ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bir Tutam Hikaye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=456)
-   -   Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz, Sonra... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=438610)

Prof. Dr. Sinsi 08-13-2012 02:41 AM

Bir Müddet Zeytin Yiyeceğiz, Sonra...
 

Kendisini karşılayan sekretere; Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: "Nazif Bey mi?"dedi.
"Evet, Nazif Bey!" diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla
"Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu." dedi.
Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine. "Ya, öyle mi...?"diyebildi sadece.
adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?" diye sordu
"Evetvar, oğlu Selim Bey....".Titrek bir sesle "Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim?" dedi.
Görevli hanım,insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
"Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim.
" Dedi ve telefona yöneldi.. Sonra "Kim diyelim efendim?" diye sordu.
"Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım." cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi.
O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebbessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak, "Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir."dedi.
"Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun." dedi,
"Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın
elini öpmek için bu ânı bekledim." dedi ve dudakları titredi,gözleri doldu.
"Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam."
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: "Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktanda bahtiyarım." Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine: "Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?" Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla "Evet" dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
"Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık." dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
"Bizdeki emanetinizi vermek için..." deyince, "Emanet mi?" dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi.
Karşısındakine "Gelebilir misiniz?" deyip telefonu kapattı. Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir Şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı
bir sohbete başladı.Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin
duvardaki portresini göstererek, "Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum." dedi. "Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı.

Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen Yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.'
Diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum."

dedi ve
Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu.
"Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..."
Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
"Bir müddet sabredeceğiz, sonra..."
"Bir müddet yürüyeceğiz, sonra..."
diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu.

"Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim." Dedi.


"Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir Hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu.
Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti.
O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin...

Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor.
Annemin ağlayışına mukabil babam: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'

dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde ezdirdi,'Alışacağız.'dedi.

Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı.


Annem bezgin bir sesle: 'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.' Diye haykırdı.Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi


Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi.Yürümeye başladık.


Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum.


Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü.
İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi.


Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, 'Yoruldum.' dedim.
Babam oldukça sakin bir şekilde: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.' dedi.

babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı.


'Allah borcunu ödeme niyetinde
olanın kefilidir.'


Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü.
Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi.
Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti.


Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.
'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyormusunuz? ' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu.


Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu.
Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı.
Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı.


Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı.
Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik.
babam nihayet kendisini topladı ve 'Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim.


Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim.
Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotografa hayran hayran baktı.


Selim Beye döndü ve
"Siz ne yapardınız?" diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile: "Bir müddet zeytin yerdim, sonra..."dedi ve gülümsedi.
O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir Kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı.
Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı. 'Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı. Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.



Sevgili Mehmet Bey oğlum,
Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu...Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı,ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum.
Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım.
Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir.
Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.


Sevgilerimle, Nazif Cebeci.




Alıntıdır.....



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.