![]() |
Peygamber Efendimizin İnsani Özellikleri İle İlgili Ayetler
Peygamber Efendimizin Özellikleri
Peygamber Efendimizin İnsani Özellikleri İle İlgili Ayetler peygamber efendimizin özellikleri peygamber efendimizin ahlaki özellikleri peygamber efendimizin dış görünüş özellikleri Peygamber efendimiz Hz. Muhammet (s.a.v) 'in ahlaki ve dış görünüş özellikleri..!! Allahu Teala Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize öyle özellik ve hususiyetler vermiştir ki, onlar başka bir peygamberde yoktur. Bunlarıdan bir kısmını özetle zikredeceğiz. Bu konuda Rasulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Bana, benden evvel hiç kimseye verilmeyen beş şey verildi: 1-Bir aylık gibi uzun bir mesafeden düşman kalbine korku salmakla ilahi yardıma mazhar oldum. 2-Yeryüzü benim için namaz kılma mahalli ve temizlik vasıtası yapıldı. Ümmetimden kim bir namaz vaktine erişirse, hemen bulunduğu yerde namazını kılsın. 3-Ganimet benden evvel kimseye helal yapılmadığı halde bana helal kılındı. 4-Bana umumi şefaat yetkisi verildi. 5-Benden önceki peygamberler sadece kendi kavmine gönderiliyordu, ben bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim."( Buhari, Salat, 56. Bkz: Müslim, No: 523; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313) Allahu Teala, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin bütün insanlığa peygamber gönderildiğini şöyle haber vermektedir: "Rasülüm biz seni bütün insanlar için müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar."( Sebe, 28.) "Rasülüm de ki: Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisiyim."( A'raf, 158) Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, Allah katında kendisine peygamberlik veriliş bakımından ilk peygamberdir, ancak, gönderiliş bakımından son peygamberdir. Hz. Adem daha yaratılmadan önce Ruh ile ceset arasında iken Allahu Teala Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizi peygamber olarak tayin buyurmuştur. Efendimiz'e (s.a.v): "Siz ne zaman peygamber oldunuz?"diye sorulunca: "Adem ruhu ile cesedi arasında olup henüz yaratılmamışken ben peygamberdim" cevabını vermiştir.( Ahmed, Müsned, V, 59; Hakim, Müstedrek, II, 609.) Peygamberlik onunla tamamlanmış ve son bulmuştur. Kur'an-ı Hakim'de, Efendimiz (s.a.v) "Hâtemün-Nebiyyin" yani peygambelerin sonuncusu sıfatıyla tanıtılmıştır.( Ahzab, 40.) Hz. İsa'nın (a.s) ahir zamanda inmesi Onun bu sıfatını ortadan kaldırmayacaktır. Çünkü Hz. İsa (a.s), Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimizin getirdiği din ve hükümlerle amel edecek, Onun ümmeti olacak, yeni bir din getirmeyecek, kendisine indirilen incil ile amel etmeyecek, Hristiyan ve Yahudileri de İslam'a davet edecek; kabul etmeyeni kılıçtan geçirecektir.( Nevevi, Şerhu Müslim, II, 190; ibnu Hacer, Fethu'l-Bari, VI, 491; Edib Keylani, Avnu'l-Mürid Şerhu Cevheretü't-Tevhid, II, 805.) Efendimize (s.a.v) verilen "Kur'an mucizesi devamlıdır. Bütün mucizeler bitmiş, arkası kesilmiştir. Fakat Kur'an mucizesi kıyamete kadar devam edecektir. Kıyamet günü en fazla ümmet (s.a.v) Efendimizin olacaktır.( Müslim, iman, 196; ibnu Mende, iman, 890; Acurri, eş-Şeriatu, 467 (93. Bab) ) Rasulullah (s.a.v) Efendimizin ümmeti ve daveti hiç kesilmeden kıyamete kadar devam edecektir. Onun getirdiği Kur'an ve din tahrif edilemeyecek, aslı hiç bozulmayacaktır. Allahu Teala Kur'an-ı Hakim'i özel koruması altına almıştır. Kur'an'ın korunması onun tefsiri olan sünnetin de korunması demektir. Çünkü sünnet olmadan Yüce Kur'an'ın hakkıyla anlaşılması ve yaşanması mümkün değildir. Allahu Teala, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin getirdiği dini nesilden nesile taşıyacak raşid halifeler, rabbani alimler, gerçek varisler, kamil mürşidler yaratacak ve din kıyamete kadar bir gurup tarafından hakkıyla temsil, tebliğ ve tatbik edilecektir. Allah Rasülü (s.a.v) kendisine has bu durumu şöyle beyan buyurmuştur: "İsrâiloğllarmı peygamberleri yönetip idare ederdi. Bir peygamber vefat edince yerine başka bir peygamber gelirdi. Benim ve ümmetimin durumu ise böyle değildir. Benden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek fakat, (benim adıma bu işi yürütecek) halifeler bulunacak, adedleri de çok olacak.( Buhari, Enbiyâ, 50; Müslim, İmâre, 440 ibnu Mâce, Cihad, 42, Ahmed, Müsned, II, 297.)Şu hadisler de bu konudadır: "Allah Teâlâ, her yüz senenin başında bu ümmete dinini yenileyen ve canlandıran bir kimse (müceddid) gönderecektir."( Ebû Dâvud, Melâhim, 1; Hâkim, Müstedrek, IV, 523) "Kıyamete kadar ümmetimden bir taife hak üzere kalmaya ve Allah'ın emrini yerine getirmeye devam edecektir. Onlara muhalif davrananlar kendilerine hiç bir zarar veremeyecek, onlar hakkı izhar ve isbatta muvaffak olacaklardır."( Buhari, i'tisâm, 10, Müslim, imaret, 53; Tirmizî Fiten, 27, İbnu Mâce, Mukaddime, 9.) Ebû Ya'lâ'nın rivayetinde, hadis "İsa b. Meryem ininceye kadar." kısmıyla rivayet edilmiştir.( Bkz: Ebû Ya'lâ, Müsned, VII, 59-60 (No: 2078).) Dış Görünüşüne ait özellikler: 1- O, dedesi Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesiydi. 2- O, kendisinden bahsederken “Ben Muhammedim” buyururdu. 3- Diğer bir ismi Mahi’dir. Zira Allah onunla batılı ve küfrün karanlığını gidermiştir. Mahi; kötülüğü yok eden, gideren demektir. 4- O, cahiliye dönemin de bile -Peygamber olmadan önce de- hiçbir puta tapmadı. 5- Hayatında -Peygamberlikten önce de- hiç içki içmedi. 6- Vahiy almadan önce, apaydınlık rüyalar görürdü. Gördüğü rüyalar sonra çıkardı. 7- İlk zamanlarda -Peygamberlikten önce- yalnızlığı severdi. Hira’ya çekilir, orada kendince ibadet ederdi. İlk vahyini (Alak’ı) orada aldı. 8- Görenleri etkileyen bir görüntüsü vardı. O’nu gören kendine çekidüzen verme ihtiyacı duyardı. 9- Üzerinde daima parlak bir ışık yüzünü aydınlatırdı. 10- Ne garipsenecek kadar uzun, ne de kısaydı. Orta boyluydu. 11- Başı büyükçeydi. 12- Yüzü parlak beyazdı. 13- Sakalı genişçeydi. 14- Ağzı dengeli genişlikteydi. Hitabet gücü çok fazlaydı. 15- Yanakları yüzüne uygun yapıdaydı. 16- Göğsü ve karnı aynı seviyedeydi. Göbeği yoktu. 17- Boynu uzun ve güzeldi. 18- Sakal ve bıyıktaki beyaz tüylerin çekilip alınmasını hoş karşılamazdı. 19- Saç ve sakalındaki beyaz tüyün sayısı 20 civarındaydı. 20- Tatlı ve güzel bir yüzü vardı. 21- Yüzü dikdörtgen değil, yuvarlak -dairemsi- bir yapıya daha yakındı. 22- Göz uçları uzundu. 23- Avuç içi uzundu. Bu özelliği cömertliğine işaret sayılmıştır. 24- Yürürken sakin, vakur yürürdü. Dönerken bütün vücuduyla dönerdi. 25- Daima bir murakabe -düşünce- halindeydi. Gökten çok, yere bakardı. Ahlakına ait özellikleri: 26- Her karşılaştığıyla selamlaşırdı. 27- Az ve öz konuşurdu. Gerekmedikçe konuşmazdı. 28- Boş vakit geçirmezdi. Mutlaka bir şeyle meşgul olur, daha çok ibadet ederdi. 29- Çok sabırlıydı. Son derece yumuşak karakterliydi. 30- Her türlü nimeti önemserdi. 31- Hak uğruna gazaplanırdı. Kendi şahsı için hiç hesap sormamıştır. 32- Yüzü güleçti. Daimi olarak tebessüm ederdi. 33- Geceyi üçe bölerdi. Birisini Rabbine ibadet için ayırırdı. Diğer bölümünü ailesine ayırırdı. Son bölümünü ise dinlenmekle geçirirdi. 34- Evinden çıktığında, dönünceye kadar kendisini (dini hususları) ilgilendirmeyen sözlerden uzak kalırdı. 35- Birleştirir, insanları kaynaştırırdı. Ayrılıktan, ayırmaktan uzak dururdu. 36- Bir kavmin ileri gelenine ikramda bulunurdu. 37- Arkadaşlarının durumunu sıkça sorardı. 38- Her probleme karşı hazırlıklıydı. Mutlaka çözüm üretirdi. 39- En değer verdiği insan, başkalarının yükünü hafifleten ve sürekli hayra vesile olan kişilerdi. 40- Oturuş ve kalkışında sürekli Allah’ı anardı. Hatırlatırdı. 41- Bir meclise girdiğinde en uygun olan boşluğa otururdu. Ashabına da böyle hareket etmelerini emrederdi. 42- Cemaatindeki herkesin yararlanacağı şeyler konuşur, her bir insanla özel ilgilenirdi. Kimseyi diğerlerinden ayırmazdı. 43- Biri kendisine soru sorduğunda mutlaka -yürüyor olsa bile- duraksar ve cevabını gülümseyerek verirdi. Sözlerin en yumuşağıyla hareket ederdi. 44- O’nun oturduğu meclise, yumuşaklık, hayâ, sabır ve ölçü hâkimdi. 45- Sokakta, mecliste veya çarşıda sesini yükselttiği görülmemiştir. 46- İnsanların mahremini ve özel hayatını hiç sorgulamazdı. Merak etmezdi. 47- Konuştuğunda insanlar başlarına konmuş olan bir kuşu ürkütmek istemezcesine sessizce dinlerlerdi. O susunca insanlar konuşurlardı. 48- Arkadaşlarının gülüştükleri şeylere O da gülerdi. Arkadaşlarının hayret ettiği şeylere O da hayret ederdi. (Kendini onlardan farklı bir konuma sokmazdı.) 49- Uzaktan gelmiş ve kitle içinde nasıl konuşacağını veya Peygamber’e nasıl muamele edeceğini bilmeyen kişiye anlayacağı dille konuşur ve onu rahatlatırdı. 50- Konuşanın sözünü asla kesmezdi. 51- Her kelimesini üç defa tekrar ederdi. İnsanlar söylediği sözü bir daha asla unutmazlardı. 52- Konuştuğunda O’nu dinleyen herkes ne demek istediğini anlardı. Halkın diliyle konuşurdu. Ağır, ağdalı, şaşaalı, süslü, yaldızlı konuşmalardan hoşlanmazdı. 53- Argo olan, sokak dili olan gayriciddi hiçbir kelime konuşmazdı. Her sözü ciddiydi. İnsanlar O’nun hafif sayılacak hiçbir sözünü duymamışlardı. 54- Düşünerek, ağır ağır ve tartarak konuşurdu. Kelime ve cümleleri birbiri ardınca yuvarlamazdı. 55- Sesi güzeldi. 56- Gömlek giymeyi severdi. Beyaz rengi daha çok tercih ederdi. Ancak kırmızı, yeşil gibi renkleri de seçerdi. 57- Yeni bir elbise aldığında cuma günü giyinmeyi isterdi. 58- Tırnaklarını kısa tutardı. Bıyıklarını dudaklarının üzerine kadar uzatmazdı. 59- Vücudundaki fazla tüyleri sık sık giderirdi. Haftada bir, mutlaka belli bölgelerin temizliğini yapardı. 60- Yola çıktığında, aynasını, tarağını, saç yağını, misvakını, göz sürmesini yanına alırdı. Son derece temiz dolaşırdı. Günde onlarca defa dişini misvakla temizlerdi. Saçını yıkar ve temiz yağla bakım yapardı. Aynaya bakarak saç, sakal ve bıyığını düzene koyardı. Dağınık hali görülmemiştir. 61- Yastığının içinde hurma dalı ve yaprakları vardı. 62- Tevhidi sarsacak, putperestliği anımsatacak bütün görüntü, gelenek ve âdetlere karşı hassas davranırdı. 63- Kendisine ait eşyalarına isim verirdi. Atının adı Murtecez, devesinin adı Düldül, kılıcının adı Zülfikâr, zırhının adı Zü’l fudul’du. Böylece hayvanlara bile bir kişilik -mecazi anlamda- kazandırırdı. 64- Atları severdi. 65- Yumuşak ve toleranslı hareket ederdi. 66- Hiçbir konuda aşırılığı kabul etmezdi. Dua ve işleriyle ilgili hassasiyetleri: 67- Meyve yemeyi severdi. Meyve yerken şöyle dua ederdi: “Allah’ım! bu meyvemizi bereketli kıl”. 68- Medine şehrini severdi. Şöyle derdi Medine için: “Allah’ım! bu şehri bize bereketli kıl”. 69- Tuvalet ihtiyacı için girdiğinde şöyle dua ederdi giriş kapısında: “Allah’ım! Her türlü şeytanın şerrinden ve kötülüğünden Sana sığınırım”. 70- Tuvalet ihtiyacından sonra çıktığında şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Bizleri her türlü günah ve hatadan dolayı bağışla”. 71- Oturup küçük abdest gidermeye dikkat ederdi. Ama zaman zaman -yer müsait olmadığında- ayakta küçük su ihtiyacını giderdiği olmuştur. 72- Dişini temizlemek için sık sık misvak kullanırdı. 73- Abdestte yıkadığı organlarını üçer kez yıkamayı alışkanlık haline getirmişti. 74- Abdestten sonra bir havlu -mendil- ile kurulanırdı. 75- Abdest aldıktan sonra şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Günahımı bağışla. Evimdeki geçimim ve esenliğimi genişlet”. 76- Bazen 5 vakit namazı tek bir abdestle kılardı. 77- Yıkanması gerekirken -cünüplükten sonra- yıkanmadan uyumak isterse namaz abdesti gibi abdest alır ve uyurdu. Uyanınca yıkanırdı. 78- Cuma günü boy abdesti alırdı. Günlük ibadetleri: 79- Öğle namazını sıcaklığın hafiflediği saate bırakırdı. 80- İkindi namazını güneş sararmaya başlamadan kılardı. (Yani öğleyi biraz geciktirir, ikindiyi ise geciktirmezdi.) 81- Akşam namazını güneş batı ufkunda tamamen kaybolduktan sonra kılardı. 82- Bazen yatsı namazını geciktirirdi. 83- Sahabesine ezanı öğrenmelerini söylerdi. 84- Bazen namaz için ezanı kendisi okurdu. 85- Sabah namazında “Kaf” suresi gibi sureleri okurdu. 86- Akşam namazında “Mürselat” suresini okudu. 87- Yatsı namazında “Tin” suresini okurdu. 88- Rukudan kalktığında tam doğrulurdu. 89- Rukuda baş ile belini aynı hizada tutar ve ellerini dizlerinin üzerine koyardı. 90- Secdede iken kollarını -pazularını- böğründen uzak tutardı. 91- Bazen namazda ağlardı. 92- Namaz için tekbir alacağında şöyle derdi: “Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirlerden arındırdığımız gibi, Sen de beni hatalarımdan arındır. Allah’ım! Beni hatalarımdan kar, dolu ve temiz suyla yıkayarak arındır.” 93- Rukuda şöyle derdi: “Subbuhun (Yani; Allah’ı her türlü eksiklikten uzak tutarım.) Kuddusun (Allah bütün ayıplardan arınmıştır.) Ey meleklerin ve ruhun Rabbi.” 94- Secdede şöyle dua ederdi: “Allah’ım Sana secde ettim. Sana iman ettim. Sana teslim oldum. Sen benim Rabbimsin. Şüphesiz benim yüzüm ancak kendisini yaratıp güzelleştiren, O’na duyma ve görme özelliklerini veren tek Allah’a secde eder. Allah ne kadar yücedir. O yaradanların en güzelidir.” |
Peygamber Efendimizin İnsani Özellikleri İle İlgili Ayetler
Peygamberimizin insani yönü ilgili bir hadisler
Peygamberimizin insani yönü ilgili bir hadisler diyanet Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı. Aile fertlerine karşı gayet şefkatli ve merhametli idi. Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken yönlerinden biri de O’nun insana verdiği değerdir. O’nun çok büyük bir dikkatle koruduğu yegane varlık insandı. O her şeyi insan için insanın mutluluğu için yapardı. Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken bir yönü de beşerî ilişkileridir. O’nun bu yönü kişiliğini ve ahlâkî karakterini yansıtır. O’nun diğer insanlara karşı olan davranışlarında bütün devirler boyu insanlığın örnek alabileceği mükemmellikler görürüz. O en iyi müslümanı; "Ahlâkı en güzel olanıdır" (1) diye tarif etmiştir. O hiçbir zaman insanların kusurlarını araştırmazdı. Tecessüsü başkalarının kusurlarını ve gizli hallerini merak etmeyi bile yasaklamıştı. (2) Ağzından asla kötü söz çıkmazdı. Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı. Kimseye ismiyle ihtar etmez gördüğü hataları "Halk şöyle yapıyor..." diyerek kimsenin ismini vermeden tenkit eder hatayı düzeltirdi. O çok merhametli idi. Uhud Savaşında tepesine kılıçlar yağarken bile; "Ya Rabbi! Bu insanları affet çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar" diye dua ediyordu. (3) O kendi nefsi için hiç kimseden intikam almamıştır. Hiçbir köle ve câriyeye vurmamıştır. (4) Hatta bir hayvana bile dokunmamıştır. Allah Rasulü bütün insan soyuna küçüklere ve yaşlılara karşı şefkat ve merhamet doluydu. Birgün torunlarını öpüp okşarken bir bedevî huzuruna gelmişti. Evlat şefkatinden mahrum olan bu adam gördüğü manzaraya duyduğu hayretini gizleyemedi ve "Benim on çocuğum var bunlardan hiçbirini öpmüş değilim." dedi. Hz. Peygamber: "Cenab-ı Hak senin kalbinden merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?" buyurdu ve ilâve etti: "Merhamet etmeyene merhamet edilmez. (5) Bir defasında ashab-ı kirâm Hz. Peygamber’in va’z u nasihatını pürdikkat dinlerken O’nunla görüşmek isteyen yaşlıca bir zat kalabalık arasından Rasulüllah’a yaklaşmaya çabalıyordu. Peygamberimizin sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz ağır davranan ashâbın bu tavrı gözünden kaçmayan rahmet ve merhamet peygamberi derhal onları îkaz etti: "Küçüklerimize şefkat büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir". (6) Mekke’nin fethi gerçekleştikten sonra Hz. Peygamber Safâ tepesine çıkarak yüksekçe bir yerde durdu. Yeni müslüman olanlar oraya gelip biat ettiler. Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe pîr-i fâni olduğu halde henüz müslüman olmamıştı. Gözlerinin feri kalmamış yolunu göremiyordu. Oğlu Ebu Bekir ihtiyar babasının elinden tutarak Peygamber’in huzuruna getirdi. Herkese karşı saygı gösteren büyük Peygamber: "İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete koştun? O’nu kendi halinde bıraksaydın biz onun ayağına giderdik" dedi. Onu önüne oturttu. Elini göğsünün üzerine koyarak ona İslâm’ı telkin etti. (7) İşte O yaşlılara böyle muâmele ederdi. O çok alçak gönüllü idi. Bir gün huzurunda korkudan titreyen bir adama şöyle demişti: "Arkadaş titreme!.. Ben kral değilim Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum" (8). Tevâzû ve sâdelik O’nun ahlâkının özüydü. Ashabına şöyle derdi: "Hristiyanların Hz. İsa’yı aşırı derecede methettikleri gibi siz de beni medihte ileri gitmeyin. Ben Allah’ın bir kuluyum. Benim hakkımda Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin." Bir defa asâsına dayanarak ashâbının yanına geldi. Ashâb hemen ayağa kalktılar. O bu hareketten memnun kalmadı ve şu nasihatte bulundu: "Yabancıların birbirini ta’zim için yaptıkları gibi yapmayın ve bana ayağa kalkmayın." Ashabıyla oturup konuşur tatlı tatlı sohbet ederdi. Hatta onlarla şakalaştığı olurdu. Gördüğü çocukları sever onları okşar küçükleri kucağına alırdı. Hür köle zengin yoksul her kim olursa olsun bütün insanlar O’nun nazarında müsâvî idi. Herkesin hatırını güder gönlünü alırdı. Medine’nin kenar mahallelerindeki hastaları ziyaret ederdi. Rastladığı kimsenin ona selâm vermesini beklemez ondan önce selâm verirdi. "Aranızda selâmı yayın ki birbirinizi seversiniz" derdi. Ashâbına elini uzatıp musâfaha yapar ellerini sıkar hâl ve hatırlarını sorardı. Namazda bulunduğu sırada bile birisi yanına gelecek olursa onu bekletmemek için namazını kısa keser selâm verip onun ihtiyacını sorar dileğini öğrenirdi. Herkese tatlı söz güler yüz gösterirdi. Dudaklarında dâimâ tatlı bir tebessüm dolaşırdı. (9) Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı. Aile fertlerine karşı gayet şefkatli ve merhametli idi. Nitekim Hz. Peygamber’e Medine hayatı boyunca on yıl hizmet eden ve O’nun aile hayatını en iyi bilenlerden biri olan Enes b. Mâlik (R.A.) şöyle der: "Aile fertlerine karşı Hz. Muhammed’den daha şefkatlisini görmedim". (10) Peygamber Efendimiz kadınlara karşı güzel davranılmasını emrederdi. Bir hadislerinde: "Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı iyi davranınızdır." (11) buyurmuşlardır. Kendisi de hanımlarına karşı gayet güzel ve nâzik davranırdı. Sevgi ve şefkat duyguları O’nun bütün varlığını kaplamıştı. Muhtaç bir kimse gördü mü içi sızlardı. Onu kendi nefsine ve ailesine tercih ederdi. Her muhtaç olanı gözetip ihtiyacını karşılamaya çalıştığından evinde birikmiş saklanmış bir şey bulunmazdı. İsteyene verirdi. Evinde yoksa ödünç alıp verir muhtaçları boş çevirmezdi. Vefat ettiği zaman zırhı bir yahûdide rehin olarak bulunuyordu. O son derece tevâzu sahibiydi. Hizmetçisiyle yemek yer onlarla oturup sohbet ederdi. Gelen misafirlerine kendisi hizmet ederdi. Habeş kralı tarafından bir heyet gönderilmişti. Onlara bizzat hizmet etmeye başladığını gören ashâbı: -Ey Allah’ın Rasulü siz bırakın biz hizmet edelim dediler. O şu cevabı verdi: "Bunlar bizim ashabımıza ikram ettiler. İlk muhâcirleri hoş karşıladılar. Ben onlara bunun karşılığını bizzat vermek isterim." O işte böyle vefâlı idi. Ve herkesi de daima hayırla anardı. Beşeriyetin şefkat ve merhamete daha muhtaç olan sınıfına yoksullara zavallılara karşı kalbi son derece yumuşaktı. Onların kırık ve mahzun gönüllerini almayı en büyük fazilet bilirdi. Hele mâsûm yavrucukları küçük çocukları dâima sever okşardı. Kızlarının çocukları namaz kılarken üstüne tırmanırlar O bunlara bir şey demezdi. Onun sevgisi yalnız insanları kucaklayan bir sevgi değildi. Bu hudutsuz sevgi hayvanları bile şefkatından mahrum bırakmıyordu. O hayvanlara bütün canlılara karşı son derece şefkatliydi. İçeri girmek için kapısında seslenen bir kediye kapısını kendi eliyle açıp onu içeri alırdı. Hastalığa yakalanmış bir horozun tedâvisiyle canla başla uğraşmıştı. Atını kendisi tımarlayıp okşardı. Susuz kalmış bir köpeğe ayakkabıyla kuyudan su çekip veren kimseyi Cennet’le müjdelemişti. Bir kediyi aç bırakan kadının bu yüzden azâba dûçâr olacağını bildirmişti. Bitki ve ağaç sevgisini ehemmiyetle tavsiye ederdi. Susuz kalmış bir ağacı sulayan kimseye Yüce Allah’ın ecir ve mükâfat vereceğini haber vermiştir. Her can taşıyana şefkat ne güzel bir şeydir. İşte bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz bilumum âlemleri kucaklayan bir sevgi ve şefkatle insanlığa yepyeni bir ders vermiştir. Yeni bir medeniyet ruhu getirmiştir. Ve O âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bilfiil isbât etmiştir. O’nun tebliğ ettiği İslâm Dini’nin nurları insanlığın yolunu aydınlatan bir meş’ale hâlinde dünyanın her tarafına saçılmıştır. (12) O asla kaba ve ufku dar değildi. O’nun gönlü hep iyilik için çarpardı. Taif’te uğradığı ağır hakaretlerden sonra sığındığı bir üzüm bağında "Ya Rabbi beni kime emânet ediyorsun?" diye hayatının en dokunaklı duasını yaptığında; "Eğer isterse o insanların üzerine dağları yıkabileceğini" söyleyen Cebrail’e; yaşlı gözlerle şöyle demişti: "Hayır!... Ben bunu istemem. Bunun yerine Allah onların sulbünden sadece Allah’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan bir nesil çıkarabilir. Ben Rabbimden onu isterim." (13) O hep güler yüzlü idi. Karşısındakine daima güven telkin ederdi. Meşhur yahudî âlimi Abdullah b. Selâm O’nun mübârek yüzünü gördüğünde; "Bu yüz yalancı yüzü olamaz" diyerek müslüman olmuştu. Bir müminin din kardeşini güler yüzle karşılamasını dahi ibâdet ve hayır telâkki etmiştir. (14) O son derece doğru sözlü ve güvenilir biriydi. Daha Peygamber olmadan "el-Emin" ünvanını almıştı. Müşrikler O’na inanmadıkları halde O’nun doğruluğunu bildikleri için en kıymetli şeylerini O’na emânet ederlerdi. O da Mekke’den hicret ederken bu emanetleri sâhiplerine vermek üzere Hz. Ali’yi geride bırakmıştı. Düşmanın şâhitliği şahitliklerin en makbulüdür denir. Hz. Peygamber’e bütün ömrü boyunca düşmanlıktan geri kalmayan Ebû Cehil O’nun doğruluğunu itiraf etmekten kendini alamamış ve şöyle demiştir: "Biz sana asla yalancı demiyoruz. Çünkü senin ne kadar doğru sözlü ve güvenilir olduğunu biliyoruz. Fakat biz; Allah’tan getirdiğin âyetleri inkâr ediyoruz." Bunun üzerine Yüce Allah; "...O’nlar seni yalanlayamıyorlar fakat o zâlimler Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar." (15) âyetini indirmişti. İşte bu vasıflarıyla O dost ve düşman herkesin sevgi ve güvenini kazanmıştı. Hz. Hamza (R.A.)ın ciğerlerini söküp boynuna gerdanlık yapan Ebû Süfyan’ın karısı Hind’in şu sözleri ne kadar mânidârdır. "Ey Muhammed!.. Bugüne kadar yeryüzünde en çok nefret ettiğim yer senin yanındı. Fakat bugün yeryüzünde en çok sevdiğim yer senin yanında olmaktır. (16) Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken yönlerinden biri de O’nun insana verdiği değerdir. O’nun çok büyük bir dikkatle koruduğu yegane varlık insandı. O her şeyi insan için insanın mutluluğu için yapardı. Bunun içindir ki O savaşa düşmanı imha etmek için değil onları ihyâ etmek hidâyete ulaştırmak için giderdi. Önce psikolojik savaşlarla düşmanı yıpratır mukavemet gücünü kırar sonra da kan dökmeden teslim alırdı. Çünkü O aynı zamanda "Rahmet Peygamberi" idi. (17). O’nun harp esirlerine karşı tutumu ise ayrı bir güzellik arzeder. Bedir’de esir alınan Ebû Aziz daha sonra esâret günlerini şöyle anlatır: "Müslümanlar bana öyle iyi davranıyorlardı ki bundan utanç duyuyordum. Yemek zamanı gelince bütün ekmek ve katıklarını bana verirler kendileri su ve hurma ile yetinirlerdi. Doğru dürüst elbiseleri yoktu ama en iyi elbiselerini bana verirlerdi. Çünkü Peygamber onlara esirlere iyi muamele edilmesini emretmişti. İnsanlık 14 asırdan bu yana hayli mesafe katetti. Düşüncesi kültürü medeniyeti son derece gelişti. Ama Hz. Peygamberin koyduğu esasların ve yaşadığı hayatın bir örneğini henüz vücuda getiremedi. O’nun esirlere yaptığı insânî muâmele ile günümüz siyasî ve askerî güçlerinin hem de birçok uluslar arası antlaşmalara rağmen onlara yaptığı muâmeleyi mukayese edersek Hz. Peygamber’in insanî yönü ile günümüzde hümanist geçinenlerin insanlığı arasındaki farkı açık bir şekilde görmek mümkündür. Günümüzde esirlere yürekler ürperten işkenceler yapılır kolkemik kırılırken Hz. Muhammed Uhud’da aldığı 6.000 esiri karşılıksız serbest bırakıyor üstelik herbirine birer de elbiselik veriyordu. O savaşta bile haddi aşmamayı kimseye zulmetmemeyi çocuklara yaşlılara ve kadınlara asla dokunmamayı düşmana ait dahi olsa hayvanları telef etmemeyi meyveli ağaçları kesmemeyi emreden bir Rahmet Peygamberi idi. O’nun savaşı bile imhâ değil ihyâ gayesini taşırdı. O savaşı bile rahmete dönüştüren bir Allah elçisiydi. Bunun içindir ki O her yönüyle insanlığın en büyük mürşidi ve insanca hayatın ideal örneğidir. (18) Hz. Peygamber hem fakirler için ve hem de zenginler için çok güzel bir örnektir. O fakirliği hiçbir zaman isyan sebebi görmez hele hele başkasının malına ve hakkına tecâvüz için asla bir gerekçe saymazdı. Bu itibârla O’nun durumu fakirler için güzel bir örnek teşkil eder. Hz. Peygamber aynı zamanda zenginler için de eşsiz bir örnektir. O hayatında bir defa olsun "Yok" ve "Hayır" dememiştir. (19) Yokluğuna rağmen bulup buluşturur eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtırdı. Şöyle buyururdu: "Fakirleri arayınız onları görüp gözetiniz. Zira siz ancak fakirler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz" (20). Beşerî münasebetlerinden ve hayatının çeşitli yönlerinden kısa çizgiler sunduğumuz Hz. Peygamber’in hayatı etraflı bir şekilde incelendiğinde görülecektir ki O herkes için en mükemmel rehber en güvenilir örnektir. Hangi işin ehli olursa olsun her insan O’nun hayatında kendisi için mükemmel örnekler bulacaktır. Tarih boyunca pek çok insanlar gelip geçmiştir. Ama onların çeşitli sahalardaki büyüklüklerine rağmen mutlaka bir tarafları eksiktir. Büyüklüklerine rağmen çoğu kere zâlim ahlâksız ve adâletsiz olabilmişlerdir. İşte hiçbir sahada küçülmeyen eksiği kusuru bulunmayan ve bütün müsbet vasıfları ile insanî kıymetleri şahsında toplayan yegane insan Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Şâir ne güzel söyler: "Hiçbir göz senden güzelini görmedi. Hiçbir kadın senden mükemmelini doğurmadı. Sen her türlü kusurdan uzak yaratıldın Sanki sen kendin nasıl istedi isen öyle yaratıldın." (21) (1) Ahmed b. Hanbel Müsned II.469-481. (2) Buhari; Nikâh 45; Müslim Birr 28. (3) Doç. Dr. Kemal Sandıkçı; Hz. Peygamber’in Örnek Şahsiyeti (1990 Yılı Kutlu Doğum Haftasında Sunduğu Tebliği) T.D.V. Yayını Ankara 1992. (4) Cami’u-l-Usûl C.11Sh.249. (5) Buhârî Edeb 18; Müslim Fedâil 65. (6) Buhârî Edeb 18; Müslim Fedâil 65. (7) A.H.Berki O. Keskioğlu Hz. Muhammed ve Hayatı D.İ.B. Yayını Ankara 1972 Sh. 330. (8) Doç. Dr. Hüseyin Algül; Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed T.D.V. Yayını. Ankara 1994 S:198. (9) Berki Keskioğlu; a.g.e. Sh. 192. (10) Müslim Fedâil 63; Ahmed b. Hanbel; Müsned III 112. (11) Ahmed b. Hanbel; Müsned III 472. (12) Berki Keskioğlu a.g.e. Sh. 193. (13) Buhârî Bed’ul-Halk 7; Müslim Cihâd III. (14) Tirmizî Birr 36. (15) En’am; 6Ğ33. (16) Buharî Menâkıbu’l-Ensar 23. (17) Müslim Fedâil 26. (18) Sandıkçı; a.g.e. tebliğ. (19) Buharî Edeb 39. (20) Buhârî Cihad 76; Ebû Dâvûd Cihad 70. (21) Sandıkçı a.g.e. tebliğ. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.