![]() |
Aydınlanma Dönemi Rus Mimarisinde Türk Üslubu
Aydınlanma Dönemi Rus Mimarisinde Türk Üslubu
Aydınlanma Dönemi Rus Mimarisinde Türk Üslubu Dr Dimitry Shvidkovsky Beş yüz yıllık geçmişi boyunca Ruslar ile Türkler arasındaki mimari ilişkiler pek çok açıdan incelenebilir. On beş ile on yedinci yüzyıl arası Bizans mirasının değerlendirilmesi konusu her iki ülkenin mimarilerinin gelişiminde önemli bir sorunsal oluşturmuştur. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda Türk ve Rus mimarlar ulusal gelenekleriyle Batı mimarlığının bağdaştırılabilmesi amacıyla çeşitli çarelere başvurdular. Bunlardan en ilginci de, Batılılarca doğulu olarak kabul edilen ülkelerimizde mimari oryantalizmin doğuşunda ortaya çıkar. Bu makale, Türklerin Rus Aydınlanma Dönemi'nde bulabileceğimiz mimari imajını incelemeyi amaçlamaktadır. O dönemde Rusya'ya İngiltere üzerinden başta Çin, Magrip ve Türk olmak üzere, çeşitli doğu kaynakları üsluplar aktarılıyordu. Ama bunların içinde Türk üslubu, 18.yy. Rus mimarlığına katılan Batı'dan etkilenmemiş örneklerin en ilginci ve özgünüydü. O dönemde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin geçmişiyle de yakından ilgiliydi bu üslup."savaş ve barış" konuları kraliyet parklarında, generallerin ve diplomatların mülklerinde allegorik biçimlerle anlatım kazanıyordu. Bu konuya değinmeye çalışacağız. 10 Temmuz 1774'te Türkler ile Ruslar arasındaki savaş Küçük Kaynarca Antlaşması'yla son buldu. Moskova'da bu olayın kente yakın bir düzlük olan Khodinka'da kutlanması tasarlanıyordu. Büyük Katerina bu konuda şöyle yazmıştı: "kutlamalar için düzenlenen hazırlıklar her zamanki gibi berbat. Onların tüm istediği Janus'a, ya da Bacchus'a ya da Tanrı bilir hangi şeytani, budalaca, rezilce allegorik fantazi için - üstelik aşırı büyük - bir tapınak... Bütün bunlar beni öylesine öfkelendirdi ki, sonunda güzel bir sabah mimarım Bashenov'u çağırtarak şöyle dedim ona: dostum Bashenov, şehirden üç mil uzakta bir çayır var. Hayal et ki, bu çayır Karadeniz olsun ve şehirden de iki yol buna uzansın. Şimdi, bunlardan biri Tantis (Don nehrinin eski adı) olsun, öteki de Borisfen (eski Dnieper); birinci nehrin ağızında sen Azov diye (bir Rus kalesinin de adı) bir yemekhane inşa et ve ikincisinin ağızında Kinburn adlı bir tiyatro (Türkler ve Rusların sık sık el değiştirdikleri bir kale). Kırım yarımadasını kumdan inşa et ve bunun üzerine de Kerch ile Enikale'yi (eskiden Türklere ait kırım şehirleri) balo salonları olarak ekle. Kırım'ın tam karşısında barışın başlangıcında her iki devletin (Rusya ve Türkiye) neşesini temsil eden ışıklandırmalar istiyorum. Aydınlatacağın gemiler ve sandallar Karadeniz'de birbirinden uzakta bulunsunlar." Farklı mimari üslupların keşfedilmesi için bundan daha iyi bir dizi olay gerçekleşemezdi. Doğuşu, Rokoko'nun bu son günlerine rastlayan muhteşem sergi dev boyutlarda gerçekleştiriliyordu, ama Aydınlanma dönemi erkek ve kadınlarınca tasvip gören ağırbaşlılık ve manevi gelişimin yeni bir ifadesiyle. Bu kişiler allegorik olarak ortaya konmuş fikirlerin "ayırt edilebilir" olmalarını istiyorlardı. Bazıları bilinçli olarak Rus üslubunda tasarlanmış, çift boynuzlu külahlı kale-vari mazgallı siperler, çok miktarda sıralanmış kuleleri, konik köşeleri ve kimi de islam mimarlığında sıkça rastlanan süsleme düzenlemeleriyle Türk kaynaklı olduğu izlenimi veren bir üslupla süslenmişti. Öteki yapılarda, örneğin "Rus İmparatorluğu'ndan Pırıltılar" olarak adlandırılanlarda, Bashenov Moskova mimarisini Fransa'da incelidiği gotik elemanlarla birleştiriyordu. Süslemeleri, Ortaçağ'da Batı Avrupa, Rusya ve Türk mimarisinin tipik ayrıntı ve tekniklerinin sık uygulanan bir karışımıydı. Payanda ve sivri gotik kemerler, Türk minareleri, konik çatılar ve 17.yy Rus kiliselerinin helezoni sütunlarıyla yan yana düzenlenmişti. Khodynka'daki şenlikler çağdaşları üzerinde öylesine büyük bir etki yarattı ki, bunların bir çoğu olayı betimleyen anılar bıraktılar. Yazarlar, öteki unutulmaz ayrıntılar arasında, "Arnavut, Sırp ve fes rengi türbanlı gerçek zenci hizmetkarlar gibi giyinmiş" arabacıları uzun uzadıya tasvir ediyorlardı. Gözalıcı havai fişek gösterileri sayısız parlak ışık odağına dönüşerek patlayan "ateşten tekerlekleri, yıldızları, güneşleri ve ateşten çekişmeleri" simgeliyorlardı. Parasız dağıtılan yemekte "kızarmış et... ve musluklardan akan şarap" vardı. Ama hepsinden, antik sarayları çağrıştıran, zengin süslemeli, oryantal üsluplu pavyonlar cezbediyordu onları. Ama sonunda, son fişek de patladı ve rengarenk bezenmiş yapılar pırıltılarını kaybettiler. Bu denli parlak zaferlerin şanına layık süslemelerin geçmiş ve gelecekte kalıcı kılınmalarına karar verildi. Bütün bunların düzenlenmesi ise Tsarskoye Selo'da St. Petersbourgh yakınlarındaki kraliyet malikansesinde gerçekleşecektir. Parkın bir bölümü Büyük Katerina'nın politik düşlerinin bir tür "maketi" biçiminde düzenlenmişti. İmparatoriçe şöyle yazıyordu: "Türkler bu savaş devam ederken, bahçem giderek bir oyuncağa dönüşüyor; her şerefli askeri harekattan sonra buraya onu simgeleyen bir anıt dikiliyor. Kagul savaşı... kitabeli bir obelisk ile son buldu... Çeşme deniz savaşı büyük göldeki kürsüvari (Rostral) sütunu yarattı... dahası koruluktaki zafer kapıları arasından seyredilebilen ve şimdiki savaşta daha önceki tüm harekatların madalyalarla temsil edileceği bir Anı-Tapınak inşa etmeyi tasarlıyorum". Böylece gelişmiş bir allegorik sistem ortaya çıktı Tsarskoye Selo'da. Bunlar sembolik panaromalarla, şu veya bu tarihsel yapılanmayı ve anıtı çağrıştıran binalarla ifade edildiler. Manzarada (peyzajda) tabanlarının üzerinde yükselmiş, övgü dolu kitabeler taşıyan sütunlar ve obeliskler vardı. Bunlardan biri de Mareşal Rumyantsev Anıtı'nın bulunduğu yerdeydi: "Moldavya'da Kagul nehri zaferinin anısına 21 Temmuz 1770". Bu tür yapılar huzur ve anma duyguları yaratıyordu. Değerlendirme ölçülerini bozmayan ve düzenin geleneğe uygun biçimde, açıkça ifade edilen klasisizmi kuşkusuz önemli bir rol oynuyordu burada. 1771'de Yury Velten Yıkık Kule'yi inşa etti. Bu yapı ise daha farklı bir biçimde tasarlanmıştı. Bina, toprak altına gömülmüş çok büyük bir yıkıntı parçası görünümündeydi. Devboyutlu biçimlerden etkilenen izleyicinin karşısında Dorik bir sütun başlığı ve bir kemer uzanıyordu. Kolosal abakın oluşturduğu meydanda kemerli mazgal delikleriyle Türk uslubuna benzetmeye çalışılmış yazlık bir ev bulunuyordu. Tsarskoye Selo'nun 1770 yılı planında "küçük Çin kenti" (kitaisky gorodok) olarak kuşkuya yer bırakmayan betimlemesiyle dikkati çeken, çok ilginç bir bina daha vardı. "Kent" yüzü birbirine dönük birçok -gerçekte daha az olmasına rağmen, cephelerin sayısına göre 24 adet evden oluşuyordu. Hepsi ufacık, neredeyse oyuncak gibi, bir veya iki pencereli, ama çok katlıydılar. Bazılarının minik revakları vardı, bir bölümü düz çizgilerle bezenmişti, ötekilerinin ise çatılarında minyatür vazolardan oluşan parmaklıklar bulunuyordu. Farklı yüksekliklere göre düzenlenmiş pencereler değişik biçimler alıyorlardı: yuvarlak, kare, dikdörtgen, dar ve uzun olmak üzere, bazıları çerçeveli, bazıları çerçevesizdi ve süslü denizlikleri vardı. Burada Çin Fetme'sine rastlanmıyordu. Kentin küçük sevimli evleriyle açıkça fark edilen oyunsu yapısı; daha sonra perspektifin neredeyse teatral kullanımıyla pekişti; tüm bunlar düzenlemeyi Rokoko ilkelerine yaklaştırıyordu. 1777'de Kırım'ın ülkeye katılışını anıtlaştıracak bir abide kentin merkezine yerleştirildi ve ondan sonra bu kent bir Türk yerleşmesini simgelemeye başladı. Bahçesaray'ı temsil ettiği sanılan törenlerden birinde, Kırım hanlığının başkenti ikinci doğulu şehir oldu. Çeşitli "sanatsal buluşlarla" ifade edilen bu uyarlama özgün bir nitelik taşır. Chinoiserie'deki isveçli uzmanlar, hükümdarların şehir dışı malikanesi Drottingholm'da bulunan benzer bir kullanımsal amaç esnekliğine işaret eder: "Eğer kral akşam yemeğini a la Chine'da istiyorsa ve günü burada geçirmek niyetindeyse, kabul salonunun kapılarına Kupa Ası yerleştirilir... (ama sıradan yemekler söz konusuysa) kapıya Maça Papazı asılır." Napoli'li bir mimar olan Antonio Rinaldi, Büyük gölün ortasına Çeşme deniz savaşı anısına kürsüvari (Rostral) sütunu inşa etmişti. Aynı yıl zafer takı için daha sonra gerçekleştirilecek bir tasarım daha hazırlandı. Böylece zafer kapılarına geliyoruz. Biraz ileride ziyaretçi, Velten'in - allegorisini betimlediğimiz - Yıkık Kule'si tarafından karşılanıyordu. Daha sonra, derenin kıyısında Türk pavyonunu izleyebilirdi. Bu pavyonun Boğaziçi kıyılarındaki bir binanın kopyası olduğu sanılıyordu. Söylentiye göre, gerçek Türk yapılarını resimlemek üzere bir ressam özel bir askeri gemiyle Türk kıyılarına gönderilmişti. Aynı dere, her kenarında doğuyu anımsatan süslü küçük kuleleriyle kızıl veya Türk şelalesine (Cascade) hasredilmişti. Düzenlemesi İngiliz mimarı Charles Cameron'a atfedilir. Parkın bu köşesi için Velten bir Türk camisi tasarlamıştır. Cami buraya yapılmadı, fakat İmparatoriçe, çizimleri Mareşal Tchernishov'a hediye etti ve o da bunun Moskova yakınlarındaki mülkü Yaropoletz'e yapılması için emir verdi. Tüm bu yapılar ziyaretçiyi Türk üslubuna yakınlaştırmayı amaçlıyordu. Bunun ötesinde, pratik fanaaailer içeren allegorisiyle parkın öbür bölümü başlıyordu. Ziyaretçilerin karşısında dar bir taban üzerinde yükselen çeşitli heykeller ve kabartmalarla süslenmiş uzun İonik sütunlar bulunuyordu. Başka bir zafer Takı'da bunun hemen yanındaydı. Cameron'un zafer takı için hazırladığı tasarım bilinmektedir ve kemerin üzerinde deniz savaşı sahneleriyle bezenmiş yuvarlak madalyonlar bulunur. Bu madalyonlar Katerina'nın betimlediği "bu savaştaki tüm geçmiş harekatları" simgeleyen süslemelerdir. Hiç kuşku yok ki, Cameron imparatoriçenin amacını gerçekleştirmiş ve Rus-Türk savaşı temasını yücelten bir Anıt-Tapınak inşa etmiştir (Ne yazık ki, bu bina 1797'de 1.Paul'ün emriyle yıkıldı). Bu zafer takı parkta gölün üzerinde dimdik dururken geniş bölgeye yayılmış sütunlar aracılığıyla yaratılan allegorik panaromayı gözlemek olasıdır. Göld kürsüvari (Rostral) sütun Çeşme savaşını anıtlaştırarak yükselmekteydi. Sakin akan derenin karşısında uzaktan katedralin kubbesi gözüküyordu. Bu yapı, kompozisyonun en ilginç bölümünü oluşturmaktadır. Katedral Tsarskoye Selo parkının güneyinde, Büyük Havuzun ötesine yapılmıştı ve Ayasofya adını taşıyordu. Cameron tarafından inşa edilmiş ve mimarın İstanbul'daki Ayasofya adını taşıyordu. Cameron tarafından inşa edilmiş ve mimarın İstanbul'daki Ayasofya'nın bir kopyasını yaptığına kanaat getirilmişti. Gerçekte bu bina ile aynı adı taşıyan orijinali arasında pek az ortaklık vardı; ancak 18.yy. toplumu her iki yapı arasında bir benzerlik görüyordu. Cameron'un katedralinin alışılmamış biçimli kubbesinin Sophia tapınağını simgelediği kabul ediliyordu. Böylece, parktan göle doğru İstanbul veya Konstantinopol'un -Katerina nasıl adlandırıyorsa - ünlü yapılarını çağrıştıran bir şeyler bulmak mümkündü. Parkın çevresindeki patika Anı-Tapınakla sona ermiyordu. Roma hamamları 200 metre kadar uzaktaydı. Bunlara yaklaşıldığında ise törensel bir düzen, Cameron'un zaferler ve savaşta gösterilen kahramanlıklara bir armağan olarak yarattığı ve "yalnızca tanrılar için yapılmış büyük köşkler" diye sözünü ettiği Roma hamamları ve galeride cisimleşmiş antikitenin ebedi ülküsüyle birleşerek ölümsüzlüğü yakalıyordu. Roma hamamlarının yakınına yapılan galeriden ziyaretçi Tsarskoye Selo parklarının ve binalarının tüm oluşumunu seyredebilirdi. Bunlar bize Rus Aydınlanma kültürünün çok yönlü oluşumunu göstermektedir ve aynı zamanda Rus mimarlığında oryantalizmin hangi atmosferde doğduğuna dair bir fikir vermektedir. Tsarskoye Selo 18.yy.'da estetik düşünce doğrultusunda değişik bakış açıları tarafından yaşama geçirilmiş artistik olgularla bir bütün oluşturur. Yalnız bahçeleri ve saraylarıyla değil, her biri kendine özgü bir dünyayı barındıran maket köyleri, ideal bir kentiyle doğanın karmaşasını barındıran, iyi düzenlenmiş bir parklar sistemi gerçekleştirilmiştir burada. Çarpıcı bir "gündüz düşleri dünyası", egzotik bir "doğu oyunu" olan masif chinoiserie grubu yaratılmıştır. Öte yandan, Ruslar ile Türkler arasındaki ilişkilerin tarihsel boyutları yansıtılarak - daha önce sözünü ettiğimiz - bir "pratik düşler dünyası" ortaya konulur. Bu allegorilerle yoğunlaştırılmış ve ideolojik simgelerin coğrafi bağlamda ele alındığı bir mekandır. Ayrıca, "aydınlatma dönemi mutluluğu" nun gerçek dünyasının dışında, parkın, kentin, tarlaların, köylerin ve özel mülklerin idealize resimleri aracılığıyla burada fantastik bir dünya yaratılmıştır ve kompleksin çekirdeği bulunmaktadır. Bu tür düşüncelerin betimlendiği alanlar birbiriyle birleşiyor ve Tsarskoye Selo'da bu "dünyaları" mekanda biraraya getiren gerçeklik, sanatsal bir ifadeyle ortaya konuluyordu. Tsarskoye Selo'daki Türk üslubuna uygun binaların tasarımda kayda değer bir rol oynaması, Rusya'da oryantalizmin gelişimi açısından önemlidir. Bu da şuna işaret eder: Rusya'da mimari oryantalizm yalnız biçimdeki oryantalizm değil, fakat hepsinden önce anlamdaki oryantalizmdir. Avrupa'da Türk mimari üslubu dekoratif bir tür "oyundur". Rusya'daki ise bu fikirlerin ciddi bir "oyunudur", aynı zamanda tinsel ve politik açıdan pratik bir anlam taşımaktadır. Çeviri : Burcu ÖZGÜVEN - Yapı |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.