Yalnız Mesajı Göster

Modern Mimari

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Modern Mimari



MODERN MİMARİ

-20Yüzyılın Modern Mimarlık Akımları:

1897 yılında JJ Thomson elektronu buldu Artık atom Grek asıllı adından sanıldığı gibi bölünmez değildi ve böylelikle yeni bir çağ açılmış ve beraberinde modern fiziğin temelleri atılmış oluyordu Sanat tarihçiler modern sanatla modern fiziğin aynı zamanda doğduğunu çünkü ikisinin de aynı düşünceden başladığını savunurlar Mimari akımların her birinin de yaşandığı dönemde görülen sanat akımlarıyla bağlantıları vardır

1-FÜTÜRİZM: (1909)

20yüzyılın ilk on yılı içinde gelişen sanat ve mimarlık dünyasının en ilerici , en yenilikçi , özgün ve ileri hareketidir 20 şubat 1909 ‘da yayınlanan 1fütürist manifestosu (bildirgesi) onların estetik anlayışlarını şöyle ifade eder “Biz tehlike , enerji ve yalınlığın şarkısını söyleyeceğiz ve açıklıyoruz ki dünya yeni bir güzellikle zenginleşmektedir Hızın güzelliğiyle, yılankavi egzos borularından çıkan patlayıcı nefesiyle bir yarış otomobili kükreyerek giderken makinalı tüfek gibi sesler çıkaran bir otomobil antik güzelliğin simgesi olan Yunan heykellerinden kat kat güzeldir “ Mimari alanda Antonio Santella ve Mario Chiattone fütürizmin anlayışına uygun eserler ortaya koymağa çalışırlar Santella projelerini hazırladığı Citta Nuova ‘da göktırmalıyanlar, metrolar, asansörler, farklı boyuttaki trafik şeritleri gibi ilginç ve yeni fikirler kullanmıştır ve konuyla ilgili olarak “Modern kentlerimizi muazzam bir tershane gibi yaratıp yeniden inşa etmeliyiz Her yer hareketli ve dinamik, modern binalar ise dev bir makine gibi olmalıdır” Ancak onun bu radikal ve ilerici görüşleri 50 yıl sonra Paris’teki Pompidou iş merkeziyle bir ölçüde gerçekleşecektir Ona göre mimarlık sadece fayda ve pratikliğin kuru bir birleşimi olmayıp bir sanattır Buda sentez ve ifade demektir Santella geçmişin klasik ve statik estetiğine karşı çıkmakta ve taraftarlarıyla beraber “ Mimari Dinamizm “ dediği değişim ve hızdan kaynaklanan canlı bir estetiğe ulaşmaya çalışmaktadır Yine ona göre eğik ve eliptik çizgiler öz tabiatlarından dolayı dinamik olup dik ve yatay çizgilere göre bin kat fazla duygusal güce sahiptir ve dinamik bir mimari onlarsız düşünülemez

2- NEO-PLASTİSİZM : ( De Stil ) (1917)

20 yüzyılın anti-natüralist soyut sanat anlayaşındaki topluluklardan biride Hollanda’da Piet Mondrian gibi ressamlar, Gerrit Rietveld gibi mimarlar, heykeltraş Vantangerlo, Hugo Ball, Jean Arp gibi şairlerin başını çektiği grup 1917 yılında çıkardıkları De Stil dergisinde görüşlerini ifade ederler Topluluk elemanlarından Doesburg ve Mondrian yeni hareketin teorik ilkelerini ortaya koyma ve bu ilkeler doğrultusunda eserler vermekte grubun önde gelen kişileri olmuşlardır

Mondrian’ın tüm resimlerinde aynı espri hakimdi Beyaz bir fon üzerinde nötr biçimler olarak adlandırdığı kareler, dikdörtgenlerden oluşan kompozisyonlar yapıyor, daima dik açılı düzende çalışıyor ve bunları kırmızı, mavi, sarı renklerle boyuyordu Ara çizgilerde siyah, beyaz veya griden oluşuyordu Mondrian’ın bu ısrarlı tutumunu daha da uç noktalara götüren Kasimir bütün tual üzerine tek bir kare koyarak total rasyonalizme ulaşmıştır

De Stil’ in etkileri mimarlık alanında önemli olmuş ve onun değerleri ön plana alınarak Bauhaus ekolüne kadar ulaşmıştır 1920’lerde Le Corbusier tarafından savunulan Punizm, Mies Van der Rohe tarafından daha da ileri götürülmüş ve Mondrian-Kasimir etkileşiminde olduğu gibi Le Corbusier – Van der Rohe etkileşiminde ITT mimarlık okulu binasında total bir mekana yani tüm binanın bir dikdörtgen prizma mekan şeklindeki ifadesine ulaşılmıştır Yani saf, yalın, soyut, geometrik, dik açılı, biçimlerle kompozisyon yaratmak

Doesburg mimarilerini karşıt-kübik olarak niteleyerek şöyle açıklar : Buda fonksiyonel mekan hücrelerini kapalı bir küp içinde dondurmaya çalışmaktan kaçınmak demektir Bunun yerine taşan düzlemlerden balkonlarda olduğu gibi fonksiyonel mekan hücrelerini küp yada yapı merkezinden dışarı doğru merkezkaç kuvvetin etkisiyle fırlatır ve böylece yükseklik, genişlik, derinlik ve zaman yaklaşımlarıyla yeni plastik ifadeler elde edilir Böylece mimaride aşağı –yukarı uçan bir görünüm kazanır ki buda doğanın yer çekim yasalarına karşı gelmektir, harekettir Doesburg bu ifadesiyle bilinen geometrik formlara karşı çıkmaktadır

Amerikalı Frank Lloyd Wright , Doesburgun teorisini geliştirmiş ve onu “kutunun parçalanması” diye adlandırmıştır Ayrıca Wright ünlü Şelale Evini de bu teorinin ışığında tasarlamıştır Teoriyle ilgili olarak Doesburg “önceden kararlaştırılmış tip” form anlayışına diğer deyişle tümdengelim yaklaşımına karşı çıkmakta ve “dıştan” kaynaklanan geleneksel estetik ağırlıklı mimari tasarım yöntemini reddetmektedir ona Göre mimar yaratacağı binasının bitmiş formunu önceden tayin etmemelidir Çünkü bu durum tümdengelim bir davranış olup bazı estetik formülleri peşinen kabul etmek demektir Doesburg mimarın pratik yaşam isteklerinden yola çıkmasını ister Böylece içten dışa gelişen mantıksal adımlarla problemi parçalara bölerek çözüm arama yöntemi gelişir ki bu işlevci ve tümevarımcı bir yaklaşımdır Bu yöntem sonucunda mimari forma ulaşılır Bu nedenle tümdengelim yönteminde form verme söz konusu iken, tümevarımda ise form bulma söz konusudur Ancak mimarlık hem fonksiyona hem de estetiğe cevap vermek üzere çift amaçlıdır Dolayısıyla mimari bir eserin başarılı sayılabilmesi için işlevsellik ve güzellik kriterlerini bir arada bulundurmalıdır Ancak yinede De Stilcilerin yönteminde bile tasarım aşamasının sonunda inşaat aşamasına geçmeden form belirlenmiştir

Fran Lloyd Wright’ın 1936’da Pennysylvania’ da gerçekleştirdiği Şelale Evinde Doesburg’un teorisinde belirttiği gibi fonksiyonel mekan birimleri küpün yada yapının merkezinden dışarı doğru fırlamış ve mimari eser uçan bir görünüm kazanmıştır

Tarih boyunca geleneksel şekilde toprağa bağlanmış tüm kütlesiyle yere oturmuş binalar bu kütlelerde olduğu gibi topraktan kurtulma çabasında olup tıpkı bir ağaçta olduğu gibi toprağa minimum temas eden ve yukarı doğru genişleyen bir biçim kazanmaktadır Betonarme, çelik gibi çağdaş malzeme ve teknolojilerle bu yeni fikirler hayata geçirilmeye başlanmıştır

Portoghesi ve Vittoria Gigliotti’nin StMarinella’daki apartmanı ve Mashe Safdie’nin Montreal’deki toplu konut yapılarında önceden belirlenen bir form anlayışı yoktur Ana kitleden fırlayan fonksiyonel mekan birimleri bütüne yada mimari forma dinamizm kazandırmaktadır Önceden belirlenmemiş bu tasarım yöntemiyle varolacak sonuçta bir defaya özgü orijinal bir form olacaktır

Bazı mimarlarda bina cephelerini bir Mondrian ve Doesburg resmi gibi ele almışlardır Gerrit rietveld’in Hollanda Utrecht’teki Schröder evi, De Stil grubunun mimari ölçekte iki boyutlu ifadesi vardır Dikdörtgen ve karelerle yapılan dik açılıcephe kompozisyonunda, renklerde aynı espri çerçevesinde kullanılmıştır Sarı, kırmızı, mavi Bu tutumun aşırı bir örneği olarak bina cephesini adeta soyut bir Mondrian resmi gibi ifade eden Paul Rudolph’un tasarladığı evi gösterebiliriz Binaya dıştan bir eklenti niteliğinde olan ve iç fonksiyondan kaynaklanmayan bu tür biçimci bir tutumun mimari başarı kriterleri arasında yer alması kuşkuludur

Alıntı Yaparak Cevapla