Prof. Dr. Sinsi
|
İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk-Sovyet İlişkileri Hakkında Bilgiler
İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk-Sovyet ilişkileri hakkında bilgiler
İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk-Sovyet ilişkileri hakkında bilgiler
ÖZET
Bu çalışmada, İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk-Sovyet ilişkileri hakkında bilgiler verilmektedir
Türk-Rus ilişkilerinde, Çarlık döneminden itibaren Rusya’nın takip ettiği politika Boğazları ele geçirmek olmuştur İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya bu amacına ulaşmak için Türkiye’yi savaşa sokmaya çalışmıştır Türkiye ise tarafsızlık politikası izlemiştir Ancak savaşın sonunun belli olmasından sonra Türkiye savaşa girmiştir Savaş sonrası ise Türkiye, ABD ve İngiltere’ye yanaşarak, Sovyet Rusya’dan gelebilecek tehlikeyi önlemeyi hedeflemiştir
Çalışmamızda Cumhuriyet Arşivi vesikaları, gazeteler, Dışişleri Bakanlığı yayınları, hatırat ve tetkik eserlerden faydalanılarak konu aydınlatılmaya çalışılmıştır
Anahtar Kelimeler
Türkiye, Sovyet Rusya, İkinci Dünya Savaşı, İngiltere, Fransa
TURKISH-RUSSIAN AFFAIRS DURING THE SECOND WORLD WAR
ABSTRACT
This study explorers the relations between Turk and Soviet in the period of World War II
Russian politica on the relations between Turk and Soviet has consisted of planing to occupy The Bosporus and The Dardanelles since The Dynasty of Russian Czardom During The World War II, Soviet Russia tried continuously to get Turkey to join war for reaching this aim But Turkey executed impartial politics and however having been known the result of the war, Turkey joined it After the war Turkey plan to ally with USA and England to avoid Russian threats
In this study was used Republic records, newspapers, the documents of Foreign Minister, memoirs, books and articles
Key Words
Turkey, Soviet Russia, World War II, England, France
Giriş
Türk Rus ilişkileri 1683 Viyana bozgunundan sonra Osmanlı aleyhine olmaya başlamıştır Çar I Petro döneminden itibaren Rusya’nın geleneksel yayılmacılık politikası Doğu Anadolu, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde olmuştur Bilhassa en ağır baskıyı boğazlar üzerine yaparak sıcak denizlere ulaşmayı hedeflemiştir
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya Karadeniz sahillerine ulaşmış ve Ortodoks tebayı himaye bahanesi ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etme imkânı elde etmiştir
XIX Yüzyıldan itibaren Rusya Osmanlı Devleti’ni bölüp parçalamak için harekete geçmiştir Bu amaçla Balkanlarda Panislavist bir politika izlemiştir XIX Yüzyılın sonlarından itibaren bir taraftan da Ermenileri kışkırtıp mevcut ortamdan faydalanarak Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etme politikası takip etmiştir
Birinci Dünya Savaşı başlarında Osmanlı Devleti’nin tarafsız politikasına İtilâf Devletleri özellikle Rusya büyük önem vermiştir Çünkü Osmanlı Devleti tarafsız olduğu sürece müttefiklerinden Boğazlar yolu ile yardım alabilecekti Ancak Osmanlı Devleti savaşa girince bu imkân ortadan kalktığından dolayı müttefikleri Rusya’ya silâh ve malzeme sevkiyatı için Çanakkale Cephesi’ni açtılarsa da başarısız oldular1
Yardım alamayan Rusya’nın siyasî sosyal ve ekonomik sistemi 1917 ihtilâli ile yıkılmıştır Rusya’da yönetimi ele geiren Bolşevikler Brest-Litovsk Antlaşması ile 3 Mart 1918 tarihinde savaştan çekildiler2 Böylece Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan istifade ederek Boğazları ele geçirerek sıcak denizlere inme plânı Çanakkale’de Mustafa Kemal’in üstün komuta gücü ve Türk askerînin direnişi sayesinde başarısız olmuştur
Millî Mücadele döneminde TBMM’nin açılışından sonra yeni Türk Devleti ile Sovyetler Birliği arasında direk ikili ilişkiler başlamıştır3 Birinci İnönü muharebesinin kazanılmasından sonra Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Millî Mücadele hareketinin başarıya ulaşacağını anlayan Sovyetler Birliği, 16 Mart 1921’de TBMM ile Moskova Antlaşması’nı imzalamıştır4
Türk Bağımsızlık Savaşı başarıya ulaşınca İtilâf Devletleri ile Türkiye arasında Lozan Antlaşması imzalanmıştır Bu antlaşma ile Boğazlardan Karadeniz’e geçen askerî gemilere sınırlamalar getirilmiş ve Milletler Cemiyeti güvencesinde Boğazların her iki tarafı askersizleştirilmiştir Ayrıca Boğazlardan geçişi düzenlemek için bir kurul oluşturulacaktı Boğazlarla ilgili bu düzenleme Sovyetler Birliği’ni tam memnun etmemiştir Çünkü onlar Boğazlar rejiminin Karadeniz’e kıyısı olan devletlerce düzenlenmesini istemekteydiler5
17 Aralık 1925 Yılında Türkiye ile Rusya arasında yapılan Saldırmazlık ve Tarafsızlık Antlaşması ile iki ülke arasındaki ilişkiler 1933 yılına kadar dostane bir şekilde sürmüştür6 1934 Yılında Balkan paktının imzalanması sırasında Rusya’nın çıkardığı gereksiz güçlükler ve Türkiye’nin İtalya’dan çekinmesine rağmen Rusya’nın İtalya’yı desteklemesi iki ülke ilişkilerinin giderek soğumaya başlamasına neden olmuştur7
Dünyada meydana gelen askerî ve siyasî gelişmeler üzerine Türkiye’nin başvurusu ile Boğazlar meselesi yeniden görüşülmüş ve 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır8 Yapılan düzenleme ile Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, Boğazların kontrolü ve güvenliği Türkiye’ye verilmiştir9
İtalya’nın Akdeniz’de yarattığı tehdit, Habeşistan’ı işgali, Mussoli’nin Asya’yı hedef alan emperyalist emelleri Türkiye’nin İngiltere ile olan ilişkilerini iyi tutmaya yöneltmiştir Türkiye bu dönemde İtalya ve Alman tehlikesine karşı İngiltere ve Sovyet Rusya’ya dayanmak istemiştir Ancak Türkiye’nin İngiltere ile bir deklarasyon imzalanmasına varacak kadar ilişkilerin gelişmesi Batılıların Almanya’nın kendisine saldıracağından endişelenen Rusya bu ilişkileri iyi karşılamamıştır Böylece İngiltere Türkiye’nin dış politikasında önce İtalya’ya sonra da Sovyet Rusya’ya karşı bir dayanak olmuştur 10 Özellikle Almanya’nın Mart 1939’da Çekoslovakya’yı işgali ve doğuya doğru yayılma politikası Türkiye’yi endişelendirmiş ve Batı dünyasına yanaşmasına neden olmuştur11
Almanya’nın Polonya üzerindeki baskısının artması, Almanya ve İtalya’nın Balkanlardaki faaliyetlerini yakından takip eden Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile müzakerelere başlamasına neden olmuştur12
Türk-İngiliz-Fransız Deklarasyonu ve Sovyetler Birliği’nin Tutumu
İtalya’nın 1939 yılı Nisan ayında Arnavutluk’u işgali Türkiye’yi endişelendirmiştir İtalya’nın bu saldırısı üzerine İngiltere ve Fransa 13 Nisan 1939’da Yunanistan ve Romanya’ya garanti vermiştir Aynı garantinin Türkiye’ye de verilebileceğini söylemeleri üzerine Türkiye hemen kabul ederek, İngiltere ve Fransa ile müzakerelere başlamıştır13
Bu sırada Türkiye’nin endişelendiğini gören Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen Türkiye’nin İngiltere ile olan müzakerelerinin bir ittifaka varmasına engel olmak ve Türkiye’nin tarafsızlığını sağlamak amacıyla hemen harekete geçmiştir Almanya en kısa zamanda Türkiye’ye etkin garantiler vereceğini, Türk Dışişleri Bakanı Saraçoğlu’na bildirmiştir14
Bu arada Sovyet Dışişleri Bakanı Yardımcısı Potemkin Ankara’ya gelmiş ve Türkiye tarafından iyi karşılanmıştır Bu sırada Sovyet Dışişleri Bakanı Yardımcısı Almanya’ya karşı mukavemet edilmesini ve Batılılarla işbirliği edilmesini istemiştir Zaten Türkiye’nin düşüncesi de bu yöndeydi Bu görüşmelerle ilgili olarak Türkiye, Sovyetler Birliği’ni haberdar etmiştir Türkiye’nin İngiltere ile 15 Nisanda başlayan müzakereleri 12 Mayıs 1939 tarihinde Türkiye’yi “Barış Cephesi”ne bağlayan bir deklarasyonun yayınlanması ile sonuçlanmıştır Bu deklarasyona göre iki taraf kendi milli güvenlikleri için bir ittifak antlaşması imzalayacaklardı Bu antlaşma imzalanıncaya kadar taraflar Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde işbirliği yaparak birbirlerine her türlü yardımda bulunmaya hazırlanacaklardı Ancak bu antlaşma ile deklarasyon hiçbir devlete karşı olmayacaktı Ayrıca Türkiye ve İngiltere Balkanlarda güvenliğin sağlanmasının gerekliliğini ilân etmişlerdir
Hatay sorununun çözülmesinden sonra Fransa ile de aynı şekilde bir deklarasyon 23 Haziran 1939 tarihinde yapılmıştır
Sovyetler Birliği Türk-İngiliz deklarasyonunu iyi karşılamış ve basınında bu ittifakı öven yazılar yayınlamışlardır15
Almanya ve İtalya ise deklarasyona karşı tepki göstermişlerdir Almanya, Türkiye’nin sipariş ettiği tüm savaş araç ve gereçlerinin gönderilmesini durdurmuştur16 Bu sırada Mihver devletleri Türk-İngiliz ilişkilerinin hiç olmazsa gelişmesini önlemeye çalışmışlardır Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen bu deklarasyonun bir ittifaka varmasını önlemek için hükûmet üzerinde baskıda bulunmaya çalışmıştır 22 Mayıs 1939 tarihinde Von Papen Alman-İtalyan ittifakının imzası dolayısıyla Berlin’e gittiği zaman İtalyan Dışişleri Bakanı Kont Ciano’ya Türkiye’nin Almanya için önemine işaret ederek, İtalya’nın Oniki Ada’yı Türkiye’ye vermesi gerektiğini söylemiş ve Türkiye’yi İngiltere’ye yaklaştıran nedenin İtalya’nın Arnavutluk politikası olduğunu belirtmiştir Özellikle Oniki Ada açısından Türk-İngiliz yakınlaşması İtalya’yı endişelendirmiştir17
Sovyetler Birliği ve Almanya’nın Türkiye’yi Kendi Taraflarına Çekme Çabaları
Türkiye savaş sırasında yayılmacı bir politika izlemediği halde kendisi yayılmacı politikaların hedefi olmuştur İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye birinci derecede Sovyetler Birliği’nin yayılmacılığından çekinmiştir İkinci olarak da Almanya ve İtalya yayılmacılığından endişelenmiştir18
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından Rusya’nın savaşa girdiği 22 Haziran 1941 tarihine kadar Türkiye ve Rusya ilişkileri açısından iki önemli konu vardır Bunlar Rusya’ya karşı saldırı projesiyle, Rusya’nın Mihver devletleriyle Türkiye üzerinde pazarlıkları ve Balkan politikasıdır İngiltere de bu sırada Türk-Rus ilişkilerini yakınlaştırmaya çalışmıştır19
Bu sırada Sovyetler Birliği ile İngiltere ve Fransa arasında da görüşmeler yapılmaktaydı Ancak bu üç devlet arasındaki görüşmeler kısa süre içerisinde kesilmiştir 23 Ağustos 1939’da Almanya-Sovyetler Birliği Dostluk Antlaşması yapılmıştır Bu da Türkiye’yi ister istemez etkilemiştir Çünkü Türkiye Sovyetler Birliği ile silâhlı bir çatışmaya sürüklenmek istemiyordu20
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki görüş ayrılıklarına rağmen Türkiye Sovyetler Birliği’nin Barış Cephesine katılacağına inanmıştı 23 Ağustos Paktı ile Sovyetler Birliği Almanya ile diplomaside sıkı bir işbirliği içerisine girmiştir Almanya Boğazların Batılılar tarafından kullanılmasından korktuğundan dolayı Sovyetler Birliği vasıtasıyla Türkiye’ye baskı yapmaya çalışmıştır Sovyetler Birliği de Boğazların Batılıların eline geçmesini istemiyordu21
Sovyetler Birliği’nin 23 Ağustos 1939 tarihinde Almanya ile bir Saldırmazlık Paktı imzalaması ile Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin de katılacağı ümidi ile katıldığı “Barış Cephesi”nde Türkiye iki Batılı devlet ile yalnız kalmıştır22
Almanya ve Sovyetler Birliği arasındaki bu paktın imzalanmasından hemen sonra savaş başlamıştır Almanya ile Sovyetler Birliği Polonya’yı, ayrıca Sovyetler Birliği Baltık ülkelerini işgal etmeye başlamıştır
Bu gelişmeler sırasında Sovyetler Birliği’nin daveti üzerine bir dostluk antlaşması yapmak üzere Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Genel Sekreter Yardımcısı Cevat Açıkalın ve Siyasî İşler Genel Müdürü Feridun Cemal Erkin’in içinde bulunduğu bir heyet 22 Eylül 1939’da Sovyetler Birliği’ne hareket etmiş ve 25 Eylül 1939’da Moskova’ya ulaşmıştır23
Bu sırada Türkiye’nin amacı İngiliz ve Rus dostluklarını bağdaştırmaktı Rusya’nın amacı ise farklıydı Çünkü Türkiye Almanya’yı çevreleyen pakta girmiş ve Rus-Alman Paktı 23 Ağustosta tamamlandıktan sonra da Almanya ısrarla Türkiye’nin tarafsızlığının sağlanması için Sovyet Hükûmetine baskıda bulunmuştur Bu ziyaret sırasında Sovyetler Birliği’nin amacı Türkiye’yi “Barış Cephesi”nden ayırmaktı24
Türk Heyeti 26 Eylül 1939 tarihinde Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Molotov ile görüşmelere başlamıştır25 Ancak görüşmelerde Sovyetler Birliği bir Türk-Sovyet Anlaşması yerine Möntrö Boğazlar Sözleşmesi üzerinde kendi lehlerine bazı değişiklikler yapılmasını istemişlerdir Ayrıca Türk-İngiliz-Fransız Üçlü Antlaşmasının Sovyetler Birliği’nin gelecekteki çıkarlarına aykırı olduğundan bu antlaşmadan da bazı değişiklikler yapılması istenmiştir26 Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu Üçlü Andlaşma’nın parafe edilmiş olduğundan ve Boğazlar Sözleşmesinin ise uluslararası bir niteliğe sahip olması nedeniyle değiştirilmesinin mümkün olamayacağını söylemiştir
Bu görüşmeler sırasında Alman Dışişleri Bakanı Von Ribbentrop da Moskova’ya gelince Türk-Sovyet görüşmelerine Almanya’nın etkisi de olmaya başlamıştır Bunun üzerine Sovyetler Birliği, Türk-Sovyet görüşmelerini ertelemiştir Molotov, Almanya Dışişleri Bakanı ile olan görüşmelerini öne alıp 28 Eylül 1939’da Sovyetler Birliği ile Almanya arasında yeni bir antlaşma ve gizli protokoller imzalanmıştır Türk-Sovyet görüşmeleri 1 Ekim 1939’da yeniden başlamıştır Görüşmelere Şükrü Saraçoğlu, Stalin ve Molotov katılmıştır Sovyetler Birliği yine eski istekleri tekrarlamıştır27
Sovyetler Birliği Almanya’nın da etkisiyle Türkiye’ye eski şartları da içerisine alan bir antlaşma teklifi sunmuştur Bu antlaşma şartlarından bazıları şöyleydi:
1 Barış ve savaş zamanında, Türkiye tarafsız veya savaşan olsun, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlere ait savaş gemilerinin Boğazlardan geçmeleri ve Karadeniz’e girmeleri söz konusu olduğu zaman her defasında Türk ve Sovyet Hükûmetleri birbirlerine danışacak ve birlikte karar vereceklerdir
2 Türkiye, Montreux Sözleşmesi’nin 18 maddesinde öngörülen tonajın beşte birini aşan, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerini Boğazlar’dan geçirmeyecektir
3 Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin insani bir amaç ile Karadeniz’e gönderecekleri savaş gemilerini Boğazlar’a ve Karadeniz’e sokmayacaktır
4 Muharip devletlere mensup olup, Milletler Cemiyeti Konseyinin kararı ile gönderilen savaş gemilerinin geçişi ancak Sovyetler Birliği’nin bu karara katılması halinde mümkün olacaktır
5 Türkiye ve Sovyetler Birliği, aralarında önceden anlaşma sağlanmadan, Boğazlar’dan geçiş rejiminin değiştirilmesiyle ilgili hiçbir görüşmeye katılmayacaklardır28
Görüldüğü gibi bu önerilerle “boğazların ortak savunulması için bir paktın kurulması, Türkiye ile imzalanacak antlaşmanın Sovyetler Birliği’ni hiçbir şekilde Almanya ile silâhlı bir çatışmaya sürüklenmeyeceğini öngören Almanya lehine bir kaydın antlaşma metnine konulması, Montreux Sözleşmeleriyle Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine boğazların kapatılması, Sovyetler’in Baserabya’yı ve Bulgaristan’da Dobruca’yı ellerine geçirmeleri karşısında Türkiye’nin tarafsız kalması” istenmekteydi
Sovyetler Birliği’nin bu tür istekleri Türkiye’nin güvenliğini ve bağımsızlığını ilgilendiren hususlardı Bu nedenle de Sovyetler Birliği’nin sunduğu bu teklifleri Şükrü Saraçoğlu reddetmiş ve 17 Ekim 1939 tarihinde Moskova’dan ayrılmıştır Böylece Türkiye ile Sovyetler Birliği’nin yolları ayrılmıştır29
Bu görüşmeler Türk-Sovyet ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur Bu döneme kadar Türkiye devamlı olarak Rusya’ya danışarak hareket etmiş ve Rusya’nın menfaatlerini devamlı olarak gözetmiştir30
Moskova’da yapılan görüşmelerden sonra Türkiye Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik politikasında büyük endişe duymaya başlamıştır Sovyetler Birliği’nin Boğazlar üzerindeki emelleri ve istekleri Türkiye’nin Boğazlar konusundaki politikasına ters düşüyordu31
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1 Kasım 1939 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 6 dönem 1 yasama yılını açış konuşmasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında yapılan bu görüşmeleri aşağıdaki şekilde değerlendirmiştir: “Malumunuz olduğu veçhile Hariciye vekilimiz, Sovyet Hükûmetinin misafiri olarak Moskova’da üç hafta kadar temas ve müzakerede bulundu Bu müzakerelerden, eski dostumuz Sovyet İttihadile aramızda bugünkü mesud münasebetlerden daha ileri bir vaziyet ifa edecek bir anlaşma meydana geleceğini ümid etmiştik Neticeye varmak için iktidarımızda bulunan bütün gayreti sarf etmiş ve bir an muvaffakiyetin elde edildiği anlayışına varmıştık Buna rağmen, bizim menfaatimize olduğu kadar karşı tarafın menfaatine de muvafık olduğunu zannettiğimiz neticenin istihsali, bu defa mümkün olamamıştır Bununla beraber, bilirsiniz ki, iki komşu memleket arasındaki dostluk kuvvetli esaslara müsteniddir Bu devrin muvakkat icablarından doğan şartlar ve imkânsızlıklar, bu dostluğu ihlal etmemelidir Biz mazide olduğu gibi atide de Türk-Sovyet münasebetlerinin dostane seyrini samimi olarak takib edeceğiz32”
Türk-İngiliz-Fransız İttifakı ve Rusya’nın Tutumu
Şükrü Saraçoğlu’nun Moskova ziyareti ve sonucunda herhangi bir antlaşma yapılmaması üzerine Ankara’da 19 Ekim 1939’da Türk-İngiliz-Fransız İttifakı imzalanmıştır 33 Bu ittifak antlaşması maddeleri ise şunlardı:
1 Bir Avrupa devletinin saldırısı ile başlayan ve İngiltere ile Fransa’nın katılacakları bir savaş Akdeniz’e intikal ettiği takdirde Türkiye, İngiltere ve Fransa’ya yardım edecekti Savaş Akdeniz’e intikal etmediği takdirde taraflar istişarede bulunacaklar ve Türkiye böyle bir halde hiç değilse İngiltere ve Fransa’ya karşı tarafsız bir politika izleyecekti
2 Türkiye bir Avrupalı devletin saldırısına uğrarsa İngiltere ve Fransa Türkiye’ye yardım edecekler
3 Türkiye, Romanya ve Yunanistan’a verdikleri garantilerin yerine getirilmesinde İngiltere ve Fransa’ya yardım edecekti
4 Bunların dışında Türkiye, ittifak antlaşmasına ek 2 numaralı protokolle, antlaşmadan doğan taahhütlerin kendisini Sovyetler Birliği ile savaşa sürüklemeyeceği hakkında bir ihtirazı kayıt koydu
Türkiye’nin böyle bir ihtirazı kaydın antlaşmaya konmasını istemesinin nedeni Sovyetler Birliği ile ilişkilerini bozmak istememesiydi34
5 Taraflar bu antlaşmanın uygulanması sonucu olarak savaşa girerlerse, mütareke ya da barışa birlikte karar vereceklerdi
6 Antlaşmanın yürürlük süresi onbeş yıl olacaktı35
İttifakın imzalanmasından bir gün sonra 20 Ekim 1939 tarihinde Ankara’da İngiltere, Fransa ve Türkiye arasındaki ittifaka ek olarak iktisadî ve malî anlaşmalar da imzalandı Bu anlaşmalara göre İngiltere ve Fransa savaş malzemesi tezviyatını karşılamak üzere Türkiye’ye 25 milyon Sterlinlik, yirmi yıl vadeli %4 faizli bir kredi açmaktaydılar Daha sonra İngiltere ve Fransa ile iktisadî, malî ve askerî konular üzerinde başka görüşmeler de yapıldı36
Türkiye bu ittifak antlaşmasıyla İngiltere ve Fransa’nın yardım ve desteğini sağlamış, aynı zamanda Sovyetler Birliği ile bir savaşa sürüklenmek istemediğini göstermekle birlikte ondan ayrılarak Batılı devletlere yaklaşmıştır Türkiye’nin Sovyetler Birliği ile olan dış siyasetinde önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır Bundan dolayı Sovyetler Birliği Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile olan ittifakını tepkiyle karşılamıştır Bu antlaşmaya yine bir tepki olarak Sovyetler Birliği, Türkiye’ye yapmakta olduğu petrol sevkiyatını durdurmuştur
Türkiye izlediği bu politika ile İtalya ve Almanya saldırısına ve Sovyetler Birliği tehlikesine karşı İngiltere ve Fransa’nın yardımını sağlayarak bir denge politikası izlemiştir Ancak 1940 yılı yazında Almanya’nın Fransa’yı yenmesi ve topraklarının bir bölümünü işgal etmesiyle Fransa’nın Türkiye’ye destek sağlaması imkânı ortadan kalkmıştır37
Türk-İngiliz-Fransız İttifakı Sonrası Türkiye Sovyetler Birliği İlişkileri
21 Ekim 1939’da İzvestia Gazetesi “İngiliz ve Fransızların Türk-Rus dostluğunu kullanarak, Rusya ile Almanya’nın arasını açmaya çalıştıklarını, barış politikasına bağlı Rusya’nın bu oyuna gelmediğini, Türkiye’nin ise bir harbe doğru sürüklenmeye başladığını yazmıştır38
Bu sırada Londra basını Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında bir savaşın çıkmak üzere olduğu yönünde bir takım iddialarda bulunmaya başlamıştır İki ülke arasındaki ilişkileri kötüleştirecek her türlü olayı önlemek amacıyla Başbakan Refik Saydam radyoda yaptığı konuşmada Türk-Sovyet ilişkileri hakkında şu açıklamayı yapmıştır: “Şu son günlerde dolaşan gizli amaçlı rivayetlere rağmen Sovyetler Birliği ile ilişkilerimizde hiçbir değişiklik yoktur Herkesin ancak şahsı adına teminat verebileceği bir anda yaşamaktayız Bizim kendi hesabımıza Sovyetler Birliği’ne harb ilân etmek niyetimiz katiyen yoktur Sovyetler Birliği’nin de Türkiye’ye karşı bir tecavüze geçeceği hakkında hiçbir delil mevcut değildir”39
31 Ekim 1939 tarihinde ise Rusya Yüksek Şurasında konuşan Molotof “Türkiye temkinli tarafsızlık politikasını bir yana iterek Avrupa savaş yörüngesine girdi Sovyetler Birliği ise ellerinin bağlı olmamasını ve tarafsızlık politikasını tercih etti Türkiye bu kararından dolayı bir gün pişman olacak mı göreceğiz” demiştir
Ancak Rusya’nın bu tarafsızlık politikası 22 Haziran 1941 tarihinde Almanya’nın saldırısına uğramasına kadar sürmüştür Buna karşın Türkiye savaşın sonuna kadar tarafsız kalabilmiştir Bu sefer de Türkiye tarafsız kalması nedeniyle Rusya tarafından tenkit edilmiştir40
Almanya Yayılmacılığı Karşısında Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin Türkiye’yi Kendi Taraflarına Çekme Çabaları
Almanya 1940 yılı yazından itibaren Türkiye’yi kendi safına çekmek amacıyla yoğun bir propaganda faaliyeti içerisine girmiştir Türkiye ise 14 Haziran 1940 tarihinde topraklarına bir saldırı olmadıkça Türk-İngiliz-Fransız İttifakı yükümlülüklerinin gereği olarak savaşa katılmayacağını açıklamıştır Almanya bu sırada Türkiye’yi İngiliz-Fransız ittifakından koparıp Sovyet tehdidi altına sokarak Mihver Bloku’na katılmasını sağlamaya çalışmıştır41
Stalin 1 Temmuz 1940’da Moskova’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Stafford Cripps’den Türk-Sovyet ilişkilerini iyileştirilmesi konusunda İngiltere’nin yardımını istemiştir Bu teklif İngiltere’nin de işine gelmekteydi Çünkü Türk-Sovyet işbirliği sağlanırsa bir yandan Almanların Balkanlara ve Karadeniz’e inmeleri önlendiği gibi Türkiye’nin Sovyetler Birliği baskısı sebebiyle Almanya’ya yanaşmasının da önlenebileceği düşünülmüştür42
İngiltere bu konuda Türkiye’nin nabzını yoklamış, Türkiye ise Sovyetlerle ilişkilere büyük önem verdiklerini ancak Türkiye tam bağımsızlık ve emniyet endişelerini tamamen hesaba katmayan bir uzlaşmayı kabule kesinlikle taraftar olmadıklarını İngiliz Sefirine bildirmiştir43
Almanya 3 Temmuz 1940 tarihinde Fransa’nın Bakü petrollerini bombalama hareketi hususunda Türkiye ile görüştüğü yolunda bazı gizli belgeleri açıklaması Türk Sovyet ilişkilerini zor bir duruma sokmuştur
Gerçekte Türkiye’nin bu eyleme destek vereceğine dair açık bir kanıt olmamasına rağmen Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin arası açılmıştır Sovyet Rusya olaya çok sert tepki göstererek Türkiye’yi saldırganlıkla suçlayıp, büyükelçisini geri çağırmıştır 44
1940 Yılı Ekim ayında İtalya Yunanistan’a saldırırken Almanya da aynı yıl içerisinde Macaristan ve Romanya’yı işgal etmiştir45
Sovyetler Birliği de Balkanlar vasıtasıyla boğazlara ulaşmak için bir takım faaliyetler içerisine girmiştir Bulgaristan Nafia Nazırı Vasilev de Dobruca’nın kurtuluşunu kutlamak amacıyla yaptığı konuşmasında bu husus ile ilgili olarak Bulgaristan’ın Moskova tekliflerine mukavemet edebildiğini ve bundan sonra da etmeğe muvaffak olacağını vurguladıktan sonra şunları söylemiştir:
“Sovyet Rusya, Bulgaristan yolu ile Boğazlara ulaşmak istiyordu Moskova Hükûmeti’nin, Sofya Hükûmetine 1940 İkinci Teşrininde tevdi ettiği notanın hedefi bu idi Eğer Bulgaristan Sovyet Rusya’nın parlak vaadlerine kapılsaydı, tekrar boyunduruk altına girmek tehlikesine maruz kalacaktı Rus kıtalarının Bulgaristan’a girmesi, memleketimiz istiklâlinin sona ermesi demek olacaktı”46
Balkanlarda Alman tehlikesinin artması ile birlikte İngiltere Ocak 1941 tarihinden itibaren Türkiye’nin Almanya’ya savaş ilân ederek savaşta yer alması için baskıda bulunmaya başlamıştır Bu sırada Amerika da İngiltere yanında yer alarak, Türkiye Almanya’ya karşı direnecek olursa Türkiye’ye de yardım edeceklerini bildirmiştir Türkiye ise bu iki ülkenin amaçlarını desteklediğini ancak herhangi bir yükümlülük altına girmeyeceklerini bildirmiştir İngiltere bu sırada Türkiye’de üs istemişse de İsmet İnönü, İngiliz askerî kuvvetlerinin Türkiye’ye girmesine izin vermeyeceğini bildirerek, İngiltere’nin vaad ettiği savaş malzemelerini göndermesini istemiştir
Sovyetler Birliği de bu sırada Türkiye’nin Müttefikler safında savaşa girmesi için baskıda bulunmuştur Bu sırada İngiltere aracılığı ile Amerika Türkiye’ye bir miktar askerî yardımda bulunmuştur47
1940 yılı sonlarında ve 1941 yılı ilk aylarında Almanya Balkanlarda yayılma hareketine girişmiştir Kısa süre içerisinde tüm Balkanlar doğrudan ve dolaylı olarak Almanya’nın nüfuz sahası altına girmiştir48 Bulgaristan ile Türkiye 17 Şubat 1941’de bir Türk-Bulgar Saldırmazlık Demecini imzalamışlardır49 Bu ittifakla Balkanların savaşa girmesi önlenmeye çalışılmıştır Ancak daha sonra Bulgaristan Üçlü Pakta yani Alman cephesi tarafına geçti Nisan 1941’de Almanlar Yunanistan ve Ege adalarını işgal etmeye başlamışlardır50
Almanya’nın Balkanlardaki yayılmacılığı İngiltere ve Türkiye’yi endişelendirdiği gibi Sovyetler Birliği’ni de endişelendirmeye başlamıştır Bu durum üzerine Sovyetler Birliği yeniden Türkiye’ye yanaşmaya başlamıştır Çünkü Balkanlardaki Almanya’nın yayılmacılığına karşı Türkiye’nin göstereceği mukavemet Sovyetler Birliği için önemliydi Bunu bilen Sovyetler Birliği hemen harekete geçerek, 25 Mart 1941’de Türk Hükûmetine başvurarak 1925 tarihli Tarafsızlık ve Saldırmazlık Paktı’nı teyid etmişlerdir Bu yolla 1939’da Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun Sovyetler Birliği’ne yaptığı seyahatin kötü hatıralarını silmeye çalışmışlardır 51 Ayrıca Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin düzelmeye başlaması sonucunda iki ülke arasında 25 Mart 1941’de ortak bir deklarasyon yayınlanmıştır Buna göre, iki devletten biri saldırıya uğrar ve savaşa girerse, diğeri onun “tam anlayış ve tarafsızlığına güvenebilecekti ” Böylece Almanya’nın yayılmacı hareketi tekrar Türkiye ile Sovyetler Birliği ilişkilerini düzeltmiştir52
Türkiye dünyada gerginliğin artmaya başlaması üzerine topraklarımıza yönelebilecek herhangi bir saldırıyı önlemek amacıyla batıda Edirne-Kırklareli arasını kapsayan “Çakmak Müdafaa Hattı”nı kurarken, doğuda da Kars’tan Zevin’e kadar olan hatta, “Erzurum Müdafaa Hattı”nı güçlendirmeye başlamıştır Savaşın başlaması ile de ülkede seferberlik ilân edilerek, gerekli önlemler alınmıştır53
Almanya bu sırada Türkiye üzerinden Orta Doğu petrollerine uzanmak istiyordu Alman askerî kuvvetlerinin Bulgaristan ve Yunanistan yönünden Türk sınırına yaklaşması Türkiye’yi endişelendirmiştir Bu sırada Almanya’nın Sovyet Rusya ile olan savaşları sürdüğünden dolayı Almanya Türkiye tarafından da bir cephe açarak kuvvetlerini dağıtmak istemiyordu54 Bu nedenle 18 Haziran 1941 tarihinde Almanlar Türkiye ile bir “saldırmazlık paktı” imzalamışlardır Böylece Türkiye tarafsızlık politikasını iyice takviye etmiştir Ayrıca Bu politika Türkiye’ye savaşa girmeden zaman kazanma olanağı vermiştir55 Ancak bu antlaşmanın imzalanmasını başta Sovyet Rusya olmak üzere ABD ve İngiltere iyi karşılamamıştır Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’ye yaptığı yardımı hemen kesmiştir 56
Türkiye, Almanya ile yaptığı bu antlaşma ile iki blokla da iyi ilişkiler kurmasının yanı sıra tarafsızlığını da devam ettirmiştir 57
1 Mart 1941’de Bulgaristan’ın Mihver’e katılması, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye daha çok yaklaşmasına sebep olmuştur Türkiye’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi durumunda Sovyetler Birliği’nin tarafsızlığına güvenebileceğini bildirmiştir58
Türkiye’nin tarafsız olması Almanya’ya Kafkasya ve Süveyş Kanalı yönündeki istila yollarını kapattığı gibi Boğazların kapanması ve Sovyet Rusya’ya bu yoldan Müttefiklerin yardımının da gitmemesi demekti Böylece Türkiye’nin önemi bir kat daha artmıştır
Almanya Türkiye ile antlaşma yapıp güneydoğu cephesini sağlama aldıktan sonra 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne savaş açmıştır Almanya’nın Rusya’ya saldırmasıyla Türkiye’nin o ana kadar endişe duyduğu Alman-Sovyet ittifakı bloku yıkılmıştır Ayrıca artık Sovyetler Birliği’nin Müttefik Devletler safına geçmesi Türkiye açısından rahatlık yaratmış ve Türkiye’nin dış siyasetinde önemli gelişmelere neden olmuştur59
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Bakanlar Kurulu, Almanya-Sovyetler Birliği harbi nedeniyle ortaya çıkan bu durum karşısında 22 Haziran 1941 tarihinde tarafsız olduğunu ilân etmiştir60
İsviçre’de çıkan Basler Nachricten Gazetesinin 10 09 1941 tarihli nüshasında “Ankara’da Nikbinlik” başlığı altında bir makale yayınlanmıştır Makalede Türkiye’nin savaşta tarafsız kalma çabalarının halk tarafından önümüzdeki kışın da savaşa girilmeden geçirileceği iyimserliğinin ortaya çıktığı vurgulanmıştır Vatan Gazetesi bu makale hakkında bilgi verirken bir taraftan da “her iki tarafın Türk bitaraflığına saygı göstermelerini icap ettiren sebepler vardır” demektedir61
Üçler Konferansı 30 Ağustos 1941 tarihinde Moskova’da İngiliz ve Amerika murahhaslarının katılımı ile Molotof’un başkanlığı altında başlamıştır Konferansta zafer elde edilinceye kadar Ruslar savaştıkları takdirde İngiltere ve Amerika’nın Sovyetler Birliği’ne her türlü yardımı yapacaklarını garanti etmişlerdir62
Türkiye’nin kazandığı önemi İngiltere Başbakanı Churchill şöyle ifade etmiştir: “Türkiye’nin tutumu hem İngiltere hem de Sovyetler Birliği için gittikçe önem kazanmaktadır…”
İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında yakınlaşma meydana gelerek, İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden Moskova’da Sovyetler Birliği lideri Stalin ile görüşmüştür Bu görüşme sırasında Stalin, İngiliz Dışişleri Bakanı’na kendine göre Avrupa’ya yeni bir düzen ve siyasî harita getiren önerilerini açıklamış ve bu yeni siyasî haritada Türkiye ile ilgili olarak da şu önerileri olmuştur:
“…Türkiye’nin, Ege’de Yunanistan için önemli adalarla ilgili bazı ayarlamalar dışında, Oniki Ada’yı almasını telkin etti Türkiye aynı zamanda Bulgaristan’da ve mümkünse Kuzey Suriye’de de bazı yerleri almalıdır…(dedi)”
Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Haydar Aktay’ın Şubat 1942’de Ankara’ya çektiği telgrafa göre, Stalin’in ısrarı sonucunda bu öneriler İngiliz Dışişleri Bakanı Eden tarafından kabul edilmiştir Ancak Türkiye’nin savaşa girmediği halde bu derecede kayrılması İngilizlerin eleştirilerine neden olmuştur
Sovyetler Birliği Büyükelçisi Türkiye Dışişleri Bakanı’na Türkiye’nin dürüst tutumundan dolayı çok memnun olan Sovyet Hükûmeti’nin Türkiye’ye Oniki Ada’yı ve Rusçuk’a kadar Bulgar topraklarını vermek suretiyle tarafsızlık politikasından dolayı ödüllendirilmesi gerektiğini İngilizlere bildirdiklerini dile getirmiştir
Ancak Türkiye’ye karşı yapılan bu tür toprak verilmesi önerilerinin Türkiye’nin tarafsızlık politikasını bozacağından dolayı Türkiye bu tür önerileri nazik bir şekilde kabul etmemiştir Çünkü Sovyetler Birliği’nin politikası ortaya çıkan durumlara göre değişmekte olup bu değişikliği de Boğazlar üzerindeki amaçların gerçekleştirmesi belirlemekteydi Daha önce de 1940 yılı Kasım ayında Sovyetler Birliği Bulgaristan’a Midye-Enez hattına kadar olan Türk topraklarını önermişti Bu önerinin nedeni de Bulgaristanlı yöneticilere göre Bulgaristan’ı Türkiye ile birbirine karşı düşman ederek Boğazlara inmekti63
24 Şubat 1942’de Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi Von Papen’e yapılan suikast teşebbüsünün Rus ajanları tarafından tertiplendiğinin anlaşılması ve bu konunun mahkemeye intikal ederek iki Sovyet ajanının mahkum edilmesi ilişkileri daha çok gerginleştirmiş ve Sovyetler Birliği Türkiye’ye baskı yapmaya başlamıştır64
Almanya’nın Stalingrad ve Alameyin muharebelerindeki yenilgilerinden sonra Türkiye’ye karşı olan Rus tehlikesi artmaya başlamıştır Türkiye’nin savaş sırasında izlediği politika Sovyetler Birliği basınının tenkitlerine hedef olmaya başlamıştır65
Bu arada Türkiye, 1942 yılı yaz aylarında, Kafkasya üzerinden gelebilecek bir Rus tehlikesine karşı Trakya’dan 26 tümen askerî Sovyetler Birliği sınırına kaydırmıştır 66
Savaş boyunca Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nden duyduğu endişe hiçbir zaman kaybolmamıştır Türkiye, Almanya’nın yenilmesi sonrası Sovyetler Birliği’nin kazanacağı bir zaferin Türkiye açısından doğuracağı kötü ihtimalleri devamlı olarak göz önünde tutmuştur Tüm bu şartlara rağmen Türkiye tarafsızlık politikasından ayrılmamıştır Türkiye Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, 27 Ağustos 1942 günü Almanya Büyükelçisi Von Papen ile yaptığı bir görüşmede, bir Türk olarak Rusya’nın yıkılmasını çok istediğini ve böyle bir fırsatın bin yılda bir defa ortaya çıkabileceğini, ancak Türkiye’nin tarafsızlık politikasından kesinlikle ayrılmaması gerektiğini dile getirmiştir67
1942 Yılı Kasım ayından itibaren Sovyetler Birliği Alman ilerleyişini Stalingrad’da durdurarak avantajlı bir duruma geçince Türkiye’ye karşı eski düşmanlık politikasını tekrar uygulamaya koymuştur Türkiye’nin savaş içindeki dış politikası Sovyet baskısına ve eleştirilerine hedef olmuştur68
Türkiye’nin tarafsızlık politikasını devam ettirmesi artık Müttefiklerin işine gelmemekteydi Bu nedenle 18 Kasım 1942’de Churchill, Mısır’daki kurmaylarına “Türkiye’yi baharda savaşa sokmak için en yoğun ve sürekli çaba harcanmalıdır” emrini vermiştir Ayrıca 24 Kasımda da Churchill, Stalin’e: “Benim görüşüme göre hepimiz Türkiye’yi yanımızda savaşa sokma çabalarını tazelemeliyiz” demiştir Stalin ise 28 Kasımda verdiği cevapta: “Türkiye’yi baharda savaşa sokmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır Hitler ve suç ortaklarının yenilgisini çabuklaştırmak bakımından bu çok önemlidir” demiştir69
1943 Yılı başlarına gelindiğinde Müttefikler, Kuzey Afrika’ya çıkartma yapmış, Sovyetler Birliği Stalingrad ve çevresindeki askerî taarruzlarını arttırmıştır70 Sovyetler Birliği’nin kararlı bu askerî hareketleri sonucunda Almanlar Stalingrad’da yenilmiş ve savaşı Sovyetler Birliği kendi lehlerine çevirmişlerdir71 Müttefikler, savaşın devamını sağlamak, zafere ulaşmak için gerekli önlemleri almak ve savaş sonrası düzeni belirlemek için aralarında çeşitli toplantılar yapmışlardır Savaşın yürütülmesini sağlamak için Kazablanka Konferansı, Washington ve Quebeck Konferansı yapılmıştır Savaş sonrası düzeni belirlemek için de Moskova Konferansı, Kahire Konferansı, Tahran Konferansı, Yatla Konferansı ve San Fransisco Konferansı’nı düzenlemişlerdir72
14-24 Ocak 1943 tarihleri arasında yapılan73 Kazablanka Konferansı’nda Roosevelt-Churchill buluşarak, Mihverin kayıtsız ve şartsız teslimine kadar taarruza devam kararı alıp, 1943 yılı içerisinde yapılacak taarruz plânları hazırlanmıştır Stalin de davet edilmesine rağmen gelmemiştir74
Bu sırada yine de savaşı kimin kazanacağı belli değildi Almanların Balkanlarda bulunması nedeniyle Türkiye’nin tarafsızlık politikası izlemesi daha da zorunlu bir hale gelmiştir Ancak müttefikler onu savaşa sokmaya çalışmışlardır75 İngiliz Başbakanı W Churchill, bu işi müzakere için Türkiye’ye gelmiş ve Adana’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşmüştür Bu sırada Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak hazır bulunmuşlardır 30-31 Ocak 1943 tarihinde heyetler arası görüşmeler yapılmıştır Türk heyetini Başbakan Şükrü Saracoğlu, Mareşal Fevzi Çakmak, Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu temsil ederken, İngiliz heyetini ise İngiliz Büyükelçisi Hugessen, Sir Cadogan, General Wilson, General Alexander temsil etmiştir Görüşmelerde Türk ve İngiliz siyasî düşüncelerinin aynı olduğu ortaya çıkmıştır76 Şükrü Saraçoğlu Sovyetler Birliği’nin savaştan sonra emperyalist olacağını ve çok taraflı antlaşmaların Türkiye’ye gerçek bir garanti veremeyeceğini Churchil’e bildirmiştir77 Bu görüşmede Türkiye’nin Almanya’nın yenilmesinden sonra Sovyetler Birliği’nin Avrupa’da egemen ve güçlü duruma gelmesinden çekindiği ortaya çıkmıştır78 Görüşmelerde İngiltere Başbakanı Churchill Türkiye’ye geliş maksadının Türkiye’nin silâh ve malzeme ihtiyaçlarını belirlemek olduğunu ifade etmiştir79 Churchill, yapılan ittifak antlaşması gereği olarak Türkiye’nin savaşa girme sorumluluklarını yerine getirmesini istemiştir Antlaşmaya göre savaş Doğu Akdeniz’e sıçrarsa, Türkiye müttefikleri safında savaşa girecekti Savaş da çoktan Doğu Akdeniz’e sıçramıştı Ancak Türkiye savaşa girmemek için bir yol bularak dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Churchill’e “50 tümenimiz var, onu donatınız savaş girelim” deyince İngilizler bu askerî yardımı yapamayacakları için Türkiye’yi savaşa zorlamaktan vazgeçmişlerdir80
Churchill, Adana Konferansı’ndan sonra Stalin’e gönderdiği yazıda şu hususları dile getirmiştir: “…Tabiatıyla Sovyet Rusya’nın büyük kuvveti karşısında büyük endişeleri vardır Onlara, tecrübeme göre, Sovyetler Birliği’nin hiçbir zaman bir taahhüdü ve anlaşmayı ihlâl etmediğini, kendileri için iyi terkip yapma zamanının şimdi olduğunu ve Türkiye için en emin yerin barış masasında kazananlar olarak oturmasının olduğunu belirttim Bütün bunları ortak yararımız ve ittifakımıza uygun olarak söyledim ve sizin de onaylayacağınızı umarım…”
Stalin ise bu yazıya verdiği cevapta, kendilerinin Türkiye’ye yanaşması yerine Türkiye’nin kendilerine yaklaşmak zorunda olduğu yönündeki görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Türkiye’nin uluslararası durumu çok nazik olmakta devam ediyor Türkiye’nin bir taraftan SSCB ile tarafsızlık ve dostluk anlaşması diğer taraftan da Alman saldırısından üç gün önce Almanya ile yaptığı dostluk anlaşması var  Bırakın Türkiye bize yaklaşsın”81
Adana görüşmeleri sırasında Türkiye’nin kuşkularını İngiltere’ye anlatması ve ikna etmesi üzerine Sovyetler Birliği tepki göstererek, Türk ordusunun takviyesinin Almanya’ya karşı yapılan savaşla bir ilgisinin olmadığını dile getirmiştir82
Adana Konferansı’ndan sonra İngiltere’nin isteği doğrultusunda Türk-Rus yakınlaşma görüşmelerine Moskova’da Şubat 1943’te başlanmıştır Toplantı sonucunda Türkiye temsilcisi Cevat Açıkalın’ın Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki dostluğu ortak bir bildiri ile açıklama isteği Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov tarafından kabul edilmemiştir Türkiye, Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerini İngilizlerle olan ilişkiler paralelinden sağlamak isterken, Sovyetler Birliği’nin ise bunun dışında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında bir işbirliği istemeleri üzerine Türkiye bunu kabul etmemiştir83
Türkiye Boğazlarla ilgili olarak Montreux Sözleşmesi’ne harfiyen uyulmasında ısrar etmiştir Ayrıca Türkiye savaşan taraflara karşı dostane hareket tarzı ile kendi menfaatlerini en iyi müdafaa edeceğine bu sırada inanmaktaydı84
Başbakan Şükrü Saracoğlu Mecliste yaptığı konuşmada da tarafsızlık politikasını sürdürecekleri yönünde görüşlerini dile getirmiştir Başbakan Saracoğlu’nun bu konuşması Avrupa’da da etkili olmuş ve Alman sözcüsü tarafından “Saracoğlu, Türkiye’nin bitaraflık siyasetine sadık kalacağını teyid ve tesbit etti” şeklinde yorumlanmıştır85
18 Nisan 1943 günü Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu, hükûmet adına Mihver grubu ve tarafsız devletler temsilcilerine 400 kişilik bir yemek vermiştir Katılım oldukça fazla olmuştur86
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 9 Haziran 1943 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi büyük kurultayında yaptığı konuşmada tarafsızlık politikasını teyit etmesi tüm dünyada memnuniyetle karşılanmıştır Alman radyosu, İsmet İnönü’nün konuşmasını çeşitli dillerle yayınlamış ve Berlin gazeteleri ise en önemli sütunlarında bu konuşmaya yer vermişlerdir Amerika ve İngiltere gazeteleri okuyucuları da Türkiye’nin bu politikasını anlayışla karşılamışlardır Londra’da Reuter’in diplomatik muharriri ise bu konuşma ile ilgili olarak 9 Haziran 1943 tarihinde şu yorumu yapmıştır: “Türkiye Cumhur Reisi İnönü’nün Parti Kurultayında söylediği nutuk, Türk siyaseti hakkında beklenen doğru ve kat’i bir demeci ihtiva etmektedir Harb bahsinde, Türkiye’nin siyaseti, her türlü tecavüze karşı Türk toprağını ve Türk hükümranlığını müdafaa için silâhlı hazırlanma ile müterafik bir tarafsızlık siyasetidir Türk sempatisinin ne tarafa müteveccih olduğu İngiltere’de pek iyi bilinmektedir Gene şu cihet de kabul olunmalıdır ki, Türk dış siyasetinin temel taşını, Adana mülakatı neticesinde ruhen ve maddeten takviye edilmiş olan Türk ve İngiliz ittifak muahedesi teşkil etmektedir”87
19 Ekim ve 2 Kasım 1943 tarihleri arasında Sovyet, ABD ve İngiliz Dışişleri Bakanları Moskova’da toplanarak bir takım görüşmelerde bulunmuşlardır Bu görüşmeler sırasında Türkiye ile ilgili olarak da şu kararlara varmışlardır:
“1 Türkiye’nin ve hürriyet sever diğer devletlerin ilgi duydukları şekilde, Hitler Almanya’sının yenilgisini çabuklaştırmak konusunda, Birleşmiş Milletler safında kendi hissesini yüklenmesi için, iki Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin 1943 sonundan evvel savaşa girmesinin çok arzu edilir olduğunu düşünmektedirler
2 Birleşik Krallık ve Sovyet Hükûmetleri adına, taraflar arasında tespit edilecek en kısa süre içinde, 1943 sonundan önce savaşa katılması için Türkiye’ye telkinde bulunulması hususunda iki Dışişleri Bakanı anlaşmışlardır
3 Türk hava üslerinin ve iki hükûmetin mutabık kalacakları diğer kolaylıkların müttefik kuvvetler emrine tahsis edilmek suretiyle, Birleşmiş Milletler’e bütün yardımın sağlanmasının Türkiye’den derhal talep edilmesi hususunda da ayrıca anlaşmaya varılmıştır88 ”
Moskova Konferansı’nda da Sovyetler Birliği Türkiye’nin savaşa katılması yönündeki kararlılığını belirtmiştir Öyle ki, Molotov’a göre Türkiye’nin savaşa girmesinin istenmesi bir öneri olarak değil bir emir şeklinde yapılmalıdır Sovyetler Birliği Türkiye’nin savaşa girmesiyle Almanya’nın 15 askerî tümenini Sovyet cephesinden çekeceğini düşünüyordu89
1943 Yılı Kasım ayında yapılan Tahran Konferansı’nda Sovyetler Birliği, Türkiye’nin savaşa girmesini sağlamak için tutumunu daha da sertleştirmiştir Stalin, “gerekirse enselerinden yakalayarak” Türklerin savaşa mutlaka sokulması gerektiğini söylemiştir90
Türkiye’nin savaşa girme durumu 1 Aralık 1943 tarihinde yapılan Kahire Konferansı’nda yeniden gündeme gelmiştir Konferansa İnönü, Churchill ve ABD Başkanı Roosvelt katılmıştır İngiltere yeniden Türkiye’yi müttefiklik vazifesini yerine getirmek için savaşa girmeye zorlamıştır Türkiye’nin savaşa girmesi ile savaşın daha tez bitirilmesi amaçlanmıştır
Cumhurbaşkanı İnönü, Türkiye’nin savaşa girmesi için yeterince askerî malzeme ve teçhizata sahip olunmadığını dile getirmiştir Churchill bu durumu önceden biliyordu Bu toplantıda ABD Başkanı Roosvelt de bu yönde ikna edilmiş ve Türk ordusunun modern silâhlarla donatılmadan savaşa girmesinin mümkün olamayacağına karar verilmiştir91
Türkiye, 1943 yılı içerisinde de izlediği dış politika ile Müttefiklerle Mihver Devletleri arasında denge sağlayarak tarafsızlık politikasını devam ettirmiştir92
|