Prof. Dr. Sinsi
|
Bedirhan Gökçe
Herkesin hayatında tesadüfler vardır
Herkesin hayatında tevafuklar da vardır  
Kimi tesadüflere sarılır, kimisi de tevafuklara  Kiminin yolu tesadüflerden geçerken suskun bir geçmiş bırakır ardında; kimi ise tevafuklardan geçerken çığlıklar  
Bazen suskunluk çığlık olur, bazen çığlık suskunluk  
Ama insan çığlığıyla da, suskunluğuyla da nedense hep 'insan' olarak anılır
İnsan  
Hayat da böyle değil midir?
İkisinin de sustuğu yerde bir öz geçmiş çıkar ortaya Oysa en öz geçmiş insanın mezar taşına yazılandır  
Doğum: Şu tarih  
Ölüm: Şu tarih  
Ruhuna Fatiha  
Bir Fatiha okur, geçer gidersiniz hiçbir zaman sımsıcak gelmeyen ama oldukça sıcak ve bir sonu haykıran mezar taşlarının yanından  
Oysa insanın üvey olan çok şeyi vardır ama nedense bir üvey geçmişi yoktur Geçmiş, özdür ve sadece insana aittir
Ölümü gibi insanın yaşamı da özdür ve düşündükçe, inandıkça kabuklar yavaş yavaş bir zar gibi soyularak özün özüne ulaşırsınız
İnanır mısınız bilmem, aslında insanın öz geçmişi, yine insanın geleceğine dönük ışıltılı tılsımlar taşır
Ama bunu ne öz geçmişe sahip olan insan algılayabilir, ne de bu öz geçmişi okuyan  Çünkü genel hatlarıyla insanın kendisini anlattığı birkaç satırlık yıllar ve yıllar içinde gerçekçi olduğu kadar gizemli derinlikler içerir o satırlar
Oysa O'na sorsanız, şu gün, şurada doğmuşum, şuralıyım, şu şu okulları bitirdim, bir de şunu yaptım, der geçer Üzerinde durmaz Durmak istemez Zira hani dedim ya, geçen yıllar, her insan gibi O'nda da, O'nunla birlikte yaşayacak yaralar açmıştır
Aslına bakarsanız herkesin özgeçmişi biraz yaralıdır ve nedense herkes, özgeçmişini yazarken, gelip gelip acılara takılacağını bildiği için pek üzerine düşmez, düşmek istemez
Ama biri bu öz geçmişi merak eder Azıcık araştırır ve yazar
Her ne kadar O, Yani Bedirhan Gökçe bütün alçak gönüllüğü ve kendinden bahsedilmesini sevmemesine rağmen
Biri yazar:
Der ki, O, öz geçmişe değil, öz bir geleceğe talip! Burada özden kasıt elbette kısaltılmış kelimelerle anlatılan, derinliksiz bir 'öz' değildir
Öz, yani töz  
Yine O'na, Bedirhan Gökçe'ye göre 'Biraz kül, biraz duman!' Yani yangın yeri bir yürek  
Ardahanlı olmasına Ardahanlıdır da Kars, Iğdır alınıp, üzülmesin nezaketinden, 'Nerelisin?' diye soranlara, bir çırpıda 'Kars-Ardahan-Iğdır' deyiverir
En büyük özelliklerinden birisi 'Azıcık aşım, ağrısız başım', ya da 'Bir lokma bir hırka' kabilinden, onurlu bir yaşam edinmek amacıyla gecesini gündüzüne katıp, çocukları için yaşamayı seçmiş dağ rüzgarı Zekeriya Bey'in oğludur
Annesi Gülgez Teyze  
Teyzelerin teyzesi, gözleri dağ menekşesi kadar derin bakan Gülemeden gezen, yaşlandıkça güz, konuştukça can!
20 Mart gecesi Gülgez teyzenin karnında hastaneye giden, 21 Mart sabahı 'Oğlunuz oldu, hayırlı olsun' diye kucağına verilen Bedirhan, çipil gözlerle hastaneden çıkarken, kimse 21 Mart'ın 'Dünya Şiir Günü' ilan edileceğini bilmez
Üstelik 'Bir lokma, bir hırka' Zekeriya Bey, parasızlıktan oğlunu ertesi gün nüfusa yazdırır Aslında Zekeriya Bey, o gün Bedirhan'ı nüfusa yazdırırken, Bedirhan büyüdüğünde, nüfus cüzdanının kimsenin görmediği yerinde o güne ait bir mahcubiyetin notunu okur durur:
'Baba niye o gün yazdırmadın? Birinden borç da mı alamadın?'
'Ne bilem ki oğul, bele olacak Bilsem alırdım, ya da 'dün doğdu öyle yazın' derdim  '
Gülgez ana girer araya, Bedirhan'ının, oğlunun gözlerinin içene bakarak konuşur:
'Caaan der oğul kader, kader!
İnsan özgeçmişini kendisi yazsa belki bu yazının satır aralarına ilkokul defterlerinin kenarına yapılan çiçeklerden bile yapar değil mi? Ama olmaz ki  
Bebek Bedirhan Gökçe farklıdır; Gülgez Hanım anlatır ara sıra  Ama çocuk Bedirhan Gökçe daha da farklıdır
Mahallenin güneş yanığı yanaklı, ekmek düşmanı bebeleri top (bugünkü deyimle futbol) oynarlar ilk topa vurmada yırtılıveren naylon ayakkabılarıyla O değil oynamak, seyretmekten bile hazzetmez Ama para işinden hiç anlamamasına rağmen ve ticaretle uzaktan yakından ilişkisi olmayacağı, olamayacağı ve olmadığı halde özellikle büyük mahalle maçlarında su ve sakız satar
Kazandığı parayı Kemalettin Tuğcu'ya, Ömer Seayfettin'e yatırır Okumak bir sevda gibi dilinin ucunda, küçücük yüreğinin derinliğinde saf ve alışkanlık yapıcı bir tat bırakır
Okumak bir bağımlılıktır, güzel ve coşturucu bir bağımlılık!
Ama içinde, yüreğinde, bedenini yay gibi geren bir his daha vardır: Spor sevdası
Bu sevdanın özü ise nedense Karate'dir Neden biraz da aslında Zekeriya Beydir Zira Zekeriya Bey, savunma sporlarına meraklıdır Olur ya bazen zaman, mekanın korumasında insanı açıkta bırakabilir; özellikle de erkek adam güçlü olmalıdır Dünyanın bin bir türlü hali var! 
Cebinde üç kuruş sakız ve su parası, gider yazılır Bedirhan Karate Kursuna Başladığı, yaptığı her şeyde olduğu gibi sadakatinin sınandığını bilerek yıllarca sürdürür Karate'yi Öğreticilik belgesi alır ve siyah kuşak 2 Dan'a kadar yükselir  Ama yaşı büyüdükçe de zaman daralır  Öyle ya insan büyürken zaman küçülür!
Artık uyumaya bile vakit bulamayan, okumaya tutkusu bir bağımlılığa dönüşmüş olan Bedirhan Gökçe, TRT'nin açtığı, yine tam bu sırada gazete kupüründen kestiği mankenlik ilanı ile iki sınava birden girer İkisini de kazanır
Ama yüreğindeki ateşin erittiği ruh bu iki kalıba da uymaz  
Nasıl olursa olur ve yedi yıl boyunca okul tatillerinde çaycı olarak çalıştığı kurumda, çaycı önlüğünü çıkarıp, kravatı takar Ver elini Memuriyet  
Aynı şekilde ruhu burada da sıkılır  
Devlet babadan değil de Zekeriya Babanın korkusuyla memuriyetini sürdürürken, çıkış için kapılar, pencereler arar, çalıştığı kurumda Bu arayış, spordaki başarısını madalyalarla süsler  
İşte tam bu sıralarda Türkiye'de yaşanan özgürlük ortamıyla birlikte özel radyolar da boy göstermeye başlamıştır
Bir akşam kendisini bir radyo mikrofonunun önünde bulur İşte geçmişin özü de burada o mümbit toprağına kavuşur
20 Ağustos 1993 gecesinde 'İyi geceler Ankara!' diyen Dünya Radyo'nun Bedirhan'ı başkentinin Bedirhan Gökçesi olur  
Kısa zamanda tanınır Başkentte  1996 yılında bir teklif ile zaten kaçmaya yer arayan Bedirhan Gökçe'ye kapılar ve pencereler açılır  Bir güvercin yüreği fırlar çıkar geceye  
Aile meclisi, şaşkınlık içinde dinlediği Bedirhan Gökçe'nin gerekçeli kararıyla sunduğu memuriyetten, 'Devlet Baba'dan ayrılma, istifa etme kararını, saygıyla ama korku ve endişeyle, mecburen kabul eder  
1998 yılında Ankara'nın yerel televizyonu Kanal A'da yaptığı şiir programıyla, kültür programları dalında RTGD TV OSCAR'ları ödülünü kazanır 1999 senesinde şimdi hatırlamak istemediği, kendisini çok yoran ve üzen ilk şiir albümünü ardından da aynı adlı şiir kitabı yayınlanır
Sene 2000 i gösterdiğinde artık yolunun İstanbul olduğuna karar verip, vatan borcunu da ödemiş olmanın rahatlığıyla Radyo Tatlıses'e transfer olmuştur  
Artık yerel şöhreti ulusal olmaya başlamış TGRT, TRT, CİNE 5 gibi ulusal TV'lerde yine şiir üzerine programlarına devam eder  
Aldığı ve evinin duvarlarını bir baştan başa kaplayan ödüller, yüreğinde birer dost yıldızlar olarak dinleyicilerini ve seyircilerini yaşatırken, 2005 de yaptığı 'Başım Gözüm Üstüne' adlı ikinci albümü, ayrıca aynı yıl 'Şifalı Hüzünler' adlı kitabı çıktığında yüreğindeki sese kulak verir
İyisiyle, kötüsüyle Radyo Tatlıses'den ayrılarak hemen ardından Best FM'e geçer  
Acılar ve yalnızlıkların FM bandı  
'3 Sayfa'nın yürekleri artarken ve daha da güçlü çarparken, o bu sesin biraz gece biraz da içine kapanık suskunluğunda, kendini dinler aylarca  
Bu dinleme sırasında Kral TV'de 39 bölümlük uzun soluklu 'İz Bırakanlar'la iz bırakmanın ötesinde RTÜK'ün 'Doğru ve etkili Türkçe kullanımı ödülü'ne layık görülür Bu ödül de sayısız ödüllerin yanında bir dinleyici ve izleyici kalbi olarak, onu yeni bir zaman ve mekanın içine doğru çeker  
O, şimdi, kendini dinleyenlerin ve izleyenlerin yürek sesine ayarladığı sesinin yanı sıra dergi ve internet sitelerinde günlük yazılar yazmaktadır Ayrıca karış karış Anadolu'nun her köşesine koşarak, adım adım yurt dışını dolarak, gittiği her yere şiir ve söz ekmektedir
Yani söz, yani töz  
Çünkü o babası Zekeriya Bey'in 6 çocuğudur ve hislidir  
Bugün çok güvenerek çıkardığı 'Adam Kavgada Belli Olur' adlı albümü ile de en önemli işlerinden bir tanesine adım attığını düşünmektedir  
VE BUGÜN TÜRKİYENİN EN BÜYÜK RADYOSU KRAL FM dedir
Ve inatla, Nüzhet Erman'ın dediği gibi;
'Taş toprakmış,
Kış kıyametmiş dinlemez,
Şiir, kardelendir ! ' derken, kurt kapanı şöhretler dünyasına Nabi'nin diliyle seslenmeyi de kitabına da şerh düşerek ihmal etmez:
'Yıkanlar hatır- ı naşadımı ya rab berhüdar olsun,
Benim için namurad olsun diyenler bermurad olsun!'
Meraklısına birkaç not: Aileden genetik Fenerbahçelidir  
Ama Ankara takımlarına ayrı bir gönül bağı vardır
O, 6 his olduğu kadar 21 Mart ve en çok da Bedirhan'dır
Ve kendisi özgeçmişi hakkında konuşmadığı için Ali Ulurasba özgeçmişini kaleme almaya çalışmıştır  
'İYİ GECELER DÜNYA !' öyle ya
|