![]() |
Söz Sanatı-Anlamla İlgili Sanatlar
Söz Sanatı-Anlamla İlgili Sanatlar
Sözcüklerin gerçek anlamıyla, bazen nükteli söyleşiye de başvurularak yapılan sanatlar anlamla ilgili sanatlardır. İlham (andırış), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğü, bir dize ya da beyitte bütün anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır. Örnekler: Görmedim kimsede cana senin ânın gibi ân Severim cân ü gönülden seni ben âmn için Zati Ânın, "güzelliğin" ve "onun" anlamlarında kullanılmıştır. Dedim dilber niçin saranp soldun Dedi çekdiceğim dil yâresidir Gevheri Dil yâresi, "gönül yarası" ve "dilin (sözün) yol açtığı yara" anlamlarında kullanılmıştır. Tevriye (artsama), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek demektir. Örnek: Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül Zati Gül, "gül!" (gülmek fiilinden) ve "gül adı verilen çiçek" anlamlarında kullanılmıştır. Tenasüp (oranlama), birbiriyle konu, anlam ya da başka yönlerden ilgili sözcükleri bir arada bulundurma sanatıdır. Örnekler: Akla yelken edip urdukça kıyıda küreği Anafor suların akıntı gibi çağlattık Sururi "Yelken, kıyı, kürek, anafor, su, akıntı, çağlatmak" sözcükleri. Küçüktüm, küçücüktüm Oltayı attım denize Bir üşüşüverdi balıklar Denizi gördüm Orhan Veli Kanık "Deniz, olta, balık" sözcükleri. Leff ü neşr (dür-yay), genellikle bir beyit içinde, birinci dizede önce iki ya da daha çok şeyden söz edip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlikleri ve karşılıkları vermektir. Örnekler: Bağda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü Sünbül ü gül birbirinden sual eyler beni Nedim (Zülf ile yanak ve sünbül ile gül) Şekerdir leblerin, incidir dişin Cevherdir gözlerin, hilâldir kaşın Gevheri (Leb ile diş ve göz ile kaş) Tecahül-i arif (bilmezlikten gelme), bilinen bir şeyi bilmiyormuş ya da başka türlü biliyormuş gibi göstererek anlatmaktır. Örnek: Ey. şuh Nedimâ ile bir seyrin işittik Tenhâca varıp Göksuya bir işret var içinde Nedim Şair sevgilisiyle gezmeye çıkıyor, ama bunu başkasından işitmiş gibi davranıyor. Hüsn-i ta'lil (güzel neden gösterme), herhangi bir olayın meydana gelişini, hayali ve güzel bir nedene bağlamak demektir. Örnekler: Görünen yıldız değil yer yer delinmiştir felek Gün yüzünün hasretiyle tir-i âhımdan benim Necati (Felek: gökyüzü; tir-i âh: ah oku) Niçin sık sık bakarsın öyle mir'at-i mücellâya Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir Nedim (Mir'at-i mücella: ayna; hüsn: güzellik, yüz güzelliği) Mübalağa (abartma), sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi olduğundan büyük ya da az göstermektir. Örnekler: Yazılıp ermeye payânına dek nâme-i şevk Hep ağaçlar kalem olsa kamu yaprak kâğıd Necati Bütün ağaçların kalem, bütün yaprakların kâğıt olarak kullanılmak istenmesi abartmadır. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müthiş tipidir: Savruhır enkaz-ı beşer Mehmet Akif Frsoy Savaşın korkunçluğunu anlatmak için abartmaya başvurulmuş. Tezat (karşıtlık), iki şey arasındaki terslikleri, karşıtlıkları söyleme sanatıdır. Örnekler: Dil gitti gerçi yerine kondu hezâr gam Biri gider biri gelir oldu belâlıların Şeyhülislam Yahya (Gitmek-gelmek) İşkence yaptıkça bana gülerdi Benim sâdık yârim kara topraktır Âşık Veysel (İşkence yapmak-gülmek) Tekrir (yineleme), anlatımı ve ses güzelliğini güçlendirmek amacıyla bazı sözcüklerin yinelenmesidir. Örnek: Büyüksün ilâhî büyüksün büyük Büyüklük yanında kalır pek küçük Ali Haydar Bey Rücu (dönüş), söylenen bir sözü geri çevirip onun yerine daha güçlü bir düşünceyi söylemek demektir. Örnekler: Severim seni cân gibi hata dedim maazallah Ne mikdarı ola canın ki benzeden sana canı Hoca Dehhani Ferda senin dedim, beni alkışladın, hayır Her şey vediadır sana, ey genç... Tevfik Fikret {Ferda: yarın, gelecek; vedia: emanet) Kat (kesme), etkisini artırmak amacıyla sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak biçimde yanda bırakmak demektir. Örnekler: Ey kimsesiz, avare çocuklar... hele sizler Hele sizler... Tevfik Fikret Desem ki: "Ben seni ..." yok, dinlemez ki, hiddet eder Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse, ne der? Orhan Seyfi Orhon Terdit (beklenmezlik), sözü beklenmedik çarpıcı bir sonuçla belirtmektir. Örnekler: Hele var ki bir tablo Görse şaşar Anibal: Ördeklerden bir filo Bir de kazdan amiral Fazıl Ahmet Aykaç Neler yapmadık şu vatan için Kimimiz öldük Kimimiz nutuk söyledik Orhan Veli Kanık İltifat (okşayış), söz arasında, o an hemen uyanıveren bir coşku ile sözü birine ya da bir şeye yönelterek seslenmek demektir. Örnek: Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer Mehmet Akif Ersoy Telmih (anıştırma), söz arasında ünlü bir olayı, bir atasözünü, bir şiir parçasını, bir özdeyişi anımsatmak demektir. Örnekler: Gökyüzünde İsa ile, Tur dağında Musa ile Elimdeki asa ile çağırayım Mevlam seni Yunus Emre İsa'nın göğe yükselişi, Musa'nın Tur Dağı'nda yaşamışlığı söz konusu ediliyor. Acımak Gel etme karınca kardeş, Ağustos böceğine acı Kabahat onun mu sanki Şarkı söylediyse bütün yaz? Muzaffer Tayyip Uslu La Fontaine'in "Ağustosböceği ile Karınca" adlı öyküsü anımsatılıyor. İrsal-i mesel (atasözü kullanma), bir düşünceyi atasözleri, özdeyişler ekleyerek güçlendirmek demektir. Örnekler: Balık baştan kokar bunu bilmemek Seyrani gafilin ahmaklığından Seyrani (Balık baştan kokar.) Kirpikleri uzundur, yârin hayale sığmaz Meşhur bir meseldir mızrak çuvala sığmaz Havai (Mızrak çuvala sığmaz.) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.