ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum ! (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=873845)

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:01 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
A. TARİH BİLİMİ
1. Tarih Biliminin Konusu
Tarihin Tanımı:
Tarih, geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının, her türlü faaliyetlerini yer ve zaman belirterek, sebep-sonuç ilişkisi içinde, tarafsız olarak anlatan bilim dalıdır.
Bütün yönleriyle insanlığın geçmişini inceler.
Geçmişle gelecek arasında kurulan bir köprüdür.
Tarih insanlığın ortak mirasıdır.
Tarih, insan topluluklarının sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel, dini faaliyetlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini, kültürlerini, yer ve zaman belirterek, olayların sebeplerini, gelişmelerini ve sonuçlarını birlikte inceleyen bir bilim dalıdır.
Tarih sadece geçmişi araştırmakla kalmamakta, geçmişle günümüz ve gelecek arasında bir köprü görevi görmektedir.
Tarihine sahip çıkmayan, tarihini unutmuş bir millet, hafızasını kaybeden bir insana benzer.
Tarih Biliminin Özellikleri
1. Geçmişteki olayları inceler.
2. İnsan toplulukları tarafından meydana getirilir.
3. Belgelere dayanmalıdır.
4. Yer ve zaman belirtilmelidir.
5. Sebep-sonuç ilişkisi olmalıdır.
6. Objektif (tarafsız) olunmalıdır.
7. Tarihî olaylar tekrarlanamaz.
8. Deney ve gözlem yapılamaz.
9. Olayın meydana geldiği devrin şartları ve değer yargıları iyi bilinmelidir.
10.Araştırma mümkün olduğu kadar olayın geçtiği yerde yapılmalıdır.
Tarihin Konusu:
Geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir.
Tarihimizi Öğrenmenin Gerekliliği:
Türk milleti tarihin en eski ve en köklü milletlerinden biridir. Türkler; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılan devletler kurmuşlardır. Bu bölgelerde Türk dilinin, Türk sanatının, Türk kültürünün izleri bugün bile sürmektedir.
MÖ III. yüzyılda Hunlarla başlayan Türk Tarihi günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Tarihimizi iyi öğrenmekle;
Vatan, Millet sevgimiz gelişecektir.
Millet olarak geleceğe daha güvenle bakabilecek duruma gelebiliriz.
Tarih Biliminde Yer ve Zamanın Önemi:
Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın gerçek olup olmadığını anlarız.
Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman içindeki nüfusu, o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.
Tarih Biliminde Sebep-Sonuç İlişkisinin Önemi:
Tarihte, bütün olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. Her olay kendisinden önceki olayın sonucu, kendisinden sonraki olayın sebebidir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız.
Tarih Biliminde Olay ve Olgu Kavramları:
Olay, insanları ilgilendiren, sosyal, siyasal ve dînî alanlarda meydana gelen, başlangıcı ve bitişi beli olan gelişmedir.
Olgu, aynı özellikteki tarihi olayları kapsayan ve belli bir süreci ifade eden genel bir kavramdır. Meselâ:
Olay > Anadolu'nun Türkler tarafından fethi
Olgu > Anadolu'nun Türkleşmesi
Olay > Amerika'nın keşfi
Olgu > Sömürgeciliğin başlaması
2. Tarih Biliminin Yöntemi
Tarih Biliminin Yöntemi:
Tarih biliminin en önemli özelliği, tekrar edilememesi, deney ve geçmiş olaylarda gözlemlerin yapılamamasıdır.
Tarih biliminin yöntemi; kaynakların araştırılması, tasnif, tahlil, tenkit ve sentezinin yapılmasıdır.
Tarihî olayları araştıran bir tarihçi, sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular.
1. Kaynak Arama: Önce olayla ilgili kaynaklar aranır. Kaynaklar ikiye ayrılır:
a) Ana Kaynaklar / Birinci El Kaynaklar: Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır.
b) İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır. Ayrıca kaynakları yazılı ve yazısız kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz:
1. Yazılı Kaynaklar: Kitabeler, fermanlar, kanunlar, mahkeme kayıtları, noterlik yazıları, gazeteler, dergiler vb...
2. Yazısız (Sözlü) Kaynaklar: Evler, kaleler, tapınaklar, heykeller, silah, eşyalar, destanlar, efsaneler, fıkralar, atasözleri örf ve adetler vb...
2. Verileri Tasnif, Tahlil ve Tenkit Etme:
a) Tasnif (Sınıflandırma): Elde edilen bilgiler zamana, mekâna ve konuya göre tasnif edilir.
b) Tahlil (Analiz, İnceleme): Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi? Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir.
c) Tenkit (Eleştiri): Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir.
3. Sentez (Birleştirme):
Kaynaklardan elde edilen bilgilerin düzenlenerek yazılması aşamasıdır. Yazarken;
Olaylar, o dönemin şartları göz önüne alınarak,
İyi bilinmeyen bir olayı, benzer olaylarla açıklamaya çalışmamak ilkelerine dikkat edilmelidir.
3. Tarihin Tasnifi (Sınıflandırılması)
1.Zamana Göre Sınıflandırma: (Yontma Taş Çağı, Ortaçağ Tarihi, 9. Yüzyıl Tarihi gibi)
2.Mekâna (Yere) Göre Sınıflandırma: (Türkiye Tarihi, Avrupa Tarihi, Çorum Tarihi gibi)
3.Konuya Göre Sınıflandırma: (Tıp Tarihi, Sanat Tarihi, Hukuk Tarihi gibi)
Tarihin Sınıflandırılmasının Sebebi:
Öğrenmeyi, öğretmeyi ve araştırmayı kolaylaştırmaktır.
Tarih ve Yazı İlişkisi
Yazı, Mezopotamya'da Sümer şehir devletleri zamanında bulunmuştur. (M.Ö. 3200-3500)
Yazı, tarih bilgilerinin ortaya çıkmasına hız kazandırmıştır.
Yazının bulunuşu tarihçiler tarafından tarihin başlangıcı olarak kabul edilir.
Tarih yazının icadıyla başlar.
Tarihçiler yazının bulunuşunu tarihin başlangıcı olarak kabul ederler. Çünkü yazının bulunuşu ile birlikte o dönemler hakkındaki bilgilerimiz birdenbire artmıştır.
Bu nedenle yazının icadından önceki dönemlere, o dönem hakkındaki bilgilerimiz sadece yazısız belgelere dayandığı ve az olduğu için Karanlık Devirler veya Tarih Öncesi Devirler denir.
Yazının bulunuşundan sonra bilgilerimiz birden bire artar. Yazının icadından sonraki dönemlere de Tarih Devirleri (Çağları) denir.
Tarihin Çağlara Ayrılması
A) TARİH ÖNCESİ DEVİRLER
I. TAŞ DEVRİ:
a) Kabataş Devri: İnsanlığın en ilkel dönemidir. Araç gereç yoktur. İnsanlar toplayıcılıkla geçinir
b) Yontmataş Devri: Araç gereç yapımı vardır. Avcılık başlar. Mağara resimleri yapılır. Devrin sonuna doğru ateş bulunur.
c) Cilalıtaş Devri: Topraktan kap-kacak yapımı başlar. Tarım faaliyeti başlar, hayvanlar evcilleştirilir.
Cillataş ile bakır devri arasındaki geçiş dönemine Kalkolitik Devir denir.
II. MADEN DEVRİ:
a) Bakır Devri: Madenler işlenir.
b) Tunç Devri: İlk şehir (site) devletleri kuruldu.
c) Demir Devri: Devrin sonunda yazı bulundu.
B) TARİH DEVİRLERİ
a) İlkçağ: (Yazının İcadı M.Ö. 3200 – Kavimler Göçü 375)
b) Ortaçağ: (Kavimler Göçü 375 – İstanbul’un Fethi 1453)
c) Yeniçağ: (İstanbul’un Fethi 1453 – Fransız İhtilali 1789)
d) Yakınçağ: (Fransız İhtilali 1789 – Günümüze dek.
Tarihi çağlara ayırmanın bilimsel bir yönü yoktur. Araştırmayı ve öğrenmeyi kolaylaştırmak içindir.
Günümüz için atom çağı, uzay çağı, bilgi çağı gibi tanımlamalar da yapılmaktadır.
4. Tarihin Diğer Bilimlerle İlişkileri
1. Coğrafya: Tarih, olayın geçtiği yerin fizîki ve beşerî özelliklerini Coğrafya'dan öğrenir.
2. Arkeoloji: Toprağın ve suyun altında kalmış olan tarihi eserleri ortaya çıkarır. Kazı bilimi.
3. Kronoloji: Tarihi olayların zamanlarını belirleyerek, meydana geliş sıralarını düzenler. Takvim bilimi.
4. Paleografya: Eski yazıların okunmasını sağlayan bilim dalıdır. Yazı bilimi.
5. Epigrafya: Taş, mermer gibi sert cisimler üzerine yazılan yazıları inceler. Kitabeler Bilimi.
6. Sosyoloji: Sosyal olayları, insanlar ve toplumlar arası ilişkileri inceler.
7. Antropoloji: Toplumların ırk yapılarını inceler.
8. Filoloji: Dilleri ve diller arasındaki bağları inceler.
9. Etnografya: Örf, adet, gelenek ve görenekleri inceler.
10. Diplomatik: Günümüze kadar gelmiş olan resmi belgeleri, fermanları vb. inceler.
11. Heraldik (Mühür Bilimi): Resmi belgelerdeki mühür, arma ve özel işaretleri inceler.
12. Nümizmatik / Meskûkât: Para Bilimi
13. Kimya (Karbon 14 Metodu): Herhangi bir tarihî eserin yaşını hesap eden bilimdir.
14. Onomatoloji: Yer adlarını inceleyen bilim dalıdır.
15. Şecere: Soy kütüğü bilimidir.
Bunlardan başka tarihe yardımcı bilimler arasına Felsefe, İstatistik, Psikoloji, Astronomi, Tıp gibi birçok bilimi katabiliriz.
B. ZAMAN VE TAKVİM
1. Takvimin Ortaya Çıkışı ve Tanımı
Takvim: Zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metodudur.
İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak güneşi ve ay'ı kullanmışlardır.
Güneşi kullananlar dünyanın güneş etrafında bir tam dönüşünü esas almışlardır (365 gün 6 saat).
Bu şekilde güneşe göre oluşturulan takvimlere Güneş Takvimi diyoruz.
Ay'ı kullananlar ise ayın dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde aya göre oluşturulan takvimlere Ay Takvimi diyoruz.
Tarihte ilk güneş takvimini Mısırlılar,
İlk ay takvimini de Sümerler kullanmışlardır.
Her toplum kendi takvimini oluştururken kendileri için önemli saydıkları bir günü başlangıç olarak kullanmışlardır.
Örnek olarak;
Romalılar, Roma'nın kuruluşunu,
Müslümanlar, Hz. Muhammed’in hicretini,
Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın doğumunu takvimlerinin başlangıcı yapmışlardır.
2. Türklerin Kullandıkları Takvimler
1. 12 Hayvanlı Türk Takvimi:
Türklerin kullandığı en eski takvimdir.
Güneş yılını esas alır.
Bu takvimde her yıl bir hayvan adıyla anılıyordu.
2. Celâlî Takvimi:
Büyük Selçuklular zamanında Melikşah tarafından Ömer Hayyam ve ekibine hazırlatılan bu takvim güneş yılına göre hazırlanmıştı.
3. Hicrî Takvim:
Ay yılını esas alır.
Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği 622 yılını alır.
Günümüzde Ramazan ayı, kutsal gün ve gecelerde bu takvimi kullanmaktayız.
4. Rumî Takvim:
Osmanlı Devleti'nde resmî ve malî işlerde kullanılmak üzere 19. yüzyıl başlarından itibaren yürürlüğe giren takvimdir.
Güneş yılını esas alır.
5. Milâdî Takvim:
1926'dan itibaren kullandığımız takvimdir. Güneş yılını esas alır. Temeli Mısırlılara dayanır. İyon ve Yunanlılar kanalıyla Batı'ya aktarılmıştır. Romalılar Sezar zamanında Jülyen takvimi olarak düzenlemiş ve kullanmışlardır. Yeniçağ'da Papa XII. Gregor tarafından yeniden yapılan düzenlemelerle Gregoryen Takvimi olarak anılmıştır. Miladî takvim Hz. İsa'nın doğuşunu başlangıç olarak kabul eder.
Yüzyıl (Asır)
Tarihlendirmede 100 yıllık zaman dilimi kullanılır. Bu zaman dilimine yüzyıl (yy) denir.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:01 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
Eski Çağlarda Türkiye ve Çevresindeki Uygarlıklar

A. ESKİ ÇAĞLARDA TÜRKİYE
Anadolu:
Küçük Asya. İlk çağlardan itibaren Anadolu’ya (güneşin doğduğu yer) anlamına gelen "Anatolia" denirdi.
Anadolu, bir yarımada oluşu, uygun iklimi, doğal yapısı sebebiyle her devirde cazibe merkezi durumunda olmuştur.
Karain ve Beldibi mağaraları, Çayönü, Çatalhöyük, Hacılar, Truva, Alişar ve Alacahöyük, Anadolu'nun tarih öncesi geçmişini aydınlatan önemli merkezleridir.
Eski çağlardan beri birçok kavim Anadolu’ya göç ederek yerleşmiş veya Anadolu'yu işgal etmişlerdir.
Bunların başlıcaları:
Hititler, Frigler, İyonlar, Urartular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılardır.
Henüz yazının bilinmediği döneme tarih öncesi çağlar (prehistorik) denir.
1. Türkiye'nin Tarih Öncesi Dönemlerini Aydınlatan Merkezler
Tarih Öncesi Çağlar (Prehistorik Devirler):
1. Taş Çağı
Üç dönemde incelenir.
a) Eski Taş / Kaba Taş (Paleolitik Çağı) > (M.Ö. 600.000 -10.000)
b) Orta Taş / Yontma Taş (Mezolitik Çağı) > (M.Ö. 10.000 - 8.000)
c) Yeni Taş / Cilâlı Taş (Neolitik Çağı) > (M.Ö. 8.000 - 5500)
a) Eski Taş / Kaba Taş (Paleolitik Çağı) (M.Ö. 600.000 -10.000)
Bu devri yaşayan insan toplulukları ilkel bir göçebe hayat sürmüşlerdir.
Ağaç kovuklarında, mağaralarda ve nehir yataklarında yaşayan insanlar tabiatta hazır bulduklarıyla, avcılık ve balıkçılıkla geçinmişlerdir. (Avcı ve toplayıcı). Ateş bulundu ve kullanıldı.
Türkiye'de Eski Taş Devri:
Antalya'da Karain, Beldibi ve Belbaşı Mağaraları Anadolu'da bu döneme ait önemli merkezlerdir.
b) Orta Taş / Yontma Taş (Mezolitik Çağı)
(M.Ö. 10.000 - 8.000)
İnsanlığın toplayıcılık ve avcılıktan üretime geçiş yaptığı dönemdir.
Hayvanlar evcilleştirilmiştir.
Buzul çağları sona ermiş, yeryüzündeki iklim koşulları günümüz iklimine dönmeye başlamıştır.
Türkiye'de Orta Taş Devri:
Antalya'da Beldibi Mağarası, Göller yöresinde Bardiz, Samsun'da Tekkeköy, Ankara çevresinde Macunköy bu devre ait önemli merkezlerdir.
c) Yeni Taş / Cilâlı Taş (Neolitik Çağı) (M.Ö. 8.000 - 5500)
Tarım hayatı başlamış, köyler kurularak yerleşik hayata geçilmiştir.
Topraktan kap-kacak yapılır ve seramik sanatı başlar.
İlk yerleşim birimleri oluşturulur.
Hayvanlar evcilleştirilir ve bitki liflerinden elbiseler yapılır.
ilk dînî inançlar ortaya çıkar.
İlk ticaret başlar.
Ataerkil bir düzen kurulur.
Köleci toplum yapısı ortaya çıkar.
Günümüzün sosyal yaşam biçimi oluşur.
Türkiye'de Yeni Taş Devri:
Konya'da Çatalhöyük, Diyarbakır'da Çayönü, Gaziantep'te Sakçagözü önemli merkezlerdir.
İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yeri olarak Konya - Çatalhöyük kabul edilmektedir.
İlk üretim ve ticaret yeri de Diyarbakır - Çayönü kabul edilir.
2. Taş-Bakır (Kalkolitik) Çağı (M.Ö. 5500-2500)
Taş devrinin sonlarına doğru maden keşfedilmiştir.
İlk kullanılan maden bakırdır.
Türkiye'de Kalkolitik Devir:
Çanakkale'de Truva, Burdur'da Hacılar, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük'tür.
3. Maden Çağı (M.Ö. 2500-1200)
a) Bakır Devri: İlk kullanılan madenler, işlemesi kolay olduğu için bakır, altın ve gümüştür.
b) Tunç Devri: Bakılar kalayın karışması sonucu elde edilen daha sert madendir. Silah yapımında kullanılmıştır. İlk şehir devletleri bu dönemde ortaya çıkmıştır (Sümer, Akad, Babil, Mısır ve Hititler gibi.
c) Demir Devri: Bu dönemde toplumlar arası iletişim ve ticaret gelişmiştir.
Türkiye'de Maden Devri:
Anadolu'da üretim artmasına paralel olarak ticaret gelişmiş, toplumsal ilişkiler hızlanmıştır.
Yazı, Asurlu tüccarlar tarafından Türkiye'ye getirildi.
Anadolu'da ilk yazılı belgeler Kayseri yakınlarındaki Kültepe'de bulundu. Böylece Anadolu'da tarih çağları başladı (M.Ö. 2000).
Tarih Öncesi Devirlerin Genel Özellikleri
Tarih öncesi dönemlerin devirlere ayrılmasında, kullanılan araç-gereçlerin malzemesi dikkate alınmıştır.
Tarih öncesi dönemlere karanlık devirler de denir.
Bütün devirler bütün toplumlarda aynı anda yaşanmamıştır.
Her toplum bütün devirleri sırasıyla yaşamamıştır.
Devlet düşüncesinin ortaya çıkması Tunç Devri’ndedir.
İnsanların ihtiyaçları, icatları ortaya çıkarmıştır.
Hatırlayalım!
İlk yazıyı Sümerler buldu (çivi yazısı).
İlk parayı Lidyalılar buldu.
İlk takvimi Mısırlılar kullandı.
İlk cumhuriyet Roma’da kuruldu.
İlk yazılı antlaşma Kadeş Antlaşması’dır. (Hitit-Mısır)
Tarih Çağlarının Genel Özellikleri
a) İlkçağ / Antikite (M.Ö.3200 - M.S.375)
Yazının icadı ile kavimler göçü arası dönemdir.
Çok tanrılı dinler yaygındır.
Köleci toplum vardır.
Tarım ve hayvancılık yapılır.
b) Ortaçağ (375 – 1453)
Merkezi krallıklar yıkılmış, feodalite dönemi başlamıştır.
İslamiyet doğmuştur.
İslâm’ın Altın Çağı yaşanmıştır.
Avrupa’da karanlık çağ yaşanmaktadır.
c) Yeniçağ (1453 – 1789)
Merkezi krallıklar yeniden güçlenmiştir.
Coğrafi Keşifler, Rönesans, Reform, Aydınlanma Çağı yaşandı.
Avrupa’da bilimsel gelişmeler hızlanmıştır.
Sömürgecilik artmıştır.
d) Yakınçağ (1789 – … )
Merkezi krallıklar ve çok uluslu imparatorluklar yıkıldı.
Milli devletler kuruldu.
Demokrasi, cumhuriyet, eşitlik ve milliyetçilik yayıldı.
Sanayi inkılâbı sonusunda rekabet hız kazandı.
Liberalizm ve Sosyalizm akımları sistemleşti.
İşçi sınıfı ortaya çıkmıştır.
I. Ve II. Dünya Savaşları yaşandı.
ANADOLU MEDENİYETLERİ
Anadolu (Asia Minor / Küçük Asya), Tarih boyunca birçok göç ve istilâya uğramıştır.
Bunun sebebi;
1. Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu,
2. Olumlu iklim şartları,
3. Verimli toprakları,
4. Bol su kaynaklarına sahip olmasıdır.
Anadolu'da Uygarlığın Gelişme Sebebi:
1. Göçler ve istilâ amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya taşıdılar.
2. Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetleri'ne yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden etkilenmesini sağlamıştır.
Anadolu'da Kurulan Medeniyetler
1. Hititler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular (M.Ö. 2.000 - M.Ö. 600)
2. Persler (M.Ö. 543 – 333)
3. İskender İmparatorluğu
4. Roma İmparatorluğu
5. Bizanslılar (395 – 1071)
6. Türkler (1071- )
2.M.Ö. 2. Binden M.Ö. 6. Yüzyıla Kadar Türkiye
Hititler
M.Ö. 2000 yılı başlarında Anadolu'ya gelen Hititler, Orta Anadolu'da Kızılırmak havzasına yerleştiler. Anadolu'ya Kafkaslar üzerinden gelmişlerdir.
M.Ö. 3000 yıllarında bu bölgeye Hatti kabileleri yerleşmişlerdi. Hititler, Hatti kabilelerini dağıtarak bu bölgeye yerleştiler.
Hititler, M.Ö. 1800 yıllarında başkenti Hattuşaş (Boğazköy) olan bir devlet kurdular.
Hitit Devleti'nin kurucusu, I. Hattuşili (Labarna)'dir.
M.Ö. 1400 yılında başa geçen II Tuthalia dönemiyle Hititlerde imparatorluk dönemi başladı.
İmparatorluk döneminin en önemli olayı, Hititler ile Mısırlılar arasında imzalanan Kadeş Savaşı'dır. Savaşın sebebi, iki devletin de Anadolu'ya egemen olma isteğidir. İki tarafın da üstünlük sağlayamaması üzerine tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması imzalandı (M.Ö. 1280).
Hitit İmparatorluğu, M.Ö. 1200 yıllarında Ege Göçleri sonucunda yıkıldı.
Bir kısım Hititler, şehir devletleri kurdularsa da bu devletler zamanla Pers yönetimi altına girdiler.
Frigler
Frigya, Batı Anadolu’nun geniş bir kısmının MÖ 1000 yıllarındaki adıdır.
Boğazlar yoluyla Anadolu’ya geldiler. MÖ 750 yılından sonra devlet kurdular.
Kurucusu: Gordios, başkent ise Gordion’dur..
Kral Midas döneminde Orta ve Güney Doğu Anadolu'ya egemen oldular.
Kimer’ler bu uygarlığa son vermişlerdir.
MÖ 600'lerde Lidyalıların egemenliğine girdiler.
Başta kral bulunurdu. Çok tanrılı dinleri vardı. Tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynaklarıydı.
Fenike alfabesini kullanmışlardır.
Ticaret kervanlarından vergi alınırdı. Çiftçi bir toplum oldukları için tarımı koruyan ağır ceza kanunları yaptılar.
Sabanı kırana ölüm cezası vermişlerdir.
Dokumacılık halı kilim üretimi (tapates) ilerdeydi. At ve katırları ünlüydü.
İlk hayvan öykülerini (fabl) meydana getirenlerin Frigyalı-lar olduğu sanılmaktadır.
Lidyalılar
Lidya, bugünkü Gediz ve K. Menderes nehirleri arasındaki bölgenin ilkçağdaki adıdır.
Giges zamanında devlet kurdular.
Başkent Efes yakınlarındaki Sard’dir.
Sınırlar doğuda Kızılırmağ’a kadar genişledi.
Persler MÖ 546 yılında bu devlete son verdiler.
Bilinen ilk madeni para Lidyalılar tarafından kullanılmıştır.
Altın ve mücevher işlemeciliği, dokumacılık ile uğraşmışlardır. Kral yolunu (Ninova, Sart, Efes arasında) açarak yol güvenliğini sağlamışlardır. Mısır, İskit, Asur, Yunan Şehir devletleriyle ticaret yapmışlardır. Tüccarların malları devlet güvencesine alınmıştır.
Ekonomik güçleri arttıkça orduya verdikleri önemi azalttılar. Orduya paralı asker aldılar. Bu durum askeri yapılarının zayıflamasına yol açmıştır. Perslerin saldırı­sıyla bağımsızlıklarını kaybettiler.
Çok tanrı dinleri vardır.
Fenike alfabesini kullanmışlardır.
İyonlar
İyonya, İzmir ile Büyük Menderes nehirleri arasında kalan bölgenin adıdır.
MÖ 12’ yy. Yunanistan’dan göç eden Akalar’ın bir kısmı Batı Anadolu’da İyon şehir Devleti’ni kurarak bir ticaret ve sanat merkezi haline getirdiler. Bunların en önemlileri Millet, Efes ve İzmir’dir.
Akdenizde ve Karadenizde (Giresun ve Trabzon) koloniler kurarak bu günkü yerleşim merkezlerinin temelini attılar.
MÖ 7.yy’da Lidya’nın egemenliğine giren İyonya daha sonra Pers imparatorluğuna bağlandı.
İyonya Şehir Devletlerini önce krallar, MÖ 500’den itibaren asillerin kurmuş olduğu oligarşiler (iktidarın bir grubun veya bir ailenin ya da bir sınıfın elinde bulunması), sonradan da demokratik hükümetler yönetmiştir.
İyonlar, Anadolu ile Ege ve Akdeniz kıyılarında ti­ca­ret kolonileri kurdular. Ayrıca yaşadıkları topraklar, ka­ra­dan Mezopotamya ile de bağlantılar içerisindeydi. Bu ti­cari konum İyonların Mısır ve Mezopotamya uygarlıkla­rında yararlanmalarını katkıda bulunmuştur. Bunun so­nucunda çok sayıda bilim adamı yetişmiştir. Başlıcaları; Tales, Pisagor, Heredot, Anaksimenes, Diojen.
Kolonicilik alanında birbiriyle rekabet ettikleri için merkezi bir devlet kuramamışlardır.
Anıtsal mimaride ve heykeltraşlıkta başarılı eser­ler ortaya koydular, Örneğin Artemis tapınağı.
Urartular
Başkent Tuşpa (Van)’dır. Tarım ve hayvancılık gelişmiştir. (Su kanalları yapmışlardır.) İlk barajları yapmışlardır.
Ahiret inancı vardır. Madencilik gelişmiştir.
Ev şeklinde mezarlar vardır. Medler ortadan kaldırmıştır.
3.M.Ö. 2. Binden M.Ö. 6. Yüzyıla Kadar Türkiye'de Kültür ve Uygarlık
Devlet Yönetimi
Anadolu'da kurulan bu devletler genellikle krallıkla yönetilmiştir.
Kral, hem başkomutan, hem baş yargıç, hem de başrahipti.
Bu durum kralın siyasî, askerî ve dînî gücü elinde bulundurduğunu gösterir.
Ayrıca kralın başrahip oluşu lâik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır.
Hititlerde asillerden oluşan pankuş denilen bir meclis vardı. Bu meclis, kralın yetkilerini kısıtlıyordu.
Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi tavananna denilen kraliçeydi.
İyonlar, merkezi krallık yerine site denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır.

Din ve İnanış
Anadolu'da çok tanrılı inanış mevcuttu.
Anadolu'ya bu yüzden Hititler Dönemi'nde Bin Tanrılı İl denmiştir.
Hititler, kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına, Lidyalılar da Yunan tanrılarına tapınmışlardı.
Urartular, ölümden sonra hayata inanmışlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine çeşitli eşyalar koymuşlardır.
Friglerin en büyük Tanrıları Kibele'dir.
Efes'teki Artemis tapınağı İyonlara aittir.
Urartularda kral ülkeyi savaş tanrısı Haldi adına yönetirdi.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Halk genellikle yöneticiler (soylular), rahipler, hürler, namralar ve köleler olarak sınıflara ayrılmıştı.
Anadolu'da ekonomik hayatın temelini tarım, ticaret ve hayvancılık oluşturuyordu.
Urartular, madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.
Lidyalılar, ticarette geliştiler. Tarihte parayı ilk kez kullanan Lidyalılardır.
İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.
Lidyalılar, Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan Kral Yolu'nun açılmasında etkili oldular.

Yazı, Dil ve Edebiyat
Anadolu'ya yazı Asurlular tarafından getirilmiştir.
Hititler ve Urartular, Asurlulardan aldıkları çivi yazısını ve kendi buluşları olan hiyeroglif (resim yazısı) yazısını kullandılar.
İyonlar ve Lidyalılar, Fenike yazısını kullandılar.
Fenike yazısını batıya aktaran İyonlar olmuştur.
Hititler krallarının hayatlarını anlatan anal adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız tarih yazıcılığını başlatmışlardır.
Hititler, Mısırlılarla tarihte bilinen ilk antlaşmayı Kadeş Antlaşması'nı imzaladılar.
İyon Edebiyatının en önemli eseri, Homeros'un "İlyada ve Odesa Destanı"dır.

Hukuk
Anadolu'da kanunlar, Mezopotamya'daki gibi kısasa kısas değildi.
Onur kırıcı, acımasız yasalar yoktu.
Hititler, insan haklarına önem vermişlerdir.
Kadına değer verilmiş, kölelere bile özgürlük sağlanmıştır.
Bilim ve Sanat
Hititler, kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır. İvriz ve Yazılıkaya kabartmaları Hititlere aittir.
Urartular, kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri.
İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematik'te Tales ve Pisagor, Tarih'te Heredot, Tıp'ta Hipokrat, Felsefe'de Diojen.
Hititler ve Frigler dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigler, tapates adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler.
4.M.Ö. 6. Yüzyıldan M.S. 11. Yüzyıla Kadar Türkiye
Persler
Medleri yıkarak tarih sahnesine çıktılar. Mezopo­tamya'daki II. Babil devletine son verdiler. Batı Anadolu'­daki Lidya devletine ve İyon şehir devletlerini egemenlik­lerine aldılar.
Kafkasya'daki İskitleri yenilgiye uğrattılar.
Ege denizi ile Karadeniz arasında yapılan Boğaz­lar ticaretini ele geçirmek için Yunanistan'daki Atina devletiyle savaştılar. Başarılı olamadılar. Bu sa­vaş­lardan biri olan Maraton Savaşı’nı kaybettiler.
Perslerin egemenlik alanı doğuda Maveraünnehir’den ve Hindistan'dan başlayarak Trakya'ya ve Mısır'a kadar genişlemiştir. Bu toprakları kolay yönetebilmek için satraplık denilen vilayetler kur­muşlar ve buralara valiler atamışlardır. Ayrıca güçlü or­dular kurmuşlardır. Bunların yanı sıra tarihin ilk düzenli posta teşkilatını ve ilk istihbarat teşkilatını kurdular.
İmparatorluğu kapsayan ticaret yollarına önem verdiler. Ayrıca imparatorlukta sadece Pers parasının geçerli olmasına önem vermişlerdir.
Zerdüşt dinine inanmışlardır. Bu dinde cennet ve cehennem anlayışları bulunmaktaydı. Ateş kutsal sa­yıl­mıştır. Persler önceleri çok tanrılı dine sahiptiler.
Pers devletine Makedonya kralı Büyük İskender düzenlediği Asya seferinde son vermiştir.
İskender İmparatorluğu
Makedonyalı Büyük İskender kısa sürede çok büyük bir devlet kurmuş Hindistan a kadar ilerlemiştir. Anadolu Perslerden sonra İskender İmparatorluğunun egemenliğine girmiştir.
Helenistik Dönem
Büyük İskender’in Mısır ve Asya’ya yaptığı seferlerde Batı ve Doğu medeniyetlerinin buluşması, kaynaşması yaşandı. M.Ö. 330-30 yılları arasında 300 yıl süren bu karşılklı etkileşim dönemine Helenistik Dönem denir.
Büyük İskender’in ölümünden sonra bu devlet üç parçaya bölünmüştür. Bunlardan Selevkos Krallığı Anadolu’ya hâkim olmuş, daha sonra bu devlette yıkılmış ve Anadolu da küçük krallıklar oluşmuştur. Bu küçük krallıklar:
Bitinya Krallığı
Pontus krallığı
Kapadokya krallığı
Bergama krallığı
Roma İmparatorluğu
Bergama Krallığı’na son veren Romalılar Anadolu’ya hâkim oldular.
Romalılar döneminde Anadolu da önemli ilerlemeler oldu, şehirler gelişti, nüfus arttı, ticaret gelişti.
Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü sonrasında Batı Roma ve Doğu Roma (Bizans) olmak üzere ikiye ayrıldı.
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans)
Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu, Doğu Roma İmparatorluğu’nun elinde kaldı.
Anadolu uzun yıllar hâkim olan Doğu Roma / Bizans İmparatorluğu önce Malazgirt (1071) sonra İstanbul’un fethi (1453) ile tarih sahnesinden silindi ve Anadolu da Türk hâkimiyeti başladı.
ESKİÇAĞLARDA TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİNDEKİ
KÜLTÜR VE UYGARLIKLAR
(İLKÇAĞ UYGARLIĞI)
MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI
Sümerler
Konuştukları dilin filolojik yapısı ile bıraktıkları eserler Sümerlerin Orta Asya kökenli olduğunu ortaya koymuştur.
Güney Mezopotamya'ya yerleşen Sümerler su­lama kanalları ve barajlar yaparak yaşadıkları toprağı ta­rıma elverişli hale getirmişlerdir.
Tarihdeki ilk şehir devletlerini (siteleri) kurmuşlar­dır.
Sümer kralları rahip kral özelliğini göstermişlerdir.
Sümerler, Mezopotamya uygarlığının kurucusu ol­muşlardır.
Başlıca buluşları şunlardır; yazı, tekerlek, 60 tabanlı sayı sistemi, çemberin 360° oluşu, tarihdeki ilk güneş ve ay takvimleri, yıldızların burçlara ayrılması.
Ta­rihin ilk yazılı destanları olan Gılgamış ve Yaradılış des­tanlarını yazmışlar, damga ve silindir şeklindeki mühürleri ve çömlekçi çarkını icat etmişlerdir.
Urgakina, rahiplerin sömürü­süne karşı tarihin ilk ihtilalini gerçekleştirdi ve bunun sonrasında tarihin ilk yazılı kanunlarını yaptı. Bu kanun­larda özel mülkiyeti koruyucu hükümlere yer verdi.
Ziggurat adı verilen tapınaklar yaparak, bunları okul, depo ve rasathane olarak kullanmışlardır.
Ekonomik yaşam tarıma dayanmıştır. İhtiyaç duy­dukları madenleri almak içinde dış ticaret yönelmiş­lerdir.
Öldükten sonra yaşamın devamına inanmadıkla­rından mezarlara eşya koymamışlardır.
Bir süre Akadların egemenliğinde yaşadılar. Egemenliklerini yeniden kazandıkları bu dönemde de Elamların saldırısıyla karşılaştılar ve bağımsızlıklarını kaybettiler.
Elamlılar
İran'ın güney batısı ile Mezopotamya'nın doğu­sunda kalan dağlık bölgede yaşamışlardır. Tarımsal top­raklara sahip olmak için Sümer ülkesini istila etmişlerdir.
Elamlıların egemenliğine Asurlular son vermiştir.
Akadlılar
Sami kökenli kavimlerdendir. Tarihin bilinen ilk düzenli ordusunu kurarak Mezopotamya'da üstünlük sağladılar.
Mezopotamya dışında toprak kazanarak tarihin ilk imparatorluğunu kurdular. Ancak bu imparatorluk kısa sürede dağıldı. Başlıca nedenleri, merkezi otoritenin tam olarak geliştirilememesi, iç isyanlar ve dış saldırılar.
İran üzerinden gelen kavimlerin saldırısıyla Akad Devleti yı­kıldı.
Akad dili Mezopotamya'nın yaygın bir kültür dili olmuştur.
Asurlular
Mezopotamya'nın Asur şehrinde yaşamışlardır. İlk zamanlarda ticarete önem vermişlerdir. Bu süreçte Ana­dolu'da koloniler kurmuşlardır.
Kolonilerden en önemlisi Kayseri Kültepe'de kurulmuş olan Kaneş idi.
Kaneş'te yapılan araştırmalar sonucu Anadolu'daki ilk yazılı belgeler bulunmuştur. Bu durum Anadolu'ya yazıyı Asurluların getirdiğini göstermiştir.
Hititlerin yıkılmasından sonra Ön Asya'da güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Doğu ve G.D. Anadoluyu, Suriye'yi, Filistin'i ve Mezopotamya'yı egemenliklerine almışlardır. Bu yerlerden ağır vergiler almışlardır.
Çok tanrılı bir dinî yaşayışları vardır. Asur kral­ları tanrı kral olduklarını topluma kabul ettirmişlerdir.
Kültürel çalışmalara önem vermişlerdir. Mezopo­tamya'nın Ninova şehrinde tarihin bilinen ilk kü­tüphane­sini kurdular.
Med-Babil ittifakı Asur devletine son vermiştir.
Babilliler
Sami kökenli kavimlerdendir.
En etkili oldukları dönem Hamurrabi dönemidir. Kral Hamurrabi iktidarını kurduğu orduya ve yaptığı ya­sa­lara dayandırmıştır. Böylece tarihin bilinen ilk monar­şik idaresini kurdu.
Hamurrabi Mezopotamya'daki yasaları toplayarak konularına göre sistemli hale getirdi. Ayrıca yasalarında kısasa kısas özelliğine yer verdi.
Hamurrabi'den sonraki süreçte devlet zayıfladı. Hititler bu devlete son verdi.
Babilliler, Hititlerin yıkıl­ma­sından sonra Asur egemenliğine girdiler. Medlerle itti­fak yapa­rak Asur Devleti’ni yıktılar. İkinci kez devlet kur­dular. Mezopotamya'nın en son devleti olan II. Babil’e Persler son vermiştir.
MISIR UYGARLIĞI
Uygarlık Nil deltası ile Nil nehri çevresinde geliş­miştir.
Mısır uygarlığı daha çok Mısır'da yaşayanlarca geliştirilmiştir.
Şehir devletlerinin birleşmesiyle ilk merkezi devlet kurulabilmiştir. Bu devlet dünya tarihindeki ilk merkezi devlettir.
Devletin başında firavun adı verilen krallar bulu­nurdu. Firavunlar tanrı kraldı. Yetkileri sınırsızdı. Bu ne­denle devletin siyasi yapısı teoraktik monarşi idi.
Firavunlar ülkeyi "nom" adı verilen vilayetlere bö­le­rek yönetmişlerdir ve buralara valiler atamışlardır. Amaç merkezi otoriteyi sağlamaktı.
Ekonomi tarıma dayanmıştır. Vergiler tarım ürün­lerinden oluşmuştur.
Ülke yönetiminde firavuna, vezir, asiller, rahip­ler, askerler ve kâtipler yardımcı olmuştur.
Köylüler ile köleler, asillerin, rahiplerin ve askerle­rin topraklarında çalışmışlardır. Şehirliler ise ticaret ve sanatla uğraşmışlardır.
Mısır'da yaşayanlar birden çok tanrıya inanmışlardır. En büyük tanrı güneş tanrısı idi. Ölümden sonra hayatın devamına inanmışlardır. Bu ina­nış şekli mumyacılıkta, eczacılıkta, tıpta, mimaride, re­simde ve heykelcilikte önemli gelişmeleri sağlamıştır.
Not: Tıp bili­minin temel bilgileri Mısır’da ortaya kon­muştur.
Aritmetik’te, Geometri’de ve Astroloji’de önemli ça­lışma-lar gerçekleştirmişlerdir.
Hiyeroglif denilen yazının yanısıra hiyeratik ve demotik denilen yazı türlerini geliştirildi.
Firavun IV. Amenofis zamanında "Aton" adı veri­len bir din ortaya çıkmıştır. Tek tanrılı bir dine benzeyen bu ina­nış, isyanlar nedeniyle Mısır'da yaygınlaşmıştır.
Kuzey Suriye'nin verimli topraklarını almak için Hi­titliler Kadeş Savaşı’nı yapmışlardır. (M. Ö. 1280) Tarihin ilk büyük meydan savaşı sayılan bu savaşta taraflar bir­birlerine kesin üstünlük sağlayamamıştır. Daha sonra ta­raflar Kadeş Antlaşması'nı yapmışlardır. (M. Ö.1295) Bu antlaşma tarihin ilk yazılı antlaşmasıdır.
DOĞU AKDENİZDE KURULAN DİĞER UYGARLIKLAR
Ege Uygarlıkları
Ege adaları, Yunanistan, Makedonya, Trakya ve Anadolu’nun batı ve güneybatı kıyılarını içine alan bölgeye Ege Bölgesi denir.
Ege uygarlıkları, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu medeniyetlerinden etkilenmişler ve bu medeniyetleri kendi kültür unsurlarıyla birleştirerek gelişmiş bir medeniyet ortaya çıkarmışlardır.
Girit Uygarlığı
Ege medeniyetlerinin temelini oluşturmuşlardır.
İlk denizciler Giritlilerdir.
Mimaride gelişmişler, çok katlı saraylar yapmışlardır.
Knossos adası bu medeniyetin ilk ortaya çıktığı yerdir.
En parlak dönemlerini M.Ö. 16. ve 17. yüzyıllarda yaşamıştır.
M.Ö. 1400’lerde Aka (Miken), M.Ö. 1200’de Dor istilasına uğramışlardır.
Miken Uygarlığı
M.Ö. 2000’de Akalar tarafından Mora Yarımadası’nda kurulmuşlardır.
Savaşçı bir toplumdur.
Mora yarımadası, Yunanistan, Girit ve Kıbrıs’ı işgal etmişlerdir.
Deniz ticaretinde gelişmişlerdir.
En parlak dönemleri M.Ö. 13. ve 14. yüzyıllardır.
Kral Agamemnon zamanında boğazların hâkimiyeti için Truvalılarla savaşmışlardır.
Truva Savaşı, boğazlar için yapılan ilk savaştır.
Şatoları ve kuyu mezarları önemli eserleridir.
Yunan Uygarlığı
M.Ö. 1200 yılında Dorlar tarafından kurulmuştur.
“ Polis” denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır.
Atina, Tebai, Korint, Sparta, Larissa gibi şehir devletleri vardır.
Polislerin başında “Tiran” denilen krallar vardır.
Denizcilikte ilerlemişler ve kolonicilik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. (Yerleşme amacıyla gitmişlerdir.)
Başta Zeus olmak üzere Olympos dağında oturan tanrıları adına düzenledikleri yarışmalar olimpiyatların temelini oluşturmuştur.
Felsefede Aristo, Eflatun, edebiyatta Homeros (İlyada ve Odisse), tarihte, Tukitides önemli bilim adamlarıdır.
Alfabe ve takvime katkıda bulunmuşlardır.
Atina’da sınıf farklılıklarından doğan huzursuzlukları gidermek amacıyla yapılan Dragon, Solon ve Klistenes kanunları Atina’yı “demokrasinin beşiği” yapmıştır.
Fenikeliler
Sami kavimlerindendir. Bugünkü Lübnan'ın dağlık kıyı kesiminde yaşamışlardır. Bu bölgeden Suriye kıyıla­rına doğru yayılan Fenikeliler şehir devletleri kurdular. Yaşadıkları bölgenin tarıma ve hayvancılığa elverişli ol­maması nedeniyle balıkçılığa ve denizciliğe yönelmişler ve Akdeniz kıyılarında koloniler kurmuşlardır.
Fenikeliler ürettikleri zeytinyağı, kereste, boya ve camdan oluşan ürünleri Akdeniz'in diğer bölgelerine satmışlardır.
Fenikeliler Sümer çivi yazısı ile Mısır Hiyerog­lif ya­zısını örnek alarak tarihin ilk alfabesini icat ettiler.
Not: Fenike alfabesini İyonlar ve Yunanlılar kul­lanmıştır. Daha sonra Romalılar Yunanlılardan aldıkları alfabeyi Latin alfabe­sine dönüştürmüşlerdir.
Mısır ve Mezopotamya ile ilgili teknik gelişmeleri ticari faaliyetler yoluyla Akdeniz'in diğer kavimlerine ta­nıtmışlardır.
Fenike koloni hareketi zamanla İyon ve Yunan koloni hareketi karşısında gerilemiştir. Çünkü İyonlar ve Yunanlılar kolonileri yeni bir vatan kabul etmişler ve bu doğrultuda etkili politikalar izlemişlerdir.
İbraniler
Sami kavimlerindendir. Hz. Davut döneminde Filistin'deki Kudüs şehrini kurarak devletlerinin temelini atmış oldular.
Hz. Süleyman zamanında ticarete önem vererek zenginleşmişlerdir. Daha sonra devlet iç çatışmalarla İsrail ve Yahudi devleti olarak ikiye ayrılmıştır. Bunlar da dış saldırılarla yıkılmıştır.
Tarihin ilk tek tanrılı dini olan "Musevilik" İbrani­lere aittir. İbraniler bu dinin yalnızca kendi kavimle­rine gön­derildiğini söylemişler ve kendilerinin üstün ol­duğunu belirtmişlerdir. Bu durum Museviliğin, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi yaygın bir din olmasını önlemiştir.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:02 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı ve İlk Türk Devletleri

A. TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI
1. Türk Adının Anlamı
Türk adının ne anlama geldiği konusunda ileri sürülen görüşler şunlardır:
Wambery, 1879'da Türk adının Türemek (çoğalmak) fiilinden geldiğini ileri sürmüştür.
Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati't Türk adlı eserinde Türk'e Olgunluk Çağı anlamını verir.
Ziya Gökalp, Türk adını Türeli (töre sahibi) diye açıklar.
Türk adı, Orhun Yazıtları'nda Türük olarak geçer.
Turkhia şeklinde ise Bizans kaynaklarında görülür.
12. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye ismi verilmiştir.
2. Türklerin İlk Ana Yurdu
Türklerin tarih sahnesine çıkışları Orta Asya'dır.
Orta Asya'nın sınırları;
Doğuda Kingan Dağları,
Batıda Hazar Denizi,
Güneyde Himalaya Dağları,
Kuzeyde Sibirya'dır.
3. Türklerin Tarih Boyunca Yayıldıkları Bölgeler
Türkler, M.Ö. 1700'den itibaren Orta Asya'dan göç etmeye başladılar.
Göçlerin Sebepleri
Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı,
Olumsuz iklim şartları(Kuraklık, şiddetli kışlar)
Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler
Salgın hastalıklar
Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi. (Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu)
Atı evcilleştirmeyi başaran Türkler Orta Asya'nın de­ğişik yerlerine gitmişlerdir.
Göç Yönleri
Kuzeye Gidenler; Sibirya'ya
Doğuya Gidenler; Çin ve Uzakdoğu ülkelerine
Güneye Gidenler; Hindistan, Afganistan ve Çin'e
Batıya Gidenler; İki yol izlemişlerdir:
Bir kısmı Hazar Denizinin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya;
Diğer kısmı ise Hazar Denizinin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir.
Göçlerin Sonuçları
Orta Asya Kültür ve Medeniyeti dünyanın değişik bölgelerine taşınmıştır.
Göç etmeyip, Orta Asya'da kalan Türkler, ilk Türk Devleti olan Asya Hun Devleti'ni kurmuşlardır.
Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı devletleri de yıktılar.
4. İskitler (Sakalar)
MÖ. VII. yüzyılda batıya doğru göç ederek Karadeniz'in kuzeyinden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara yerleştiler.
Batı kaynakları bu topluluğa İskitler, İranlılar ise Sakalar adını vermişlerdir.
Medler, Persler, Asurlular ve Urartularla savaşmışlardır.
Anadolu, Suriye ve Mısır'a kadar akınlar yaptılar.
İskitlerin yönetici kesimi Türklerden meydana geliyordu.
Yaşayış ve inanışları Türklerle aynıydı.
En önemli edebiyat eserleri Alp Er Tunga Destanı’dır.
B. İLK TÜRK DEVLETLERİ
1. Büyük Hun Devleti (Asya Hun Devleti)
Baykal gölü Orhun ve Selenga ırmaklarının bu­lun­duğu coğrafyada siyasal varlık gösteren Hunlar tara­fın­dan kurulmuştur.
Bilinen İlk Türk Devleti
Devletin kurucusu Teoman'dır.
Mete, babası Te­oman'a karşı yaptığı iktidar Savaşı’nı kazanarak hakan oldu.
İlk Düzenli Ordu
Mete Türk tarihindeki ilk düzenli orduyu onlu teşkilata göre kurdu. Bu orduya dayanarak Orta Asya­'yı egemenliğine aldı ve Çin hanedanlıklarını vergiye bağladı. İpek ticaretini denet­ledi.
Çin Seddi
Çinliler, Hun akınlarından korunmak amacıyla Çin Seddi’ni inşa ettiler.
İkili Sistem
Mete İmparatorluğu kolay yönetmek için "ikili sis­tem" denilen bir teşkilat kurdu. Bu teşkilatta merkezde hakan, doğuda veliaht batıda ise hanedandan biri görev yapmıştır.
Çin Politikaları
Mete'den sora Çin hanedanları Hun egemenliğin­den kurtulmak için şu politikaları geliştirdiler:
Hun sarayındaki Çinli prensesler ve görevlilerle entrikalar çevirmek,
Hunlara bağlı boyları birbirine karşı kışkırtmak,
İpek ticaretini Hun egemenliğinden almak,
Bölünme
Çin askeri saldırıları sonucu, Hun Devleti M.Ö. 58 yı­lında ikiye ayrıldı. Bir kısım Hun boyları Çin egemenli­ğine girdi.
Hunlar daha sonra birleşmişlerse de Çinlilerin yap­tığı yeni saldırılar sonucu Kuzey Hunlar ve Güney Hunlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardı (M.S. 48)
Güney Hunlar, Çinlilerin egemenliğine girdi. Kuzey Hunlar Çinlilerin egemenliğine girmemek için Hazar Denizine doğru göç ettiler.
Kuzey Hunlar sonraları Karadeniz'in kuzeyi ile bugünkü Romanya'daki Tuna dolaylarına egemen oldu­lar. Buralarda yaşayan Germen kökenli kavimleri ege­menliklerine aldılar. Hun egemenliğine girmek istemeyen Germen kökenli kavim­ler Avrupa'nın batısına göç ederek Roma İmparatorluğu topraklarında Kavimler Göçü denilen olaya neden oldular.
(MS 375)
2. Kavimler Göçü, Asya ve Avrupa'nın Yeni Çehresi, Avrupa Hun Devleti (375–469)
Kavimler Göçü (375)
Batı Hunları, Çin'in ve Doğu Hunları'nın baskısıyla Aral Gölü civarına göç etmişlerdi. Burada 200 sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı.
Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Ve başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler.
MS. 374 yılında Volga (İtil) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru ilerlemeye başladılar.
Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi birçok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar.
Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu bu olaya tarihte Kavimler Göçü adı verilir.
Kavimler Göçünün Sonuçları
Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrıldı (395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı.
Avrupa'nın etnik yapısı değişti. Germen kavimlerinin Avrupa'daki yerli kavimlerle karışması sonucu yeni milletler ortaya çıktı.
Türkler Avrupa'da Batı Hun Devleti'ni (Avrupa Hun) kurdular.
İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerinin temeli atıldı.
Avrupa'da feodalite (derebeylik) rejimi ortaya çıktı.
İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.
Avrupa Hun Devleti (375–469)
Bugünkü Romanya'nın bulunduğu topraklarda Kuzey Hunlar tarafından kuruldu.
Avrupa Hun Devleti’nin en güçlü olduğu dönem Atilla zamanıdır.
Bizans'a karşı yaptığı seferler so­nucu Bizans'ı vergiye bağladı.
Batı Roma devletine karşı ilk önce Galya Seferi’ni düzenledi. Ancak bu seferde be­lirli bir so­nuca ulaşamadı. Daha sonra yaptığı İtalya se­feriyle Batı Roma'ya üstünlüğünü kabul ettirdi.
Atilla'dan sonraki hakanlar başarılı bir yönetim göstermediler. Bu süreçte Bizans saldırıları başladı.
Bi­zans, ayrıca Hunlara bağlı Germen kökenli kavimleri ayaklandırdı. Sonuçta Avrupa Hun Devleti yıkıldı.
3. Göktürk Devleti (552–630)
Göktürk boylarını birleştiren Bumin Han, kendile­rini yöneten Avarlara karşı yaptığı bağımsızlık Savaşı’nı kazandı ve devleti kurdu.
Avarlar, Göktürk saldırıları Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldılar. Göktürkler Çin hanedanlıklarına üstünlüklerini ka­bul ettirdiler.
Hindistan'a giden ipek yolunu kazanmak için İran­'daki Sasanilerle işbirliği yaparak Akhun Devleti’ni yıktılar.
Akhun Devleti’nin yıkılmasından sonra Hindistan'a giden ticaret yolundan yararlanma konusunda Sasani­lerle anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Göktürkler ilk defa Bizans (Doğu Roma) ile ittifak yaptılar ve Sasanileri zayıflattılar.
Göktürk Devleti taht kavgalarıyla Doğu Göktürk ve Batı Göktürk olmak üzere ikiye ayrıldı (582).
Her iki devlete Çinliler son verdi (630).
II. Göktürk Devleti (Kutluk Devleti) (682–744)
Kutluk Han, Çinli olan Veziri Tonyukuk ile birlikte Göktürk boylarını birleştirerek II. Göktürk Devleti’ni kurdu­.
Kutluk Han, Çin egemenliğine giren Türklere ba­ğımsızlıklarını kazandırdı.
Bilge ve Ordu Komutanı Kültigin zamanında dev­let Orta Asya'da etkinliğini sürdürdü.
Kültigin ve Bilge Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Uygur, Basmil, Karluk ve Uygur Türk­leri birleşerek II. Göktürk devletine son verdiler.
Uygurlar (745–840)
Kutluk (II. Göktürk) Devleti’nin yıkılmasından sonra kendi devletlerini kurmuşlardır.
İlk zamanlarda Çinlilere karşı fazla etkili olama­mışlardır.
Çinlilerin Talas Savaşı’nda yenilmesi, Uygurla­rın kuvvet-lenmesine yaramıştır.
Çinliler Tibet saldırıları uğrayınca Uygurlardan yardım istemek zorunda kaldılar. Bu süreçte Çinlilere yardım eden Uygurlar Maniheizm ve Budizm dinleriyle tanıştılar.
Uygurların bir bölümü Maniheizm ve Budizm’i benimseyerek hayvancılığa dayalı atlı göçebe yaşayışı bıraktılar ve yerleşik hayata geçtiler. Çünkü bu dinler sa­vaşçı geleneklere ve hayvancılığa karşı olan prensiplere dayanmıştı.
Uygurlar, Kırgız Türklerinin saldırılarıyla siyasi var­lıklarını kaybettiler.
Uygurlar Kırgızların yıkılışından sonra Cengiz Han'ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun egemenliğine girdiler. Bundan sora Uygurlar Moğol devlet yönetiminde önemli görevler aldılar.
Uygurlar Çin'de geliştirilen matbaa tekniğini öğre­nerek, kendilerine özgü bir matbaa yaptılar.
Uygurlar 14–18 harften oluşan bir alfabe geliş­tirdi­ler.
Uygurlar matbaayı kullanan ilk Türk boyu olmuş­lardır.
C. DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI
Avarlar
Orta Asya'da büyük bir imparatorluk kurdular.
Göktürk isyanı nedeniyle bağımsızlıklarını kay­bettiler.
Göktürklerin saldırısı sonucu bugünkü Macarista­n'a göç ettiler. Macaristan'da etkili bir devlet kurdular.
Sasanilerle birleşerek iki kez Bizans'ı ku­şattılar, ancak başarılı olamadılar.
Avarlar, Frankların saldırısıyla bağımsızlıklarını kaybettiler ve Slav kavimleri arasında eriyip siyasi ve kül­türel kimliklerini yitirdiler.
Kırgızlar
Uygur devletine son vererek tarih sahnesine çıktı­lar. Cengiz Han'ın başlattığı saldırılar sonucu bağımsız­lık­larını kaybettiler.
Sibirler
Sibirya’nın batısından başlayan ve Kafkasya'ya uzanan coğrafyada yaşamışlardır.
Sasani ve Avar saldırılarıyla bağımsızlıklarını kay­bettiler.
Akhunlar (Eftalitler)
Kökenleri Çinlilerin baskısı üzerine İran'ın doğu­suna ve Afganistan'ın güneyine göç eden Hunlara da­yanmıştır.
Hindistan'a giden ipek ticaretinden yararlanmış­lardır. Göktürk ve Sasani saldırıları sonucu bağımsızlık­larını kaybetmişlerdir.
Hazarlar
Karadeniz'in kuzeyinden başlayarak, Kafkasya ve Hazar denizine kadar uzanan topraklarda yaşamışlardır.
Karadeniz kıyılarına giden ipek ticaret yolundan büyük kazanç elde etmişlerdir.
Hazar hakanları ve çevresi Museviliği benimse­mişlerdir.
Hz. Osman ile Emeviler zamanında Kafkasya'ya yönelen İslam ordularının ilerleyişini engellemişlerdir.
Peçeneklerin saldırılarıyla zayıflayan Hazarların siyasi varlığına Ruslar son vermiştir.
Bulgarlar
Karadeniz'in Kuzeyinde büyük bir devlet kurdular. Hazarların saldırısıyla Tuna Bulgarı ve Volga (İtil) Bulgarı olmak üzere ikiye ayrıldılar
Tuna Bulgarları zamanla Slav kavimleri arasında eridiler. Volga (İtil) Bulgarları ise Abbasilerin yardımla­rıyla İslâmiyet’i benimsediler. Volga Bulgarları daha son­raları Moğol egemenliğine girdiler.

Türgişler
II. Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra kendi devletlerini kurdular.
Emevilerin Orta Asya'ya yaptıkları saldırıları en­gel­lediler.
Karlukların saldırılarıyla bağımsızlıklarını kay­betti­ler.
Karluklar
Uygurların yıkılmasından sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Talas Savaşı’nda İslam ordusuyla birlikte Çinlilere karşı savaştılar.
İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk boylarındandır.
Peçenekler
Balkanlara yerleşenleri Bizans'a karşı savaştılar ve sonraları Bizans ordusunda ücretli askerlik yaptılar.
Bizans ordusundaki Peçenekli askerler Malazgirt Savaşı’nda Büyük Selçuklu ordusuna katıldılar.
Oğuzlar
Maveraünnehir'in doğusunda bir devlet kurdular.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti’ni kurdular.
İslâmiyet’i seçen Oğuzlara Türkmen denilmiştir.
Kumanlar (Kıpçaklar)
Balkaş gölü ile Ural dağlarına kadar uzanan coğ­rafyada etkili oldular ve Ruslarla savaştılar.
Moğolların egemenliğine girmek zorunda kaldılar.
Ç. İLK TÜRK DEVLETİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK
1. Devlet Yönetimi
Devlet: İslamiyet'ten önce Türkler devlete il veya el demişlerdir.
Hükümdarların Unvanları
Türkler Hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi unvanlar vermişledir.

Tarih Boyunca Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkış Biçimleri
Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan hükümdar olarak tahta çıkar. (En sık rastlanan durum).
Hükümdarın rakipsiz aday olması. Bu durumda taht kavgası olmadan başa geçiyordu.
Seçim Usulü: Kengeş, toy veya kurultay denilen devletin ileri gelenlerinden oluşan meclisin toplanarak hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi.
Ekber ve Erşed Sistemi: En yaşlı ve olgun olanın başa geçmesi. Bu yöntem, III. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı Devleti'nde uygulanmıştır.
Hakanın Görevleri
Hükümdarlık güç ve yetkilerini Tanrı'dan (Tengri) alan hakanların önde gelen görevi, milletini refah ve barış içinde özgür olarak yaşatmaktı.
Ayrıca ülke çapında asker toplamak, orduyu idare etmek, devletin yüksek meclisini yönetmek, hakanın görevleri arasındaydı.

Hükümdarlık Sembolleri
Otağ (hakan çadırı), taht, tuğ (sancak, bayrak), davul (nevbet) ve sorguç (serpuş)'tur.
Sonraki dönemlerde para bastırmak ve adına hutbe okutmak da bağımsızlık sembolü sayılmıştır.
Hakan'ın belirli zamanlarda devlet ileri gelenlerine ve halka, törenlerde resmî ziyafet vermesi hükümdarlık gereğiydi.

Hatun (Katun)
Hakanın eşine hatun denirdi. Türk devlet idaresinde hatun da söz sahibiydi. Savaşlarda hakanın yanında yer alan hatun, devlet adamı gibi eğitilir ve yetiştirilirdi. Böylece devlet idaresi ve komşu devletler hakkında bilgi sahibi olur, gerektiğinde devlet başkanlığı yapar, elçi kabul eder ve devlet meclisine katılabilirdi.

Veliaht
Hakanın ölümünden sonra onun yerine geçen veliahtın büyük oğul olması gerekli değildi. Tahta geçecek kişinin çoğunlukla faydalı ve başarılı olabilecek yeteneğe sahip bir hanedan üyesi olması, ön planda tutulmuştur. Ayrıca veliaht küçük yaşta ise, amcasının tahta geçmesi mümkün olabiliyordu.
Tanrı tarafından hakana verildiği düşünülen yönetme hakkının kan aracılığıyla hakanın bütün evlatlarına da geçmiş olduğu düşüncesi, her prensin (tegin) tahtta hak iddia etmesine yol açabiliyordu.
Bu suretle kardeşler arasında doğan taht mücadelesi, üstün gelen tarafın hakan olmasına kadar sürerdi. Ancak bu mücadeleler devletin zayıflaması, hatta parçalanmasına dahi yol açabilmektedir.
Kimler Türk Devletlerinde Hükümdar Olabilirdi?
Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri).
Kut Anlayışı
Türkler devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut diyorlardı. Kut'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı.

Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir?
Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi tahta kavgasına girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, ya da bölünmeye götürüyordu.
Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dışında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin başına geçecektir.

İkili Yönetim (Çifte Krallık) Nedir?
Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi Sol (Doğu) ve Sağ (Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden Yabgu'lar bulunurdu.
Eski Türklerde siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesini "il" meydana getiriyordu.
Bodun'lar ve Boy'ların merkezden idare edilmesi sayesinde İl'de birleşmiş olan halk, "töre" denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi. Demek ki Türk"il"i yurdu koruyan, milleti huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur.
Türk ilinin özellikleri şöyle özetlenebilir:
1. İstiklâl
Bu konuda Asya Hun Devlet meclisindeki şu konuşma (Çin yıllıklarından alıntıdır) Türklerin bağımsızlık hakkındaki bütün görüşünü kısaca özetler:
"İstiklale karşı hayranlık duymak ve bağımlı olmayı yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir. Atalarımızdan toprakla beraber devr aldığımız devletimizi; Çin ile uzlaşmak pahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız mevcut iken devletimizi korumalıyız".
* Çiçi'nin konuşması M.Ö.58
2. Ülke
Yine bu madde şu güzel örnekle açıklanabilir:
Asya Hun Tanhu'su Motun, komşu Tung-Hu'ların vergi olarak at ve kadın istemelerine fazla itiraz etmemişti. Fakat devlet arazisi isteğiyle karşılaştığı zaman, devlet meclisinde, toprağın devlete temel olduğunu, kendisinin kimseye arazisini terk et demeye yetkisinin bulunmadığını söylemişti. (MÖ.209)
3. Halk
Halk deyiminin eski Türkçe karşılığı “kün” idi.
Özel mülkiyet kişi haklarının ve hürriyetin teminatıdır. İnsan şahsi mülke sahip olup onu istediği gibi kullanabilir.
4. Töre
Türk devletinde halkın hak ve hürriyetini istemesi tabiidir. Halkın bu isteği, törenin uygulanması ile karşılanıyordu. Töre, eski Türk hayatını düzenleyen hukuki kaidelerin bütünüydü.
B) Meclis ve Hükümet:
Türk Meclislerine toy, kurultay veya kengeş denirdi.
Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı.
Aygucı: Hükümet başkanı.
Buyruk: Bakan.
Tamgacı: Dış siyaset görevlileri.
Tigin (Tekin): Hükümdarın çocukları.
Şad: Diğer hanedan üyeleri.
Diğer Görevliler: İnal, Tarkan, bağa, tudun, çor, külüg, apa, ataman..
Ordu
Türk Ordusunun Özellikleri
Türk ordusu, ücretli değildir.
Türk ordusu, daimîdir.
Atlı askerler çoğunluktadır.
Kadın-erkek herkes savaşa hazırdır.
Not: Türk ordu teşkilâtını ilk kuran Mete Han’dır. Mete, orduyu onluk sisteme göre düzenlemiştir. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmıştır. Bu düzen Avrupa'ya Attila ile girmiştir.

Türk Ordusunu Silahları
Ok, yay, kement, kılıç, mızrak, kargı, süngü, kalkan vb.
Savaş Taktikleri:
Turan Taktiği
Sahte Ricat (sahte çekilme)
Hilal
Pusu
Bu taktikle Malazgirt, Niğbolu, Mohaç gibi büyük meydan savaşları kazanılmıştır.
Savaş stratejileri "keşif seferleri" ve "yıpratıcı savaşlar"a dayanır. Sınır boylarında tampon bölgeler bırakmışlardır.
Türk ordusu; Çin, Roma, Bizans, Rus ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur.

Hukuk
Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına töre denilirdi.

Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye yargu adı verilirdi.
Yarganlar (yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.
Hunlar ve Göktürklerde, göçebe hukuku, Uygurlarda yerleşik hukuk anlayışı görülür.
Örneğin; işlenen adi suçlarda hapis cezası 10 gündür. Bunun temel nedeni, göçebe yaşam koşullarıdır
2. Din ve İnanış
Göktanrı Dini
Türklerin İslamiyet'ten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;
Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.
Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı, eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı.
Cennet'e uçmağ, cehenneme ise tamu diyorlardı.
Mezarlara ölünün, sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek ve öldürdüğü düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir.
Ölüleri için yuğ adı verilen cenaze törenleri yapar ve ardından yas tutarlardı.
En Eski Türk Dini (Şamanizm)
Türklerin eski devirlerinde Gök kutsal sayılmıştır.
Bunun yanında bazı dağ, ırmak, vadi gibi varlıklarda gizli güçlerin olduğuna inanıyorlardı.
Güneş ve Ay'da kutsal sayılmıştır.

Şamanizm’in Özellikleri
Dağ, vadi, göl gibi tabiattaki bazı varlıklar kutsallıklarını korumaya devam etmiştir.
Gök asıl tapılan unsur haline gelmiştir. Gök için "Tengri" kelimesini kullanmışlardır.
Atalarının ruhlarını da kutsal kabul etmişlerdir.
Bu nedenle ataların mezarlarına dokunma savaş sebebi sayılmıştır.
İyi ve kötü ruhlara, fal ve büyüye inanmışlardır.
Ölülerin kötü ruhlardan kurtulması için uzun süre bekletmişlerdir.
Cesedin kokmasını önlemek amacıyla mumyalamışlardır.
Göktürklerde Din
Evrenin üst üste gelen katlardan oluştuğuna inanılmıştır.
Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu.
Tek tanrı inancına bu dönemde ulaşılmıştır. Bütün evren göğün en üst katında oturan Tanrı'ya itaat ederdi.
Göktürkler Tanrı'ya "Türk Tanrısı" adını vererek onu millileştirmişlerdir.
Tanrı'ya; Ugan, Bayat, Ulu Yaratgan da demişlerdir.
Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir.

Uygurlarda Din
Önceleri Şamanizm' e inanmışlardır.
Bögü Kağan döneminde Mani dinini daha sonaraları da Budizm’i kabul ettiler.

Hazarlarda Din
Önceleri Şamanizm’e inanıyorlardı. Daha sonra devlet yöneticileri ve halkın bir bölümü “Museviliğe” inanmıştır. Derin bir hoşgörüleri vardır. Müslüman, Hıristiyan ve Museviler birlikte yaşamışlardır.
Kam (Şaman-Baksı)
Türklerin din adamlarına verdikleri isimdir. Şamanlar, fala bakar, büyü yapar, gelecekle ilgili haber verir, doktorluk yaparlardı. Diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf değillerdi.
Yuğ
Ölü gömme törenine verilen isimdir. Yedi gün sürerdi. Ölenin silahları, eşyaları ve kurban edilen atı da mezara birlikte konurdu.
Balbal
Ölen kişinin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar taşın mezarın başına dikilmesi ile oluşan anıtlar. Bu kişiler, öbür dünyada ona hizmet edeceklerdir.
Kurgan
Türklerde mezara verilen isimdir.
Günümüzde Şaman Dini’nden Kalma Gelenekler
Evli çiftlerin üzerine para, buğday, şeker vb. atılması (Saçı). "Darısı başına” deyimi.
Kapı eşiğine basmama. (Ölen atalarının ruhlarının eşikte durduğuna inandıklarından).
Sadaka verirken başı çevirme.
Türbe, ağaç ve mezarlara çaput bağlama.
Ölen kişinin evine yemek götürme.
Tarihte Türklerin Kabul Ettiği Dinler
Şamanizm,
Manihaizm,
Musevilik,
Hıristiyanlık,
Mazdeizm (Zerdüştlük),
Budizm,
İslâmiyet.
3. Sosyal ve Ekonomik Hayat
Sosyal Hayat
Hun ve Göktürklerde sosyal yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu nedenle Türkler çadırlarda (yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır Türk aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılırdı.
Türk devletleri genel olarak iki sosyal birliğe, aile ve ordu'ya dayanmaktaydı.
Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu.
Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır.
Bilge Kağan'ın surlarla çevrili bir şehir inşa etmesi üzerine, vezir Tonyukuk; "Eğer, surla çevrili bir şehirde yerleşir ve bir kere yenilirsen esir olursun" demiştir.
Türklerde yerleşik hayatın başlangıcı, kışlak hayatıdır. Bu nedenle sürekli kışlaklar, şehir hayatına geçişin temelini oluşturmuştur.
Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de görülmektedir.
İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgârlardan korunan bir vadiyi seçerlerdi. Kışlak denilen bu yerlerde nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl ve ırmak kenarlarında yaşarlardı.
Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Etini yemeleri, sütünden kımız denilen içki yapmaları, derisini giyimde kullanmaları açısından at büyük önem taşımıştır.
Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler, at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler, uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur.
Başlıca gıda maddeleri, koyun eti ve süt ürünleridir. Eti uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar, Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini değerlendirmişlerdir.

İktisadi (Ekonomik) Hayat
Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun, sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır.
Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi olmuştur.
İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir ekonomik kaynaktır.
Hayvancılık, ziraat (tarım), alınan vergiler, hediyeler diğer ekonomik kaynaklardır.
Ticaret
Canlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar satmışlar; tahıl ve giyim eşyası almışlardır.
Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çin'le, Avrupa Hunları Bizans'la ticari anlaşmalar yapmışlardır.
İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir.
Kürk yolu'nda ise (Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çin'de sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılırdı.
Ziraat
İklim ve coğrafi şartların uygun olduğu bölgelerde Tarım yapmışlardır.
Buğday, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan yetiştirmişlerdir.
Tarımda en çok gelişmeyi uygurlar göstermişlerdir.
Türk Toplumu
Oguş: Aile
Urug : Soy (Aileler Birliği)
Bod (Boy): Kabileler
Budun: Millet denilen birimlerden oluşuyordu.
Boyların başında bulunan beyler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle devlet kurulurdu.
Eski Türklerde Aile
Eski Türk sosyal hayatında aile bütün sosyal bünyenin çekirdeği durumundaydı. Kan akrabalığına dayanıyordu. Türk ailesi "küçük aile" tipindeydi. Bu yönü ile Yunan, Roma, İslav ailelerinden ayrılmaktadır. Eski Yunanistan'da ve Roma'da aile reisi, ailenin diğer fertleri üzerinde mutlak hâkim iken, İslav'larda ise aile büyüğü bütün aile halkına kölesi gibi hükmederdi. Bu ailelerde mülkiyet kolektifti.
Türklerde ise mülk ortaklığı yalnız otlaklara ve hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere şahsi mülk halindeydi.
Evlenen erkek veya kız, baba ocağından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğla kalırdı.
Türklerde tek eşlilik yaygındı.
Kadın hürdü ve Türk topluluğunda saygı görürdü. Ata biner, ok atarlardı. Namus ve iffetine düşkün olan Türk kadınının savaşta düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.

Urug
Bu ifade soy, sop manasına gelmektedir.
Boy
Aileler veya soy'lar bir araya geldiği zaman boy teşkil ediyordu. Başında Bey bulunurdu. Bey'in görevi, boydaki iç dayanışmayı muhafaza etmek, hak ve adaleti korumak ve düzenlemekti.
Budun
Boylar birliğine budun denmekteydi. Başında han bulunuyordu. Budunlar, boylar arasındaki sıkı işbirliğinin meydana getirdiği siyasi topluluklardır.
Türk Toplumunun Özellikleri
Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) aralarında kesin olarak sınıfların ortaya çıkması imkânsızdı.
Yaşam biçimleri göçebe olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda köle sınıfı yoktu.
Din adamları, diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı değildi.
4. Yazı, Dil Ve Edebiyat
Türk Dili ve Yazısı
Türkçe, Ural-Altay dilleri ailesindendir.
Türk yazısının ilk örneğine VIII. yüzyıl başlarından itibaren Orhun Yazıtları'nda rastlanılmaktadır. Bu yazıtlarda görülen Türkçe gelişmiş bir dildir.
Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları Alfabeler
Göktürk Alfabesi
Uygur Alfabesi
Soğd Alfabesi
Brahmi Alfabesi
Süryanî Alfabesi
Tibet ve Çin Alfabesi
Arap Alfabesi
Kiril Alfabesi
Latin Alfabesi

Göktürk Yazısı
En eski Türk yazısı olma özelliğini taşır. V. ve IX. yüzyıllar arasında Yenisey mezar taşları ve Orhun Yazıtları'nda görülmektedir.
Göktürk harflerinin karakteri, işaretlerin esas olarak keskin düz çizgilerden meydana gelmiş olması ve bitişmemesidir.
Yazı sağdan sola yazılır, kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konarak birbirinden ayrılır.
Orhun alfabesi 38 harften oluşur. Bunların 4'ü sesli, 34'ü ise sessiz harflerdir.
Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun Yazıtları'nda rastlandığından Orhun alfabesi de denilmektedir.

Uygur Yazısı
Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir.
Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir.
Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir.
VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi.
Moğol hâkimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.
Matbaa
Kâğıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler.
Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. (Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.
Uygurlar, Avrupa'dan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı.
Kâğıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant' ta bir kâğıt imalathanesi kurdular.
Kâğıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya'ya, dolayısıyla Avrupa'ya yayılmıştır.
Edebiyat
Türklere ait ilk yazı dili örnekleri, Orta Asya'da ortaya çıkıp gelişen Türk edebiyatının temelini oluşturur.
Bunların en eski örnekleri, çoğunlukla Göktürk alfabesiyle yazılmış olan mezar taşları üzerindeki yazıtlardır.
Bu taşlar, Orhun Yazıtları ile Talas ve Yenisey yazıtlarıdır.

Orhun Yazıtları
VIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtları, Yadrinsef (N.M.Jadrincev) tarafından XIX. yüzyılda (1889) keşfedilmiş, ilk olarak, 1893 yılında Danimarkalı dil bilgini Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur.
En önemlileri, II. Göktürk Devleti'nin önemli devlet adamları Bilge, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiş olanlarıdır.
Yazıtların bir yüzü Çince olup, diğer tarafları Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
Orhun Yazıtları üçü büyük olmak üzere birtakım dikili taşlar halindedir.
1. Tonyukuk Yazıtı
İki ayrı taş sütun üzerine, 720-725 tarihleri arasında dikilmiştir.
Yazılar soldan sağa doğru yazılmıştır. Burada Göktürklerin ünlü devlet adamı Tonyukuk, önce İlteriş Kağan zamanını anlatmakta, son olarak kendisinden bahsederek, öğütler vermektedir.
Yazıtın etrafında başları kırılmış sekiz adet heykel bulunmaktadır.
2. Kültigin Yazıtı
Bilge Kağan tarafından, kardeşi Kültigin adına 732 yılında dikilmiştir.
Bu anıt, birkaç parçadan meydana gelen birleşik bir yapı halindedir.
Taşın her tarafında, yukarıdan aşağı doğru Göktürk alfabesiyle yazılmış yazılar bulunur. Batıya bakan yüzünde Çince yazı yer almaktadır.
3. Bilge Kağan Yazıtı
Bilge Kağan adına 735 yılında dikilmiştir.
Kültigin ve Bilge Kağan yazıtları, Kültigin'in atabeyi olan Prens Yollug Tegin tarafından yazılmıştır.
Yazıtlarda Göktürk Devleti'nin kuruluşu ve yükselişi, Kültigin ve Bilge Kağan'ın kahramanlıkları, başarıları anlatılmakta, Türk milletine öğütler verilmektedir.
Göktürk Devleti tarihi bakımından en değerli kaynak olma özelliğini taşımaktadırlar.
"...Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye babam hakanı, annem hatunu yükseltmiş (olan) Tanrı onlara ülke veren Tanrı (kendilerini) Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye beni o Tanrı hakan olarak (tahta) oturttu. Muhteşem bir kavmin üzerine hakan olmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz korkak ve zavallı bir kavmin üstüne hükümdar oldum Küçük kardeşim Kültigin (ve iki şad) ile sözleştik. Babamızın ve amcamızın kazandığı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kültigin ile iki şad ile ölesiye kadar çalıştım.

Bu kadar cehd edip (çalışıp) müttehit (birlik olan) milleti ateş, su (yani vahdetsiz) kılmadım. Ben kendim hakan olduğumda etraftaki yerlere varmış olan kavim ölü ve bitik bir halde yayan ve çıplak olarak geri geldi.

Kavmi yükselteyim diye yukarı (kuzey) Oğuz kavmine karşı, ileri (doğu) Kıtan, Tatabı kavimlerine karşı, beri (güney) Çinlilere karşı büyük ordu (ile) on iki (defa) sefer ettim, muharebe ettim. Ondan sonra Tanrı buyurduğu ve talim olduğu için kısmetim olduğu için ölecek olan milleti diriltip doğrulttum, çıplak kavmi elbiseli, fakir kavmi zengin kıldım, az kavmi çok kıldım. Gayrı (başka) ülkelerden, gayrı (başka) hakanlardan daha iyi kıldım. Dört taraftaki kavmi hep muti kıldım. Düşmansız kıldım. (Bunlar) hep bana itaat etti......."
Hüseyin Namık Orkun,
Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987, s.41-44

4. Orhun Bölgesindeki Diğer Yazıtlar
Orhun bölgesinde, Orta ve Kuzey Moğolistan'da bunlardan başka birçok yazıt da yer almaktadır.

Orhun Yazıtları'nın Türk Tarihi Açısından Önemi
Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından yazılmış ilk belgelerdir.
Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.
Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir.
Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.
Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini taşırlar.
Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkân veren, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.
Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.

Talas ve Yenisey Yazıtları
Orhun Yazıtları'ndan başka, Talas ve Yenisey nehirleri civarında da Türk yazıtları bulunmaktadır.
Yenisey Yazıtları, Orhun Yazıtları'ndan daha eskidir.
Yazıtların birkaçı hariç, diğerleri mezar taşları halindedir.

Uygur ve Kuman Edebiyatı
Uygurlar da Türk edebiyatına seçkin örnekler vermişlerdir. Göktürklere ait edebî eserlerin çoğu yazıtlar halinde iken, Uygurlara ait olanlar yazma şeklindedir.
Bulunan eserlerin çoğu Budizm ile ilgili dinî metinlerdir. Türk dili ve edebiyatının en önemli hazinelerinden biri de Kodeks Kumanikııs (Codex Cumanicus) adlı Kuman lügatidir. Kumanlar, Kırım yarımadası ve Don civarındaki Cenevizlilerle yakın ticarî ilişkiler kurdular. Bu ilişkilerin sonucu olarak, İtalyan misyonerlerin kaleme aldıkları bu eser; Kumanca, Latince ve Farsça olmak üzere muhtemelen XIII. yüzyılda yazılmıştır.

Başlıca Türk Destanları:
Hunların (Oğuzların): Oğuz Kağan Destanı
İskitlerin (Saka): Alper Tunga Destanı
Göktürklerin: Ergenekon Destanı
Uygurların: Göç ve Türeyiş Destanları
Kırgızların: Manas Destanı
Destanlar ve efsaneler, Türklerin İslamiyet'ten önceki, adet, inanç ve hayat biçimleri hakkında bilgi veren zengin kaynaklardır.
5. Bilim ve Sanat
Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 Hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır. (Türklerin gök bilim ile olan ilgilerinin açık bir kanıtıdır.)
Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır.
Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir).
Eşya ve binalarda hayvan üslûbu denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır.
Halı, Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.)
D. Türk Kültürünün Çevre Kültürlerle İlişkileri
1. Türklerin Çin Kültürüne Katkıları
Askerlik alanında
Devlet Teşkilatında
At kültüründe(Atı evcilleştirmede)
Gök Tanrı inancıyla... Çinlileri etkilemişlerdir.
2. Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar
Tarım
Yerleşik hayat
Felsefe (Taoizm, Konfiçyüs ve Budizm)
Giyim konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:02 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
3. Türklerin Moğol Kültürüne Katkıları
Askerlik alanında,
Devlet teşkilatında,
Dil ve alfabede,
Kımız yapmayı öğrettiler,
Türk töresi ve geleneklerinden,
Göktanrı diniyle Türkler, Moğolları etkilediler.
1. Türk-Çin İlişkileri
A- Çin'e Karşı Türk Politikası
1- Savaş Sorunu
Hun, Göktürk ve Uygurlar döneminde Çin'e sayısız saldırı düzenlenmiştir. Bunun temel sebebi Orta Asya'nın zor yaşam koşulları içinde kaynakların azalması ya da bitmesidir. Seferlerde çoğunlukla başarıya ulaşılmış, Türkler, Çin’den alacaklarını aldıktan sonra çekilip gitmişlerdir. Bunun temel sebebi Çin'in yerleşik kültürü içerisinde eriyip yok olma korkusudur.
Güçlü Kağanlar, zaferlerden sonra yaptıkları anlaşmalarla Çin'i vergiye bağlamayı tercih etmişlerdir.

2- Çin'e Askeri Yardım Sorunu
Çin'in karışıklıkları, feodal beylerin çekişmeleri, zaman zaman Çin İmparatorlarının Türklerden yardım istemelerine yol açmıştır.
Türkler çoğu zaman Çin'e askeri yardımda bulunmuşlardır. Bunun temel sebebi yardım karşılığı alınan kumaş ya da gelirlerdir.
3- Ticari İlişkiler Sorunu
Tarihimizde ilk olarak Hunlarla - Çinliler arasında ticari ilişkiler kurulmuştur. Bu ticari ilişkiler, Göktürk ve Uygurlar zamanında da devam etmiştir. Özellikle Uygurlar döneminde gelişmiştir.
At ve İpek ticareti başta gelmektedir.
İpek yolu'nun sağladığı ekonomik kazanç, iki tarafın da burayı ele geçirme mücadelesi yapmasına yol açmıştır.

B- Türklere Karşı Çin Politikası
Çin Türk akınlarını durdurabilmek için ünlü Çin seddini yapmış, ancak akınları durdurmayı başaramamıştır.
Bozkırlarda Türkler'e karşı savaşmayı tercih etmemiştir.
Daha çok diplomatik yollarla Türkleri zayıf düşürme, bölme, parçalama politikası izlediler.
Orta Asya'da kurulan imparatorlukların boylar ve budunlar arasındaki bağlarının zayıf olduğunu görmüşler ve bunları birbirlerine karşı kışkırtmışlardır.
Tiginler'in (Prensler) arasını açma politikası izlediler.
Çinli prenseslerin, Türklerle evlenmeleri yoluyla Orta Asya'ya çok sayıda casusu sokmuşlar ve bunların raporları doğrultusunda boy ve budunları birbirine düşürmüşlerdir.
Türk boylarını kendi topraklarına açarak, onları kültürel olarak eritme politikası izlemiştir. (Çinlileştirme Politikası).
Ağır süvari birlikleri yerine zamanla Türkler gibi hafif süvari birlikleri oluşturmuşlar ve yağma seferleri düzenlemişlerdir.
"Çinlilerin sözleri tatlı, ipek kumaşları yumuşaktır, tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak budunu kendilerine yaklaştırırlar.
Sonrada içlerine girer, kötülüklerini yaparlar. Çinliler, kendilerinden olmayan bilgeli kişileri, kendilerinden olmayan alp kişileri yaşatmazlar. Yanılıp onlara inananlar, kendi soylarına en yakınlarına ve budununa yararlı olmaktan çıkarlar. Çinlilerin tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldanan pek çok Türk yok oldu.
Türk budunu sen çoğu kez hep böyle aldanıp öldün."
Kültigin Yazıtı, Doğu Yönü,M.Ergin Orhun Abideleri , sa. 13-14
"Çin milleti hilekar ve sahtekar olduğu için, aldatıcı olduğu için,küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti "ÎL" yaptığı ilini elden çıkarmış,k ağan yaptığı kağanını kaybedivermiş."
Kültigin Yazıtı, Doğu Yönü, M. Ergin Orhun Abideleri, sa. 5
2. Türk-Moğol İlişkileri
Türk-Moğol ilişkileri, Büyük Hun Devleti hükümdarı Mete Han zamanında başlar.
Çin, Türkleri zayıflatmak için Moğollarla işbirliği yapmıştır. Moğollar Hunları daha batıya iterek, Moğolistan'ın doğusuna yerleştiler.
Uygurlar zamanında Moğollarla ilişkiler daha çok gelişmiştir. Moğol İmparatorluğu'nun kuruluşunda ve büyümesinde Uygurların önemli ölçüde etkisi olmuştur.
Türklerin, Moğollar üzerinde ticari ve kültürel etkileri devam etmiştir. Cengiz Han devrinde pek çok Uygur Türkü devlet kademesinde görev almış, Moğolların askeri, idari, ticari, dil ve yazı alanında etkilenmesine yol açmışlardır.
Bazı Moğol boyları zamanla Türkleşmiş (Özbek ve Çağatay), Türk-Moğol devletleri oluşmuştur.
3. Türk-Arap İlişkileri
Araplar, fetih hareketlerini doğuya doğru geliştirirken, Kafkaslar'ın kuzeyinde Hazarlar, Maveraünnehir ile Seyhun ötesinde ise Türgişler başta olmak üzere çeşitli Türk toplulukları ile karşı karşıya gelmişlerdir.
Halife Ömer zamanında Arap orduları Horasan, Mavera-ünnehir ve Toharistan bölgelerinde Türkler ile karşılaştılar.
Türk-Arap ilişkileri Emevilerin baskıcı politikaları ve Arap olmayan müslümanlara değer vermemeleri nedeni ile iyi olmadı. Göktürkler ve Türgişler Maveraünnehir bölgesinde Araplara karşı mücadele ettiler. Türkler, Emevilere karşı Abbasileri desteklediler.
Abbasi döneminde Türk - Arap ilişkileri gelişmiştir. 751 deki Araplarla-Çinliler arasında olan Talas Savaşı’nda Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen Türkler Arapların yanında yer alarak, savaşı kazanmalarını sağladılar. Özellikle ticari ilişkiler dolayısıyla Arap-Türk ilişkileri yeni bir boyut kazanmış, Karluk, Yağma, Çiğil Türkleri İslamiyet'i kabul etmişlerdir. 10. yüzyıldan itibaren Oğuzlar İslamiyet'i kabul ettiler.
Araplar, Türklerin özellikle savaşçılık gücünden yararlanmışlardır. Abbasiler döneminde bir ordugâh şehri olarak Samarra şehrini kurdular.
Türkler, pek çok Müslüman devlette komutan ve yöneticilik yapmış, bazılarında zamanla yönetimi ele geçirmişlerdir.
4. Türk-İran İlişkileri
Türk-İran ilişkileri Akhunlar zamanında başladı. Akhunlar Sasanilerle komşu olmuşlar ve sürekli savaşmışlardır.
Göktürkler'in batıda Sasanilerle komşu olması üzerine İpek yolu denetimi için Göktürkler, Akhunlara karşı Sasanilerle işbirliği yaptılar. Bu işbirliği sonucu Akhun devleti yıkılmış ve toprakları paylaşılmıştır.
Sasanilerin İpek yolu ticaretini engellemeleri üzerine, Göktürkler Bizansla işbirliği yapmışlar ve Sasanilerin zayıflama ve yıkılma sürecine girmelerine yol açmıştır.
Sasanilerin yıkılmasından sonra, bölgeye doğudan çok sayıda Türk göçü olmuştur.
İran yıllarca Büyük Selçuklu Devleti’nin yönetiminde kalmıştır.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:02 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
İslâm Tarihi ve Uygarlığı

A.İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU
1. Asya
Siyasî Durum
Bizans İmparatorluğu (395-1453)
Kavimler göçü sonucu, Roma İmparatorluğu, bütünlüğünü koruyamayarak 395' te Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış, Batı Roma İmparatorluğu 476 'da yıkılmıştır.
Batı Roma'nın devamı kabul edilen Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu, Helenizm kültürünü benimsemiş, Ortodoks mezhebinden oldukları için de, Katolik Avrupa ile bağları zayıf olmuştur.
İmparatorluk en güçlü devrini "Jüstinyen" hanedanı zamanında (518-610) yaşamıştır.
Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Kartaca, İspanya'nın bir bölümü, İtalya yarımadası, Dalmaçya kıyıları ve Tuna'ya kadar Balkan toprakları bu dönemde Bizans sınırları içinde idi.
Bizans İmparatorluğu, Herakliyus hanedanı zamanında (610-717) doğuda Sasaniler, güneyde Müslüman Arap'larla, batı'da Türk Avarlarla mücadele ettiler.
Bizans imparatorluğu, sınırları çok geniş alana yayıldığı için değişik uluslardan oluşmaktaydı.
Toplumsal birliğin sağlanmasında en önemli unsur, Helenizm kültürü ile Hıristiyanlık dini idi.
İmparatorlar ülkenin mutlak egemeniydi. Ortodoks Kilisesi bile imparatorluğun emri altında bulunuyordu.
Bizans imparatorluğu'nda tahtın babadan oğula, kardeşten kardeşe geçmesi gibi düzenli bir sistem yoktu. Bu durum sürekli taht kavgalarına ve iç çatışmalara neden olmuştur.
Bizans toplumu; soylular, din adamları, askerler ve köylüler olarak dört ana sınıftan oluşmuştur.
Tarımın dışında en önemli etkinlik ticarettir. İpek ve Baharat yolları, önemli ticari kazançlar sağlamıştır.
Sasaniler
İran'da kurulmuştur. Kurucuları Babek ve oğlu Ardeşir'dir.
Başkentleri, Medain'dir.
Sasanîler, ipek yolunun egemenliği için Akhunlara karşı Göktürklerle işbirliği yaptılar.
Ancak ipek yolunu ele geçiren Göktürklerin Bizans'la ittifak yapmaları üzerine oldukça yıprandılar.
Hz. Ömer döneminde Kadisiye (635) ve Nihavend (642) savaşlarını kaybeden Sasanîler yıkıldılar.
Sasanî ekonomisi, büyük ölçüde savaş ve yağma düzenine dayanmıştır.
Doğu ticaret yolları üzerinde bulunmaları ve Hint ticaret yolunu ele geçirmeleri de ekonomik yönden gelişmelerini sağlayan etkenlerdir.
Göktürkler
552'de Bumin Kağan tarafından kurulan I. Göktürk Devleti, 581'de Çin'in siyasi oyunlarıyla Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış ve her ikisi de bir süre sonra Çin'in egemenliğini kabul etmiştir.
Kutluk tarafından 681'de kurulan II. Göktürk devletine de Uygur-Basmil-Karluk Türkleri son verdiler.
Göktürklerde ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktaydı. Uygun olan topraklarda tarım da yapılmıştır.
Göçebe yaşam ağırlıklıdır.
Hindistan
Hindistan, Asya'nın güneyinde büyük bir yarımadadır.
Çeşitli kavimlerin istilasına uğradığı için Hindistan'da siyasî bir birlik kurulamamıştır.
Kast sistemi; toplumsal, siyasî ve dinî düzenin temelini oluşturuyordu. Bu sistemde halk, sınıflara ayrılmıştı:
Brahmanlar; Din adamları
Kshatriyalar (Kşatriyalar) : Hükümdarlar, komutanlar ve askerler
Vaisyalar (Vaizyalar) : Sanatkârlar, tüccarlar ve çiftçiler
Sudralar: İşçiler
Paryalar: Ayrıca bu dört sınıfın dışında olan ve hiçbir hakka sahip olmayan sınıftır.
Hindistan'da ilk kez Guptalar (320-550) siyasî birliği sağlamıştır. Gupta Devleti'nin varlığı Hunlar tarafından sona erdirilmiştir.
Hindistan'da ekonominin temeli, tarım ve ticarete dayanırdı. Tarihî Baharat Yolu'nun Hindistan'dan başlayarak Akdeniz limanlarına ve oradan da Avrupa pazarlarına ulaşması bu ülkeyi zenginleştirdi.
Hindistan'ın, Arabistan ve Çin ile canlı bir ticarî bağlantısı vardı.
Çin
Çin'de feodal bir yapı bulunmaktadır.
Yönetimde hanedanların egemenliği vardır.
Egemen sınıf soylulardır.
Çin'in tarihi yontma taş devrine kadar uzanmaktadır.
İpek yolu, Türklerle Çinlileri karşı karşıya getirmiştir.
Geniş ve verimli topraklarda tarım önemli etkinliktir.
En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu'ndan sağlamışlardır.
Japonya
Japonya, Çin uygarlığının etkisinde kalmıştır.
Güçlü bir merkezî yönetimin olmayışı, derebeylik sisteminin doğmasına neden olmuştur.
İslâmiyet’in ortaya çıktığı 6. yüzyıl başlarında Japonya, bulunduğu bölgede siyasî ve ekonomik yönden gelişmemiş bir ülkedir.
Japon ekonomisi tarıma ve özellikle de pirinç üretimine dayanırdı. Ayrıca balıkçılık da halkın önemli bir geçim kaynağını oluştururdu.
Din ve İnanış
Bizans İmparatorluğu
Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinden olup, merkezleri İstanbul'du. Ortodoksların liderine "Patrik" denilir.
Bizans, siyasi ve sosyal karmaşaların yanında, Ortodoks mezhebi, içindeki görüş ayrılıklarından dolayı dinî karmaşalar da yaşamaktaydı.
Sasaniler
İran (Sasani) devletinde Zerdüştlük dini hâkimdi. Bu dine göre iyilik ve kötülük tanrısı olmak üzere iki tane tanrı vardı.
İyilik tanrısı "Ahuramazda" (Hürmüz), kötülük tanrısı "Angramanyu" (Ehrimen) arasında sürekli bir mücadele vardır. İyilik yapanlar öldüklerinde ışık dünyasına, kötülük yapanlar karanlık dünyasına giderlerdi. Bunun için aydınlık ve ışığa değer vermişler, ateş'i kutsal kabul etmişlerdir.
İyilik tanrısına destek olmak için sürekli olarak bir ateş yakılırdı. Bu ateşin yakıldığı yere ateşgede denirdi. Bundan dolayı Zerdüştler'e ateşe tapan anlamında Mecusi de denilmiştir.
5.yy.da Mazdek tarafından Mazdekizm ortaya çıkarılmıştır. Mazdekizm, Zerdüşt öğretisine dayanır, toplumsal, siyâsî ve ahlâkî ilkeleri ön plana çıkarmıştır.
Göktürkler
İslam öncesi Türklerde Gök-Tanrı inancı hâkimdi. Gök'ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu. Gök-Tanrı inancı İslam dininin Allah inancı ile ortak özellikler taşıyordu. Bu ortak yön Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştırmıştır. Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı'ya dua edip, kurban kesmişlerdir.
Din görevlilerine Şaman, kam, baksı gibi ünvanlar vermişlerdir.
Hindistan
Hindistan'da Hinduizm dini egemendi.
Hinduizm’de en temel ve kutsal metinler Veda'lardır. Kast sistemini benimseyen Hinduizmde en üst mevkide Brahman denilen din adamları bulunurdu.
Brahmanizm'e göre bir insanın, yaşamındaki iyi ve kötü hareketlerine göre ruhu rahat eder ya da sıkıntı çekerdi. Ruhun rahat etmesi için insanın aşırı isteklerinden vazgeçmesi ve yalnızlığa çekilmesi gerekir.
Hinduizm'in katı kast sistemine ve Brahman sınıfının otoritesine bir tepki olarak Budizm doğmuştur.
Felsefi bir düşünce olan Budizm; Çin'de, Tibet'te ve Japonya'da yayılmıştır.
Budizm'in kurucusu Budha'dır. Buda'ya göre; iyilik yapılmalı, kötülükten kaçınılmalı dünya nimetlerine istek duyulmamalıdır. Bunları yapan insan sonsun huzura kavuşur ve "Nirvana" ya ulaşır.
Nirvana'ya ulaşmak; dünyevî isteklerden kin, nefret ve tutkulardan uzaklaşmaktır.
Budizm'de tanrı kavramı yoktur. Bu inanışın din ile ilgili törenleri kaldırarak yerine ahlakî görevler koyması Brahmanların etkisini azaltmıştır. Sınıf farklılıklarını ortadan kaldırarak herkesi Nirvana'ya çağırması da kast örgütünü temelden sarsmıştır.
Budizm'in temelinde, iyilik duygusunun yanı sıra yardım, sevgi, doğruluk, dürüstlük gibi ilkeler vardır.
Çin
İslamiyet'in doğuşu sırasında Çin'de Taoizm, Konfüçyizm ve Budizm yaygın olan dinlerdir.
Tao dini, Lao-Tzu (Lav Dzı) adındaki bir filozof ve din adamı tarafından ortaya atılan düşüncelerden doğmuştur. Lau-Tzu'ya göre, "evren bir yaratıcının eseridir; o da Tao'dur." Tao, evrenin "yolu, düzeni, yasası" anlamına da gelir. İnsanın somutlaştırdığı ya da yaşama geçirdiği bilgelik yolu da Tao'ya yönelmekle olur. Tao'nun yoluna yönelen bilge kişi onunla birlik ve uyum içinde olmak durumundadır. Konfüçyüs, Çin'de yetişen filozof ve din adamlarından biridir. Çin'in karışıklık içinde bulunduğu bir dönemde, yeni bir ahlakî düşünce ortaya atarak kötülükleri önlemeye çalışmıştır, Ortaya koyduğu siyasî, toplumsal ve ahlakî düşünceler, Çin uygarlığının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. İnsanların eşitliğine inanan Konfüçyüs'e göre devlet yönetimi ile ahlak özdeşleşmelidir. Devlet ahlak kurallarına uyularak yönetilirse amacını gerçekleştirebilir. Kişiler erdemli olmak ve dürüst yaşamak zorundadırlar. Ancak bu yolla huzura ve mutluluğa ulaşılır. Hindistan'da ortaya çıkan Budizm, 6.yüzyıldan itibaren Çin'de yayılmaya başlamış ve bu ülkenin dinsel yaşamında etkili olmuştur.
Japonya
Çin ile ilişkileri sonucunda Japonya'da Taoizm, Konfüç-yizm ve Budizm benimsenmiştir. Japonların ulusal dinleri, "Tanrıların Yolu" anlamına gelen Şintoizm’di.
Şintoizm; ulusal, çok tanrılı ve diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Doğa güçlerine ve ruhlara tapınma inancı, bu dinin en belirgin özelliğidir.
2. Avrupa
a. Siyâsî Durum
Kavimler göçü sonrası Avrupa'da krallıklar güçlerini kaybettiler. Soyluların güç kazanmalarıyla birlikte tüm ortaçağ boyunca Avrupa'da etkili olacak olan siyasi yönetim biçimi "Feodalite (Derebeylik)" ortaya çıktı.
Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır:
Soylular (Senyörler): Soylular, oturdukları toprakların sahibiydiler. Her türlü hakka sahip olan ve şatolarda oturan soylular, yönetim ve askerlik işleri ile ilgilenirlerdi. Soyluluk babadan oğula geçerdi. Soyluların en üstünde senyör denilen derebeyler yer alırdı. Senyörlerin en büyüğü kral idi. Bundan sonra sırasıyla dük, kont, baron ve şövalyeler gelirdi.
Rahipler; Rahipler, kiliselerin sahip olduğu toprakların geliriyle rahat bir yaşam sürerlerdi. Dinin toplum üzerindeki etkilerinden dolayı halk üzerinde söz sahibi idiler.
Burjuvalar: Ticaret ve sanatla uğraşırlardı. Bağlı bulundukları derebeylerine vergi verirlerdi.
Köylüler: Bunlar ikiye ayrılırlardı:
a. Özgür Köylüler: Üzerinde yaşadıkları toprakları, istedikleri gibi ekip biçme hakkına sahip olup bağlı oldukları soyluya, vergi vermek zorundaydılar. Ayrıca topraklarını satabilme, çocuklarına bırakma hakları vardı.
b. Serfler (Köle Köylüler); Hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı.
Orta Çağ boyunca Avrupa'da zenginlik kaynağı topraktı. Bu nedenle geri, kapalı bir ekonomik yapı görülür.
b. Din ve İnanış
Bizans Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemişti. Ortodoksların dini liderine Patrik denirdi.
Patrik, İstanbul da otururdu.
Hıristiyanlığın diğer büyük mezhebi Katolik mezhebidir.
Dini liderlerine Papa denirdi.
Papa, Roma şehrinde otururdu. Papaların çok büyük bir etkinliği vardı. Bazen krallardan bile fazla itibar görürlerdi.
Çünkü Papa'nın Aforoz, Enterdİ ve Endülüjans adı verilen yetkileri vardı.
Aforoz: Bir kişinin Hıristiyanlık dininden çıkarılmasıdır.
Enterdİ: Bir ülkenin Papa tarafından bütün bir halde cezalandırılması.
Endülüjans: Hıristiyanların günahlarından kurtulmak için Papa'dan aldıkları günahtan kurtulma, af kâğıtlarıdır. Bu kâğıtlar Papa tarafından yüksek paralar karşılığı satılırdı.
3. Afrika
6. ve 7 yüzyıllarda Afrika kıtasının tamamı bilinmiyordu. Kuzey Afrika kıyılarıyla, Doğu Afrika kıyıları bilinmekteydi.
İslamiyet'in doğuşu sırasında Kuzey Afrika, Bizans'a bağlı ve Hıristiyanlığın etkisi altında bulunmaktaydı.
Habeşistan'da Aksum Devleti bulunmaktaydı.
Aksum Devleti, önceleri putperestti.
İmparator Ezana döneminde Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.
İslâmiyet'in ilk yıllarında bir grup Müslüman, Mekkelilerin baskısı üzerine Habeşistan'a göç etmiştir.
B. İSLÂMİYET'İN DOĞUŞU VE YAYILIŞI
1. İslâmiyet'ten Önce Arap Yarımadası
a. Siyâsî Durum
Arabistan Asya kıtasının güney-batı ucunda yer alan büyük bir yarımadadır. Genellikle çöllerle kaplı bir alandır.
Arapların kökeni Sami ırkından gelmektedir. Samîler, Arap Yarımadası'nda yaşamışlar, zamanla buradan dağılarak İlk Çağdan bu yana Mezopotamya, Suriye, Filistin bölgelerinde etkin rol oynamışlardır.
Arabistan'da İslamiyet'ten önce kurulan devletlerin başlıcaları şunlardır:

1. Güney Arabistan Devletleri
A. Main Devleti (M.Ö. 1200 - 650): Yemen'de kurulan üç büyük devletten biridir. Başkenti, Main kentidir.
B. Saba Devleti (M.Ö. 950 - 115): Main Devleti'nin yıkılışından sonra Yemen'e, Sabalılar egemen olmuşlardır.
Başkentleri Ma'rib kentidir.
C. Himyerî Devleti (M.Ö. 115 - M.S. 525): Saba Devleti'nin yıkılışı ile güç kazandılar.

2. Kuzey Arabistan Devletleri:
A. Nabatîler : Nabatîler, Arabistan'ın kuzeybatısında M.Ö. 4.yy.da kurulmuştur. Başkenti Petra kentidir
B. Gassaniler : Yemen kökenli olup, Suriye'ye yerleşmişler ve Hıristiyanlaşmışlardır. Başkentleri Şam'dır.
C. Hire Arap Krallığı : Yemen kökenli olup, Irak'taki Hire kenti çevresine yerleşmişlerdir.
Bu dev­letler ekonomik kaynaklarının yetersizliğinden dolayı kuv­vetli bir devlet olamamışlardır.

b. Din ve İnanış
İslamiyet'ten önce, Arapların büyük çoğunluğu puta tapıcıydı. Her kabilenin kendine özgü putu bulunurdu. Kâbe, Araplarca kutsal sayılırdı. Burada Arap kabilelerinin putları bulunurdu. En önemli putları "Hübel-Lat-Menat-Uzza"dır. Araplar putları ziyaret için Kâbe’ye gelirler ve kurban keserlerdi. Ziyaret zamanlarında kabileler arası çatışmalar yapılmazdı. Bu nedenle bu zamana "Haram Ayları" denilmiştir. Puta tapıcılık yanında, Mecusilik (Zerdüştlük), Musevilik, Hristiyanlık gibi dinler de yaygındı. Ayrıca Hz.İbrahim'in dinine inananlar da vardı. Bunlara " Hanif " denilmiştir.
c. Sosyal ve Ekonomik Hayat
Arapların genel olarak yaşam biçimleri göçebe ve yerleşik olaraktı. Toplumsal yaşam kabile örgütlemesine dayan­mıştır.
Her Arap kabilesinin şeyh ya da seyyid denilen reisi vardır. Göçebe yaşam süren Araplara bedevi denilirdi.
Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı vardır. Çok eşli evlilikler yaygındı. Kadınların miras hakkı yoktu. Kabileler arasında rekabet ve kan davaları yaygındı. Çöl yaşamının zorluğu, su kaynaklarının azlığı, yiyecek sıkıntısı bu rekabet ve kavgaların sebepleridir. Hicaz bölgesinin en önemli ticaret merkezleri Mekke, Medine ve Taif'ti. Mekkeliler daha çok ticaretle, Medineliler ise daha çok tarımla uğraşmışlardır. Göçebelerin en önemli geçim kaynağı hayvancılık, yerleşiklerin ise tarım ve ticaret olmuştur.
Başlıca ekonomik faaliyetler kervancılık, tarım, keçi, at ve deve yetiştiriciliğiydi. Kervancılık Arabistan'ın güneyine gelen İpek ve Baharat Yollarına bağlı olarak ge­lişmiştir. Basra ve Yemen limanlarına gelen mallar ya­rımadanın kıyılarını takip eden ve kuzeye ulaşan yol­larla Suriye ve Mısır limanlarına götürülmüştür.
Mekke şehri Kızıldeniz kıyısındaki Hicaz bölge­sinde bulunmaktaydı. Mekke şehir devletinde idari ve ti­cari ya­pılar, Kureyş soylularının elindeydi. Bir aristokrasi kuran Kureyş soyluları ticarete ve köleciliğe dayanan po­litikalara önem verdiler.
ç. Dil ve Edebiyat
Araplar arasında iki tür yazı vardı. Himyeri ve Nebatlılara ait olan yazılardan, bugünkü Arap Alfabesinin kökeni Nebatlılara ait olanıdır. İslamiyet öncesi Araplar arasında hitabet ve şiir sanatları gelişmişti. Kâbe’yi ziyaret zamanlarında şairler yazmış oldukları şiirleri Suk-u’l Ukaz panayırında okurlardı. Düzenlenen şiir yarışmalarında kazanan eserler, Kâ-be’nin duvarlarına asılırdı. Bunlara Muallakat-ı Seb'a (Yedi Askı) denilirdi. En önemli şairleri İmr –ü’l-Kays’tı.
Hz.Muhammed Dönemi
Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke’de doğdu. Babası Abdullah o doğmadan iki ay kadar önce vefat etmişti. Annesi Amine’dir.
Önce dedesi Abdülmuttalip, o ölünce amcası Ebu Talip’le yaşadı.
Hz. Muhammed, gençliğinde dürüstlüğünden dolayı Emin olarak adlandırıldı.
Çobanlık, ardından amcası Ebu Talip’le ticaret yaptı.
Yoksullara yardım eden Hılfü’l Fudul adlı yardım kuruluşunda görev aldı.
Kâbe’nin tamiri sırasında Araplar arasında sorun olan Hacerü’l Esved taşının yerleştirilmesi konusunda Kâbe Hakemliği yaptı.
25 yaşında iken 40 yaşında olan Hz. Hatice evlendi.
610 yılında Hira mağarasında peygamberlikle görevlendirildi.
İlk olarak; eşi Hatice, evlatlığı Zeyd, amcasının oğlu Ali ve dostu Ebu Bekir onun peygambeliğine inandılar.
Kureyş soyluları ticarete, tefeciliğe ve köleciliğe da­yanan bir düzen kurmuşlardır. Hz. Muhammed eşitliğe dayanan İslamiyeti tanıtmaya baş­ladığında Kureyşliler büyük tepki gösterdiler. Çünkü bu yeni din Kureyş soylu­larının egemenliğini sona erdire­cekti.
Putperest Mekkeliler Müslümanlara baskılarını arttı­rınca, Müslümanlardan bir grup Hristiyan Habeş Krallığı­'na sığınmak zorunda kaldılar.
Hicret (622)
Putperestler Hz. Muhammed'i öldürerek islamiyeti tamamen kaldırmak istediler. Bunun üzerine Hz. Mu­hammed Medine’ye göç etti. Hz. Muhammed'in Medine'yi seçmesinin nedeni Medinelilerin "Akabe Biat­ları" deni­len olaylarla İslamiyeti benimsemeleri ve Hz. Muham­med'i Medine"ye davet etmeleridir.
Hz. Muhammed adalet, yönetim, ekonomi, askerlik konularıyla ilgili yasalar hazırladı. Ayrıca yahudilerle ilgili ilişkileri düzenleyen anlaşmalar yaptı. Bu çalışmalarıyla İslam tarihinde "Medine Sözleşmesi" denilen bir belge or­taya çıktı. Böylece Hz. Muhammed islam Devleti’nin ilk temel­lerini atmış oldu.
Hz. Muhammed'in Savaşları ve Seferleri
Bedir Savaşı (624)
Nedenleri:
Mekke'den Medine'ye göç etmek zorunda bıraktırı­lan Müslümanların mallarına putperestlerin el koyması,
Hz. Muhammed'in bir Mekke kervanına el koya­rak Mekkelileri ekonomik yönden zayıflatmak istemesi.
Müslümanlar Mekke'ye giden bir Kureyş kervanına el koydular. Çıkan savaşta Mekkelileri yenilgiye uğrattılar. Müslümanlar ilk zaferle­rini kazandılar. Ganimetlerin 1/5'i hazineye ayrıldı. Diğerleri askerler arasıda paylaştırıldı. Bu uygulama sonraki İslam devletleri tarafından da be­nimsendi.
Uhud Savaşı (625):
Nedenleri:
Mekkeli putperestlerin Bedir yenilgisine karşı Müslümanların Medine yakınlarındaki tarım alanlarını tahrip etmeleri.
Hz. Muhammedin, Mekkelilerin yaptığı zarara karşılık bir Mekke kervanının alınmasını kararlaştırması.
Müslümanlar bir Mekke kervanını ele geçirdiler. An­cak müslümanların ganimet elde etmek için savaş disip­linini bozmaları yenilmelerine neden olmuştur.

Hendek Savaşı (627)
Nedeni: Mekkeli putperestle­rin Müslümanlara kesin bir darbe vurmak istemeleri.
Müslümanlar başarılı bir sa­vunma savaşı yaptılar. Putperestler bir daha saldırıya geçmediler. Müslümanlar taarruz, Mekkeliler ise savunma konumuna geçtiler.

Hudeybiye Anlaşması (628):
Hz. Muhammed Müslümanlar için namaz yönü ola­rak seçilen Kâbeyi zi­ya­ret kararı aldı. Putperestler savaş hazırlığına girişti. Hz. Muhammed, amaçlarının savaş değil barış olduğunu bildirdi. Bunun üzerine anlaşma yapıldı.
Buna göre;
Müslümanlar ertesi yıl Mekkeyi (Kâbeyi) ziyaret edebilecek.
Mekkede İslâmiyeti seçenler Medineye alınmaya­cak.
Taraflar on yıl savaşmayacak.
Yukarıdaki anlaşma şartları görünüşte Müslümanla­rın aleyhinde olmuştur. Ancak giderek so­nuçta Müslü­manların lehine olmuştur. Çünkü müslüman­ların Mek­kede sayısı artmıştır.
Antlaşmanın Önemi
Anlaşmanın imzalanmasıyla putperestler Müslüman­ları resmen tanımış oldular.
Mekkede Müslümanlar için bir huzur ortamı oluşmaya başlamıştır.
Hayber Savaşı (629):
Nedenleri:
Uhud Savaşı’ndan sonra Medine'deki Yahudilerin putperestleri kışkırtmaları ve Müslümanların tepkileri üzerine Yahudilerin Haybere göç etmeleri.
Yahudilerin İslâm dinine karşı olmaları.
Hz. Muhammedin katıldığı bu seferde Müslümanlar Hayber kalesi ve çevresini aldı. Suriye–Şam ticaret yolu üzerindeki bu kalenin alınması müslümanlara ticari gelir sağladı. Yahudilerin muhalefeti bastırıldı.
Mu'te Savaşı (629):
Hz. Muhammed, kendi döne­mindeki hükümdarlara İslâmiyeti tanımaları için elçiler göndermişti. Bu sırada Gassanilere gönderilen elçi öl­dü­rüldü. Bu nedenle, sefer düzenlendi. Hz.Muhammed bu sefere katılmadı. Yapılan çatışmalarda Müslümanlar yenildi.
Mekkenin Fethi (630)
Nedeni: Mekkeli putperestle­rin Hudeybiye anlaşma­sını bozmalarıdır.
Müslümanlar büyük bir direnişle karşılaşmadan Mek­ke'yi fethettiler. Kâbedeki putlar kırıldı. Böylece İslâmiyet Hicaz'a yerleşti. Bu durum İslâmiyetin Arap Yarımada­sındaki yayılışını hızlandırdı.
Huneyn Savaşı (630)
Nedeni: Mekkenin fethi üze­rine bazı Mekkeli putpe­restler ile Hicazdaki diğer putpe­restlerin ordu kurmasıdır.
Müslümanlar putperest ordusunu yenilgiye uğrattı.
Taif Kuşatması (630)
Nedeni: Taiflilerin islâm dinine büyük tepki göster­me­si.
Hz. Muhammedin katıldığı seferde Taif şehri kuşa­tıldı, ancak alınamadı. Taifliler İslamiyete tepki göster­meyeceklerini belirtince kuşatma kaldırılmıştır. Böylece putperestlerin Hicaz'daki son direnişleri de kırıldı.
Tebük Seferi (631)
Nedeni: Bizans Kralının İslâmiyetin yayılmasını ön­lemek amacıyla sefer düzen­lediği haberinin gelmesi.
Arabistanın kuzeyindeki Tebük'e gelindiğinde habe­rin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Bu sefer sonunda İslâ­miyet, Arabistanın kuzeyine tanıtılmaya başlandı.
Hz. Muhammedin Veda Hutbesi ve Vefatı (632):
Hz. Muhammed veda haccı olarak nitelenen Mek­ke'yi son ziyaretinde verdiği hutbede bütün müslü­manla­rın kardeş olduğunu, ırk ayrımına gerek olmadı­ğını, ka­dınlara ve çocuklara değer verilmesi gerektiğini bildir­miştir.
Dört Halife Dönemi
Bu dönem İslâm tarihinde Cumhuriyet devri olarak tanımlanır. Bunun nedeni halifelerin önde gelen Müslü­manlar arasında yapılan görüşmeler sonunda se­çilme­sidir.
Halifelik devlet başkanlığı idi. Bu makam Hz. Mu­hammedin Araplar arasında siyasi birliği sağlama­sıyla ortaya çıkmıştır. Ancak ölümüyle bu makam bo­şalmıştır.
Hz. Ebubekir Dönemi (632–634):
Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı.
Dinden dönüşler engellendi.
Kur'an kez kitap haline getirildi.
Yoksullara yardım etmek amacıyla zekât vergisi toplanmaya başladı.
Hz. Muhammedin kararlaştırdığı, Bizans’a yönelik olan Suriye seferine başlandı. Bu seferde Ecnadeyn Sa­vaşı çıktı. Savaş sürerken Hz. Ebubekir vefat etti. Hz. Ebu­bekir ölmeden önce Ömer'in halife olmasını vasiyet et­mişti.
Hz. Ömer Dönemi (634–644)
Suriye'de Bizans’la yapılan Ecnadeyn Savaşı kazanıldı. (634)
Bizans’a karşı sürdürülen Yermük Savaşı kaza­nıldı (636). Bunun sonunda Suriye müslümanların eline geçti.
Kudüs fethedildi. Daha sonra Filistin ve Mısır alındı. Böylece Kuzey Afrika'nın fethine başlandı.
İran'daki Sasani Devletine karşı yürütülen Köprü Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra (634), Müslümanlar Sasanilere karşı yaptıkları Kadisiye (635), Celula (637), ve Nihavend Savaşlarını kazandı (642). Sasani devleti yıkıldı ve İran fet­hedildi.
Hz. Muhammedin kurduğu devlet imparatorluğa dönüştü. Bu imparatorluğu kolay yönetmek için "Amillik" denilen vilayetler oluşturuldu. İlk kez kadılık teşkilatları kuruldu.
Maliye ve askerlik konularıyla ilgili ilk di­van­lar ku­ruldu.
Askerlerin ve diğer görevlilerin ihtiyaçlarını karşı­lamak için "ikta" denilen timar sistemi kuruldu.
Sasani ve Bizans paralarına karşı "dirhem" adı verilen ilk gümüş para bastırıldı (640).
Hicri takvim oluşturuldu.
Sınırlarda ordugâhlar kuruldu. Buralara sonradan askerlerin aileleri de yerleştirildi. Amaç İslâmiyetin kalıcı­lığını sağlamaktı. Böylece ordular ilk defa düzenli hale getirildi.
Hz. Ömer, vergi konusunda anlaşamadığı bir İranlının yaptığı suikasetle öldü. Ölmeden önce halifeyi seçecek kurulu oluşturdu.
Hz. Osman Dönemi (644–656)
İlk islâm donanması kuruldu.
Bizans’la yapılan ilk deniz savaşı kazanıldı.
Kıbrıs vergiye bağlandı.
Bizans'a ait Tunus fethedildi.
Kuran çoğaltılarak önemli İslâm kentlerine gön­derildi.
Hz. Osman kendi yakınları olan Emevileri devletin önemli makamlarına atadı. Bu durum Mısır'da ve Irak'ta isyanlara neden oldu. Bu durum, Hz. Muhammedin ailesi tarafından da tepkiyle karşılandı.
Hz. Osman, Mısırlı suikastçilerin saldırısıyla öldü.
Hz. Ali Dönemi (656–661)
Hz. Ali, halife seçilince Emevi ailesi ile Hz. Mu­hammed'in son eşi Ayşe, muhalefet başlattılar. Emevile­rin amacı, elinde bulundurdukları önemli ma­kam­ları kay­betmemekti. Ayşenin muhlefeti ise kişisel neden­lere da­yanıyordu.
Hz. Ali, Hz. Ayşe’nin muhalefetini Cemel Va­k’ası (Deve Olayı) denilen savaşla bastırdı (656).
Hz. Ali, Emevilerin başlattığı muhalefetin lideri olan Şam Valisi Muaviye üzerine sefer düzenledi. Sıffin Savaşı çıktı (657). Muaviye orduları zor duruma düştü. Savaş bitirilmeden Hakemler Olayına gidildi. Bu olayda hile ya­pılarak Hz. Ali'nin halifeliği Muaviye'ye verilmeye çalışıldı. Bunun sonrasında İslâmda ilk resmi ayrılıklar başladı.
Ortaya çıkan siyasi gruplar şunlardır:
- Şiiler: Hz. Ali taraftarı olanlardır.
- Emeviler: Muaviye taraftarı olanlardır.
- Hariciler: Her ikisini de istemeyenler.
Hz. Ali, halifeliği almak isteyen Haricilere karşı dü­zen­lediği sefer sonunda Nehrevan Savaşı çıktı. Hariciler bu savaşta yenilgiye uğratıldı (659).
Hariciler, Hz. Ali’yi ve Muaviyeyi öldürmek için suikastçi-ler görevlendirdiler. Hz. Ali, suikast sonucu öldü.
Muaviye suikasttan kurtuldu. Küfe'deki Müslümanlar Hz. Ali’nin oğlu Hasanı halife seçtiler. Hz. Hasanın halifeliğini Muaviye tanımadı. Savaş hazırlığına girişti. Hz. Hasan, İslâm’da birliğin bozulmaması ve siyasal ayrılıkların sona ermesine önem verdi. Bu nedenle sa­vaşçı politika izle­medi.
Hz. Hasan, Halifeliği, daha sonra Hz. Hüseyin’e devretmesi şartıyla Muaviye'ye verdi.
Böylece Dört Halife Dönemi bitti, Emeviler Dönemi başladı.
Emeviler Dönemi (661–750)
İç çatışmaların durmasıyla birlikte dışa dönük po­litikalara önem verildi. Fetih hareketleri başladı.
Halife Muaviye zamanında İstanbul iki kez kuşa­tıldı.
Halife Muaviye zamaında Maveraünnehir bölgesi fethedildi.
Halife Muaviye oğlu Yezid’i halife yaptı. Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin, Yezidin halifeliğine karşı çıktı. Bunun sonunda Kerbelâ Olayı oldu. (681). Bu olayda Hz. Mu­hammed'in torunları öldürüldü. Bu olay İslamdaki siya­sal çatışmaları daha da hızlandırdı.
Emevi Devleti’nin en güçlü olduğu dönem halife Velid zamanıdır.
İslam orduları, Batı Türkistan'da Türklerin yaşa­dığı Buhara, Semerkant, Taşkent gibi yerleri fethettiler.
Halife Velid zamanında İslâm orduları Tarık Bin Ziyad komutasında İspanya'ya geçtiler. Buradaki Vizigot krallığını yıktılar (711). Müslümanlar buraya Endülüs adını verdiler.
Halife Velid'den sonra başarılı kişiler iktidarda gö­rülmedi, devlet zayıflamaya başladı. Bu sırada Emevi or­duları Fransa'yı almak için Franklarla Puvatya Savaşı’nı yaptılar. (732) Emevi orduları yenilgi­iye uğradı. Bu durum Emevilerin Avrupadaki ilerleyişinin durmasına neden oldu.
Emeviler Orta Asya'yı almak istediler. Başlatılan akınları Türgiş Devleti engelledi. Bu dönemde devlet, yıkılış sürecine girmeye başladı.
Emevilerin Yıkılış Nedenleri
Emevi hanedanındaki taht kavgaları.
Şiilerin isyanları.
Arap olmayan Müslümanlardan ağır vergiler al­ma­ları ve onlara mevali (yarı köle) uygulamasında bu­lunma­ları.
Kerbelâ olayı nedeniyle geniş bir muhalefetle karşılaşmaları.
Hz. Muhammedin yakını olan Abbasoğullarının gizli faaliyetlerde bulunmaları.
Horasanda Ebu Müslüm, büyük bir muhalefet başlattı.
Kurduğu orduyla Emevilerin başkenti Şam'ı aldı ve Emevi Devleti’ne son verdi.
Abbasiler Dönemi (750–1258)
Abbasi hükümdarları Emevi hanedanından olan­ları öldürttüler. Amaçları kendi iktidarlarını kuvvetlendir­mekti.
Bu sırada İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu.
Bağdat kuruldu ve başkent yapıldı.
Batı Türkistan'da Çin baskısına giren Türklere yardım gönderildi. Yapılan Talas Savaşı’nda, Çin yenil­giye uğratıldı (751).
Horasan'da Ebu Müslüm'ün serbest hareket et­mesi Abbasi yönetimince, Merkezi otoriteye ay­kırı bu­lundu. Bunun sonunda Ebu Müslüm öldürtüldü. Tepki olarak çıkan isyanlar bastırıldı.
Devletin en güçlü olduğu dönem Harun Reşid ve oğulları zamanıdır. Harun Reşit, Bizans sınır bölgesinde (Tarsustan Kars'a kadar uzanan bölge) Avasım illeri ku­ruldu. Buralara askerler yerleştirildi. Temel amaç Bi­zans'ı yıkmak ve İslâmiyeti yaymaktı.
Harun Reşit, halife olduklarını iddia eden Endülüs Emevi hükümdarlarına karşı Ortaçağ Avrupasının en güçlü devleti olan Franklar ile ittifak kurdu. Bu ittifak En­dülüs Emevi Devleti’ni sarstı.
Halife Mutasım zamanında Türk askerler için Samerra şehri kuruldu. Bunun nedeni askerlerin Arap­larla siyasi çatışmalara girmelerini engelle­mekti.
Mutasım'dan sonra iktidarda başarılı hükümdarlar görülmedi. Merkezi otorite zayıfladı. Bunun sonucunda Abbasi topraklarında yeni devletler ku­ruldu. Bu devletler görünürde Abbasi halifelerine bağlıy­dılar. Gerçekte ise bağımsız hareket etmişlerdir.
Bu devletler şunlardır:
Mısır'da: Tulunoğulları, ihşitoğulları (Akşitler), Eyyubiler, Memlükler
İran'da: Büveyhoğulları, Saffariler.
Tunus'ta: Fatimiler
Maveraünnehirde: Samanoğulları.
Fatimiler, Abbasilerden halifeliği almak için İran'­daki Büveyhoğullarıyla ittifak yaptı. Bunun üzerine Ab­basi halifesi Selçuklu Sultanı Tuğrul Beyden yardım is­tedi. Tuğrul Bey Büveyhoğulları devletine son verdi ve halifeyi himayesine aldı.
Bu süreçte İslam ordusundaki Türk kökenli ko­mutanlar Emir–ül ümeralık denilen başkomutanlık ma­kamını ele geçirerek halife­leri baskılarına aldılar. Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkıl­masından sonra Abbasiler ko­ru­masız kaldılar. Bu dö­nemde Moğol (İlhanlı) hükümdarı Hülagü Han, Bağdat'ı aldı ve Abbasi Devletine son verdi (1258). Halife ve yakınları öl­dürüldü.
Mısır'da bulunan Memlük Sultanı Baybars halifenin akrabalarından birini halife yaparak hilafet ma­kamını yeniden oluşturdu. Baybars'ın amacı halifenin dinî kimliğinden yararlanıp İslâm ülkelerindeki gücünü arttır­maktı.
Endülüs Emevi Devleti
Abbasi Devleti’nin kurulduğu dönemde İspanya'ya kaçan Emevi prenslerinden Abdurrahman tarafından Kurtuba'da ku­rulmuştur.
Kurtuba şehri tıpkı Bağdat gibi bilim ve kültür merkezi haline getirildi. Buradaki medreselere Avrupanın değişik yerlerinden öğrenciler geldi.
Endülüs Emevi hükümdarları kendilerini halife ilân ettiler. Abbasi halifeleri buna karşı çıktı. Bu devleti yık­mak için Franklarla işbirliği yaptılar. Endülüs Emevi hü­kümdarları Frankların saldırısını etkisiz hale getirdiler.
Taht kavgalarıyla Endülüs Emevi Devleti parça­landı. Tavaifi Mülük denilen beylikler ortaya çıktı. Bu beylikler İspanyanın kuzeyindeki krallıkların haçlı saldırı­larıyla yıkılmaya başladı. Bu beyliklerden biri olan Gır­nata İslâm hükümeti varlığını koruyabilmiştir.
Gırnata İslâm Hükümeti
(Ben-i Ahmer Devleti)
Ben-i Ahmer Devleti, (Gırnata İslam Hükümeti) İspan-ya'nın güneyinde yer almıştır. Askeri yönden güçlü değildi. Ancak İslâm bilim ve sanatını Ortaçağ Avrupa­sında yaşatmıştır.
İspanya’nın kuzeyinde bulunan Aragon ve Kas­tilya krallıkları birleşerek güçlü bir devlet kurdular ve Ben-i Ahmer devletine son verdiler.
İspan­ya’da yaşayan Müslümanlar ve Museviler Haçlı kat­li­amıyla karşılaştılar.
Oruç Reis ve Hızır Reis bunları Os­manlı topraklarına taşıyarak Haçlı katliamın­dan kur­tar­mışlardır.

İSLÂM DEVLETİNDE YÖNETİM VE UYGARLIK
1. Devlet Yönetimi
İslâm devleti Hz. Muhammed zamanında Medine­'de kurulmuştur.
Devlet başkanları olan halifeler hem başyargıç, hem de başkomutandı.
Dört halife döneminden sonra Emevi halifesi Mu­aviye, oğlu Yezid’i halife yaparak halifeliği saltanata dö­nüştürdü. Bu, saltanat anlayışını Abbasiler de sürdürdü.
İslam Devleti’nin ilk önemli kurumlarının oluşturul­duğu dönem Hz. Ömer zamanıdır. Bu dönemde Bizans devlet teşkilâtı örnek alınmıştır.
Abbasiler zamanında Sasaniler'deki vezirlik kurumu devlet teşkilatına yerleştirilmiştir.
Hz. Ömer zamanında kurulan kadılık teşkilâtı, Ab­basiler zamanında kurulan başkadılık makamına bağ­lanmıştır.
Orduların ilk kez düzenli hale getirilmesi Ömer zamanında olmuştur.
Orduların devamlı hale getirilmesi ise Emeviler zamanında gerçekleşmiştir.
Emir-ül Ümerâ’lık denilen ordu başkomutanlığı, Abbasiler zamanında oluşturulmuştur.
Devletin Başlıca Gelir Kaynakları
Gani­met: Savaş gelirleridir. Bu Gelirlerin 1/5 i hazineye ayrılır. Diğeri ise askerler arasında paylaştırıl­mış­tır.
Cizye: Egemenlik altına alınan topraklarda yaşa­yanların korunmasıyla ilgili olarak alınırdı. Cizye, gay­ri­müslümlerden alınırdı.
Haraç: Gayrimüslümlerden alınan toprak vergisidir.
Öşür: Müslümanlardan alınan tarım vergisidir.
Sasani ve Bizans paraları taklit edilerek çeşitli öl­çülerde önceden paralar bastırılmıştı.
İlk İslâm Parası
Emevi Halifesi Abdülme­lik belirlediği ölçülere göre yeni paraların ba­sılmasını is­tedi. Böylece ilk islami sikkeler bastırıldı. (693 – 695)
Talas Savaşı’nı izleyen süreçte Müslüman tüccar­lar, doğrudan Orta Asya ve Çin'le alış­veriş yapmışlardır. Yemen ve Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz kıyılarındaki ticaret Müslüman tüccarların elin­deydi.
İslam toplumunda ilk eğitim çalışmaları Hz. Mu­hammed zamanında camilerde Kuranın öğrenilmesi ça­lışmalarıyla başlamıştır.
İlk medreseler, Emeviler za­ma­nında kurulmuştu. İslâmda eğitim, öğretim ve bilimsel alanlardaki çalışmalar Abbasiler zamanında en ileri dü­zeye ula­şmıştır.
Bu dönemin en önemli eğitim kurumları Beytül Hikme adı verilen akademi ile Nizamiye Medre­sesi adı verilen üniversitedir. Nizamiye Medresesi Bü­yük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın emriyle Vezir Nizamül­mülk'ün çalışmaları sonunda ya­pılmıştır.
Emeviler zamanında Arapça resmi dil ilân edildi.
İslâm Bilimleri
Tefsir: Kur'an ayetle­rinin ve suretlerinin anlamlarını açıklayan bilim dalıdır.
Hadis: Hz. Muhammed'in söz­lerini araştıran bilim dalıdır.
Kelâm: İslâm felsefesidir.
Kıraat: Kur'an'ın doğru okunmasıyla ilgilidir.
Siyer: Hz. Muhammed'in hayatını ve savaşlarını konu edinen tarihçiliktir.
Sanat
Emeviler zamanında İslâm mimarisi en ileri dü­zeye ulaştı. Bu dönemde Bizans ve Hellenestik sa­natları­nın özellikleri, mimaride etkili biçimde kullanılmış­tır.
Emeviler zamanında resmin ve heykelciliğin yasak olmasına rağmen mimaride fresk denilen duvar resimleri yapılmıştır.
Mimaride Abbasiler döneminde Sasani Sanatı (İran) örnek alınmıştır. Bu dönemde türbe mimarisi doğmaya başlamıştır. En eski türbe Kubbetüs Süleybiye’­dir.
İspanya'daki Müslümanların yaptığı en önemli mimari eserler Kurtuba Camisi ile Gırnata şehrinde bulunan El-Hamra Sarayıdır. El hamra sarayının yapı­mıda kullanılan yapı malzemeleri kırmızıya yakın renk­lerde olduğu için bu saraya kırmızı saray anlamında olan Arapça El-Hamra adı verilmiştir.
Resmin ve heykelin ye­rini genel olarak minyatür almıştır.
Diğer gelişen süsleme dalları çinicilik, nakkaşlık, hat ve tezhip idi.
Arabesk sanatı yazıları ile geometrik ve bitkisel motifle­rin birlikte kullanıldığı bir süsleme sanatıdır.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:02 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
Türk Dünyası I

A. TÜRKLERİN İSLÂMİYETİ KABULÜ VE İSLÂM DEVLETLERİNDEKİ HİZMETLERİ
İlk Türk Arap İlişkileri
Hz. Osman zamanında Kafkasya'ya yönelen İs­lâm orduları Hazar Türkleri tarafından durdurulmuştur.
Maveraünnehir bölgesini alan Emeviler, Orta As­ya'ya girmek istediklerinde Türgişler tarafından engel­lenmiştir.
Abbasiler iktidara geçtiklerinde Türgişler yıkılış sü­recine girmişti. Uygurlar ise henüz yeni kurulmuş­tu. Uy­gurlar Çin'e karşı durabilecek güçte değildi.
Talas Savaşı (751)
(Araplar ve Türkler X Çinliler)
Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile Ön-Asya'dan doğuya ilerleyen Araplar, Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Bu savaşta, Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen, Karluk ve Yağma Türkleri, Arapların yanına geçmişler ve savaşı Arapların kazanmasını sağlamışlardır.
Nedenleri:
Çin'in, Batı Türkistanda egemenlik kurmak iste­mesi.
Çin'e karşı koyacak durumda olmayan Batı Tür­kistan'daki Türklerin Abbasilerin, Horasan Valisi Ebu Müslim'den yardım istemesi.
Sonuç:
İslâm ordusu Çin ordusunu Talas Savaşı’nda yenil­giye uğrattı. Karluk Türkleri bu savaşta Çin'e karşı etkili biçimde sa­vaştı.
Önemi:
Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. Çin'in, Orta Asya'daki baskısı bitti. Bu durum, Uy­gurların kuvvetlenmesine ve Batı Türkistandaki Türklerin rahatlamasını sağladı.
Türkler, bu savaştan sonra guruplar halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. (Önce Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri)
Esir alınan Çinlilerden kâğıt yapım tekniği öğrenilmiştir.
Türklerin İslamiyet'i Kabul Etme Nedenleri
İslamiyet’teki tek tanrı (Allah) inancı ile Gök Tanrı inancı arasında pek fark bulmamaları
Türk toplumunda bulunan Ozan ve Kam'lar ile İslam Evliyaları ve Dervişlerinin birbirine benzerlik göstermesi
Cihad fikriyle, fetih fikrinin birbiriyle bağdaşması
İslamiyet'in öngördüğü doğruluk, dürüstlük, temizlik, konukseverlik gibi ahlak kurallarının, Türk ahlak anlayışına uygun olması
Ahiret inancı ve Kurban Kesme benzerlikleri
Bilimsel ve ticari ilişkilerin etkileri
Türklerin İslam Dünyasındaki Etkinlikleri ve Hizmetleri:
Abbasiler döneminden başlayarak Türkler'in etkinlikleri artmıştır. Abbasilerde Türkleri devlet hizmetinde görevlendiren ilk halife "Mansur" dur.
Harun Reşid döneminde Saray Muhafızları Türklerden oluşturulmuştur. Bizans sınır boylarında (Uc), Türklere görevler verilmiştir.
Me'mun ve Mu'tasım dönemlerinde Türkler'in askeri etkinlikleri arttı. Mu'tasım döneminde Türkler için "Samerra" şehri kuruldu.
Azerbaycan'da başlayan ve devleti (Abbasileri) tehdit eder hale gelen Babek isyanı, Mu'tasım döneminde Türkler tarafından bastırılmıştır.
Büyük Selçuklular, Abbasi Halifesini Büveyhoğullarının baskısından kurtardılar.
Batı'da Bizans ve Haçlılara karşı, doğuda Moğol tehlikesine karşı İslam dünyasını Türkler korumuşlardır.
Değişik bölgelerde kurmuş oldukları devletler yoluyla İslamiyet'i batı ve doğu'da yaydılar.
İslam uygarlığının gelişmesine büyük katkıda bulundular. (Farabi, İbn-i Sina, Biruni, Harezmi, İbn-i Türk önemli Türk Bilim adamlarıdır.)
Eğitim ve Öğretim Kurumları açısından İslam dünyasının gelişmesini sağladılar (Nizamiye Medresesi)
İslam Sanatına' da katkıda bulunmuşlardır.
Özetle:
İslamiyet'i her türlü iç ve dış tehlikelerden korumuşlardır.
İslamiyet ' in yayılmasına ve bir dünya dini olmasına katkıda bulunmuşlardır.
İslam dünyasına önemli devlet, bilim ve sanat adamları kazandırmışlardır.
İslam Kültürünü geliştirerek batıya tanıtmışlardır. (Büyük Selçuklular ve Osmanlılar).
Bugün, İslam bilim ve kültürünü laik devlet yapısı içerisinde geliştirmektedirler (Türkiye Cumhuriyeti).
B. TÜRK - İSLAM DEVLETLERİ
Tolunoğulları (868 - 905)
Abbasilerin merkezi otoritesinin zayıflaması üze­rine, Tulunoğlu Ahmet Bey kendi Devleti’ni kurdu.
Mısır 'da kurulan ilk Türk-İslam devletidir.
Tarım, bayındırlık, ticaret ve mimari alanda önemli çalışmalar gerçekleştirildi. Bu çalışmalarla Mısır'daki sosyal yaşayışı ve ekonomik yaşayışı ileri sevi­yeye ulaştı. Abbasilerin saldırısıyla Tulunoğlu devleti yıkılmıştır.
İç karışıklıklar sonucu, Abbasiler son vermiştir.
Abbasilerin Mısır'daki Türk kökenli valilerinden Mehmet Bey tarafından kuruldu. Bu devlet Türklerin Mı­sır'da kurduğu ikinci devlettir.
Mısır 'da kurulan ikinci Türk-İslam devletidir.
Devletin egemenlik alanı Hicaz'ı ve Suriye'yi de kapsamıştır. Bu sırada Tunus'ta kurulan Fatimiler İhşitleri yıkarak, Abbasi devletine son vermeyi amaç­ladı­lar.
Fa­timilerin güçlü saldırıları sonucu yıkıldılar.
Not: Tolunoğulları ve Ihşıdîler’in yönetici ve orduları Türk, halkı ise Araplardan oluşmaktaydı. Bu nedenle uzun ömürlü olamamışlardır.
Yorum: Bir bölgede etkin ve uzun ömürlü olabilmek için sadece yönetim ve askeri güç yeterli olamamaktadır. Halkın desteği alınmalıdır.
Karahanlılar (840–1212)
Karluk Yagma Çiğil adlı Türk toplulukları tarafın­dan kurul­muştur.
Bilinen ilk hükümdar Bilge Kül Kadir Han'dır.
Başkentleri, Balasagun’dur.
Satuk Buğra Han (Abdülkerim) zamanında devleti oluşturan topluluklar arasında, İslamiyet benimsenmeye başlamış­tır. Talas Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bu durum ne­de­niyle, Karahanlılar ilk müslüman Türk devleti sayılmıştır.
Samanoğulları devletine son vererek Maveraünnehir bölgesine sahip oldular.
Devleti oluşturan boylar iç işlerinde serbest oldu­ğundan, devlet konfederatif bir özellik göstermiştir.
Gaznelilerle komşu olunca, onlarla mücadele etmeye başladılar.
En parlak dönemlerini Yusuf Kadır Han zamanında yaşamışlardır.
Yusuf Kadır Han'ın ölümünden sonra, taht kavgaları ve Gaznelilerle mücadele devleti yıpratmış, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Doğunun merkezi Kaşgar, batının merkezi Semerkant olmuştur.
Doğu Karahanlılara, Karahıtaylar; Batı Karahanlılara Harzemşahlar son vermiştir.
Arapça ile karşılaşmalara rağmen, resmi dil ola­rak Türkçeyi kullanmışlardır. Bundan sonraki Türk dev­let­leri Arapça ve Farsçayı resmi dil yapmışlardır.
Bu ne­denle Karahanlılar, resmi dili Türkçe olan ilk Türk devleti sa­yılmıştır.
Uygur alfabesi ile yazışmışlardır.
Türk edebiyat tarihinin iki önemli eseri olan Di­van-ı Lügati’t Türk ve Kutadgu Bilig bu devlet za­manında yazılmıştır.
Gazneliler (963–1180)
Samanoğulları Devleti’nin Gazne şehri valisi Alp­ Tekin tarafından kurulmuştur.
Hükümdar Sebük Tekin zamanında Samanoğul­la­rından ayrılıp tamamen bağımsız olmuşlardır.
En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar. Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan Gazneli Mahmut, Hindistan'a 17 sefer yapmış, kuzey bölümlerine İslamiyet'in girmesini sağlamıştır.
Selçuklularla yaptıkları Nesa (1035), Serahs (1038), Dandanakan (1040) savaşlarını kaybettiler.
Dandanakan Savaşı’ndan sonra Selçuklu egmenliğine girdiler.
İdari ve askeri güç Türklerdi. Türkler nüfus olarak azınlıkta idi. Nüfus olarak Afganlılar ve İranlılar çoğun­lukta idi.
Devletin resmi dili Arapça ve Farsçaydı.
Gazne ordusunda merkezi gücü oluşturan Gu­lâmlar denilen askerler devşirme usulüyle yetiştiril­miştir. Bunlar devletten maaş alırlardı.
Sanatta İran ve Hint tesirlerinin altında kalmışlar­dır.
Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Afganlılar (Gurlar) isyan ederek bu devlete son vermişlerdir.
Büyük Selçuklular ve Onlara Bağlı Devletler
Oğuzlar
Oğuzlar, Türklerin en kalabalık ve tarihte en etkin rol oynayan koludur.
Oğuzlara, Araplar Guz, Bizanslılar Uz, Ruslar Tork demişlerdir. Oğuzlara Müslüman olduktan sonra " Türkmen " (Yörük) denilmiştir.
Oğuzların Tarihte Kurdukları Devletler
Büyük Selçuklu Devleti
Anadolu Selçuklu Devleti
Harzemşahlar
Karakoyunlular
Akkoyunlular
Anadolu Beylikleri
Osmanlı Devleti
Türkiye Cumhuriyeti
Oğuz Boyları
24 Oğuz Boyu vardır.
Büyük Selçuklu Devleti, Oğuz Türklerinin Üçok koluna mensup olan Kınık boyu tarafından kurulmuştur.
Büyük Selçuklu Devleti (1038 – 1157)
Tarihteki Önemleri
Adını Selçuk Bey'den almış, devleti Tuğrul ve Çağrı Bey kurmuştur.
İslamiyet'i dış saldırılara karşı korumuşlar, İslam ülkelerini bir yönetim altında birleştirmişlerdir.
Anadolu'nun Türkleşme sürecini başlatmışlardır.
Türk - İslam kültürünü sentezlemişlerdir. (Birleştirmişler, harmanlamışlardır)
İslam uygarlığını geliştirmiş ve yaymışlardır.
9. yy.da doğuda Seyhun Irmağı, batıda Akdeniz ve Marmara, güneyde Mısır ve Basra Körfezi'ne kadar sınırlarını genişletmişlerdir.
Devletin Kuruluşu
Devlete ismini veren Selçuk Bey, Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandır.
Aşağı Seyhun ile Hazar denizi arasındaki geniş bozkırlarda yaşayan oğuzlar' da ordu komutanı (Subaşı) olarak görevli olan Selçuk Bey, Oğuz Yabgu'su ile anlaşmazlığa düşmüş ve çevresiyle birlikte Seyhun Irmağının aşağı ve doğusunda bulunan " Cent " şehrine yerleşmiştir.
Oğuzlar Devletine karşı, Samanoğulları'ndan yardım istemiş ve çevresiyle birlikte İslamiyet'i kabul etmiştir.
Samanoğulları Devleti’nin Karahanlı ve Gaznelilerle mücadelesi sonucu yıkılmasıyla ve Selçuk Bey'in ölmesiyle dağılan Oğuz boylarını Arslan Bey toparladı ise de, Gazneli Sultan Mahmut oğuzların kendisi için tehlikeli olduğunu anlamış ve Arslan bey ve ileri gelenleri tutuklatmıştır.
Selçuk Bey 'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler, Selçukluları yeniden toparlamayı ve devleti kurmayı başarmışlardır.
Tuğrul ve Çağrı Beyler Dönemi
Horasan bölgesi için, Gaznelilerle; Nesa (1035), Serahs (1038) ve Dandanakan (1040) savaşlarını yapmışlardır.
Tuğrul Bey, Nişabur'u Gaznelilerden alarak, kendisine merkez yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir (1038).
Dandanakan Savaşı (1040)
(Büyük Selçuklular X Gazneliler)
Nedeni: Gazneliler' in Selçuklu gücünü Horasan'dan atmak istemesi
Önemi: Selçuklular, bu savaştan sonra sürekli gelişme aşamasına girerken, Gazneliler zayıflama ve yıkılış sürecine girmişlerdir.
İran, Irak, Azerbaycan ele geçirilmiştir.
Merkez Nişabur'dan Rey şehrine taşınmıştır.
Oğuzların Anadolu'ya akınları Çağrı Bey'in keşif seferiyle başlar (1016). Anadolu' ya yapılan seferlerin artması üzerine, Pasinler savaşı yapılır.
Pasinler Savaşı (1048)
(Büyük Selçuklular X Bizans + Gürcü Kuvvetleri)
Nedeni:
Selçuklular' ın Anadolu'ya yönelik akınlarının artması
Bizans'ın, Türklerin Anadolu'ya girme girişimlerini durdurmak istemesi
Bizans'ın Anadolu otoritesini koruma isteği
Önemi: Türkler’in Anadolu'nun fethi için Bizans'la yaptıkları ilk büyük savaş ve kazandıkları ilk büyük zaferdir.
Not: Anadolu'nun fethinde üç önemli savaş görülür;
Pasinler – Malazgirt – Miryokefalon
1048 – 1071 – 1176

Pasinler Savaşı, Bizans'ın Anadolu'daki otoritesini sarsmıştır.
Doğunun ve Batının Sultanı
Abbasi Halifesinin, Şii Büveyhoğulları'nın baskısı üzerine Tuğrul Bey'den yardım istemesiyle, Tuğrul bey iki defa Bağdat seferi düzenlemiş, Büveyhoğullarına son vermiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi tarafından doğu ve batının sultanı ilan edilmiştir.
Önemi: İslam dünyasının koruyuculuğu ve liderliği Selçuklulara geçmiştir.
Tuğrul Bey döneminde (1040 – 1063), sınırların Ceyhun'dan Fırat'a kadar genişlediği; devletin sağlam temeller üzerine oturtulduğu; Anadolu yönünde gelişmelerin başladığı görülmektedir.
Alp Arslan Dönemi (1064 – 1072)
Azerbaycan, Kafkasya ve Türkistan seferlerine çıktı.
Döneminde komutanları tarafından doğu Anadolu'ya seferler düzenlenmiştir.
Fatımi devletine son vermek ve Mısır'ı fethetmek için, Mısır seferine çıkmışken Bizans İmparatorunun Doğu Anadolu'ya doğru sefere çıkması üzerine geri döndü.
Malazgirt Savaşı (26 Ağustos 1071)
(Büyük Selçuklular X Bizans)
Sebepleri
Selçuklular'ın, kendilerine gelen göç dalgalarını yerleştirecek alan için Anadolu'ya yönelmeleri, Anadolu'yu yurt edinme isteği
Bizans'ın, Anadolu'dan Türkleri çıkarma isteği.
Sonuçları
Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'ya göç etmeye başladılar.
Anadolu Türk Tarihi başladı, Anadolu'da ilk Türk beylikleri kuruldu.
Hristiyan Bizans'ın İslam dünyası üzerindeki baskısı sona erdi.
Türklerin batıya ilerleyişleri üzerine Bizans'ın Papa'dan yardım isteği, Haçlı Seferlerine sebep olmuştur.
Önemi
Türk milletine yeni bir yurt, yeni bir gelecek, yeni bir tarih hazırlayan önemli bir zaferdir.
Melikşah Dönemi (1072 – 1092)
Büyük Selçukluların en geniş sınırlara ulaştığı, kültür ve uygarlık alanında en parlak düzeye ulaştığı dönemdir.
Amcası Kavurd' un Sultanlığını tanımaması üzerine, mücadele etmiş ve onu öldürtmüştür.
Karahanlı ve Gaznelilere egemenliğini kabul ettirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Tutak ve Artuk beyleri, Anadolu'nun fethiyle görevlendirmiştir.
Suriye, Filistin ve Arabistan'da fetihler yapmıştır.
Sultan Melikşah bütün müslüman ülkeleri yönetimi altına alma politikası izlemiştir.
Dönemin en önemli iç olayı "Batınilik" propagandasıdır. Hasan Sabbah, Selçukluları içten parçalama ve yönetimi ele geçirmek için batınilik mezhebini yaygınlaştırmaya ve ileri gelen Türk yöneticilerini öldürtmeye başlamıştır.
Nizamiye Medresesi bu dönemde önemli bir eğitim-öğretim kurumuna dönüşmüştür.
Sultan Melikşah adına " Celali Takvimi " düzenlenmiştir.
Devletin Dağılışı
Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları çıkması (Berkiyaruk-Mehmet-Mahmut-Sencer), devleti yıpratmıştır.
Son selçuklu sultanı Sencer’dir. Sencer’in, Katvan Savaşı’nda (1141) Karahıtay'lara yenilmesi ile devletin dağılış dönemi hızlandı.
Sultan Sencer'in ölmesiyle Selçuklu Devleti parçalandı. (1157)
Selçukluların Parçalanma Nedenleri
Veraset anlayışı. (Ülkenin, hanedanın ortak malı sayılması)
Yönetime küstürülen Oğuzların (Türkmenlerin) ayaklanmaları.
Haçlı Seferleri (Dolaylı)
Doğudan gelen Moğol akınları
Batınilerin çalışmaları. (Batınilik; Şii mezhebinin radikal siyasi hareketinin doğurduğu hareket)
Abbasi Halifelerinin egemenlik gücünü geri almak için yaptığı olumsuz çalışmalar
Atabeylerin, merkezi otoritenin zayıflamasıyla, bağımsızlık ilanları
Büyük Selçuklu Devletine Bağlı Devletler
Horasan Selçukluları
Irak Selçukluları (1119 – 1194)
Kirman Selçukluları (1048 – 1187)
Suriye Selçukluları (1069 – 1118)
Türkiye (Anadolu) Selçukluları (1075 – 1308)
Atabeylikler
Atabey: Selçuklu şehzadelerini eğitmekle görevlendirilen tecrübeli devlet adamlarına atabey denir.
Atabeyler, merkezi otoritenin zayıflamasıyla bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan ettiler.
1. Salgurlular (Fars Atabeyliği) (İran) (1148 – 1286)
2. İldenizliler (Azerbaycan Atabeyliği) (1146 – 1225)
3. Beğteginoğulları (Erbil Atabeyliği) (1144 – 1232)
4. Böriler (Şam Atabeyliği) (1128 – 1154)
5. Zengiler (Musul Atabeyliği) (1127 – 1259)
Harzemşahlar (1097–1231)
Harzem yöresi, Aral Gölü ile Hazar denizi ara­sında kalan yerdir. Burada yaşayanlara Harzemşahlar denilmiştir.
Harzemi yöneten Atsız adlı Türk beyi, Büyük Sel­çukluların zayıflamasından yararlanarak bağımsızlık ha­reketini başattı.
Sultan Sencer’in Oğuzlara esir düşmesinden sonra Atsız bağımsızlığını ilan etti.
Harzemliler zamanında İran'ı, Horasan'ı ve Afga­nistan'ı alarak Cengiz İmparatorluğuna sınır oldular.
Harzemliler Cengiz Han'ın gönderdiği dostluk ker­vanını casuslukla suçlayarak imha edince, Moğol-Har­zem savaşları başladı. Cengiz Han'ın başlattığı sa­vaş­larla Harzemliler yıkılış sürecine girdi.
Moğol istilası sonucu Harzem yöneticiler bir kısım halkla birlikte Kafkasya'ya ve Doğu Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldı. Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Alaaddin Keykubat, Harzemlilere Moğollara karşı bir ittifak kurul­masını önerdi. Harzemliler bunu reddede­rek Doğu Ana­dolu'yu almaya çalıştılar. Bu durum Yassı Çemen Sa­vaşına neden oldu.
Harzemliler, Yassı Çimen Savaşı’nda yenildi (1230) ve tarihten silindi.
Eyyubiler (1174–1250)
Haçlı saldırısına uğrayan Fatimi Devleti’ne, yardım için gönderilen ordunun komutanı olan Selahattin Ey­yubî, Fatimi Devleti’ni yıkarak kendi Devleti’ni kurmuştur.
Selahattin Eyyubî I. Haçlı Seferi’nde kurulmuş olan Kudüs Haçlı Krallığı’nı, Hittin Savaşı’nda yendi ve bu devleti yıktı. (1187) Bunun üzerine III. Haçlı seferi yapıldı. Selahattin Eyyubi III. Haçlı seferinde Kudüsü ba­şarıyla savundu.
Devletin egemenlik alanı Hicaz'ı ve Güneydoğu Anadolu'yu kapsamıştır.
Selahattin Eyyubi’den sonra başarılı hükümdarlar iktidarda görülmedi.
Devlet iç isyanlar ve haçlı saldırıla­rıyla zayıfladı.
Memluklu adı verilen askerlerin isyanları sonucu Eyyubi devleti yıkılmıştır.
Eyyubiler devlet ve askerlik alanında Büyük Selçuklu­ları ve Abbasileri örnek almışlardır.
Memluklar (Kölemenler) (1250–1517)
Eyyubi ordusunda devşirme usulü ile yetiştirilen Memluklu adı verilen askerlerin komutanlarından Aybey, Eyyubi Devleti’ne son vererek Memluklu Devleti’ni kurdu.
Aybey, Mısır'a yönelik olan VII. Haçlı Ordusunu Mansura Savaşı’nda yenilgiye uğrattı.
Sultan Kutuz zamanında, Arabistan'ı ve Akdeniz kıyılarını almayı amaçlayan Moğol ordularını (İlhanlıları) Suriye'de Ayncalut Savaşı’nda yenilgiye uğrattı (1260). Böylece Suriye, Mısır, Arabistan ve Akdeniz kıyıları Moğol isti­la­sından korundu. Memluklular, Moğol istilasını durduran tek dev­let oldu.
Sultan Baybas, Abbasilerin yıkılışıyla sona eren Abbasi halifeliğini yeniden kurdu. Amaç, İslam dünyasının liderliğidir.
Memlukluların egemenlik alanı Hicazı, Güneydoğu Ana­doluyu ve Çukurova'yı kapsamıştır.
Fatih döneminde bozulan ilişkiler, II. Bayezıt döneminde savaşlara dönüştü.
Yavuz Sultan Selim Memlukluları Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) savaşlarında yenil­giye uğrattı ve yıktı.
Hükümdarlık, hanedanlık anlayaşına göre sürdü­rülmüş-tür. Buna rağmen çok yetenekli komutanlar da ik­tidara gelebilmiştir. Bu durum çok sayıda hükümdar de­ğişimine neden olduğu gibi başarılı kişilerin de hükümdar olabilmesini sağlamıştır.
Resmi dil Arapça idi. Buna rağmen sarayda Türkçe kouşulurdu. Bunun nedeni devlet teşkilatında Türklerin bulunmasıdır.

TÜRK-İSLÂM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE
UYGARLIK
1. Devlet Yönetimi
Türkler Müslüman olduktan sonra da devlet yönetimi ile ilgili geleneklerine devam ettiler. Hükümdarlar, Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri durumunda idi.
Hükümdar, töre ve yasalara aykırı olmamak koşulu ile uygulamada mutlak hâkimdi. Ülke, hanedanının ortak malı sayılır ve hanedan üyeleri tarafından sultana bağlı olarak ortaklaşa yönetilirdi. Taht kavgaları bu sistemin bir sonucudur.
Hü­kümdarların yasama, yürütme ve yargı yetkileri vardı. Orduya komuta etmek, halkın huzur ve refahını sağlamak, görev ve sorumlulukları arasındaydı.
Karahanlılarda hükümdara han, kara, Gaznelilerde sultan adı verilirdi.
Sultan ünvanını ilk kullanan Türk Hükümdarı Gazneli Mahmut (Sultan Mahmut) olmuştur.
Moğol hükümdarlarına kağan denirdi. Devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yere de kurultay adı verilirdi. Ordu komutanlarına ise noyan adı verilirdi.
Selçuklular da önce yabgu daha sonra sultan ünvanı kullanıldı.
Selçuklularda ilk divan teşkilatı, Melikşah döneminde Ni­zam-ül Mülk tarafından kuruldu.
Devlet işleri Büyük Divan denilen yerde görüşülüp karara bağlanırdı. Divanın alt kademeleri vardı. Her alt kademede ayrı bir iş görülürdü. Gazneliler, divan teşkilatını Abbasilerden örnek aldılar.
Ülkeler kolay yönetim için eyaletlere ayrılmıştı. Eyaletlerde melikler görev yapardı.
Eyaletlerin başında hanedana mensup kişiler (melikler) bulunurdu. Meliklerin genç ve tecrübesiz olmaları halinde yanlarına Türkmen beyi (atabey) verilirdi.
Not: Ülkenin hükümdar ailesinin ortak malı sayıldığı düşüncesi bütün Türk Devletlerinde kabul görmüş ortak bir düşünce idi. Bu anlayış taht kavgalarına ve Türk devletlerinin kısa sürede yıkılmalarına neden olmuştur.
2.Adalet İşleri ve Hukuk
Türk-İslam Devletlerinde hukuk, Şer’i ve Örfi olmak üzere ikiye ayrılırdı:
Şer’i Hukuk: Şeriat, din kuralları.
Örfî Hukuk: Gelenekler, töre.
Şer’i hukuk ile ilgili davalara kadı bakardı.
Örfi hukuk ile ilgili davalara bakan yüksek bir mahkeme vardı. Bu mahkemenin başı emir-i dad idi.
Ordu içindeki anlaşmazlıklara “kadıasker” (kazasker) bakardı.
3. Ordu
Türk Devletlerinde ordu sürekli olarak önemini korumuş bir kurumdur. Türk devlet anlayışında ve Türk Milleti’nin kültüründe ordu kavramı her zaman için büyük önem taşımıştır.
İslam öncesinde olduğu gibi, İslam sonrası da Türk Devletleri ‘nde ordu büyük önem taşımaya devam etti.
Karahanlı Devleti’nde ordu çeşitli Türk boylarından oluşuyordu. (Karahanlı Devleti kuruluş itibari ile tamamen Türk özelliği taşıyan bir devlettir.)
Gazneliler Devleti’nde ise durum biraz daha farklı idi. Gazneliler Devleti’nin kuruluş itibari ile çok milletli bir yapıya sahipti. Bu durum orduda da kendini göstermişti. Gazneli ordusu birçok milletten oluşuyordu.
Büyük Selçuklu Devleti’nde Türk ordusu çok daha gelişmiş ve büyümüştür. Büyük Selçuklu ordusu altı ayrı bölümden oluşuyordu. Bunlar:
Gulemân-ı Saray: Çeşitli milletlerden toplanan kölelerin özel bir eğitimle saray için yetiştirilmesi ile oluşmuş askerlerdir.
Hassa Askerleri: Çeşitli Türk boylarından oluşan atlı askeri birliklerdir.
Melik ve Vali askerleri: Melikler ve valilerde savaş zamanı emrindeki askerlerle Sultan’ın ordusuna katılırdı.
Bağlı Devlet ve Beyliklerin Askerleri: Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı devlet ve beylikler de savaşa zamanı Büyük Selçuklu Devleti’ne asker verirlerdi.(Ermeni ve Gürcü krallıkları gibi)
Türkmenler: Göçebe olarak yaşayan Türkmenler savaş ortamına her an hazır bulunurlar ve gönüllü olarak Sultan’ın ordusuna katılırlardı.
Sipahiler: İkta (toprak sahibi) olanların, gelirlerinin bir bölümü ile beslemek zorunda oldukları askerleridir. Buna göre ülke toprakları vergi gelirlerine göre bölümlere ayrılırdı. bu bölümlere İkta denirdi.
Bu toprakları işleyen çiftçiler, devlete vermeleri gereken vergiyi “Sipahi”ye verirlerdi. Sipahi de gelirinin bir bölümü ile atlı asker yetiştirirdi. Bu sisteme Osmanlı Devleti döneminde “Tımar “adı verilmiştir.
Not: İkta sistemi ilk defa Büyük Selçuklu Devleti veziri olan Nizamül- Mülk tarafından uygulanmıştır.
4. Din ve İnanış
Türkler İslam dinine girdikten sonra bu dinin liderliğini üstlenmişlerdi. İslam dinini geniş alanlara yaymak için fetih hareketlerine girişmişler ve Türkler sayesinde İslam dini çok geniş alanlara yayılmış ve bir dünya dini haline gelmiştir.
Bugün, Pakistan, Hindistan, Afganistan, Balkanlar gibi coğrafyalarda İslam dininin yayılması Türkler sayesinde olmuştur.
Türkler İslam dininin daha çok Sünni- Hanefi ekolünü benimsemişlerdir. Hanefi mezhebine Türk mezhebi de denmektedir. Sünni İslam anlayışı yaymak ve korumak için mücadele etmişlerdir.
Not: Nizamül- Mülk’ün açmış olduğu Nizamiye medreselerinin amacı Sünni İslam anlayışını korumak ve geliştirmekti.
Tarikatlar
Türkler arasında sûfîlik (tasavvuf) anlayışı da oldukça gelişmiştir. Sûfilik hareketi sonucunda birçok tarikat ortaya çıkmıştır.
Bunların başlıcaları; Rifailik, Kadirilik, Kübrevilik, Yesevilik, Ekberilik’tir.
Bunlardan Yeseviliğin kurucusu bir Türk-İslam alimi olan Hoca Ahmet Yesevi ‘dir. Hoca Ahmet Yesevi İslam Dini’nin Türkistan’da (Orta Asya) yayılmasında çok önemli bir role sahiptir. Bugün dahi Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi, bütün Türk boyları tarafından saygıyla anılmaktadır.
5. Ekonomik Hayat
Türk-İslam devletlerinde ekonomik hayat Büyük Selçuklu Devleti zamanında büyük bir gelişme gösterdi. Ticaret yolları üzerine hanlar ve kervansaraylar inşa edildi.
Toprak Yönetimi
Türk-İslam devletlerinde ülke toprakları yönetim bakımından dört ayrı bölüme ayrılmıştı. Bunlar;
Has Toprakları: vergi gelirleri Sultan’a ait topraklardır.
İkta Toprakları: Gelirleri, Hizmet ve maaş karşılığı olarak kumandanlara, askerlere ve devlet adamlarına bırakılan topraklarıdır. (İkta sahibi olan devlet adamı veya komutan belirli sayıda devlete asker yetiştirmek zorundaydı.)
Mülk Toprakları: Kişilere ait topraklardır. Sahibi toprağı istediği gibi kullanma hakkına sahiptir.
Vakıf Toprakları: Okul, hastane gibi sosyal kurumların ihtiyaçlarını karşılamak için devlet tarafından bu kurumlara verilen topraklardır.
Timur Devleti zamanında Tarım ve ticaretle uğraşanlardan alınan vergiye tamga adı verilmiştir.
6. Dil ve Edebiyat
Karahanlı Devleti’nde resmi dil Türkçe idi. Resmi yazılar Uygur alfabesi ile yazılıyordu. Karahanlı Devleti’nin bu milli kimliği sayesinde bu dönemde Türk kültürü oldukça gelişmiş ve Türk kültürü açısından çok önemli olan birçok eser yazılmıştır.
Gaznelilerde ve Büyük Selçuklu Devleti’nde ise durum biraz daha farklı idi. Bu devletlerde bilim dili Arapça idi. Resmi dil olarak da Farsça kullanılıyordu. Halk ise Türkçe konuşuyordu. Bu dönemlerde Türk kültür tarihi için önem taşıyan belli başlı eserler ve yazarları şunlardır.
Divan-ı Lügat-it Türk ®Kaşgarlı Mahmud: Türkçe ‘nin zengin bir dil olfuğunu göstermek ve Araplara Türkçe öğretmek amaci ile yazılmış bir eserdir.
Şehname ® Firdevsi
Divan-ı Hikmet ® Hoca Ahmet Yesevi
Atabet’ül Hakayık ® Edip Ahmet
Kutadgu Bilig ® Yusuf Has Hacip
Moğollar kültür ve medeniyet alanında Türklerden önemli ölçüde etkilenmişlerdir. Bu dönemde Çağatay lehçesi bütün Orta Asya da etkinliğini arttırmıştı.
Timur Devleti döneminin en ünlü yazar ve şairi Ali Şir Nevai’dir. Ali Şir Nevai, Türkçe’nin Farsça’dan üstün bir dil olduğunu göstermek amacı ile Muhakemet-ü’l Lugateyn adlı bir eser yazmıştır.
Babür Şah da Çağatay lehçesi ile şiirler yazmıştır. Özbek Hanlıklarından Hive Han’ı Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın yazmış olduğu Secere-i Türki ve Secere-i Terakkime dönemin ünlü diğer eserleridir.
Bilim ve Sanat:
Türk hükümdarları âlimleri korudular. İlim, edebiyat ve sanatın hamisi olarak büyük hizmetler yaptılar. Ülkeyi; cami, medrese kütüphane, hastane, imaret ve kervansaraylarla donattılar, Bunlara bağlı vakıflar kurarak varlıklarının devamını sağladılar.
Karahanlılar döneminde Türkistan’da bulunan Semerkant, Buhara, Kaşgar gibi şehirler öenmli bilim ve sanat merkezleri olmuştu.
Selçuklularda ilk medrese, Tuğrul bey zamanında Nişabur'da açıldı.
Alp Arslan döneminde medreseler devlet himayesi altına alındı. Nizam-ül Mülk'ün gayreti ile nizamiye medresesi kuruldu (1067).
Daha sonra nizamiye medreseleri birçok ilde açıldı. Bu medreselerde İslami bilenlerin yanında müspet bilimlerde okutuldu.
Büyük Türk-İslâm Bilginleri
Farabi > Felsefe
İbn-i Sina > Tıp
Uluğ Bey > Astronomi
Biruni > Matematik
Barani > Trigonometri
Ali Kuşcu > Astronomi
Sanat
Türk-İslam devletlerinde gelişen başlıca sanat dalları, çinicilik, minyatür, tezhip, ebru, süsleme, hat, oymacılık, kakmacılık ve mimaridir.

Prof. Dr. Sinsi 10-07-2012 12:02 AM

Arkadaşlar Size Tarih Ders Notlarını Veriyorum !
 
Türk Dünyası II

MOĞOL İSTİLÂSI VE SONRASI
Moğol Devleti
Moğol Devleti, Cengiz Han tarafından 1206 yılında kurulmuştur.
Başkent Ötüken bölgesindeki Karakurum şehridir.
Cengiz Han, başlattığı saldırılarla Harzemlileri yıkılış sürecine soktu. Bunu izleyen dönemde Moğol orduları Ortadoğu'daki Müslümanların yaşadığı şehirleri yağ­maladılar.
Moğol İmparatorluğu fetihlerle geniş­lemiştir. Egemenlik alanı Çin denizinden başlayarak Batıda Doğu Avrupa'ya kuzeyde Sibirya'ya güneyde Tibet'e ve Kore'ye kadar genişledi. Moğollar Anadolu'yu ve Irak'ı da egemenliklerine aldılar.
Moğol imparatorluğu içerisinde Orta Asya'daki Türk toplulukları da yer almıştır.
Devletin idari yapılanmasında Uygur Türkleri etkili çalışmalarda bulunmuştur.
Resmi yazışmalarda Uygur alfabesini kullanmış­lardır.
Cengiz Hanın ölümünden sonra İmparatorluk par­çalanmış ve yeni devletler ortaya çıkmıştır.
Bu devletler:
a. Altın-Orda Devleti
Cengiz Han’ın torunu Batu Han tarafından Karadeniz’in kuzeyinde kurulmuştur.
Başkenti Saray şehri olan bu devletin sınırları Aral Gölünden Macaristan içlerine kadar uzanıyordu.
Devlet Berke Han zamanında İslamiyeti kabul etmiş ve zamanla Türkleşmiştir.
Not: İslamiyeti kabul eden Moğollar zamanla Türkleşme özelliği gösterirken, İslam dinine girmeyen Moğollar kendi milli özelliklerini korumuşlardır. Müslüman olan Moğollar yoğun Müslüman Türk nüfusu içerisinde zamanla erimişlerdir.
Not: Moğolların kurmuş oldukları devletler tek başına Moğol karakteristiği oluşturmamakta, bu devletler üzerinde Türk etkisi de gözükmektedir. Moğol Devletlerinde Türk etkisinin bulunmasında, bu devletler içerisindeki yoğun Türk nüfusunun yanında, Moğollara göre daha gelişmiş olan Türk Devlet geleneği ve Türk kültürünün de büyük etkisi vardır.
Altınordu Devleti Toktamış Han zamanında Timur Devleti ile savaşmış ve Timur, Altınordu Devleti’ni yenmiştir. Timur’la yapılan bu savaş ülkeyi zor durumda bırakmış ve parçalanma sürecine girmiştir.
Altınordu Devleti parçalanınca ortaya değişik isimlerde hanlıklar ortaya çıktı. Ancak tek başlarına güçlü birer devlet olamayan bu hanlıklar birer birer Ruslar tarafından ortadan kaldırıldı ve Karadenizin kuzeyinde Rus egemenliği başladı.
Timur’un Türk-İslâm Dünyası’na Verdiği Zararlar
Timur’un Altınordu Devleti’ni yenmesi Türk tarihi açısında büyük önem taşır. Bu savaşla gücünü kaybeden Altınordu Devleti parçalanmış bu durum en çok Rusların işine yaramıştır. Yani, Timur Rusların güçlenmesi ve Türk dünyasının başına bela olması sürecini başlatmış oldu.
Bilindiği gibi Timur bir başka Türk devleti olan Osmanlı Devleti ile de savaşmış ve bu devleti de yenerek, Türklerin Avrupa da ilerlemesini geçici olarak durdurmuştur.
Hindistan’daki Türk Sultanlığı’nın başındaki Tuğlukları mağlup ederek bölgedeki küçük devletlerin güçlenmesine sebep olmuştur.
Ancak bütün bu gelişmeler, Timur’un Türk dünyasına düşman olduğu gibi bir kanıya varılmasını gerektirmez.
Altınordu Devleti’nin Parçalanmasıyla Ortaya Çıkan Hanlıklar
- Kırım Hanlığı
- Kazan Hanlığı
- Kasım Hanlığı
- Ejderhan Hanlığı
- Küçüm Hanlığı
- Nogay Hanlığı
b. İlhanlılar
Cengiz Han’ın torunu Hulagu Han tarafından İran ‘da kuruldu.
Daha sonra Azerbaycan’ı ve Irak’ı ele geçirerek sınırlarını genişlettiler.
Abbasi Devletine son verdiler. Ancak Memlukler İlhanlıları iki kez mağlup etmeyi başardı.
İlhanlılar, Gazan Mahmut Han zamanında İslamiyet’i kabul ettiler. İslâm dinine giren İlhanlılar zamanla Türkleşmeye başladılar.
XIV. Yüzyılda yıkılan bu devlet üzerinde Celâyirler Devleti kuruldu.
c. Çağataylılar
Cengiz Han’ın oğlu Çağatay Han tarafından kuruldu. Kısa sürede Orta Asya’nın büyük bölümünü ele geçirdiler.
İslamiyeti kabul eden Çağataylılar da hızla Türkleştiler.
Çağatay Türkçesi, Moğolca’nın yerini aldı.
Çağatay Devleti’nde emirlik yapan Timur, bu devletin zayıf durumunda yararlanarak kısa sürede Çağatay Devleti’nin yönetimini ele geçirdi.
Çağatay Devleti, Timur Devleti haline dönüştü.
d. Kubilay Hanlığı
Cengiz Han’ın ölümünden sonra Çin bölgesinde Kubilay Han tarafından kurulmuştur.
Ancak Çin nüfusunun yoğunluğu onların sonunu hazırlamış ve bu devlet zamanla Çinlileşmiştir.
Timurlular (1370–1507)
Çağatay Devleti’ne komutan olarak hizmet veren­ Timur, bu devletin Türkistan'da halka baskı yapması üzerine isyan çıkardı. Moğol devletine son vererek kendi Devleti’ni kurdu.
Kendisi Cengiz Han soyundan gelmediği için Çağatay Hanları soyundan gelen kişileri han yaptı. Ancak esas güç yine de Timur’un elindeydi. Kendisi emir ünvanını kullandı.
Timur, kısa sürede devletin sınırlarını genişletti.
Devletin egemenlik alanı Batı Türkistan, Afganis­tan, İran, Batı Hindistan ve Anadolu'yu kap­sadı.
Timur Devleti’nin güçlenmesi ve batıya doğru genişlemesi, Anadolu da kurulmuş olan Osmanlı Devleti ile hâkimiyet mücadelesine yol açtı. İki Türk Devleti karşı karşıya geldi.
Ankara Savaşı (1402)
(Timur Devleti X Osmanlı Devleti)
Ankara Savaşı’nı Timur kazandı. Bu savaş ile Osmanlı Devleti fetret devrine girdi. Dağılma tehlikesi geçirdi.
Timur, başkent Semerkant'ı bilim kültür merkezi haline getirdi.
Timur, Çin'e yapacağı sefere hazırlık sırasında öldü.
Timur’un ölümü ile devlet çocukları arasında paylaşıldı. Timur oğullarından Şahruh, devletin büyük bölümünde hâkimiyeti ele geçirdi.
Uluğ Bey ve Hüseyin Baykara döneminde Timur Devleti gücünü kaybederek yaşamaya devam etti.
Hüseyin Baykara’nın ölümü ile Timur Devleti, Özbekler, Akkoyunlar ve Karakoyunlar tarafından yıkıldı.
TİMURLULARDAN SONRAKİ SİYASÎ GELİŞMELER
Karadeniz’in Kuzeyinde Kurulan Hanlıklar
- Kırım Hanlığı
- Kazan Hanlığı
- Kasım Hanlığı
- Ejderhan Hanlığı
- Küçüm Hanlığı
- Nogay Hanlığı
Türkistan, Hindistan ve İran’da Kurulan Hanlıklar
a. Şeybaniler (1428 – 1598)
Altınordu Devleti’nin kurucusu Batu Han’ın kardeşi Şeyban’ın soyundan gelmektedirler.
Daha sonra Özbek adını alacak olan Türkler tarafından 13–14 yüzyılda Orta Asya ‘da kurulmuş bir devlettir.
b. Safeviler
Akkoyunlu Devleti’ni yıkan ve Tebriz şehrini ele geçiren Şah İsmail tarafından İran’da kurulumuştur.
Kısa sürede devletin sınırlarını genişleten Şah İsmail, Doğu Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmak isteyince Osmanlı Devleti ile arası açılmış ve iki devlet karşı karşıya gelmiştir.
Çaldıran Savaşı (1514)
(Osmanlı Devleti X Safevi Devleti)
Çaldıran Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazandı.
1639 yılında iki ülke arasında yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan sonra iki devlet arasında ciddi bir savaş olmadı. Safevi Devleti 18. yüzyılda sona erdi.
Not: Safevi Devleti, İran coğrafyasında kurulmasından dolayı Fars kimliği etkisi altında kalmıştır. Özellikle Şii mezhebini benimsemeleri, Sünni İslam anlayışındaki Osmanlı Devleti ile Şii Safevi Devleti’ni karşı karşıya getirmiştir.
Not: İran 20 yüzyılın başlarına kadar Türk soyundan gelen hanedanlar tarafından yönetilmiştir. Bugünde İran nüfusunun yaklaşık %40’ını Türkler oluşturmaktadır. İran Türkleri Türk dünyası içinde önemli bir konuma sahiptir.
c. Hindistan Türk Sultanlıkları ve Babürlüler
Delhi Türk Sultanlığı (1206-1414)
Hindistan’da kurulan ilk Türk sultanlığıdır.
Gur Devleti’nin Kuzey Hindistan valisi Kutbeddin Aybeg tarafından kurulmuştur.
İltutmuş zamanında ülke sınırları gelişmiş, devlet halife tarafından tanınmıştır.
Devlet, sırasıyla Şemsiye, Balaban, Kalaç, Tuğluk hanedanlarınca yönetilmiştir.
Babür Devleti (1526–1858)
Timur soyundan gelen Babür Şah tarafından Ku­zey Hindistan'daki Agra şehrinde kurulmuştur.
Coğrafi keşifleri izleyen süreçte Fransızlar ve İn­gilizler Hindistan kıyılarına egemen oldular.
İngilizler, son Babür hükümdarını esir ederek Ba­bür devletine son verdiler ve Hindistan'ı sömürge yaptı­lar.
Dünya sanat tarihinin önemli eserlerinden Taç Mahal, bu devlet zamanında yapılmıştır.
Özbekler Ve Özbek Hanlıkları
Orta Asya yaşayan Özbek Türkleri XV. yüzyılda Harzem bölgesinde güçlü bir devlet kurmuşlardı. Ancak bu devlet zayıflayınca üç ayrı hanlığa ayrılmıştır.
Bunlar:
- Hive Hanlığı
- Buhara Hanlığı
- Hokand Hanlığı
Kazak Hanlığı ve ikizler
Özbekler ve Kırgızların karışımdan oluşan Kazak Türkleri üç cüz (yüz) olarak ayrılmışlardı.
Bunlar; a. Ulu cüz b. Orta cüz c. Küçük cüz
Her üç Kazak cüzüde ayrı ayrı devletler kurmuşlardı.
Ancak Ruslar Orta Asya ya yayılınca üç Kazak cüzünüde kendi egemenliklerine bağladılar.
Kazaklar 1991 yılında Sovyetler Birliği ‘nin yıkılması ile bağımsızlıklarına kavuştular.
Kazakistan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri içerisinde en geniş sınırlara sahip olan Türk cumhuriyetidir.
Sayan-Altay Türkleri ve Kırgızlar
En eski Türk boylarından biri olan Kırgızlar da önce Moğol, daha sonra Kalmuk ve 19. yüzyılda da Rusların egemenliği altına girdiler.
1991 yılında Sovyetler Birliği ‘nin yıkılması ile bağımsızlıklarına kavuştular.
Kırgızistan, ülkemize en uzak ve toprakları en küçük Türk Cumhuriyetidir.
Not: Manas Destanı Kırgız Türklerine ait dünyaca ünlü bir destandır.
Yaka Türkmenleri (Türkmenistan)
Başlangıçta Moğollar ve Timur Devleti nin egemenliğinde yaşayan Türkmenler 1860–1884 yılları arasında bağımsız bir Türk Devleti olarak varlığını sürdürdü. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. Bütün Türk Dünyasını işgal eden Ruslar Türkmenleri de kendi egemenliğine bağladı. Diğer Türk Cumhuriyetleri gibi 1991 yılında Sovyetler Birliği ‘nin yıkılması ile bağımsızlığını kazandı.
Not: Türkiye Türkleri ve Türkmenistan Türkleri aynı kökenden yani Oğuz Türklerinden gelmektedir.
Doğu Türkistan (Kaşgar Hanlığı)
Çağatay Devleti’nin sınırları içerisinde yer alan Doğu Türkistan bölgesi, XVII. Yüzyılda Kaşgar, Yarkent ve Aksu gibi küçük hanlıklara ayrıldı. Bu durumu fırsat bilen Çinliler, Doğu Türkistan bölgesini işgal etmeye başladılar. 1877 yılında da Doğu Türkistan Çin egemenliği altına girdi. Bölge de yaşayan Türkler sık sık ayaklansa da bağımsızlıklarını kazanamadılar.
Not: Doğu Türkistan günümüzde de Çin işgali altındadır.
Not: Doğu Türkistan’da çoğunlukla Uygur Türkleri yaşamaktadır.
Azerbaycan Hanlıkları
Azerbaycan bölgesi X. Yüzyılda Büyük Selçuklu Devleti’nin egemenliğine girdi.
Daha sonra bu bölgeye , Harzemşahlar, Moğollar, İlhanlılar, Timur Devleti, Karakoyunlar, Akkoyunlar, Safeviler ve Osmanlı Devleti hakim oldu.
Ancak Ruslar ve İranlılar birlikte hareket ederek Azerbaycan’daki Osmanlı egemenliğine son verdiler.
Daha sonrada Azerbaycan toprakları kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı. (1828 Türkmençay Antlaşması ile İran ve Rusya Azerbaycan’ı paylaştılar).
Kuzey Azerbaycan’a Ruslar, Güney Azerbaycan’a İran hâkim oldu.
1991 yılında diğer Türk Cumhuriyetleri gibi Azerbaycan da bağımsızlığını kazandı.
Not: Güney Azerbaycan günümüzde İran işgali altında olup bağımsızlığını kazanamamıştır. İran’da çok sayıda Türk yaşadığı daha öncede belirtilmişti.
Not: Azerbaycan Türkiye’ye en yakın Türk Cumhuriyetidir. Azerbaycan Türkiye için çok büyük bir öneme sahiptir. Türkiye- Azerbaycan yakınlaşması kaçınılmazdır ve zaruridir. Ancak “Rusya, İran, Ermenistan” Türkiye ile Azerbay-can’ın yakınlaşmasından rahatsız olmaktadırlar.
KÜLTÜR VE UYGARLIK
Devlet Yönetimi
Moğollarda hâkimiyeti ele geçirmek için Cengiz Han soyundan gelmek bir şarttı.
Timur, han soyundan gelmediği halde Çağatay Devleti’ni ele geçirmiş ama han soyundan bir kişiyi göstermelik de olsa başa geçirmişti.
Timur, ayrıca Cengiz soyundan biriyle evlenerek küregen (güveyi) lakabını da taşımıştır.
Moğollarda ve Timur Devleti’nde Cengiz Yasaları geçerliydi. Zamanla İslâm’ın etkisi yasalarda kendini gösterir.
Moğollarda han, bahadır, kaan, hakan, Safevîlerde şah ünvanları kullanılmıştır.
Moğollar, zamanla Türk devlet yapısını ve geleneğini taklit etmeye başlamışlardır.
Moğollarda topraklar, han ailesinin ortak malı sayılır ve köbegün (şehzadeler) arasında paylaştırılırdı.
Devlet işleri kurultayda görüşülürdü.
Ordu komutanlarına noyan denirdi.
Yarluk: Ferman, emirnâme.
Bitikçi: Fermanları yazan kâtipler.
Tamga: Mühür.
Nâib: Vezir.
Yam: Posta Örgütü (Yamçi=Posta Müdürü)
Timurlular’da İki Divan Vardır:
Tavacı (Türk) Divanı: Askerî işle bakar.
Maliye (Sart) Divanı: Parasal işlere bakar.
Ordu
Sayurgal: Savaşlarda yararlılık gösterenlere verilen topraklara denir.
Tarhan: Başarılı komutanlara verilen büyük unvan.
Cengiz Han, ordusunu Mete’nin 10’lu Sistem’ine göre düzenlemişti.
En büyük askerî birlik tümen denirdi.
Ordu komutanlarına noyan, yardımcısına nöker, askerlerine de çerig denirdi.
Moğol ordusu, oldukça zalim bir ordu olarak bilinir.
Moğollar, mancınık gibi araçlar da kullanmışlardır.
Din ve İnanış:
Moğollar, Şamanizm, Budizm, Hristiyanlık ve Putperestlik gibi inançlara sahiptiler.
14. yüzyıldan itibaren İslâmiyet, Moğollar arasında yayılmaya başlamıştır.
Sosyal ve Ekonomik Hayat
Aileye yasun denirdi. Birkaç yasunun birleşmesiyle aymak (oymak) meydana gelirdi. Oymakların birleşmesiyle de obog (oba) oluşurdu. İrgen daha büyük bir topluluğu ifade eder.
Bozkır Aristokrasisi
Moğollarda görülen toplumsal tabakalaşmaya (halkın sınıflara ayrılması) bu ad verilir.
Moğollar toplumunda en seçkin tabaka Altın Urug denilen Cengiz Han soyu’dur. Daha sonra sırayla noyanlar, nökerler, karaçu (halk) ve bogollar (köleler) gelirdi.
Moğollarda göçebe yaşamın bir gereği olarak geçim, hayvancılık ve ganimet üzerine kuruluydu.
Zamanla tarım ve ticaretle ilgilendikleri de görülür.
Timurlarda Tarım
Timurlular’da tarım oldukça gelişmiştir. Sulama kanalları açarak sulu tarım tekniğini geliştirmişlerdi. Bu kanalların sorumlusuna mirab denirdi.
Türk dünyasındaki gelişmeler, coğrafî keşifler sonrasında Hindistan’a gelen İngilizler ve Türkistan’ı ele geçiren Ruslar tarafından yok edilmiştir. Bu topraklar, bu devletler tarafında sömürge olarak kullanılmışlardır.
Dil ve Edebiyat
Moğollar, Moğolca konuşur, Uygur yazını kullanırlardı.
Moğolar’ın zamanla Türk kültürünün etkisi altında kalmasıyla Doğu Türkçesi kullanılmaya başlanmıştır.
Doğu Türkçesi’ne Cengiz Han’ın oğlu Çağatay’dan ötürü Çağatay Türkçesi denilmiştir.
Önemli Eserler
İlhanlılarda;
Câmiü’t Tevârih (Tarihlerin Toplamı) > Reşîdüddin
Altın-Orda Devleti’nde;
Muhabbetnâme > Harezmî (Şair ve büyük bilgin)
Timurlularda;
Muhâkemet-ü’l Lügateyn > Ali Şir Nevâî
Çağatay Edebiyatı’nın önemli temsilcileri Hüseyin Baykara, Babür Şah, Ebu’l Gazi Bahadır Han’dır.
Safeviler’de ve Azerî Edebiyatı’nda;
Şah İsmail’in Şiirleri
Leyla ve Mecnun > Fuzûlî
Dede Korkut Hikâyeleri
Köroğlu Destanı
Nasreddin Hoca Fıkraları
Kırgızların Manas Destanı, dünyanın en uzun destanıdır.
Bilim ve Sanat
Moğollarda tarih bilimine önem verilmiştir.
Moğolların Gizli Tarihi isimli eser önemlidir.
İlhanlılarda;
Târih-i Cihanguşâ (Cihan Fatihi Tarihi)> Cüveynî
Câmiü’t Tevârih (Tarihlerin Toplamı) > Reşîdüddin
Uzay Bilgini Nâsıreddin Tûsî ve Abaka Han
Timurlularda;
Zafernâme >Şerefeddin Ali Yezdî
Zübdet-ü’t Tevârih > Hafız Ebru
Uluğ Bey > Astronomi (Uzay) ve Matematik
Ali Kuşçu > Astronomi (Uzay) ve Matematik
Kadızâde-i Rûmî > Matematik
Kaşanlı Cemşîd > Matematik
Şecere-i Türk ve Terâkime > Ebu’l Gazi Bahadır Han
Timurlular’dan Günümüze Ulaşanlar
Hoca Ahmet Yesevî Türbesi (Yesi),
Timur Türbesi (Semerkant)
Abdülkadir Meragî’nin Beste ve Usulleri (Türk Mûsıkisi)
Babürlülerden Günümüze Ulaşanlar
Tac Mahal >Şah Cihan’ın ölen eşi için Agra’da yaptırdığı eşsiz bir anıttır.
Babürnâme > Babür Şah’ın şiirlerinin ve anılarının yer aldığı bir kitaptır.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.