![]() |
H Harfi 2
hasâret: zarar, ziyan.
hasâset: yoksulluk, düşkünlük. hasb: göre, dolayı, için, cihetiyle. hasbelbeşeriyye: insanlık dolayısıyla. hasbelkader: kaderden dolayı. hasbetenlillah: Allah için. hasbî: karşılık beklemeyen. hasbihâl: görüşüp konuşma. hasbiye: "hasbünallahü ve nîmel vekil" sözü. hasbünâ: bize yeter. haseb: dolayı, sebebi, gereği. hased: haset, kıskançlık. hasen: güzel, güzellik. hasenât: güzel şeyler. hasene: güzel şey, sevap. hasf: ay tutulması. hâsıl: ortaya çıkan, ürün. hâsılât: ürün, gelir. hâsılıbilmasdar: masdarla oluşan fiilin uygulanmasından çıkan sonuç. hasım: düşman, muhalif. hâsid: haset eden, kıskanan. hasîn: sağlam. hasîr: hasret çeken. hasîr: zarara uğrayan. hasîs: basit, ufak, kötü. hâsiyet: özellik, özel fayda. haslet: huy, nitelik. hasm: düşman, muhalif. hasmâne: düşmanca. hasnâ: güzel kadın. hasr: yalnız biri için ayırma. hasret: özleyiş. hâss: özel. hassa: özellik, duygu. hassâs: duyarlı. hassâse: duyma melekesi. hassâsiyet: duyarlılık. hâssaten: özellikle. hasse: duyu, duygu. hasûd: kıskanan. hasûdâne: kıskanırcasına. hâşâ: asla. haşerât: böcekler. haşere: böcek. haşhaş: bir bitki türü. hâşî: huşûlu. Hâşimî: Peygamberimizin sülâlesinden. haşîn: kırıcı, katı. haşir: ölümden sonra dirilip toplanma. hâşir: toplayan, haşreden. hâşiye: sayfanın altındaki açıklama yazısı. haşmet: büyüklük, ihtişam, görkem. haşmetkârâne: haşmetlice. haşmetnümâ: haşmet gösteren. haşr: ölümden sonra dirilip toplanma. haşruneşr: dirilip toplanma ve yayılma. haşv: fazladan söz, haşiv. haşyet: sevgiyle karışık korku. hat: yazı, çizgi, sınır. hatâ: yanlış, yanlışlık. hatab: odun. hatâender: hata içinde. hatâkâr: hatalı. hatâkârâne: hata edercesine. hatar: tehlike, uçurum. hatâyâ: hatalar. Hâtem: cömertliğiyle tanınan bir zengin. hatem: mühür, son. hatemiyet: hatemlik. Hâtemülenbiyâ: nebilerin sonuncusu olan Peygamberimiz. hatf: göz kamaştırma. hâtıf: göz kamaştıran. hâtır: akıl, zihin, hâl, gönül, değer. hâtırâ: anı, akılda kalan. hâtırât: hatıralar. hatiâ: hata, yanlış. hatiat: hatalar, yanlışlar. hatîb: konuşmacı, hatip. hâtif: sesi işitilen görünmez varlık. hâtime: son, son söz. hatip: konuşan, hitap eden. hatm: bitirme. hatme: baştan sona okuyup bitirme. hatt: sınır, çizgi, yazı, yol. hattâ: bile, hem, üstelik. hattab: oduncu. hattat: güzel yazı yazan kimse. hatve: adım, bölüm. havâd http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg hâdiseler, olaylar, haber. havaî: hava ile ilgili. havâic: ihtiyaçlar. havâle: işin görülmesini başka birine bırakma. havâlî: yöre, taraf. havârık: harikalar. havârî: isa aleyhisselâmın yardımcısı. Havâric: sapık bir anlayışın sahibi olan Haricîler. havîriyyûn: havariler. havas: seçkinler. havâss: duyular, duygular. havâtıf: göz kamaştıran şeyler. havâtır: hatıralar. havâtim: mühürler, sonlar. havf: korku. havaaaaah: Allah korkusu. hâvî: kapsayan. hâviye: cehennem. havl: kuvvet, korku. havsala: kavrama kabiliyeti. havz: havuz. havza: sınırlı bölge. hayâ: utanma hissi. hayâl: insanın kafasında tasarladığı şey. hayâlâlûd: hayâlle karışık. hayâlât: hayâller. hayâlen: hayâl olarak. hayâlet: gerçek olmayan görüntü. hayâlî: hayâl ürünü olan. hayâliyyûn: hayâl edilen şeyleri gerçek kabul edenler. hayâlperest: hayâl peşinde koşan. hayat: dirilik, canlılık. hayatâlûd: hayatla karışık. hayatdâr: hayatlı. hayatfeşân: hayat saçan. hayatî: hayatla ilgili, önemli. hayatiyet: canlılık. hayatkârâne: hayatlı bir şekilde. hayatperest: yaşamaya pek düşkün olan. hayatperverâne: hayatı severcesine. haybet: elde edememe, mahrumluk. haydar: cesur, yiğit, Hazreti Ali. haydût: yol kesici. hayfâ: yazık! hayhay: baş üstüne. hayırhâh: iyilikçi. hayız: kadınlarda her ayın belirli günlerinde kanama ile kendini gösteren özel bir hâl, âdet hâli, hayz. haylaz: yaramaz, aylak. hayli: oldukça. haylûlet: araya girip perde olma, kapama. hayme: çadır. haymenişîn: çadırda oturan. hayr: iyilik. hayrân: çok beğenmiş, şaşıp kalmış. hayrât: hayırlar, iyilikler. hayret: şaşma. hayretâlûd: hayretle karışık. hayretbahşâ: hayret veren. hayretefzâ: hayret artıran. hayretengiz: hayret veren. hayretfezâ: hayret artıran. hayretkâr: hayretli. hayretkârâne: hayret edercesine. hayretnümâ: hayret içinde bırakan. hayretnümûn: hayret veren, şaşırtan. hayriyet: hayırlılık, iyilik. hayrülhalef: bırakılan yeri dolduran hayırlı kimse. haysebeyse: kararsızlık, karışıklık, darlık. haysiyet: değer, saygınlık. haysiyetiyle: bakımından. haysülâyeşûr: hissedilmeksizin. hayt: ip, bağ. hayvân: hayatlı, canlı, diri. hayvânât: hayvanlar, canlılar. hayvânî: hayvanla ilgili. hayvâniyet: hayvanlık. Hayy: ezelden beri hayat sahibi olan Allah. hayy: diri, canlı. hayye: gel, haydi! hayyealelfelâh: tam bir kurtuluşa gelin! hayyiz: yer, yön, hacim. hayz: hayız. hâzâ: bu, şu, o. hazâin: hazineler. hazâkat: ustalık, uzmanlık. hâzâminfadlırabbî: bu Rabbimin fazlındandır. hazân: sonbahar, güz. hazar: barış zamanı. hazer: çekinme. hazerat: büyükler. hazf: çıkarma, silme. hâzık: işini iyi bilen, uzman. hâzım: sindirici. hâzır: hazırda, huzurda olan. hâzırâne: orada gibi. hâzırûn: orada olanlar. hazîn: hüzünlü, üzüntü verici. hazînâne: hüzünlü bir hâlde. hazîne: altın, para ve mücevher gibi kıymetli şeylerin saklandığı yer. hazînedâr: hazine görevlisi. hazm: düşünceli hareket, sabır, sindirme. hazmınefs: kendi adına sabretme, içine sindirme. hazravât: yeşillikler. hazret: saygı ifadesi. hazz: haz, hoşlanma. hebâ: boşa gitme. hebâenmensûrâ: boşuboşuna. Hebenneka: ahmaklığı ile tanınmış bir adam. hecâ: ses artıran harfler, harflerin dizilişi. hecâî: heca ile ilgili. heccâv: hicveden, yeren. hedâyâ: hediyeler. hedef: gaye, nişan tahtası. heder: boşa gitme. hediye: armağan. hedm: yıkmak. hegemonya: üstünlük ve baskı. hekîm: doktor, hikmet sahibi. helâk: mahvolma, yıkılma. helâket: helâk olma, yıkılma. helâl: dinin izin verdiği şey. helezon: gittikçe daralan iç içe daireler. helminmezîd: daha yok mu? helümmecerrâ: çek beri getir, var kıyas eyle! hem: aynı, birlikte. hemcins: aynı cinsten. hemdest: el ele, birlikte. hemec: at sineği. hemeezost: hepsi ondandır. hemeost: hepsi odur. hemheme: rüzgârın tesiriyle çıkan yaprak sesi. hemşehri: aynı şehirden. hemşîre: kız kardeş, bacı. hemtâ: eş, benzer. hemze: elif harfi. hendek: kazılan uzun ve derin çukur. hendese: geometri, mühendislik. hendesevârî: geometrik. hendesî: geometri ile ilgili. hengâm: an, sıra, zaman. hengâme: gürültü patırtı. henîenleküm: afiyet olsun, helâl olsun, tebrik ederim. hercâî: yanar döner, gelgeç. hercümerc: karmakarışık. herçibâdâbâd: her ne olursa olsun. herdem: her zaman. herîf: âdi adam. Herkül: kuvvetiyle meşhur bir Yunanlı. herze: boş söz. herzegû: saçmasapan konuşan. herzekârâne: saçmasapan konuşarak. hesâbât: hesaplar. hevâ: nefsin istekleri, kötü arzular, hava. hevâî: uçarı, nefsine düşkün, sorumsuz. hevâiye: hava gibi olan lâtif şeyler. hevâmm: böcekler. hevâperest: yasak arzuları peşinde koşan. hevâperestâne: yasak arzuların peşinde koşarcasına. hevâtif: seslenen görünmez cinler. heves: gelip geçici istek, arzu. hevesât: hevesler, geçici arzular, yasak istekler. hevesî: hevesle ilgili. heveskâr: hevesli. heveskârâne: heves edercesine. hevesperverâne: hevesine düşkün bir biçimde. hevheve: yaprakların sesleri. heyâkil: heykeller, putlar. heyât: biçimler, görünüşler, topluluklar. heybet: hürmetle karışık korku uyandıran hâl. heyecân: coşkunluk, şiddetli hislenme. heyecânât: heyecanlar. heyelân: toprak kayması. heyêt: şekil, duruş, görünüş, topluluk, gök ilmi. heyhât: yazık, ne yazık! heykeltıraş: heykel yapan. heylûlet: araya girme, perdeleme, kapama. heyûla: korkutucu hayâl, felsefede eşyanın aslı kabul edilen şey. hezâr: bin. hezârân: binler. hezecât: ezgiler. hezeliyât: ciddi olmayan sözler. hezeyan: saçmalık, saçmalama. hezeyanvârî: saçmalarcasına. hezîmet: bozgun. hezl: saçma, uydurma. hıfz: saklama, koruma, ezber. hıkd: kin, intikam arzusu. hıllet: candan arkadaşlık. hınsıyemîn: yemin bozma. hınzır: domuz. Hırâ: Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara, Hira. hırka: kalınca kumaştan yapılmış elbise. hırkat: yanma. hırs: aç gözlülük, aşırı düşkünlük. hırz: koruma, saklama. hırzıcân: canı gibi koruma. hısâl: güzel huylar. hısâs: hisseler, paylar. hısn: kale, sığınak. hısset: düşüklük, adilik, küçüklük. hışm: öfke, hiddet. hıyâbân: iki tarafı ağaçlık yol. hıyânet: hainlik. hızân: hazine. Hızır: Kurânda adı geçen mübarek bir zatın ismi. hızlân: zarar, rahmetten mahrumiyet. hibe: bağış. hicâb: perde, utanma. Hicaz: Mekke ve Medinenin bulunduğu yer. hicrân: ayrılık, ayrılık acısı. hicret: göç, Peygamberimizin Medineye göçü. Hicrî: Hicretle başlayan takvime göre. hicv: hiciv, yerme, taşlama. hiç: boş, değersiz. hiçâhiç: bomboş. hidâyet: islâm yolu. hidâyetbahş: hidayet veren. hidâyetedâ: hidayet verici. hiddet: öfke. hidemât: hizmetler. hiffet: hafiflik. hikâyât: hikâyeler. hikâye: öykü. hikâyet: hikâye. hikem: hikmetler. hikemiyât: hikmetler, hikmetli sözler. hikmet: gaye, felsefe, gizli sebep, faydalı söz, bilgi. hikmetdârâne: hikmetlice. hikmetedâ: hikmetli. hikmetfeşân: hikmet saçan. hikmetmedar: hikmet kaynağı. hikmetnümâ: hikmet gösteren. hikmetperverâne: hikmetsevercesine. hilâf: karşı, zıt, aykırı. hilâfet: halifelik, Peygamberimizin mânevî mirası. hilâfî: ihtilaf sebebi olan. hilâfiye: ihtilaf konuları. hilâl: ara, aralık. hilâl: incecik yeni ay. hilât: süslü elbise, kaftan. hîle: düzen, aldatma. hîlebâz: hile yapan. hîlekâr: hileci. hîlekârâne: hile edercesine. hilkat: yaradılış. hilkaten: yaradılışça. hill: helâl. hilm: yumuşaklık, kızmama. hilye: güzel sıfatlar, Peygamberimizi tasvir eden yazılar. himar: eşek. himâye: koruma. himâyegerde: korunmuş. himâyet: koruma. himâyetkâr: koruyucu. himayetkârâne: korurcasına. himem: himmetler. himmet: kayırma, yardım, emek. hîn: zaman, vakit. hînâ ki: vakta ki, ne zaman ki. Hirâ: Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara. hisâr: kale. hiss: duygu. hisse: pay. hissedâr: hisseci, pay alan. hissen: duygu bakımından. hissetmek: sezmek. hissî: hisle ilgili, hissedilen. hissikablelvukû: önsezi. hissiyât: duygular. hitâb: hitap, konuşma. hitâbât: konuşmalar. hitâbe: konuşma. hitâben: konuşmakla. hitâbet: konuşma, nutuk. hitam: son. hitap: konuşma. hizâ: sıra, düzlük. hizb: bazı duaların ve ayetlerin bir araya getirilmesiyle oluşan kitap. hizb: parti, topluluk, gurup. hizbullah: Allaha îman eden topluluk. hizbüşşeytan: şeytana uyan topluluk. hizlân: ilâhî rahmetten mahrum kalmak. hizmet: emir dinleyip iş görme. hizmetkâr: hizmet eden. hoca: ilim öğreten kimse. hocavârî: hoca gibi. hod: kendi. hodbîn: bencil, kendini gören. hodbînâne: hodbince, bencilce. hodendiş: kendini düşünen. hodfikir: kendi fikrini beğenen. hodfurûş: kendini öven. hodfurûşâne: kendini övüp beğendirmeye çalışarak. hodgâm: kendini beğenmiş, bencil. hodperest: kendine düşkün. hodpesend: kendini beğenen. hodpesendâne: kendini beğenmişcesine. hokka: mürekkep kabı. hor: değersiz, adi. Horhor: Bediüzzaman Hazretlerinin medreselerinden biri. hoş: gönül okşayan. hoşâmedî: hoşgeldin. hoşnud: memnun. hoşsohbet: sohbeti tatlı. hû: o, Allah. hubâb: daneler, tohumlar. hubb: sevgi. hubbucâh: makam sevgisi. hubûb: tohumlar. hubûbât: tohumlar, tahıl. Hûd: Ad kavminin peygamberi. Hudâ: Rab, Allah. hudâ: hile, düzen. Hudâbîn: hakkı gören, Allahı tanıyan. Hudâperest: Allaha tapan. huddam: hizmetçi, hizmet eden cin. hudr: yeşillik. hudûd: sınır. hudûs: sonradan var olma. huffaş: yarasa. huffâz: hafızlar. hufre: çukur. hukuk: haklar, haklarla ilgili ilim. hukukî: hukukla ilgili. hukukiyyûn: hukukçular. hukukullah: Allahın hakları. hulâsa: özet. hulâsaten: özetle. hulâsatülhulâsa: özetin özeti. hulefâ: halifeler. hulel: hulleler, güzel elbiseler. hulf: dönme, aykırılık. hulfülvaad: sözden dönme. hulk: huy, tabiat. hulkî: yaradılışla ilgili, yaradılıştan gelen. hulle: değerli elbise. hulûd: ebedîlik, ölmezlik. hulûk: ahlâklar, ahlakî özellikler. hulûl: girme, geçme. hulûs: halislik, saflık, arılık. hulûsiyet: halislik, samimilik, temizlik. hulyâ: hülya, kuruntu, hayâl. humarî: sarhoşluktan gelen sersemlik hâli. humk: ahmaklık. humma: bir ateşli hastalık. humret: kırmızılık. hums: beşte bir. humûd: şehvet yokluğu, soğukluk, isteksizlik. Huneyn: Peygamber Efendimizin savaşlarından biri. hunhâr: kan dökücü. hunnes-künnes: bir kısım yıldızlar. hurâfât: hurafeler. hurâfe: uydurma. hurâfetkârâne: hurafeli gibi. hurâfevârî: hurafe gibi. hurdebîn: mikroskop. hurdebînî: mikroskobik. hurfe: mahrumluk. hûrî: cennet kızı. hûrilîyn: tarifsiz güzellikte cennet kızı. hurmet: haramlık, yasaklık. hurmetiribâ: faizin haram olması. hûrşîd: güneş. hurûc: çıkma, çıkış. hurûf: harfler. hurûfât: harfler. hurûfumukattaa: sûre başlarındaki şifreli harfler. hurûş: coşma, bağırma. hurûşân: coşmalar, şamatalar. husûf: perdelenme, ay tutulması. husûfât: perdelenmeler, ay tutulmaları. husul: olma, oluş. husulpezîr: meydana gelen. husûmet: düşmanlık. husûmetefzâ: düşmanlık saçan. husûmetkârâne: düşmanca. husûs: iş, konu, özellik. hususan: hususca, özellikle. hususât: hususlar, konular. hususen: özellikle. hususî: özel. hususiyet: özellik. huşû: sevgiyle karışık korku. huşûnet: kabalık, kırıcılık. hût: balık. hutame: cehennem. hutbe: dinî konuşma. hutebâ: konuşmacılar. hutûr: hatırlama. hutut: çizgiler, yazılar. hutuvât: adımlar. huveynât: hayvancıklar, mikroplar. huveyne: hayvancık, mikrop. huy: insandaki yerleşmiş özellik. huz: al, tut. huzmâsafâdâmâkeder: safa vereni al keder vereni bırak. huzme: ışık demeti. huzû: tevazu hâli. huzûr: birinin yanında bulunma, rahatlık. huzûrî: huzurda olarak. huzûrkârâne: huzurda gibi, huzur duyarak. huzûz: hazlar. huzûzât: hazlar, hoşa giden şeyler. hüccet: senet, belge, delil. Hüccetülislam: "islâmın delili" mânâsında Gazalînin namı. hücciyet: hüccetlik. hüceyrât: hücreler. hüceyre: hücre. hücre: odacık, canlıların en küçük yapısı. hücûm: saldırı. hücumât: saldırılar. hüddam: hizmet edenler, hizmet eden cin. Hüdhüd: Süleyman aleyhisselâmın haberci kuşu. hükemâ: hakîmler, düşünürler. hükkâm: hâkimler, söz sahipleri, devlet adamları. hükm: hüküm, yargı. hüküm: yargı, egemenlik. hükümdâr: hüküm sahibi, devlet başkanı. hükümet: hükmetme, ülaaai idare eden kimseler topluluğu. hükümfermâ: hüküm süren. hükümrân: hükmeden, sözü geçen. Hülagû: kan dökücü bir hükümdar. hülyâ: hayâl, kuruntu. hümâ: devlet kuşu, saadet. hümanizm: insancılık iddiasıyla insanı tanrılaştıran sapık bir felsefe. hümâyun: kutlu, mutlu. hüner: ustalık, beceri. hünerver: hünerli. hünkâr: padişah. hünsâ: cinsiyeti belli olmayan. hürmet: saygı, haramlık. hürmeten: saygı duyarak. hürmetkâr: saygılı. hürmetkârâne: hürmet edercesine. hürr: hür, serbest. hürriyet: hürlük. hürriyetperver: hürriyetsever. hürriyetşiken: hürriyet kırıcı. Hüseyin: Peygamberimizin torunu. hüsn: güzellik. hüsnüniyet: güzel niyet. hüsnüzân: güzel sanma. hüsrân: zarar, umduğunu bulamama acısı. hüsûf: ay tutulması, sönme. hüsün: güzellik. hüsünperest: güzellik düşkünü. hüsünşiken: güzellik bozucu. hüşyâr: uyanık. hüvallah: o Allahtır. hüve: o, Allah. hüvehüvesine: aynen. hüvelbâkî: baki olan Allahtır. hüviyet: öz, kimlik. hüzn: üzüntü. hüznengiz: hüzün veren, üzen. hüznengizâne: üzüntü veren bir hâlde. hüzün: üzüntü. hüzüngâh: hüzün yeri. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.