![]() |
Hızır Hikayeleri
Hızır ve Gelin
1930lu yıllar. Rize. Anzer, halkın kendi tabiri ile Ancer. Dünyaca balı ile meşhur olan Ancer. Binlerce poleni ve şifayı içinde barındıran balıyla meşhur Ancer. Kış. Yaylacılık yapan Ancerlilerin bir kısmı aşağıya Rizeye şehre inmemiş, kışlamışlar. Yazdan yığdıkları otlarıyla, mallarını kışdan çıkarıp, bahara eriştirmenin çabası içindeler. Evet hepsinin mal tabir ettiği koyunları, sığırları var, tektük birkaç tanesinin de kara kovanı var. Şifa niyetine ilaç niyetine küçük bir kavanozu dolduracak kadar balları olurdu çoğunun. O da kış bitmeden tükenir giderdi. Meryem. Lezgilerin kızı Meryem. Yeni gelin, beyini gurbete Samsuna göndermiş. O da o kış yaylada kışlamış. Sabaha kadar kar yağmıştır. Tam kürekle yolu açayım deyip, kapıya yönelmekte iken, kapısı çalınır. Kapıyı açari. İhtiyar bir adam selam verir ve: - Kızım, ben Aşağı Ancerdenim, gelinim aş eriyor, canı bal çekti, Allah rızası için, bir iki kaşık bal verirmisin? Meryem gelin düşünmez bile, Allah rızası değil mi der, dibinde üç dört kaşık bal kalmış olan kavonozu getirir , onun da yarısını ihtiyara verir. İhtiyar: - Allah razı olsun kızım, artsın eksilmesin der. Meryem, kavanozu koymak için geri döner. Kavanozun ağzını kapatayım derken birde ne görsün, kavanoz ağzına kadar bal ile dolu. Meseleyi anlar, kapıya koşar, kar ile dolu yaylanın uçsuzluklarına bakar. Ne bir insan vardır ne de kar da bir iz. Gelen Hızırdır. Aradan üç dört ay geçer, her gün bal yediği halde kavanoz her seferinde ağzına kadar bal ile doludur. Sırrını hiç kimseye açmaz. Yaza doğru beyi gurbetten gelir. Beyine her öğün bal verir. Bal bitmez, hem ancer balı olacak, bütün kış kalacak birde her öğün kaşık kaşık yenecek, bal bitmeyecek. Beyini merak sarar, sorar, cevap alamaz. Beyi en sonunda: - Ne olur beni seviyorsan söyle ne oluyor. bunda bir iş var. Meryem dayanamaz ve ağzı kapalı kavonozu da alır ve olayı anlatır. Kavanozu açıp işte bak ağzına kadar dolu demek istediğinde bir de ne görsün? Kavonozun dibinde iki kaşık bal kalmış. Evet, gerçek yaşanmış bir olay... Belki sizin başınıza da geldi, belki gelebilir. Meryemin kavonozundaki bal bitmeyecekti. Sizin de belki cebinizdeki araba parasını verdiğiniz bir ihtiyar ardından elinizi her cebinizdeki cüzdana attığınızda tükenmeyecek para... Ama sakın ha. Sakın ha. Hızır ile karşılaştığınızı ve sırrınızı kimseye söylemeyin.... |
Cevap : Hızır Hikayeleri
Hızıra Söyle
Bediüzzaman Saidi Nursi Emirdağ veya Afyon hapishanesi de yatarken, bir gece Konya ın Ladik kasabasına Ahmed Ağa ın yanına geldi. Ahmed Ağa ın yanında o anda sadece oğlu Zekeriya vardı. Bediüzzaman tayy-i mekan ederek gelmişti. Ahmed Ağa ın odasının eşiğinde, ellerindeki kelepçeyi ve ayaklarındaki zincirleri çözdü, içeri girdi: -Bu çıksın, dedi, Zekeriyadan ötürü, konuşacaklarım var... Ahmed Ağa: -Mahzuru yok kardeşim, yabancımız değildir, oda duysun .., dedi. Bediüzzaman: -Ahmed Ağa, üstada Hızıra söyle, tahammülüm kalmadı, dedi. Ahmed Ağa: -Olur, söyleyelim kardeşim Said, dedi. Bediüzzaman tekrar anında kelepçeyi ellerine zincirleri ayaklarına takarak geri döndü. Bir müddet sonra aynı şekilde Bediüzzaman yine geldi ve: -Söyledin mi Ahmed Ağa?... Ne oldu netice? diye sordu. Ahmed Ağa: - Söyledim kardeşim Said, söyledim, dedi. Bediüzzaman: -Ne dedi Üstad? diye sordu. Ahmed Ağa: -Sabretmeni söyledi, dedi. Bediüzzaman bu cevabı alınca, bu defa kapıdan değil, pencereden çıkıp gitti. Yine elleri kelepçeli, ayakları zincirli idi. Şimdi söyle bir sorulsa, hem tayy-i mekan edebiliyor, hapishaneye girip çıkabiliyor, kelepçelerini çözüp takıyor. Hemde hapishaneden çıkmak için Hazreti Hızırdan yardım istiyor... Bu nasıl oluyor diye bir soru akla gelebilir. Evliyalar bu güce sahiptirler. o kuvvet ve o tasarruf ellerinde var ama, izin almadan kullanamazlar. İşte Bediüzzamanda o tasarruf kendisinde olduğu halde üstadı Hızırdan izin almadan kullanamamıştır. |
Cevap : Hızır Hikayeleri
Hızır Olduğunu Söylerim
Ramazan... Cuma günü... Cuma vakti... Cami... Cemaat tek tük camiye girmekte. İmam kürsüde... Girenlerin arasında... O... Hızır... Hızır a.s. da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor... Hızırın yanına kırklarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta... Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır a.s. adamı dürtüklüyor: - Uyuyacaksın, der. Adam: - Uyumam, beni rahat bırak. Hızır a.s. ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek: - Uyuyacaksın dedim, der. Adam: - Ben de sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Rahat bırak beni. Rahat bırak yoksa, Hızır olduğunu söylerim. Buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. Hızır a.s. susar ve gözlerine kapar, boynunu büker Allaha yönelerek: - Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştirki bendeki listede bunun ismi yok. Cevap gelir: - Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var. O ise benim sevdiklerimden... Allah sevdiklerinden etsin... Sevmek, seviyorum demek bir iddia. İş sevilenlerden olmak... |
Cevap : Hızır Hikayeleri
Her Gördüğünü Hızır Bil
Bir gün annesi tarladan kaldırdığı buğdayları, biriyle Ubeydullah-ı Ahrâra gönderdi. Ubeydullah-ı Ahrâr buğdayları ambara koymakla meşgûlken, buğdayları getiren kimse, boş çuvallarını alıp gitti. Nereye gittiği ve hangi yoldan gittiği belli değildi. Ubeydullah-ı Ahrâr o anda neden bu zavallı ve garib kimseden duâ almadığına üzüldü. İçine garib bir ızdırap çöktü. Buğdayı olduğu gibi bırakıp koşarak o kimsenin peşine düştü. Yanına vararak tevâzu ile kendisine duâ etmesini istedi ve; -Beni gönlünüze alın. Hâlime biraz inâyet nazarıyla bakın. Belki duânız ve himmetiniz bereketiyle Allahü teâlâ beni bağışlar, merhâmet eder de yolum açılır, dedi. Onun yüzüne şaşkın ve hayret dolu ifâdelerle bakan zât; -Zannediyorum ki Türk şeyhlerinin söyledikleri; "Her geleni Hızır bil, her geceyi Kadir bil" sözüne göre hareket ediyorsun. Fakat ben hiçbir özelliği olmayan kendi hâline yaşayan bir kimseyim. Elimi yüzümü bile lâyıkı ile yıkamayı bilmem. Senin istediğin şeyden ben haberdâr değilim. O bende yoktur." dedi. Ubeydullah-ıAhrâr duâ etmesi için yalvarmaya devâm etti. O kimse, Ubeydullah-ı Ahrârın yalvarışına dayanamayarak ellerini kaldırdı ve; -Allahü teâlâ senin kalb gözünü açsın, diye duâ etti. Bu duâ bereketiyle Ubeydullah-ı Ahrârın kalbinde açılmalar oldu |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.