![]() |
Ferdî Huzur
Ferdî Huzur Yazar: Cahit Şimşek Kişi, bir çok insanın elde edemediği noktalara ulaşır ama içinde yine bir eksiklik vardır. Mal-makam, statü, saygı her şeyi elde eder ama hala bir eksiklik vardır. İçe döner, bunalımlardan bunalımlara geçer. Her şeyi elde etmiş ama asıl aradığı o huzuru bulamamıştır. Bunun adı da “Modern insanın çaresizliği” olmuştur. İnsanoğlu, yaratılışından bu gününe kadar hep huzur aramış, huzur rüyaları görmüş ve bunu elde emek için nice gayret ve çabalara girmiştir. Kimi zaman onu maddi bollukta, kimi zaman çok çalışmakta, kimi zaman sınırsız hürriyette, bazen de geniş teknolojik imkanlara sahip olmada ve konforda, kimi zaman da yeme-içme ve cinsi arzularını tatminde görerek hayatını bunları elde etmeye adamıştır. Günümüz insanı, huzuru maddeci ve naturalist bir pencereden bakarak aramaya başlar, bunun için çabalar, gayret eder. Karnı doyarsa ve güvende olursa huzurlu olacaktır. Bu olur, bu seferde sosyal bir statüye erişirse huzuru bulacaktır. Bu da olur, yeterli mi hayır. Bir eli yağda bir eli balda iken, hayatın diğer lezzetlerini elde ederse huzuru yakalayacaktır. Bir çok insanın elde edemediği noktalara ulaşır ama içinde yine bir eksiklik vardır. Mal-makam, statü, saygı her şeyi elde eder ama hala bir eksiklik vardır. İçe döner, bunalımlardan bunalımlara geçer. Her şeyi elde etmiş ama asıl aradığı o huzuru bulamamıştır. Bunun adı da “Modern insanın çaresizliği” olmuştur. Doğrusu yaşanılan bu süreci bu kadar kısa anlatmak çok kolay geliyor ama bunların hepsi bir ömre bedel. Bakın batıya bu söylediklerimizi yaşayan ve bilimsel verileriyle kendi insanlarının bunalımlarını ortaya koyan bir toplum haline geldiler. Her yolu denedikleri halde istedikleri anlamda mutlu olamamalarının, hayatın değiştirilemez bir gerçeği olduğuna inandılar. Bencil, egoist, tüketim canavarı, marka meraklısı, popüler kültür hayranı olan insanlarını nasıl tedavi edeceklerini hala tartışıyorlar. Bütün bunlar aslında insanın yaratılışındaki bir takım ince noktalar. |
Ferdî Huzur
İnsanı yaratan Allah, her konuyu çözümüyle birlikte yaratmış ve insana her devirde ihtiyacı olan her türlü bilgiyi ve açıklamayı hak kitaplarıyla göndermiştir. Dolayısıyla mutsuzluğun çözümü de Kuran’da insanlara haber verilmektedir. Hayatı maddeci ve natüralist mülâhazaların resmettiği gibi değil, her şeyi Allah’a nisbet eden bir mü’min gözüyle zamana ve mekana bakar ve değerlendirirsek yani iman edersek, huzura erişebileceğimizi söylüyor. Tevhidle, bilinci her türlü olumsuzluktan soyutlayarak, O’ndan başka ilah yoktur, ancak O vardır diyerek! Eşikten içeri bu bilinçle girerek, gerçek kul olmanın güzelliğiyle kalbi donatarak huzuru yakalarız. Ferdin bütün benliği ile Allah’a yönelip, O’na teslim olması; kalbi dinginliğin veya ferdi saadetin bir başka cephesidir. Cenab-ı Hak ayette: “Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir.” (Ra’d Suresi 28) Aynı ayet-i kerimenin devamında Allah Tealâ, bu huzurun nasıl gerçekleşeceğini de bildiriyor: “Bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Kalp, huzur-u ilâhîye ve Allah-u Tealâ’nın azametine gark olmak ister. Kalp Allah-u Tealâ’yı bilme, tanıma ve sevme istidadı ile yaratılmıştır. İnsanın kalbi kainatın genişliğini içine alabilecek kabiliyettedir. Eğer biz kalbi bu yönüyle beslemezsek huzursuzluğun başlangıcı olur. Diğer bir nokta ise insanların ancak güzel ahlakı yaşadıkları, Allah’ın üzerlerindeki rahmetini ve korumasını kavradıkları takdirde dünya hayatının her anından zevk alabilecekleridir. Ancak o zaman çevrelerindeki güzellikleri gereği gibi takdir eder ve mutlu olmayı başarabilirler. Bunu başarabilen bir ferdin huzur dolu bir hayat süreceği ve huzurlu toplumların teşekkülünde en önemli rolü kendi iç huzurunu yakalamakla yerine getireceği gerçeği çok mühimdir. Ben bu kadar kısa bir yazıda çok yönlü bir konu olan ferdi huzuru enine boyuna anlatacak değilim ama bu konunun diğer bir noktasına değinerek yazıyı tamamlamak istiyorum. Geçenlerde internette bir yazı okudum. Yazıda şunlar anlatılıyor: “Buca İlköğretim Okulu’nda öğrenci olan 14 yaşındaki bir öğrencinin, okul çıkışı karşıdan karşıya geçerken yoldan hızla geçmekte olan bir minibüsün altında kaldı. Ağır yaralanan genç kız 6 gün ölüm kalım mücadelesi verdikten sonra hayatını yitirdi. Ancak genç kızın geride hazin bir öykü bıraktığı anlaşıldı. İnşaat işçisi olan babasının düzenli işi olmaması nedeniyle evlerine çoğu zaman yiyecek girmiyordu. Anne olay günü öncesini şu şekilde anlatıyor: “Akşam evde kalan son unla bir ekmek yapmıştım. Kızım akşam yemeği olarak, üzerine margarin sürdüğü 1 dilim ekmek ile bir domates yemişti. Sabah bir dilim ekmeğimiz dahi kalmamıştı. Sabahçı olan kızımı, akşam geldiğinde yine ‘margarinli ekmek hazırlama sözü’ vererek, aç aç okula gönderdim. Kızım da yoldan karşıya geçerken, açlığın neden olduğu dalgınlıkla minibüsün altında kalmış olabilir.” Bu yazıyı okuduktan sonra küçük kızımı düşünerek içimin yandığını hissettim. Yardımlaşmanın, muhtaç olup da isteyemeyenleri aramanın, sadakanın güzelliğini ve verdiği huzuru biz ne fildişi kulelerde, ne katlarda ne yatlarda, ne lüks dairelerde, ne gönlümüzce yiyip içmede bulabileceğimizi zannetmiyorum. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.