ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   İslami Yazılar & Hikayeler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=320)
-   -   Küçük Hafız Kız (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=394695)

Prof. Dr. Sinsi 08-04-2012 02:43 AM

Küçük Hafız Kız
 
İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini

söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda, hiç de çekinmeyen bir tavırla

“Fatma ”dedi… Ve ekledi: “ Eğer hafızlık yaptırmazsanız kaydolmak

istemiyorum.” Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun

gösteriyordu. Tebessümle:” Korkmayın küçük hanım, siz isteyin, hafız da

yaparız, hoca da...

O küçük gözlerinin içi parıldadı birden. Annesi, “Hoca hanim kusuruna bakma

hele sen, ille de hafız olacağım der de, baksa bir şey demez. Bizim köyün

hocasından duymuş. Peygamberimiz (sav), hafız olanlara Cennette taç

giydirilecekmis demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya, köylü kafası,

biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk iste.

“Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de

teslim olsa. Siz hiç merak etmeyin, kızınız önce Allah’a sonra, sonra bize

emanet.” Kadıncağız elime yapıştı öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum,

ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı. “Hoca hanim bu eller, gözler hep

günahlı, asıl sizinkiler öpülmeye layık.” “Estağfirullah teyze” dedim, “o

ahrette belli olur.” Bu konuşmadan sonra kaydığını yaptığımda Fatma’nın

Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm, “Küçük, nasıl kalacak bu kadar

buralarda”…

Zaman ilerledikçe Fatma’nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni.

Azimliydi. Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıkları görüyordum çoğu

kez. Böyle devam ederken, arada bir bana gelip soru soruyordu. Bir gün,“

Hocam, hafız olmak için Kur’an-ı bitirmek mi lazım?“ diye sordu. Ben de, “

Tabii ki, hepsini ezberleyeceksin ki hafız adını alacaksın.” Bu cevabıma çok

üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki. Teşekkür etti ve döndü

arkasına gitti. Derslerim arasında onlara sürekli Kur’an ezberlemekle isin

bitmeyeceğini, mutlaka içindekiler uygulamak gerektiğini hatırlatıyordum.

Talebelerden biri, “ Hocam” dedi, “Fatma’nın annesi ona abdestli olmayanın

hafızlara dokunamayacağını söylemiş, doğru mu? “diye sordu. Çok ilginç

doğrusu. “Maşaallah” dedim”, “ Osmanlı zamanında atalarımız Kur’an-a ve

Hafız’a kıymet verdiklerinden öyle yaparmış” dedim. Çok hoşlarına gitmişti

bu iş. Hepsi adeta kendilerini ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi

görüyorlardı. “Görsünler” dedim içimden, bu yasta buralara gelmişler. Allah’

in kelamını ezberliyorlar, onlara fazla görmem bunu…

Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikçe

Fatma’nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu. Bir gün dersini iki kez

aksatınca sordum:” Ne oldu yoksa, anneni mi özledin?” “Hayır” dedi. “Neden

moralin bozuk? Çok fazlada hasta oluyorsun“ dedim. “Yanlış anlamayın, inanın

ki annemi özleyip de gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allah’ımdan

çok korkuyorum. Buraları terk edersem bana ahrette hesabını sormaz mı? “ Bir

şey diyemedim. Suçlu gibi hissettim kendimi.

O küçük kalpte bu ne imandı Ya Rabbi!..

Onu hayranlıkla izliyordum. Bir gün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek

zorunda kaldık. Bir çok tahlillerden sonra arkadaşım olan doktor hanim,“

Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder“ dedi. Şaşkınlıkla:

“Neden?“ diye sordum. Bana, “Belki üzülecek, hatta inanmayacaksın, fakat bu

talebe kanser…” dedi.

“Adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sanki her tarafımı şefkat

sarmıştı. Hasta haneden ayrılırken Fatma’ya hiç bir şey diyemedim. Oysa

anlamış gibi bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma

eğilerek ”Hocam” dedi, “ Azrail insanların canını alırken nasıldır?”

Ağlamamak için kendimi zor tuttum, “Güzel bir surettedir, mü’min kullara”

dedim. Sevindi, sanki mırıldandı:” Belki hafız olamam, ama Elhamdulillah

mü’minim” dedi…

Simdi anlamıştım, bana önceden sormuş olduğu soruyu. Demek ki hastalığını

biliyordu Hafız olmak için Kur’an-i bitirmesi gerektiğini söylediğimde,

neden üzüldüğünü simdi anlamıştım. Birkaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya

başladık. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorduk. Evine gitmesi

gerekiyordu. Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek,” Bana kızmadınız değil mi?

Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız.” “Ne demek? Nasıl kızarım sana?”

dedim. “Hem sonra sakin üzülme hafızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin

ya, Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır insaallah.” Öyle sevindi ki,

sarıldı boynuma: “Gerçekten ben simdi hafız sayılırmıyım? Anne bak, duydun

değil mi?”

Ya Rabbi bu ne aşktı!..

Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı su Fatma, ne güzel bir kul

olurdu. Böylece Fatma’yı gözyaşları ile Erzurum’a uğurladık. Çok geçmedi.

Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde

ondan iki mektup almıştım. Bana hep hafızlık tacını merak ettiğini.

Rüyalarına bile girdiğini yazıyordu.

Bir gün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatma’nın annesiydi karşımdaki

ses. Ağlamaklı bir sesle, “ Hoca hanım Fatma’yı uğurladık. Rica etsem bir

hatim okurmusunuz?” deyince ben de dayanamadım ağlamaya başladım. Annesi

beni teselli edercesine telefonu kapatmadan,” Size ölmeden önce sunu

söylememi istedi” dedi hıçkırarak: “Anneciğim hocama söyle, Azrail

söylediğinden de güzelmiş.”

“-Ey Rabbim; senin kelamın için yanıp tutuşan, yoluna yapışıp kelamına

sımsıkı sarılan kulunu, sen son nefesinde yalnız bırakır mısın hiç?”


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.