ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Hayatından Kesitler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=396)
-   -   Atatürk'ün Tabutunun Açıldığı Gün(9 Kasım 1953) ( Harika Bir Yazi) (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=890609)

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 09:27 PM

Atatürk'ün Tabutunun Açıldığı Gün(9 Kasım 1953) ( Harika Bir Yazi)
 
Bu güzel yazıyı sonuna kadar okumanız ve yorum yazmanız dileğiyle....

Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı. Patalogdu. Arayan ise Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...

Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz."Prof. Mutlu önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu. Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.

Meclis Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda da...Mutlu, görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı. Gerçekten tarihi bir tanıklıktı bu...

Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir hafta boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite üyeleri tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.

Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka talaş doluydu. Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında, ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti geziniyordu. Ve 15 yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı olmuştu.

Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:"Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında uyuyor
gibiydi." Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar. En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes de yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı,
tabuta doğru baktı.

O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı. Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı. Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi.

Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi: "Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını istiyor. "Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.

"Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi. Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15 yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.

Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son durağı olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...

Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12 askerin omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı. Radyodan naklen yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar hüzünlüdür.

Ancak o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem yapılmıştı.

Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir formül enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük ilaç şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem sayesinde Ata'nın naaşı da

-diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-öldüğü günkü haliyle korunabilirdi.

Ancak İslam dini, ölünün defnini şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı. Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in huzurunda Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı. Tabut açılınca tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle Atatürk'ün (mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene katılanlar olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o törene katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan bilgilerin bir kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki Mutlu ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor. Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu ayrıntılarla daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı' Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki o töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı buldular.

İzlenimlerini şöyle anlattılar:
OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım. Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı. Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."

Nefeslerin tutulduğu an...
Tarih: 10 Kasım 1953. Mermer lahit sökülmüş, betonlar kırılmış, tabutu kaldıracak zincirli makaralar lahit salonunun tavanına yerleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi, tabutun çevresindeler...

Kız kardeşinin gözyaşları
Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan, başını tabuta dayıyor ve dakikalarca öyle kalıyordu. Belki çok uzaklarda, Selanik'te kalan günleri yâd ediyor; belki de ağabeyinin ruhuna dualar gönderiyordu.

Tabut ortaya çıkıyor
Lahtin üzeri tamamen açılmış, Atatürk'ün cenazesini 15 yıldan beri muhafaza eden kurşun tabut ortaya çıkmıştı

Dinler, Anıtkabir yolunda...
Türkiye'deki bütün dini cemaatlerin temsilcileri cenaze arabasını takip ediyorlar. Ermeni, Yahudi, Katolik ve Rum temsilcilerle beraber zamanın Diyanet İşleri Başkanı kortejle yürüyor.

Atatürk'ün tabutu birazdan salona çıkartılmış olacak.
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi tabutun çevresindeler...

Tabut salonun zeminine yerleştiriliyor.
Adnan Menderes birazdan 'Hanımefendi, buyurunuz' diyecek ve Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan'ı tabutun yanına götürecek...

Mermer lâhid sökülüyor.
Sonra betonlar kırılıyor ve tabutu kaldıracak olan makaralar lâhit salonunun tavanına yerleştiriliyor.

Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.
Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e doğru yol alan korteji, Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.

Son saygı duruşu
Üniversite gençliği, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde son saygı duruşunu yapıyor.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 09:27 PM

Atatürk'ün Tabutunun Açıldığı Gün(9 Kasım 1953) ( Harika Bir Yazi)
 


http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca

Ata'nın

yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları

bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile

Şevki

Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi

Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan

ise

Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...

Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını

Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı

geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan

korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica

ediyoruz."Prof. Mutlu

önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.

Hastalığını

gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını

rica

etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar

***ürürüm,

bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı

Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.

Meclis

Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda

da...Mutlu,

görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.

Gerçekten

tarihi bir tanıklıktı bu...

Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici

kabrinden

çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir

hafta

boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk

başında

nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite

üyeleri

tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.

Bunun

üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni

bir

sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali

düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku

çıkmadı.Sanduka

talaş doluydu.

Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı

doluydu.

Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,

ağzı

kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza

için

kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi

yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi

bir

muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes

nefesini

tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu

patlatmış,

nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti

geziniyordu. Ve 15

yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları

aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların

yardımıyla

katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi

kahverengi

bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı

olmuştu

Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle

anlatacaktı:"Yüzünü örten

ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü

ile

karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz

kapağının

üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında

uyuyor

gibiydi."

Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun

başına

çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta

Başbakan

Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes

de

yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde

aşağı,

tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan

aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de

baktım

ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.

Tahmin

ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda

kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına

yığılıverdi.

Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,

tekrar

solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu

beyaz

kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp

doçenti Dr.

Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı

gösterdi ve

şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım

gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını

istiyor."Doç.

Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.

"Böyle bir

kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser

kâğıdı

katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten

sonra

salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan

besmele

çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15

yıl

içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri

bayrakla

örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.

Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu

Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son

durağı

olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...

Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı

Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12

askerin

omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir

top

arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan

naklen

yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar

hüzünlüdür.Ancak

o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini

çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün

naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem

yapılmıştı.

Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından

gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir

formül

enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük

ilaç

şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem

sayesinde

Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi

-

öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün

defnini

şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.

Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O

komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in

huzurunda

Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca

tahnit

bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle

Atatürk'ün

(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene

katılanlar

olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o

törene

katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan

bilgilerin bir

kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk

araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki

Mutlu

ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.

Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu

ayrıntılarla

daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te

Etnografya

Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki

o

töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı

buldular.

İzlenimlerini şöyle anlattılar:

• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç

heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile

katafalka

çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük

sakalı

vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.

Başı yana

doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.

Hani

insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle

aralıktı

gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.