![]() |
Allah’Tan Uzak Gündemler
Allah’tan Uzak Gündemler Kitabi da uzagimiza koyduk. Ta tozlanincaya kadar. Tozlanip kabuk baglayincaya… Korktuk kitaptan. Hâlâ korkuyoruz. Kelimelerin ürpertisine, gözlerini gözlerimize dikisine dayanamadik. Kelimesiz, ruhsuz, cansiz, cemalsiz kaldik. Cehaletimiz kemale erdi. Paraya pula taptik. ALLAH’a kul olacaktik; kullara kul olduk. Kitapla aramiz açildikça ALLAH’la aramiz açildi. O, yirmi dört saat bizimle ilgileniyordu. Bizse ALLAH’la ilgiyi kestikçe kestik. ALLAH, gündemimizden eksileli, gayr adina ne varsa onlar doldu dolustu odalarimiza, ruhumuza… Adimlarimiz, bakislarimiz, hanelerimiz menfaate ayarlandi/uyarlandi. Firavun ölmüstü gerçi; ama “Firavun âdetleri”nden vazgeçemedik. Hürriyet bas kösede olmaliydi; vazgeçilmezimiz… Nice putlarin karsisinda el pençe divan durduk; adimlarimizi, yarinlarimizi verdik… Karsiliginda bir dilim ekmek alacaktik. Ondan da olduk. Hürriyeti çalininca sus pus olanlar; ekmegi azalinca sokaklara döküldü. Zaten sokaklara dökülmeden döküldüydük. Düsünmeyen, okumayan, yazmayan insanlarin sesini sözünü kimseler duymaz. Adam olmak okumakla baslar. Hürriyet okumakla dalga dalga yayilir. Amansiz düsmanlarin amansiz takipçisi okumaktir. Okumak sirdir, sihirdir, berekettir. Bizi denizlere, denizlerin sükûnetine birakacak nehirdir. Biz kelimeyi, kalemi, kitabi -dahasi- kalbimizi kaybettik. Bu kayiplarin ortasinda ancak “sikayet” vardir. Sonsuz sizlanislar, serzenisler vardir. Zannettik ki, okullar açmakla cehalet silinecekti. Bir okul açmakla bin hapishane kapatacaktik! Heyhat! Okullarla beraber zindanlar çogaldi. Ögrencilerimize “Hapishane Diplomasi” veriyormusuz meger! Otobanlar, “iletisim” araçlari bizi, dünyayi birbirine baglayacakti! Dünya küçülecekti! Dünya büyüdü, öyle büyüdü ki… görüsemez, konusamaz, anlasamaz olduk. Çok seyimiz vardi. Ancak, ALLAH’la, kitapla barisik degildik. Para, pul, çul, mal, mülk, kriz, çerez seyler nice seylerin önüne geçti. Din; belli mekanlarda imis! Halbuki iman hayatin her anindaydi. Dügünde, bayramda, ölümde… Bizse sikistigimizda, karanlikta, savasta, enkaz altinda çagirdik ALLAH’i. Sonra isimize gücümüze yine daldik. Bahar gelirken hayretimizden çigliklar atmayi yine unuttuk. Yine unuttuk Karac’oglan’in “Elif Elif yagar” dedigi kar seyrini. Unuttuk aynanin karsisinda kendimizi bile seyretmeyi. Ne titrek bir kelebegin, ne ürkek bir kusun farkindaydik. Bakislarimiz krizin ta kendisiydi. Yasadigimiz, ekonomik degil; imanî/insanî bir krizdi. Ne çok unuttuk öyle! Unuta unuta yasamalara alisirken savaslar, krizler vuruyordu bizi. Saskinlikla akletmeleri de unuttuk. Mesela, hicret etmisti Efendimiz aleyhisselatü vesselam. Bize ne oluyordu! Ya esir olacaktik ya hür. Esaret bizim tanidigimiz degildi. Madem ki her nefes bir ümitti… Hicret; tarihten, sözlüklerden çikip gözlerimizin içine bakarken elimizden tutmaliydi… Bizi sürüklüyorlar; farkinda miyiz. Her saat önümüze bir “gündem” atiyorlar. Ve ruhlarimiz “geveze” oluyor; çok zikretmemiz gereken ölümü “ölümlerin içinde bile” hatirlamiyoruz. Dünyevîlesmek baska ne ola ki… Bak; dünyanin gözyasini silemiyoruz. Az da malimiz mülkümüz yok. Yok da… “Bunca varlik var iken gitmez gönül darligi.” diyor Yunus. Simdi hicret zamani… Ali Hakkoymaz |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.