ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Merace'l Bahreyn (Kadirilik Ve Rufailik) (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=402830)

Prof. Dr. Sinsi 08-06-2012 04:43 AM

Merace'l Bahreyn (Kadirilik Ve Rufailik)
 

Merace'l Bahreyn (Kadirilik ve Rufailik)



BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.

Elhamdülilâhi Rabbil Âlemîn.Vessâlatü ves selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîyn.

Malumdur ki,Tarîkatlar döneminin ilk tarikatlarından olan Kâdirilik ve Rufâilik geçmişten günümüze Din-i Mübin-i İslâm’a hizmet edegelmiştir.

Çeşme-i Muhammediyye’nin kolları olan bu iki yoldan tarih boyunca nice susuzlar kanmış,ve çeşme-i Hakikî olan Cenâb-ı Peygamber’e vâsıl olmuşlardır.

Şüphesiz ki Cenâb-ı Hakkın her Velî kulunun ayrı bir özelliği ve farklılığı vardır.Misal olarak Abdulkâdir Geylâni hazretlerinin Tasarruf-u Kevniyyesi,Ahmed er Rufâi hazretleri’nin harikulade Tevazuu ve Burhanı,Hz.Mevlana’nın Aşkı,Muhyiddin-i Arabî’nin ilmi v.s.

Bu yüzden evliyaullah arasında karşılaştırma yapmak pek doğru olmasa gerek..Fakat zaman itibariyle Seyyid Abdulkâdir Geylânî ve Seyyid Ahmed er Rufâî hazretlerinin Hz.Peygamber’e daha yakın olmaları ve İlk tarikat kurucuları olmaları onları bütün tarikatlar mâbeyninde farklı bir konuma getirmiştir.
Bu iki Pîr-i Muazzam hazerâtı Sülâle-i Tâhire’den olup hem Seyyid hemde Şerif’tirler.

Cenâb-ı Peygamber’in Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin efendilerimizin mübarek başlarını öpmelerinde,şüphesizki bu iki Pîr’inde hisseleri vardı.Zira ümmetin etmiş olduğu dualarda onlara ve varlıklarına hisseler geliyordu..Çünkü onlar Din-i İslam’ın muhafızları,Ricalullah’ın reisiydiler.

Aynen onlarda Ceddleri Muhammed Aleyhisselâm gibi yetim büyüyeceklerdi.Hicrî 470 yılında Abdulkâdir Geylânî hazretleri,512 yılında ise Ahmed er Rufâî hazretleri doğacaktı..
Her ikiside daha genç yaşta zâhiri ilimleri devrin meşhur alimlerinden tahsil ederek Şeriat-ı Garrâ’nın tüm inceliklerine vâkıf olmuşlardır.

Tasavvuf ilmini öğrenmek kastıyla yine devrin meşhur Meşayıhına intisâb ile seyr-ü süluklarını ikmâl ile sahib oldukları zâhiri silsileyi,batın ile de süsleyerek zülcenâheyn olmuşlardır.
“Küllü Tarikatün Vâhid” sözü ne muazzam bir sözdür.Bütün tarîkatler mânâda birdir.Fakat zâhirde bazı değişiklikler hep görülmüştür.Misâl olarak;Seyyid Abdulkâdir ve Seyyid Ahmed er Rufâî’nin Tarîkat silsileleri Seyyid’üt Tâife Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinde birleşmektedir.Bu nedenle bu iki tarîkatın aynı bölgede,ve aynı zamânlarda intişarı sebebiyledir ki,zaman içerisinde adeta birleşecek mezcedilecektir.

Zaman içerisinde Kâdiriler Rufâileri,Rufâiler ise Kâdirileri kendi tarikatlerinden sayacaklardır.Hatta Bir halakada aynı Şeyhe bağlı Kâdiri ve Rufâi dervişleri bulunacaktır.

Peki bunun sebebi ne idi? Tabiki Bu iki tarikat Pîrinin birbirine olan muhabbetleri ve hâl-i hayatta iken yapmış oldukları telkinlerdir.

Eskiden Basra’da Seyyid Ahmed er Rufâî hazretlerine bağlı bulunan bir derviş bir iş icabı Bağdat’a yolu düşecek olsa mutlaka Abdulkâdir Geylânî hazretlerini ziyaret ederdi ve o dervişi hemen dergâh siciline kaydederlerdi.Tam akside olmuştur.Abdulkadir Geylâni hazretlerinin dervişleride Ümmü Abide’de Ahmed er Rufai’nin dergâhına gelecek olsalar onlarda oraya kayd edilirlerdi..

Bu iki Kutbun hayatta iken birebir görüştüklerine dâir birkaç rivâyet bulunmaktadır.Bunlardan bir kaçını zikredelim;

Seyyid Ahmed er Rufâi hazretlerinin Hacc farizasını ifâ için gittiği Medine’de Ravzay-ı Mutahhara’da karşılaştıklarına dâirdir ki,Hz.Pir’in o gün Hz.Peygamber’in elin-i öpme olayı vukuu bulacaktır.Bu olaydan sonra kendinden geçen Rufâi hazretlerini ilk teskin eden ve tebrik eden ise Abdulkâdir Geylânî hazretleridir.Ve Hz.Pîr’için şöyle diyecektir; “Tabâkatı evliyada sahabi ve tabiinden maâda kimse Ahmed er Rufâî’nin makamına erişemedi” buyurmuştur.

Başka bir rivâyette ise;Ahmed er Rufâî ile kendi dergâhında sohbet ederlerken,Zamanın halifesinin kendilerinden dua edecek bir Şeyh istemesi üzerine;Dergahtaki zatlardan birini çağırıp “ey oğlum halifenin isteği üzere hemen gidesin” buyurduktan sonra,Ahmed er Rufâi hazretlerine dönerek; “Ey Ahmed! Şükür ki Halife Dua için Şeyh istedi,ya derviş istese idi ya sen gidecektin yada ben”… demiştir.

Yine başka bir rivâyette ise; Abdulkâdir Geylânî Hazretleri ;

“Ben ki Hüseynin soyundanım, Cümle Velilerin boynundadır ayağım”
Diyerek Gavsiyetini aşikar eylemesi üzerine ,Dergahında sohbet eden Ahmed er Rufâî hazretleri boyun eğerek mukabelede bulunmuşlardır.
Bu iki tarikatın çok benzer özellikleri vardır ki genel hatları ile,

*Her ikisi de Nefs tezkiyesi yolu ile ilerlerler,
*Her ikisi de Zikr-i Cehrî’yi benimsemişlerdir,
*Her ikisinde de Zikir Kuudî ve Kıyâmî olarak icrâ edilir,
*Her ikisin dede Hırka,Tennûre ve Siyah Sarık kullanılmıştır,
*Her ikisinde de Cezbe Süluktan sonra gelir,

Aralarındaki şekil olarak değişikliklerden bir kaçı ise şunlardır;
*Kâdirilerde Kıyam zikri haricinde Devrân zikri adı verilen,dönerek yapılan bir usul vardır.

*Kâdiri Tâcları 4 terkli iken,Rufâî Tâcı 12 terklidir.
*Kâdiriler Çilehânede Kemerbest veyâ iğneli rahle kullanırlarken,Rufâiler saçlarını uzatıp tavana bağlarlar.(Böylece uykuları gelmez.Yalnız bu uygulama sadece çilehane içindir.Bazı Meşayıh ise bunun yerine zincirle kendilerini bağlamışardır,Hacı Bayrâm-ı Veli Camisinde olduğu gibi…)
El İlmu İndallah.Cenâb-ı Hakk En iyisini bilir



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.