![]() |
Selâmı Alınmayan Sahabîler
Hz. Kâ'b bin Mâlik, Hz. Mürâre bin Rebi' ve Hz. Hilâl bin Ümeyye, üçü de samimi, sağlam birer Müslümandı. Fakat üçü de, meşru bir özürleri olmaksızın, sırf ihmâlkârlıklarının eseri olarak Tebük Seferine çıkan orduya katılmayıp Medine'de kalmışlardı. Kâ'b bin Mâlik, Ensarın Hazreç Kabilesinden olan şâirdi. Akabe Bîatında bulunan üç şâirden biriydi. Harplerde kahramanlık duygularını harekete geçiren hamasî şiirler söylerdi. Tebük Seferine kadar Bedir hariç diğer bütün savaşlara katılmıştı. Hatta Uhud günü, her tarafın birbirine karıştığı o dehşetli anda Resûl-i Kibriyâ Efendimizi miğferi altında parlayan mübârek gözlerinden o tanıyıp Ashaba haber vermiş, onların toparlanması için seslenmişti. O günkü çarpışmada on bir yara da almıştı. Mürâre bin Rebi' ile Hilâl bin Ümeyye de Ashab-ı Bedir'den, örnek ahlâk ve fazilet sahibi iki Sahabî idi. Bu üç kişiden biri olan Kâ'b bin Mâlik (r.a.) seferden geri kalışını şöyle anlatır: "Resûlullah (a.s.m.), bu savaşı (Tebük Savaşını) meyvelerin olgunlaştığı ve ağaç gölgelerinin altında serinleme arzusunun şiddetlendiği bir zamanda yaptı. Resûlullahla beraber bütün Müslümanlar harbe hazırlandılar." "Ben de onlarla birlikte sefere hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşırdım. Fakat hiç bir iş görmeden akşam üzeri döner geri gelirdim." "Kendi kendime; "Hazırlanmağa imkânım, kudretim ve henüz zamanım da var" derdim. Bu ihmalcilik bende durmayıp devam etmişti. Nihâyet herkes gerçekten hazırlandı. Ve bir sabah Resûlullah (a.s.m.) ile Müslümanlar sefere çıktılar. Halbuki ben, o âna kadar, savaş teçhizatımdan hiç birini hazırlamamıştım. Yine kendi kendime; "Bir iki gün sonra hazırlanır, onlara yetişirim" diyordum." "Ordu, Medine'den ayrılıp gittikten sonra hazırlanmak için sabah erkenden kalktım. Fakat yine eskisi gibi bir türlü hazırlık yapamadım. Bu durumum Müslümanlar gidinceye ve savaş bitinceye kadar böyle devam etti. Binip gitmeyi, onlara yetişmeyi düşündüm, keşke bunu olsun yapsaydım. Fakat bir türlü muvaffak olamadım." Geri kalan diğer iki Sahabînin de durumları bundan farksızdı. Hiç biri kötü niyetle geri kalmış değildi. Ancak, ihmalkâr davranmışlar ve ordudan geri kalmışlardı. Bu durum da onların acı bir imtihan ve sıkıntı geçirmelerine sebep oluyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, henüz Mescid-i Saâdetlerinde iken bu üç Sahabî af dilemeye geldiler. Ne için geri kaldıklarını açık açık anlattılar. Hz. Kâ'b bin Mâlik af dilemeye gittikleri o ânı şöyle anlatır: "Resûlullah (a.s.m.) sabahleyin geldi. Herhangi bir seferden döndüklerinde önce mescide gider, orada iki rekât namaz kılar, ondan sonra da Müslümanlarla otururdu." "Yine aynı şekilde iki rekât namaz kılıp Müslümanlarla oturduğunda, harbe iştirak etmemiş olanlar ona gelerek yemin ettiler ve özür beyânında bulundular. Bunlar seksen kadardı. Resûlullah (a.s.m.), onların sözlerine ve zahire bakarak beyân ettikleri özürlerini yerinde görüp, onlar için Allah"tan af diledi ve işin iç yüzünü ve hakikatını Allahu Taâlaya havale etti." "O sırada ben de huzura geldim. Resûlullah Aleyhiselâma selâm verince acı bir tebessümle gülümsedi. Sonra bana, "Gel bakalım" diye buyurdu." "Yürüdüm, önüne oturdum. Bana, "Seni harpten alıkoyan sebep neydi? Sen Akabe'de bîat etmiş değil miydin?" buyurdu. "Evet, vallahi, yâ Resûlallah! Size her hal ü kârda yardım etmeye söz verdim. Yâ Resûlallah! Allah'a yemin ederim ki, sizden başka şu dünyada insanlardan herhangi birisinin karşısında otursaydım, alelâde bir özür ileri sürerek onun gazabından kendimi kurtarmayı başarırdım. Çünkü, ben Allah'ın inayeti ile kuvvetli bir hitabete sahibim. Bugün sana yalan söylesem şu anda beni mâzur görürsün. Fakat birgün Allah sana işin hakikatini bildirirse yine bana kızarsın. Eğer huzurunuzda doğruyu söylersem, yine kızacaksınız. Ama ben bu hususta Allah'ın affını diliyorum. Hayır, hiç bir mazeretim yoktu. Şunu da belirteyim ki, hiçbir zaman sefere çkıldığı andaki kadar kuvvetli ve varlıklı da olmamıştım." Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Kâ'b Hazretlerinin bu konuşmasından sonra, "İşte bu doğruyu söyledi. Kalk git; Allah senin hakkında bir hüküm verinceye kadar bekle" buyurdu. Diğer iki Sahabî de Kâb Hazretleri gibi konuştular. Peygamber Efendimiz (a.s.m.), onlara da gidip Allah'ın haklarında indireceği hükme kadar beklemelerini söyledi. Salih SURUÇ |
Selâmı Alınmayan Sahabîler
Bu olayı kendi halimize benzettim. Hayırlı işlerimizde hep deriz ya, " bu gün kalsın yarın... Bunuda bi atlatayım sonra.." Erlelenen işler artık hep öylece süre gelecektir. Şeytan kendine gölgelik bulmuş olur böylece. Mevlam bizleri nefsimizle başbaşa bırakmasın. Mevlam razı olsun DELİKANLI, açtığın şu konular okadar değerli ki, yorum getirecek bir şey kalmıyor. Sadece sessizce dersler çıkartıyoruz ki, en güzelide o... Allah c.c hizmetinde muvaffak eylesin. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.