![]() |
Olasılıklarımız Dışındaki
Olasılıklarımız Dışındaki[/b] "Burada börtü böcek çok olur" dediğinde, börtü böceğin üstümde dolandığını hissetim birden. Tüylerim diken diken olmuş, gözlerim kollarımda uzanan ince tüylere takılmıştı. "Bir orman kadar sık" dedim içimden, yeni başak veren bir buğday tarlası kadar dimdik şimdi oysa az önce başakları olgunlaşmış bir tarla kadar yada rüzgar yemiş bir buğday tarlası kadar sessiz ve uysal uzanmışlardı. bu diken diken olmuş haliyle tüylerin arasında dolaşan bir karınca, bir karınca olmak nasıl bir şeydi. dolaştığı yerin merhameti ve algılarıyla paralel bir dolaşım ya bir el inerdi yukardan aşağıya ya bir parmak fiskesi yada korkak bir elin istem dışı havada savrulup kolun üzerine inmesiyle başlayan düşüş... birden geçenlerde elime aldığım bir kitabın arasında gördüğüm bir karınca cesediyle karşılaşmam düştü aklıma, mumyalanmış bir karınca görmemiştim ama bu karınca mumyalı mıydı onu da bilmiyordum, o an elimdeki bu eski kitabın baskı yılına bakmak geçti içimden. Bu epey eski kitabın tarihinden karıncaya ait cesedin veya leşin kaç yıllık olduğunu çıkarmak mümkün olabilirdi, hata payı elbette olacaktı, onu bir laboratuara götürmek ve orada tarihlendirmek...buda mümkün değildi tabii. işte kitabın tarihi; ahmet halit kütüphanesi 1951.... evet aşağı yukarı elli yıllık bir karınca leşi, ölüsü yada cesedi ama ona ne demeliydim. Belki de saygıdeğer bir karıncaydı arkadaşlarının arasında çok çalışan ve onlar tarafından çok sevilen bir karınca...öyleyse bu saygıdeğer kabul ettiğimiz karıncanın cesedine leş dememeliydik, hem bu kelime yakışmazdı, uymazdı doğrusu leş kokmuş bozulmuş çürümüş hayvan ölülerine verilen bir ad değil miydi... Ahmet Halidin gözleri, matbaanın üst katındaki ofisin penceresinden aşağıda çalışan işçilerinden birine takılmıştı. "karınca gibi çocuk" diye geçirdi, içinden aferin bu çocuğa diyordu. Genç adam bir oraya koşuyor bir buraya, kollarının arasındaki birkaç düzine kitapla koşuşturup durması bir karıncayı andırıyordu. Baskıdan yeni çıkmış bir düzine kitap getirip masanın üstüne koyan çocuk dışarı çıktığında, masanın üzerindeki ekmek kırıntıları ve çay bardaklarının altında arasında birkaç karınca dolaşıyordu belli ki okumaya meraklı olmalarından öte, krallıklarının ambarlarını doldurma uğraşısıydı bu. Yaptıkları şey hamamböceklerinin böyle bir çaba içinde olmaması kadar şaşırtıcıydı ancak. Ahmet Halid gayri ihtiyari, kolunun üzerinde dolaşan kaşıntıya parmak uçlarını götürdüğünde, yaklaşık 30 cm lik uzun çok uzun bir düşüş gerçekleşmişti önündeki yeni kitabın arasına. Arkadaşları onun bir yerlerde saklanacak kadar, işi rölantiye alacak, hatta savsaklayacak kadar sorumsuz olmadığını biliyorlardı. Yumurtadan çıkışı bile aceleci olmuştu. Başına bir şeyler gelmiş olabileceğini düşündüler yada bir işin üzerinde olduğunu, nasıl olsa akşama doğru çıkıp gelecekti... ofset makinesinden çıkan yeni kitapların bir kısmını koltuğunun altına alıp matbaanın bahçesine çıktığında aklı evindeydi yada başka bir yerde telaşsız ama düşünceli olduğu her halinden belliydi..... ortalama dikkatli birisinin bahçenin ön tarafındaki yola açılan çukuru fark etmemesi ise imkansızdı. Yoksa birisinin de parmaklarımı kaşınmıştı? Etrafta çukuru kapatmak için bekleyen kepçeden başka kimsecikler yoktu ve kepçenin motoru çalışıyordu. Çukurdan çıkan hafriyata doğru ilk hamle geldiğinde üç metrelik uzun bir düşüş yaşanmıştı. Başı çukurdaki taşa çarpan Nusret, bir şey anlamadan üzerine bir kepçe dolusu hafriyat boşalmıştı bile. Sonra bir kepçe, bir kepçe daha... defter kapanmıştı.... burda börtü böcek çok olur.... Ahmet Halit ertesi gün ofisin penceresinde dizgi ve baskı makinelerinin arasında dolaşan dünkü çocuğun yokluğunu fark etmemişti bile.... arkadaşları ise akşam evine de gitmediğini konuşuyorlardı... polise haber verilmiş, gazetelere de kayıp ilanları, aradan bir hafta geçmişti. Yıllar sonra bir hafta sonu, doğal gaz ekiplerinin yol çalışmaları esnasında daha modern bir kepçenin elmas dişleri, yolu kazmaya başlamıştı bir müddet sonra. Sağlam dipdiri güzel yüzlü bir karınca cesediyle karşılaştı çukurun başındaki mühendis...eliyle kepçenin durmasını işaret etti... hemen çukura atlayıp cesedin yanına indiğinde bir düzine kitap ilişti gözüne. Aceleyle kitaplardan birini eline aldı nemli ve küflenmiş kararmış kitabın ilk sayfasını açtı.... işte kitabın tarihi:Ahmet Halit kütüphanesi 1951. Böyle bir hikayesi yoktu belki, şimdi elimde tuttuğum kitabın, içindeki karıncanın ama ne fark eder ki, bilmediğimiz bir sürü hikayesi var tabiatın insanın ve eşyanın olasılıklarımız dışında olanın yani var olanın... |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.