![]() |
Beklenen Hüküm
Nihayet, bu üç Sahabînin çektikleri çilenin ellinci günü tamamlanmıştı. Cenâb-ı Hak, Resûlüne onlar hakkındaki hükmünü göndererek tevbelerinin kabul edildiğini şöyle müjdeledi: "Haklarında hüküm bırakılmış olan üç kişiye de Allah tevbe nasip etti. Öyle ki, yeryüzü, o kadar genişliğiyle beraber onlara dar gelmiş, kalbleri sıkıştıkta sıkışmış ve Allah'ın azâbından kurtulmak için Ondan başka sığınacak bir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra Allah onlara pişman olup dönmeleri için tevbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, tevbeleri çokça kabul edici ve kullarına merhamet edicidir." Cenâb-ı Hakkın, kendilerini affetmiş olduğunu bildirmesiyle bu üç zatın elli gün süren acı ve ızdıraplı imtihanı bitmiş oluyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, sabah namazını kıldıktan sonra, Cenâb-ı Hakkın malûm üç kişinin tevbelerini kabul buyurduğunu Ashab-ı Kirama bildirdi. Bunun üzerine, Zübeyr bin Avvam (r.a.) atına atlayarak son sürât Kâ'b bin Mâlik'i, Said bin Zeyd ise Hilâl bin Ümeyye'yi müjdelemeye gitti. O sırada Kâ'b bin Mâlik evinde oturuyordu. Düşünceliydi. Dünya bütün genişliğine rağmen ona dar geliyor ve ruhunu âdeta tutmuş sıkıyordu. Tam bu esnada Hz. Zübeyr yetişip müjdeyi verince, birden secdeye kapandı. Artık üzerindeki bütün sıkıntılar gitmişti. O küçücük evi sanki bir dünya gibi genişlemişti. Ruhundaki sıkıntı, yerini ferah ve sürûra terk etmişti. Sevincinden üzerindeki elbisesini çıkarıp Hz. Zübeyr'e giydirdi. Tevbesinin kabul olunduğunu duyan Hilâl bin Ümeyye de derhal secdeye kapandı. Uzun bir süre başını secdeden kaldırmadı. Müjdeyi veren Sahabî der ki: "Sevincinden can verdiğini sandım." Mürâre bin Rebi'yi de bir başka Sahabî müjdeledi. Kâ'b bin Mâlik, bizzat gidip tevbesinin kabul olunduğunu bir kere de Peygamber Efendimizden öğrenmek istiyordu. Bunun için Mescid-i Nebevînin yolunu tuttu. Her gören kendisine, "Allah, tevbeni kabul etti, müjdeler olsun sana, ey Kâ'b!" diyordu. Kâ'b, mescide vardı. Selâm verip Hz. Resûlüllahın huzurunda diz çöktü. Resûl-i Ekrem Efendimizin de yüzü sevinçten gülüyordu. Kâ'b'ın selâmını tatlı bir tebessümle birlikte aldı. Sonra da, "Müjde, ey Kâ'b! Bugün, annenden doğduğun günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısı, en mesûdudur" diye buyurdu. Kâ'b bin Mâlik, "Yâ Resûlallah! Bu müjde senden mi, yoksa Allah'tan mı?" diye sordu. Peygamber Efendimiz, "Benden değil, doğrudan doğruya Allah katından" diye buyurdu. Mânevî sıkıntıdan kurtulan Kâ'b, son derece memnun ve mesrurdu, "Yâ Resûlallah! Tevbem kabul olunduğu için Allah ve Resûlü yolunda sadaka olarak malımı dağıtmak istiyorum" dedi. Peygamber Efendimiz bu teklife, "Malımın bir kısmını kendine alıkoy. Böylesi senin için daha hayırlıdır" cevabını verdi. Salih SURUÇ |
Beklenen Hüküm
Talha bin Ubeydullah kalkıp bana doğru koşar adımlarla gelip elimi tokaladı ve tebrik etti. Vallahi bana Muhacirler arasında Talha'dan başka ayağa kalkan olmamıştı. Ben Talha'nın o davranışını asla unutamam. Resulü Ekrem (s.a.v) yüzleri sevinçle parlayarak: "Annenin seni doğurduğu günden beri geçirdiğin bu en hayırlı gün'ün sana müjde olsun" buyurdu. Ben de, "Yâ Resûlallah! Bu af sizin katınızdan mı, yoksa Allah tarafından mı?" diye sorunca Efendimiz (s.a.v) : "Hayır, benden değil, Allah katındandır" buyurdu. burada iki farklı sahabenin isminin gecmesi muhaliflikten değil.. belki de bu müjdeyi veren bir kac sahabe de olmus olabilir veya kademeli sekilde de olmus olabilir.. ikisi de cennetle müjdelenen sahabedir..Allah cc onlardan razı olsun |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.