| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Oğuz Kaan Destanı Farklı Yorum 
 
            1 OĞUZ DESTANININ ÖZELLİKLERİ 
 Eski  Türk tarihinde hükümdarların doğuşu, efsanelere büründürülmüş ve kutsal  bir olay gibi anlatılmışlardı
  Hükümdarlar böyle kutsallaştırılıp,  gökten indirilir iken; elbetteki Oğuz-Kağan gibi, bütün Türk kaviminin  atası olan kutsal bir kişinin menşeleri de, Tanrıya ve göğe  bağlanacaktı  Eski Türklere göre herşeyi yaratan ve her varlığın sahibi  olan tek kutsal şey, gökteki biricik Tanrı idi  Aslında göğün kendisi  olan Tanrı değildi  Çünkü gök de, yer gibi, maddî birer varlık ve yüce  Tanrı tarafından yaratılmış, dünyanın birer parçası idiler  Gök, bir  tane idi ve dünyamızın üstünü, bir kubbe şeklinde kaplıyordu  Fakat bu  kubbenin üstünde, daha bir çok gökler vardı  Ayın güneşin ve türlü  yıldızlar ile burçların dolaştıkları, ayrı ayrı gökler, uzayın  sonsuzluklarını kendi aralarında paylaşıyorlardı  Bütün bunların  üstünde, bir gök daha vardı ki, bu gökte yaratıcı, büyük ve tek Tanrı  oturuyordu  Eski Türkler, ğögün katlarını üst üste koyma yolu ile  saymamışlardı  Fakat sonradan, biraz da dış tesirler sebebi ile gökleri,  yedi veya dokuz kat olarak tarif etmeğe başladılar  
 "Oğuz-Kağan destanına, Uygur çağından sonra, hafif dış tesirler girmeğe başladı":
 
 Göktürk  çağında, eski Türk dini ile inançları, bozulmadan devam etmekte ve  gittikçe de gelişmekte idi
  Uygur devleti kurulup da, yeni bir çok  dinler Türkler arasına girmeğe başlayınca, durum biraz daha değişti  Çünkü Uygurlar, çok daha önceleri Çin'in ortalarında gezmişler, ticaret  yapmışlar ve birçok insanlarla karşılaşarak, konuşmuşlardı  "Bu dış  ilişkiler, Uygurlara birçok yeni görüşler getirmiş ve onlarda, büyük  dinlere inanmak ihtiyacını doğurmuştur  " Ticaret, eski Türk  savaşçılarının dini ile, pek bağdaşan bir meslek değildi  Eski Türk  dini, disiplin, otorite ve savaşçılığı, herşeyden üstün tutuyordu  Halbuki tüccarlar, daha geniş ve rahat bir hayata sahip olmak zorunda  idiler  İşte bunun içindir ki, bu zamana kadar Türkler göğe ve gökten  gelen kutsallıklara inanırlar iken, Uygur çağında durum birdenbire  değişiyordu  Uygurlar, köklerini Suriye'den alıp, İran'da gelişen Mani  dinini aldıktan sonra, aya daha çok önem vermeye başladılar  Aslında ise  Türklerde, kutsal olan en önemli şey, gökten sonra dünyamızı ışıtan  güneş idi  "Uygurların, güneşten aya geçmiş olmaları, yeni bir  düşüncenin başlangıcı gibi sayılabilirdi"  Bu sebeple, Uygurlar çağında  yazılmış Oğuz-Kağan destanlarında, eski Türklerin dedikleri gibi kutsal  kişiler, artık "Göğün oğlu" değil; "Ayın oğulları" oluyorlardı  Oğuz-Kağan da "Ay Tanrı" nın bir oğlu idi  Destan, daha başlangıçta,  şöyle başlıyordu: 
 "Aydın oldu gözleri, renklendi ışık doldu,
 "Ay-Kağan'ın o gündü, bir erkek oğlu oldu!"
 
 Eski  Türkler de iyi ve güzel olayları, aydınlık ve ışıkla anlatırlardı
  Biz,  nasıl yeni bir oğlu olan dostumuza, "Gözlerin aydın olsun" diyor isek,  onlar da Oğuz-Kağan'ın doğuşu dolayısı ile, "Ay Kağan'ın gözleri aydın  oldu, renklendi", diyorlardı  
 "Müslüman olmuş Oğuz Türklerinin destanları da, Türk mitolojisinin en eski motifleri ile dolu idiler":
 
 Fakat  Türkler, çoktan müslüman olmuş ve İslâmiyetin ana prensiplerine gönülden  bağlanmışlardı
  Aslında ise, İslâmiyet ile eski Türk dini arasında  büyük ayrılıklar da yoktu  Buna rağmen, eski Oğuz-Kağan destanları,  elbetteki İslâmilyetin birçok inançları ile uygunluk gösteremeyecekti  Bunun içindir ki, İslâmiyetten sonra yazılan Oğuz-Kağan destanlarında,  biraz daha değişiklik yapılmış ve İslâmiyete uydurulmuştu  İslâmiyeti  kabul eden Türkler bizce Uygurlara nazaran, eski Türk an'anesini ve  töresini daha çok korumuşlardı  Tabiî olarak biz Oğuz Türkleri üzerine,  daha büyük bir önem veriyoruz  "Çünkü Oğuzlar, bütün Ortaasya ve Türk  âleminin, en soylu ve en gelişmiş zümreleri idiler"  Şehir hayatına  çoktan başlamış olmalarına rağmen, eski Türk devlet teşkilâtı ile  disiplini, onların ruhlarından henüz daha silinmemişlerdi  Bu sebeple  Oğuz Türklerinin destanlarında, Uygurlarınkine nazaran, daha eski ve  daha köklü motifler görüyoruz  İslâmiyetten sonraki Türk destanlarına  göre, "Oğuz-Han'ın babası Kara-Han" idi  Oğuz Han'ın babasının,  "Kara-Han" adını alması da boş değildi  Eski Türklerde, "Ak ve kara  soylular ile halkı birbirinden ayıran, sembolik renkler" idi  "Ak-Kemik", Kağanlar ile, onların oğulları idiler  "Kara-Kemik" ise,  halk tabakasından başka bir şey değildi  Diğer kitaplarımızda da her  zaman söylediğimiz gibi, Türk halklarının "ak" ve "kara" şeklinde  ayrılmış olmalarına rağmen, aralarında bir sınıf mücadelesi yoktu  Müslüman Türkler, Oğuz-Han'ın babasına "Kara-Han" diyorlardı  Çünkü  kendisi Müslüman değildi  Müslüman olmak isteyen oğlu Oğuz-Han'a da  engel olmak istemişti  Tabiî olarak bu fikirlerimiz tam ve kesin  değildir  Fakat Türk tarihi ve an'aneleri hakkındaki bilgilerimiz, bizi  bu sonuca doğru sürüklemektedirler  Oğuz Han Müslüman Türklere göre,  babasından çok, an'anesine bağlıdır  Bu sebeple Oğuz destanını anlatmağa  başlarlar iken, hemen şöyle derler: 
 Üç gün üç gece geçti, annesine gelmedi,
 Annenin memesinden, bir damla süt emmedi
   Bana gelmedi diye, annesi ağlıyordu,
 Sütümü emmedi diye, kalbini dağlıyordu
   Ağlayıp sızlıyordu, beşiğe dolanarak,
 Sütümü, az em diye, çocuğa yalvararak!
 |