşları nihayet haber vermek zorunda kaldılar Komutanı onu geriye gönderdi Yolda fikrini değiştirdi Ayağını, yine kendisi sardı Doktorun da yapacağı bu değil miydi? Rastladığı birkaç eri de önüne kattı Tekrar bölüğüne gelip savaşa katıldı Ancak akşam savaş duraklayınca, onu geriye gönderdiler Bu kez sedyedeydi Ne var ki sedyenin üzerinde doğrularak, arkadaşlarına ilerisini gösteriyordu "Düşman bu tepelerde bir daha görülmemeli" Hakkınızı helal ediniz Helal olsun, İsmail
NASUH ONBAŞI
Seddülbahir bölgesinde, 2 Kirte Savaşlarından sonraydı Kerevizdere'de 12 Tümen Cephesinde savaşıyorlardı 20-25 m ötede çıkıntı bir yerde Fransızların bir siperi çok zararlı oluyordu Bu bakımdan burasını tahrip etmek lâzımdı Bu işe de 7 Bölükten Nasuh Onbaşı seçildi
Eskişehir'in Ilıca Köyünden Ömer oğlu Nasuh, mangasından 3 arkadaş daha ayırdı Kendi köyünden Abdurrahman, Kalecik Dalbasan Köyünden İbrahim oğlu Hüseyin, İnegöl Metrah Köyü Mehmet oğlu Mustafa Nasuh, gündüzden keşfini de tamamladı Bölük arkadaşları ile helalleştiler Bölük komutanı, kahramanların arkalarını sıvazladı "Allah, yardımcınız olsun" dedi Arkadaşları ise gözyaşlarını tutamayarak "Nasuh, inşallah başarır ve bize geri dönersiniz" diyorlardı "Şüpheniz olmasın"
Nasuh, "haydi arkadaşlar" deyip siperden süzüldü Yıllar gibi uzun gelen çeyrek saat geçti Arka arkaya üç patlama oldu Bunu yüzlerce ve binlerce makineli tüfek mermileri takip etti işte bu ateş arasından çıkıp gelen Nasuh Onbaşı, haberini verdi Düşmanın ateş yuvası havaya uçurulmuştu Ama Nasuh yalnız gelmişti Kimsenin de dili varmıyordu, arkadaşlarını sorsun Neticede Nasuh; "Arkadaşlar düşman siperlerinde kaldı" diyebildi Nasuh'un yüzünde başarısının sevinci görülemiyordu O, arkadaşlarını kaybetmiş olmanın acısına dayanamadı Birden Abdurrahman'm annesinin arkalarından akıttığı yaşlı gözleri ile karşı karşıya geldi "Düşmandan intikamlarını almalıyım" dedi Dört gün sonra da giriştiği taarruzda arkadaşlarına kavuşmuş ve cenneti âlâya uçup gitmişti
Bu yüce bir duygudur Tarifi yapılmaz İzah ve felsefesi için sözler yetmez Onu yaşayanlar bilir O zevki onlar tadabilir
Koca Nasuh ruhun şad olsun ve ebedî hatıranın önünde minnet ve şükranla eğiliriz Siz bu aziz milletin kalbindesiniz Sizler orada ölmeseydiniz, kanlatınız akmasaydı ve kemikleriniz Çanakkale'de kalmasaydı; bugün biz olur muyduk? Bunu bize unutturmaya çalışsalar da başarılı olamazlar, olamadılar ve olamayacaklar "Çanakkale Geçilmez, Geçemezler, Geçemeyecekler  "
ŞUMNULU YÜZBAŞI EMİN EFENDİ
Düşman, Arıburnu bölgesindeki Süngüsırtı'na süngü hücumuna hazırlanmıştı Bunu 28 Haziranda yaptı ve 17 Alay Cephemize rastlamıştı
Taarruz için iyi hazırlanılmış ve her şeyin keşfini yapmışlardı, hem karadan hem de havadan Savaşacakları Türk tarafı, yedekleri vs Her şeyi öğrenmişlerdi yalnız bir şeyi öğrenememişlerdi O da Süngüsırtının, doğuştan iman cevheri ile yazılmış göğüslere emanet edildiğini  
Süngüsırtındaki insanlar, tek süngüydüler Herbiri içinden and içmişti Düşman buradan ileri geçemez
28 Haziran günü, sayısız silah desteğinde taarruz başladı Düşman 8 Bölüğün yan ve gerisine ateşten bir duvar oturtmuştu Artık o taraftan bir yardım gelemezdi Taaruz dalgaları kırılıyor ve siperlerin içinde savaş vahşice devam ediyordu Bu arada Tabur Komutanı sordu: "Emin Bey kuvvet ister misiniz?" Buna karşılık vermek ve "Evet" demek arkadaşlarının ölümü demekti Çünkü gelinecek yol, düşman ateş çemberinin içindeydi Oradan yürümek intihar olurdu Arkadaşlarını göz göre göre kırdıramazdı Yüzbaşı Emin:
"- Hayır İstemem" Tabur Komutanı yine sordu: "Savunabilecek misin?" Tek ve kesin cevap: "Evet Efendim" Neticede taarruzu durdurdu Düşman 8 Bölük kahramanlarını aşamamıştı Oğlander'in tabiri ile "28 Haziranda 8 Bölük tam bir destan yazmış"tı Arkadaşları arasında da dillere destan olmuşlardı
TEĞMEN ALİ KÂZIM
Anafartalar Bölgesi'nin kuzey ucunda, Kireçtepe'ye ilerleyen düşman karşısında, Gelibolu Jandarma Taburu büyük bir kahramanlık gösterdi Tabur erimiş, komutanı da şehit olmuştu Düşman, ancak taburun ölüleri üzerinden geçebildi Arslantepe'ye sonra Kanhtepe'ye vardı Bölgedeki 3 tabur karşı taarruzla Arslantepe'yi geceleyin aldıysa da düşman savaşa 12 tabur sokarak yine yüklendi ve Kanhtepe'ye kadar ilerledi
Grup Komutanı Mustafa Kemal öğleye doğru 127 Alayın 1 Taburunu yetiştirdi "Kanlıtepe ile Arslantepe geri alınacak" Bombalar dağıtıldı, saflar dizildi "Allah, Allah!" sesleriyle asker, kanlıtepe'ye çıktı Tabur bu tepedeki düşmanı ezdi Kalanını da önüne katarak Arslantepe'ye yöneldi
Bölükler birer ok gibi gidiyordu Teğmen Ali Kâzım, düşman cesetlerini çiğneyerek ilerleyen bölüğün başında, Arslantepe'nin önüne gelmişti Ama şimdi, sıkı duran bir düşman ateşiyle, çakılıp kalmıştı Erlerinden vurulanlar oluyordu Burada kalmak, ölmek demekti Geriye de dönemezlerdi Teğmen çareyi, hep birden düşmana atılmakta buldu Durup ölmektense, tepeye varıp can vereceklerdi Tam atılıma kalkılacağı anda bir kurşun sağ gözünü yaraladı Ama gözüyle uğraşıp hücumu durdurmadı Mendili gözüne tutarak atıldı Bölüğü ile birlikteydi Kısa bir boğuşma sonunda Arslantepe ele geçti Ali Kâzım ise ikinci bir kurşunla, bir yara da omzundan almıştı
Hastaneye kaldırılırken sevinç içindeydi "Bir göz insana yeter Vatanımız var ya! Omzumdaki yara da herhalde zararsız gibi geliyor bana"
Ali Çavuş: "Komutanım şu yaralı kolumu kesiver Arkadaşlar taarruzda, onlara yetişemiyorum" Yahya Çavuş ise kopan bacağını tüfeğinin kayışı ile boynuna asıp, tek bacak ile düşmana saldırıyordu Bursalı Hüseyin ise "sakat, savaşamaz" evraklarını yakarak, tek bacak ile askerlik şubesinin kapısına dayanıp "cepheye gideceğim ve arkadaşlarımın intikamını alacağım" diye şube başkanına yalvarıyordu
KIZLI ALAY
Elinde silâh, şehitlerin üzerinden uçarcasına sıçrayarak siperden sipere koşan 12 yaşında bir kız çocuğu  Mevzilere dalıyor ve düşmana kurşun yağdırıyordu Tıpkı Doğu cephesinde savaşan 7 yaşındaki Kerim gibi
Bu kızımız 12 yaşında 70 Alayın Onbaşılarından biridir İsmi Nezahat Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlılar bu Alaya Kızlı Alay adını vermişlerdi Önceki ismi "Bardanyol Alayı" Yani Balkanlarda Bardanyol mevkiinde kendinden üç misli fazla düşmanı tepelemişti Onun için bu isimle anılırdı Çanakkale'de de büyük kahramanlıklar göstermiş ve daha sonra İzmit'e gönderilmişti Alayın Tabur Komutanlarından Hafız Halit Bey Alayı Kuvayı Milliye bölgesine kaçıp, Mustafa Kemal'in emrine iltihak etmiştir
İşte çok iyi silah kullanan ve at üzerinde uçarcasına dağlar, tepeler aşan 12 yaşındaki Nezahat Hanım: Bu kahraman Alayın, kahraman Kumandanı Hafız Halit Bey'in kızından başkası değildi
"Küçük ve Kahraman Nezahat, Çanakkale Muharebeleri sırasında 8 yaşındadır ve annesini kaybetmiştir Halit Bey'in hemen hemen bütün yakınları savaşlarda
tükendiği için kızını emanet edecek bir yakınını bulamayınca Çanakkale Cephesi'ne birlikte gelirler İşte bu küçük mücahide, Çanakkale Savaşları'nın barut, şarapnel, kan ve ölüm cehenneminde yetişmiştir Alay, İzmit'e geldiği zaman Nezahat 12 yaşındadır Demek 4 yılı savaş meydanlarında geçmiştir Bütün savaş ve talimlere babası ile birlikte katıldı Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi biliyordu Yani öyle yetişmişti Hocası da babası Hafız Halit Bey'di Savaş meydanlarında babasına söyledikleri ise "Babacığım müteessir olma, ben sana yardımcı olurum Gerçi annem öldü ve seni de vururlarsa, ben yine yetim kalmam, millet bana bakar" diye babasını teselli etmeye çalışırdı 30 Ocak 1921 Pazar günü Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde Bursa Millet Vekili Operatör Emin Bey'in bir önergesi okunuyor:
"Büyük Millet Meclisi Riyasetine: Muhtelif cephelerde, bilhassa son Gördes ve İnönü Meydan Muharebelerinde bilfiil çarpışmalara katılan ve her an askerlere ve zabitlere moral veren 70 Alay Kumandanı Hafız Halit BeyVin kerimesi 12 yaşındaki Nezahat Hanım'a ilk İstiklâl Madalyası'nın verilmesini teklif ve bu teklifi Heyet-i Umumiye'nin tasdikine arz edilmesini rica ederim,"
Zabıt Cerideleri:
Bu önergeden sonra Meclis Başkanı, Emin Bey'in izahat vermesini istiyor Emin Bey de şu tamamlayıcı bilgileri arz ediyor "Efendim bu "Nezahat Hanım denilen küçük hanım, mini mini hanım 8 yaşında öksüz kalmış, başka kimsesi olmadığı için babasının kucağına düşmüş ve Harb-i Umumi'de, muhtelif cephelerde harp içinde büyümüştür Hafız Halit Bey denilen zat da, gayet kahraman bir kumandammızdır O kahramana lâyık bir çocuktur O çocuk, kendi eliyle 100'den fazla düşman öldürmüştür Ne zaman bir neferin, bir zabitin sarsıldığım görse, hemen yanına koşar: "haydi beraber çarpışalım" der, onunla birlikte vuruşurdu Bu itibarla ilk İstiklâl Madalyasını bu çocuğa verirsek, büyük bir kadirşinaslık gösteririz
Hülâsa ikinci bir önergeyle yaşının küçük olması sebebiyle madalyanın ertelenmesi ve büyüdüğü zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çeyizini temin edecek bir hediye verilmesi teklifi ile birinci önerge ertelenmiştir Fakat sonradan büsbütün unutularak hiçbir şekilde ödüllendirilmemiştir Kendisi de hiçbir hatırlatmada bulunmamıştır
VATAN ŞEHİTLERİNE
Ey, bu topraklar için can vermiş yiğitler
Kıraç, bozkır demeden kan vermiş leventler,
Mezarı meçhul kefensiz yatan şehitler,
Vatan sizin, şan sizin, tüm yarınlar sizin
Kim bu vatan için vermişse can, şehittir,
Şehitlerin yattığı yer vatan demektir
Şehit olmak her Türk için yüce şereftir,
Dağ sizin, taş sizin, güzel Türkiyem sizin
Yarab Nedir bu yükselen nida, ses, seda
Semayı sarmış bir bulut, tatlı bir eda,
Topraktan fışkıracak su gibi şüheda,
Köy sizin, kent sizin, bahçemdeki gül sizin
Koca Asya-Avrupa'y ı çiğnedik, şendik,
Çanakkale-Sakarya'da düşmanı ezdik,
Özgürlük için yüz binlerce şehit verdik,
Rengini kanından almış, bayrağım senin
|