ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Edebiyat / Dil Bilgisi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=658)
-   -   G...İle Baslayan Deyimler Ve Aciklamasi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=570386)

Prof. Dr. Sinsi 08-25-2012 10:21 PM

G...İle Baslayan Deyimler Ve Aciklamasi
 


Gafil avlanmak: Hiç beklenmedik bir sırada yakalanmak. habersiz ve hazırlıksız olduğu sırada zor duruma düşürülmek."Ben gafil avlanacak bir insan değildim ama oldu bir kere."
Gaflet basmak: Uykusu gelmek."Siz konuşurken beni bir gaflet bastı ki hiç sorma. sizin konuştuklarınızı anladım diyemem."
Gam yememek: Kaygılanmamak. tasa etmemek. üzülmemek."Seni bir kez daha gördüm ya. artık gam yemem."
Gani gönüllü: Cömert. eli bol. vermekten kaçınmayan."Gani gönüllü insanlara artık günümüzde pek rastlanmıyor."
Gâvur etmek: Boşuna harcamak. işe yaramaz duruma getirmek. yerinde harcamamak."Onca parayı bu eve verip gâvur etti."
Gâvur inadı: Yok edilemeyen. önüne geçilemeyen. yumuşatılamayan inat."Adamın yine gâvur inadı tuttu. gelmem deyip duruyor."
Gazel okumak: 1. Gazel söylemek. 2. Kandırmak ve oyalamak için boş sözler söylemek."Boşuna gazel okuma. kandıramazsın beni!"
Gece kuşu: Geceleri gezip dolaşan. bunu huy edinen kimse."Bizim oğlan iyice gece kuşu oldu."
Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden. devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek."Geceyi gündüze katıp çalıştık ve bu evi yaptık."
Geçer akçe: Herkesçe aranılan. beğenilen. değerli (şey)."Elimizdeki tek geçer akçemiz şu arabadır."
Geçimini sağlamak: Yaşamak için gerekli olanı elde etmek."Geçimini sağlamak için hemen her yola başvurdu."
Geçmişini karıştırmak: Birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek.
Geçti Bor`un pazarı (sür eşeğini Niğde`ye): "İş işten geçti artık. fırsatı kaçırdın" anlamında kullanılır.
Gel gelelim: "Fakat. ama. ancak" ve "Ne çare ki.." anlamlarında kullanılır."Gel gelelim onlara. daha teklifimizi kabul etmediler."
Gelip çatmak: Vakti gelmek. kaçınılmaz olmak. çok yakında olmak."Ödeme gününün gelip çatacağını hiç düşünmedin mi?"
Gel keyfim gel: Bir durumdan duyulan memnunluk. işlerin yolunda gitmesi anlatılır.
Gel zaman git zaman: Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra."Gel zaman git zaman bu ikisi beraberce yaptılar bu evi."
Gemi azıya almak: 1. Söz dinlemez olmak. 2. At. gemi azıları arasına alıp etkisiz bırakarak süvarisinin yönetiminden çıkmak ve kendi istediğince koşmak.
Geniş gönüllü: Heyecan ve telâş göstermeyen. merak etmeyen. olayları hoş karşılayan."Geniş gönüllü olmak benim için o kadar kolay değil."
Geri basmak: Geri geri gitmek."Heyecanlanınca geri basmaya başladı."
Geri çekilmek: 1. Kaçmak. bulunduğu yerden arka arkaya doğru gitmek. 2. Karıştığı bir işi sürdürmekten ya da sürdürenler arasında bulunmaktan vazgeçmek."Düşmanın çokluğu karşısında geri çekilmekten başka çaremiz kalmamıştı."
Geri çevirmek: 1. İade etmek. geldiği yere göndermek. kabul etmemek."Ona aldığım hediyeyi rüşvettir diye geri çevirdi."
Geri durmamak: Bir işe girmekten kaçınmamak. o işe girişmek."Ona bu işi yapmaktan geri durmamasını söyle. sonunda başaracaktır."
Geri hizmet: 1. Ordunun çeşitli gereksinimleri ile ilgili işlerin tümü. 2. Etkinliği ikinci dereceden sayılan. kolay görev."Senin bu savaşta. geri hizmette bulunacağını söylediler bana."
Geri kafalı: Yenilikleri kabul etmeyen. bağnaz. kafası hurafelerle dolu.
Gıcık tutmak: Bir süre boğaz gıcıklanmasına yakalanmak. konuşamamak."Gıcık tuttuğu için konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı."
Gıcık vermek: 1. Birini kızdırıp sinirlendirmek. 2. Boğazı yakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak."Gıcık veren bu tatlıyı yiyemiyorum."
Gık dememek: Hiç sesini çıkarmamak. yakınmamak. karşı çıkmamak."Bütün hepsi üzerine yürüdü ama o gık demedi."
Gına gelmek: Usanmak. bıkmak."Bu işten gına geldi artık."
Gırla gitmek: 1. Bol bol ortaya dökülüp harcanmak. 2. Uzun sürmek.
Gırtlağına kadar borca girmek: Pek çok. ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak."Nasıl gülerim. gırtlağıma kadar borca girdim."
Gırtlak gırtlağa gelmek: Kıyasıya dövüşmek ya da dövecek hâle gelmek."Komşumla gırtlak gırtlağa gelecektik az kalsın."
Gidiş o gidiş: "Gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı" anlamında kullanılır.
Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek için çok uğraşmak. pek çok çaba sarf etmek."Onu razı edeceğim diye göbeğim çatladı."
Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad."Senin göbek adın nedir?"
Göğsü kabarmak: İftihar etmek. övünç duymak."Senin başarılarınla göğsüm kabarıyor oğlum."
Göğüs geçirmek: Üzüntülü bir şekilde soluk almak. içini çekmek."Eski hatıraları gözünde canlanınca derin derin göğüs geçirdi."
Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak. karşı koymak."Bu güne birçok zorluklara göğüs gererek geldik."
Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek."Adamı bu basit iş için göklere çıkartıp şımarttıkça şımarttılar."
Gökten zembille mi indi?: "Ona niçin ayrıcalık gösteriliyor?". "Onun ne özelliği var ki ona özel imkânlar tanınıyor?" anlamında kullanılır.
Gölge düşürmek: Bir şeyin önemini ve değerini azaltacak. ününü düşürecek işler yapmak.
Gölge etmek: 1. Işığa engel olmak. 2. Bir işin yapılmasına engel olmaya çalışmak."Gölge etme de şu işi zamanında yapayım."
Gölgesinden korkmak: Çok korkak olmak. en basit işlere bile girmekten korkar olmak."Gölgesinden korkan adamlarla hiçbir işe girilmez."
Gönlü bol: Yeterli imkânlardan mahrum olmasına rağmen eli açık davranan. cömert.
Gönlü kalmak: 1. Gücenmek. 2. İstediği hâlde elde edemediği şey üzerinde isteği devam etmek."Gönlüm o vitrindeki elbisede kaldı."
Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen. onların iyiliğini istemeyen.
Gönülden geçirmek: Bir şeyi yapmayı düşünmek. olmasını istemek. o şeyi düşünür olmak."Ben de o işi yapmayı gönlümden geçirmiştim."
Gönlünden kopmak: Birine iyilik yapma ya da bir şeyi verme isteği. içinde aniden doğuvermek."Gönlünden kopanı vermek kadar güzel bir şey olamaz."
Gönlüne göre: İsteğine uygun olarak. dilediğine göre."Allah gönlüne göre verir inşallah."
Gönlü tok: Fazla para ve mal istemeyen. zorunlu ihtiyacı kadarı ile yetinen. imkânları az da olsa bunu hissettirmeyen. bu durumda dahi cömert olan."Onun kadar gönlü tok bir adam görmedim."
Gönül almak: 1. Sevindirmek. hoşnut ettirmek. 2. Kırılan. gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek."Daha fazla uzatmadan o çocukların gönlünü almalısın."
Gönülden çıkarmak: Anmaz ve sevmez olmak."Onu gönlünden çıkarmışsın anlaşılan."
Gönül eri: Açık yürekli. güvenilir. hoşgörüsü geniş. ehli dil (kimse)."O ihtiyar adam tam bir gönül eriydi."
Gönül kırmak (yıkmak): Birini çok üzecek. gücendirecek davranışta bulunmak."Gönül kırmakta üstüne yoktur onun."
Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak.
Gönül okşamak: Birini hoş bir davranış ve sözle sevindirmek."Gönlünü okşamak mı istiyorsun. bir gül uzat ona."
Gönül yapmak: Hoşa giden davranışlarla veya sözle birinin kırgınlığını gidermek.
Görüş açısı: Bir soruna yaklaşma. onu ele alma biçimi."Dar bir görüş açısı ile sorunlar çözümlenemez."
Gövde gösterisi: Belli bir amaç için güçlerini birleştiren kalabalıkların yaptıkları gösteri."...partisi büyük bir gövde gösterisi yaptı."
Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu sebebiyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak."Şu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum."
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk. kısa bir zamanda."O işi göz açıp kapayıncaya kadar yaparız."
Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek."Çalışan işçilere hiç göz açtırmadı


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.