![]() |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Zamandizinsel olarak bakıldığında, Nil vadisinde sanat adına olup bitenler, eski Mısır uygarlığını öne çıkarır. O dönem dünyasının en güçlü iktidarı ve merkezi yönetimi, Nil�in suladığı bereketli topraklarda yaşamıştır.
Mısır sanatının günümüzdeki sembolü olan piramitler, Eski İmparatorluk döneminde inşa edilmiştir. M.Ö. 2600�lü yıllarda görülmeye başlayan piramitleri, 5 ve 4. bin yıllarını kapsayan Negade I ve Negade-II dönemleri öncelemiştir. Büyük mezar mimarisinin düşünsel kökenleri tartışmalıdır. Piramitlerin sadece mezar işlevi gördüğü konusunda görüşler bulunmaktadır. Bu mezarlar megalit mezarların ya da daha önceki prehistorik mezar tiplerinin görevini yaptığı öne sürülmüştür. Yine de piramitlerin, kendinden sonrakilerde olduğu gibi, dini inançların mimariye yansımasının tipik örnekleri olarak görebiliriz. Mısır rölyef sanatı, 4. sülale zamanında, prenslerin ve asillerin mastabaları içinde bulunan tapınak hücrelerinde doğmuştur. 5. Sülale zamanında önde gelenlerin yaşamlarını betimleyen zengin rölyef serileri gerçekleştirilmiştir. Orta imparatorluk döneminde, dikilitaş dediğimiz obelisk�ler mimari öğe olarak görülmeye başlar. Bu dönemde piramitler sembolik mimari uygulamalar haline gelir. Birkaç not daha: *Geometrik düzenlilikle, keskin doğa gözlemlerinin kaynaşımı, tüm Mısır sanatının özelliğidir. * Mısır sanatı, sanatçının belirli bir anda görebileceği şeye değil, belirli bir kişiye veya yere ait olduğunu bildiği şeye dayanıyordu. *Mısır üslubu, her sanatçının erginlik çağından itibaren öğrenmesi gereken, çok sıkı bir yasalar topluluğundan oluşuyordu. * Mısır sanatı, üç bin yıldan uzun süren bir zaman içinde, çok az değişmiştir. Not: Metinleri ve onlara eşlik eden görselleri bağlamında değerlendirmek için, genel tabloyu dikkate almanızı öneriyoruz. Eski Mısır http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg İlkeleri değişmeyen bir sanat Mısır sanatı öylesine özel bir olgudur ki, konunun uzmanı olmayan bir amatör bile, firavunlar dönemi sanat eserlerinin Mısır�a ait olduğunu söyleyebilir; ne var ki, bu sanatın çok sonraki dönemlerde de her şeye rağmen varlığını koruduğunu herkes bilmez. Oysa Mısır sanatı, aşağı yukarı üç binyıl (M.Ö. 3000�den 300�e kadar) süren firavunlar dönemini kapsamakla kalmaz; Büyük İskender�in Mısır�ı fethettiği ve Mısır�ın da yabancı egemenliği altına girdiği M.Ö. 300 yılından pagan tapınakların kesin olarak kapatıldığı ve firavunlar uygarlığının son kalelerinin de düştüğü M.S. 392 yılına kadar devam eder. Elbette, bu çok uzun �sanatsal� üretim süresine çeşitli üsluplar damgasını vurmuştur. Bu evrim, her zaman düz bir çizgiyi izlememiştir; çünkü zaman zaman en eski dönemlerin üslubu yeniden canlandırılmıştır. Buna rağmen, V. Sülale dönemine ait bir alçak kabartma (M.Ö. ykl. 2450-2321), Ptolemaioslar dönemine ait (M.Ö. 332-30) bir alçak kabartmadan kolaylıkla ayırt edilebilir. Gene de bu üslup dalgalanmalarının dışında, aynı ilkeler ve aynı eğilimler süregelmiştir. O kadar ki, M.Ö. ykl. 3000�de yapılmış olan ve Kral Narmer�in paleti diye bilinen alçak kabartmada hangi ilke ve kurallara uyulmuşsa, M.S. 295 tarihinde, Diocletianus tarafından boğa Bukhis�e adanmış bir dikilitaşın kemerini süsleyen sahnede de aynı ilke ve kurallara bağlı kalınmıştır. Böylesine bir süreklilik, sanat tarihinde görülmemiş şeydir. Üstelik, bugünkü sanat anlayışımıza da ters düşer; çünkü sanatta gelişme, kendini değişikliklerle ve hatta kopmalarla gösterir. Yoksa, sanat sığ bir akademizm içinde kemikleşip, felce uğrar. Bu durumda Mısır sanatının akademik bir sanat olduğu ileri sürülebilir mi? Hayır, çünkü bu, Mısır sanatını diğer sanatlardan ayıran temel farkı hiçe saymak olurdu: Mısır sanatının amacı estetik coşkular yaratmak değildir. �Sanat sanat içindir � anlayışı da Mısır sanatına yabancı, en azından uç bir kavramdır. Sanat, Eski Mısır�da insan düşüncesinin dünyaya egemen olabilmek için onu yeniden şekillendirmesini amaçlayan bir araçtır. Bu bakımdan, geleneklerle saptanmış olan ilke ve kurallara ne kadar uyarsa, etkisi o kadar büyük olur ve bu sayede gerçeği özü içinde yakalayabilir ve algılayabilir. |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Mısır sanatı, gerçeği olduğu gibi yansıtmaz, o simgesel değeri yüklü özgünlükten yoksun bir bütüne dönüştürür.
Geleneklerin ve kuralların yüklediği ağır zorlayıcı koşullar altında, Mısır sanatı, elbette �gerçekçi� olamazdı, Bir kere, işleyebileceği konular sanatçının ilhamına bırakılmamış, eserin veya yer alacağı anıtın yerine getirmesi istenilen görevin gereklerine göre saptanmıştır. İşlenmesine izin verilen temalar çoğunlukla geleneksel temalarla sınırlıdır. Şüphe yok ki, yeni gerçekler sanata girmeyi başarmıştır, Mesela Yeni İmparatorluk döneminin başında atın ve savaş arabasının ortaya çıkışı, bunların mezarlarda tasvir edilen sahnelere girmesini sağlamıştır. Aynı şekilde, sömürgeci ve yayılmacı politikaların izlendiği bu dönemlerde firavunların savaş zaferlerini anlatan ikonografik hikayeler tapınakların duvarlarında yer almıştır. Ancak, bu yeni konular da ortaya çıkar çıkmaz belli kurallara bağlanmış ve geçerli geleneksel temaları ancak dar bir ölçüde yenileyebilmiştir. Ayrıca, geleneksel olarak işlenen bütün temalar, doğayı gerçeğe en yakın bir şekilde temsil etmek yerine, o gerçeğe önceden kabul edilmiş bir anlam yükleyecek şekilde işlenmiştir. Mesela, zavallı Libyalıları kırıp geçiren açlık mı anlatılmak isteniyor? Alçak kabartma sanatçısı birkaç çizgiyle, yetersiz beslenmenin simgesi olan çıkık kaburga kemiklerini andıran bir şekil çizer. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çobanlar da aynı yöntemle çizilir. Arp çalarak dini şiirler okuyan şarkıcı �çok sık rastlanılan bir tema� müzik yeteneğinin yanı sıra engin bir hayat deneyimi de varsa, daha çok takdir edileceğinden, birkaç yuvarlak çizgiyle şişman olarak gösterilir. Çünkü şişmanlık Mısır�da yaşlılığın ve bunun getirdiği bilgeliğin simgesi sayılırdı. İyi bir kulağı, yani müzik duygusu olduğunu göstermek için de gözbebekleri yapılmaz ve böylece körlük vurgulanırdı. Kuşkusuz bütün bunlar, şarkıcının gerçekten şişman ve kör olmasını gerektirmezdi. Mısır sanatının zengin eserleri içinde zaman zaman bir gerçekçilik kaygısının yer aldığı sanılabilecek örneklere de rastlanır. Bu bazen gerçekten doğrudur (mesela Akhenaton�un tasvirleri ve geç dönemlerdeki heykel portreleri), ama çoğu zaman bu görünürdeki gerçekçilik, aslında gerçek değildir ve simgesel bir anlam taşımaktadır. Mesela, Nefertiti�nin genellikle çok cömertçe yontulmuş vücudu bazı uzmanlarca Nefertiti�nin gerçek ölçülerine uyan « patolojik bir olgu » diye yorumlanmıştır. Ama başka ünlü uzmanlar, bu çok gelişmiş kalça ve bacakları ana kraliçe rolünün dini bir simgesi olarak yorumlamayı tercih etmişlerdir. T.L. Sanat ve mimari Yeni İmparatorluk Yeni İmparatorluk�un sanatı ve mimarisi çeşitlenmiştir ve karakteristiktir. Bazı tapınaklar bütünüyle ayakta kalmıştır; taştan yapılan bu yapılar çok büyük boyutlu olabiliyordu. Teb�deki (Karnak) Amon-Ra Tapınağı 3,2 ha�lık bir alanı kaplıyordu. Her tapınak, Mısır�ı dini olarak evrenle bütünleştirmek üzere tasarlanıyordu. Firavunun kazandığı zaferleri anlatan dıştaki sahneler içeride saklanan tanrı tasvirini koruyordu; avluların ve odaların iç duvarlarında halk şenliklerinin ve gizli ayinlerinin tasvirleriyle bezenmişti.Taşıdıkları kozmolojik anlamı tapınağın biçimi gösteriyordu: sunak, yaradılışın gerçekleştiği ilk yüksekliği anımsatıyordu; dev bitkileri betimleyen sütunların taşıdığı tavan resimleri gökküreyi andırıyordu; girişteki iki kapıkule, güneş tanrının Evren�i yeniden doğurmak için içinden çıktığı ufuktaki gediği simgeliyordu. Kral saraylarının mimarisinde yapı malzemesi olarak tuğla kullanılmakla birlikte, firavunun tanrısal doğasını vurgulamak amacıyla bilinçli olarak tapınakların mimarisi taklit ediliyordu; yerdeki freskler doğanın yenilenişini betimliyordu. Tel el-Amarna ve Deyr ül-Medine, konut mimarisine ilişkin en fazla öğenin bulunduğu merkezlerdir. Tel el-Amarna�da çok sayıda odası, atölyeleri ve bahçeleri olan soylu evleri bulunmuştur; bu iki sit alanında, toplumsal hiyerarşinin diğer ucu, beş odalı ve çoğunlukla düzdamlı olan küçük konutlarla belli olmaktadır. Genel olarak, konutlar duvar resimleri ve halılarla gösterişli bir biçimde bezenmiyordu; bu eksiklik, ikincil sanatların yüksek gelişme düzeyiyle telafi edilmiştir. Tutanhamon�un uzak diyarlardan getirilen ağaçlarla yapılmış ve üzerlerine olağanüstü değerli taşlar kakılmış tahtları ve koltukları iyi bir işçiliğe sahiptir; taş, maden veya diğer malzemelerden yapılan kaplar sıradan eşyalardı. Sanat bu alanda bile önemli işlevler yerine getiriyordu; mesela, çoğu mobilya, kötü ruhları uzaklaştıran Bes adlı devin tasvirlerini taşıyordu. Bazı durumlarda, lahitler ve Ölüler Kitabı (papirüs üzerine kaydedilmiş büyü tasvir ve metinleri denemesi) gibi mezar eşyaları da sanat eseri olabiliyordu. Bu dönemde yeraltı kral mezarları köklü bir değişime uğradı. Piramit terk edildi ve özel mezar mimarisinde daha küçük ölçekte yeniden ele alındı. Yeni İmparatorluk�un, duvarları, tanrıların ve şeytanların dolup taştığı cehennemleri temsil eden, canlı renklerde resimlerle bezeli yeraltı kral mezarlarının hemen hemen hepsi uzak Krallar Vadisi�nin duvarlarına oyulmuş tünellerdir. Kral cenazeleriyle bağlantılı dini ayinler, mezarların uzağında, Vadi�nin kenarında dimdik yükselen yarların eteğinde bulunan tapınaklarda gerçekleştiriliyordu. Tel el-Amarna�nın sanatı ve mimarisi birçok bakımdan tuhaftır. Ahenaton, içerinin ışığa boğulması için çatıları, kapı ve pencere kirişlerini çıkartıp gereksiz görülen sunağı kaldırtarak geleneksel tapınak modelini değiştirdi. Şu anda çok kötü bir durumda olan kral mezarı, soylu mezarları gibi Tel el-Amarna�da bulunuyordu. Soylu mezarlarında bezemelerin ağırlığı, armağanları ve geleneksel günlük yaşam sahnelerini betimleyen resimlerden, Mısır sanatında benzeri olmayan bir ayrıntı zenginliğine sahip kraliyet törenlerine ve şehir resimlerine kayar. Tel el-Amarna üslubu, çok sayıda eski geleneğe bağlı kalırken, insan ve hayvan resimlerinde daha esnek ve gerçekçi din: önemli kişiler daha büyük boydadır ve perspektif bilinçli olarak göz ardı edilir. Eski Mısır da kullanılan en önemli iki yapı malzemesi kerpiç ile taştır. Taş daha çok mezarlarda ve tapınaklarda, kerpiç ise ev, hatta saray gibi konut mimarlığında ve savunma yapılarında kullanılmıştır. Mezar, içine yalnızca ölü yerleştirilen bir yer değil, ölümden sonraki yaşamın sürdürüleceği kutsal mekândır. Bu nedenle ölülerin yanına, işlerine yarayacağı düşünülen eşya da yerleştirilir, duvarlara dünyadaki yaşamlarını anlatan resimler yapılır. Mısırlılar cenaze anıtlarına sonsuzluk yerleri" derlerdi. Bu oldukça anlamlı bir tanımdır. Anıtın kalıcı olması istenmiş ve taş bunun için en uygun malzeme olarak seçilmiştir. Mezarlar çok çeşitlidir. Firavun adına yapılan piramitler en ünlüleridir. Önceleri, firavunun göğe çıkmak için tırmanacağı merdiveni temsil eden ve mastaba (mezar çukurunu örten kütle) denilen yamuk piramitler yaygındı. İlk sülaleler döneminde firavun mezarlarıyla soylular için yapılanları ayırt etmek zordur. Günümüzde genellikle Abydos takilerin firavun, Sakkara dakilerin soylu mezarları olduğu düşünülür. Piramitler; hiç bir kral ve topluluk,yalnızca bir anıt dikmek için bunca masrafı ve eziyeti göze alamazdı.nitekim kralların ve kullarının gözünde piramitlerin pratik bir işlevi vardı. Kral, halkı üstünde egemenlik süren kutsal bir varlık sayılıyordu.bu dünyadan ayrıldığı zaman da yanlarından geldiği tanrıların arasına yükselecekti.O, gökyüzüne yükselirken, piramitler, olasılıkla onun çıkışını kolaylaştıracaklardı. Ama herşeyden önce onun bedeninin korunmasını sağlayacaklardı. Piramid kralın mumyası için dikiliyor, ceset ise bu koskoca taş dağının tam ortasına, yine taştan bir gömüt içine yerleştiriliyordu.ölü odasının duvarlarına , tüm çevreye, dünya ötesi yolculuğunda krala yardımcı olacağına inanılan büyüsel işaretler çiziliyordu. Sanatın Öyküsü, Gombrich. |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Daha iyi korunmuş olan Sakkara�daki mastaba yeraltı mezar odaları üstüne kurulmuş yapılardır. 3. sülalenin ikinci firavunu Coser�in basamaklı piramidi mastaba�dan türemiştir. Burada yukarıya doğru gittikçe küçülen altı tane çok büyük mastaba üst üste yerleştirilmiş gibidir. Sakkara�daki bu piramit, taşın kullanıldığı ilk anıtsal yapı olması nedeniyle de önem taşır. 544 m x 277 m�lik bir alanı kaplayan ve ölüler kenti görünümündeki bu yapılar kümesinin mimarının İmhotep olduğu kabul edilir. Eski Krallık döneminin mezar yapısı olan piramitlerin en iyi örneği Firavun Keops�un (Hufu) el-Gize�de yaptırdığıdır. Bu mezarda, her biri 2,5 tonluk yaklaşık 2 300 000 bloktan oluşan inanılmaz boyutlarda ve büyüklükteki piramidiyle mezar mimarisinin doruğuna ulaşıldı. Keops�un oğlu Kefren de (Hafre), babasınınkinin yanına bir başka piramit yaptırmıştır. Daha sonraları, özellikle de Orta Krallık döneminde yapılan piramitler daha küçük tutulmuştur. Piramit Piramit, mimarlıkta dörtgen tabanlı duvarları tepede sivri bir uç oluşturacak gibi içe eğik üçgen biçimli anıtsal yapı, Genellikle taş ya da tuğladan yapılır. Çeşitli zamanlar da Mısır�da, Sudan�da, Etiyopya�da, Asya�nın batısındaki ülkelerde, Yunanistan�da, Kıbrıs�ta, İtalya�da, Hindistan�da. Tayland�da, Meksika�da Güney Amerika�da ve bazı Büyük Okyanus adalarında piramitler yapılmıştır. En tanınmışları Mısır ile Orta ve Güney Amerika�da olanlardır. Mısır piramitleri mezar yapılarıydı. Yaklaşık 2700 yıl boyunca uygulandılar. En çok üçüncü, dördüncü ve beşinci sülaleler döneminde (M.Ö. y. 2686-2345) görüldüler. Bu dönemde piramitler firavunlara özgü mezarlar durumuna geldi. Piramitler hiçbir zaman tek olarak yapılmamıştır; içinde başka yapıların da bulunduğu bir yapılar bütününün parçasıdırlar. Çöldeki piramit mezar odasını içerir, yanında da bir mezar tapınağı bulunur. Çevresi duvarla çevrili bu yapılardan çıkan bir yol, verimli toprağın sınırında ya da Nil Irmağının kıyısında bulunan vadi tapınağına bağlanır. Mısır�da yaklaşık olarak 80 kadar piramit bulunmuştur. Bunların büyük bir bölümü küçük birer kümbet büyüklüğündedir. İçlerindeki hazineler ise yağmalanmıştır. Mısır piramitlerinin öncüsü dikdörtgen bir tabana oturan ve eğik duvarlarıyla kesik bir piramidi anımsatan mastabadır. Üçüncü sülalenin ikinci firavunu olan C�oser. verici Imhotep�e tümüyle taştan bir mastaba yapmak görevini vermişti. O da taban kenarları 63 m, yüksekliği de 8 m olan bir mastaba yaptı. Bittikten sonra onu dört yönde eklerle genişletti ve taban gibi kullanarak üstüne yukarı çıktıkça küçülen beş mastaba daha yerleştirdi. Böylece Coser�in mastabası 120 mx108 m boyutlarında bir tabana oturan, 60 m yüksekliğinde altı basamaklı bir piramit görünümü kazandı. Eski Mısır�ın en önemli taş yapılarından biri olan bu piramidin çevresinde bir kentteki yönetim yapılarını simgeleyen, ama içine girilemeyen yapılar yer alıyordu. Bunların hepsi duvarla çevrili, uzun kenarı 544m, kısa kenarı da 277m uzunluğunda bir alanın içindeydi. Sakkara�daki basamaklı piramide yakın bir yerde, Dehşur�da da ünlü bir piramit bulunur. 4. sülalenin firavunu Snefru için yapılmış olan bu yapı gerçek piramit biçiminin gelişmesindeki aşamalardan biridir. Kenarları 118 m uzunluğundaki bir kareye oturan yapının yüksekliği 98 m�dir. Özelliği ise eğik yüzlerinin eğiminin. yapının yaklaşık olarak yarı yüksekliğinde değişmesi üst bölümün alta göre daha az hireğimi olmasıdır Bu da piramide kırılmış gibi bir görünüm verir. Gene aynı firavun döneminde bu kez; Meydum�da yapılmış bir yapı piramide bir adım daha yaklaşır. Burada sekiz basamaklı bir piramit yapılmış. basamakların üstü daha sonra doldurularak yapıya son biçim verilmiş, bu dolguların üstü de kireçtaşı ile kaplanmıştır. En büyük Mısır piramitleri ise el-Gize�de 4. sülale firavunlarından Keops Kefren ve Mikerinos�un yaptırdıklarıdır. |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Yeni Krallık (İmparatorluk) döneminde ise yağmadan korunmak amacıyla kaya mezarları yapımına geçilmiştir. Bunlar Teb�de Bibanü�l-Mülük adı verilen yerdedir. (Krallar Vadisi�ndeki yeraltı mezarları) En iyi örneklerinden biri 19. sülalenin ikinci firavunu olan 1. Seti�ninkidir. 100 m derindeki mezar odasının tavanı, Cennet�in göğünü simgelemek üzere tonoz biçiminde oyulmuştur. Bibanü�l-Mülük�un 20. sülale tarafından terk edilmesinden sonraki iki sülale döneminde firavunlar bir delta kenti olan Tanis�te bulunan gösterişsiz yapılara gömülmüşler, bunlardan başka kral mezarı da bulunmamıştır.
Sıradan Mısırlılar, yerine göre çeşitli mezarlara gömülürlerdi: mastabalar, yeraltı mezarları, tuğla veya kagir yapılar veya basit çukurlar gibi. Yalnız hepsinin ortak bir noktası vardı: mezarın, yani lahdin kendi genellikle içinde mumyalanmış ceset ve yanında öbür dünya için gerekli eşyalar olduğu halde yeraltına konur ve bu bölüme kimse giremezdi; genellikle buna bitişik bir yerde de ziyaretçilere ve bakım kültünü yerine getirecek din görevlilerine açık bir bölüm bulunurdu. Ama bazen bu iki bölüm aynı mimari bütün içinde değil de, ayrı ve bazen birbirlerine oldukça uzak yerlerde olurdu. Mesela, Yeni İmparatorluk döneminde Firavunların lahitleri mühürlenir ve Krallar Vadisi�nin yeraltı yapılarında kimsenin giremeyeceği bir yerde korunurdu. Tapınaklar Mısır�da dinsel yapılar günlük tapınaklar ve mezar tapınakları olarak ikiye ayrılır. Eski Krallık döneminden kalan az sayıdaki tapınaktan biri 5. sülaleye alt Ebu Cirab�daki tapınaktır. Günümüze en iyi biçimde kalmış, aynı zamanda en güzel tapınaklardan biri ise Luksor�dadır. Yapımını 18. sülale firavunlarından III. Amenofis�in (Amenhotep) başlattığı tapınak Tutanhamon ve Horemheb dönemlerinde tamamlanmıştır. Son olarak II. Ramses önüne geniş bir avlu yaptırmıştır. Karnak�ta bulunan büyük tapınağa da 18. sülale döneminde başlanmıştır. Alışılmışın dışındaki bir tapmak da 19. sülale firavunlarından 1. Seti�nin Abydos�ta Osiris�e adadığı tapınaktır. II. Ramses�in Abu Simbel�de yaptırdığı tapınak kayadan oyulmuş olmasına karşın, Mısır tapınaklarının yerleşim düzenini korur. Önünde firavunu simgeleyen, kayadan oyulmuş dört büyük heykel vardır. Yeni İmparatorluk döneminde yapılan mezar tapınaklarının çoğu Teb�in batısında, çöl sınırındadır. Yalnızca Kraliçe Hatşepsut�unki bunlardan ayrılır. Kraliçenin hizmetindeki Senenmut tarafından tasarlanıp uygulanan bu tapınak, Deyrü�l-Bahri Firavun II. Mentuhotep�in mezarı yanındadır. Mezar tapınaklarının en büyüklerinden birini de III. Amenofis yaptırmıştır. Bu yapının taşlarının bir bölümü daha sonra II. Ramses�in yaptırdığı tapınakta kullanılmıştır. III. Ramses�in Medinet Habu bulunan mezar tapınağı, çevresindeki yapılarla birlikte en iyi korunmuş olanlardan biridir. Mısır sivil mimarlığında daha çok kerpiç ve ahşap kullanılmış, sütun altlığı, lento gibi yerlerde uygulanan taşa çok az yer verilmiştir. En iyi korunmuş konutlar Deyrü�l Medine�deki işçi evleridir. Taştan yapılmış olmalarıyla da kuraldışı olan bu evlerde bir yatak odası, bir konuk ağırlama odası, erzak depoları ve üstü açık mutfak vardır. Yüksek düzeydeki görevlilerin evleri daha büyüktür. Firavun Ahenaton�un kurduğu Tel el Amarna kentindeki konutlar arasında 30 odalı olanlar vardır. Duvarları resimlerie süslü bu evlerde ayrıca banyo ve tuvalet de bulunmaktadır. Büyük odaların tavanını taşıtmak için ahşap dikmeler kullanılmıştır. Bir bölümünün üst katının da bulunduğu sanılmaktadır. Oldukça küçük olan pencereler aydınlatmadan çok, hava akımı sağlamaya yararlar. |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Katı Kurallara Bağlı Tasvir Sanatı
Mısır sanatı, özellikle insan tasvirlerinde, son derece zorlayıcı bir kurallar bütününe uymak zorundadır Mısırlı sanatçıların yaptıkları iki boyutlu insan tasvirleri son derece sıkı kurallara bağlanmıştır: yüz � bazı seyrek durumlar dışında� profilden çizilir, ama göz ve omuzlar cepheden görünür; ancak vücudun diğer kısımları göbek dışında göğüs, kalçalar, bacaklar, ayaklar� gene profilden çizilir. Yani, farklı bakış açıları tek bir insanın görünüşünde çelişkili bir şekilde yan yana getirilerek kullanılır. Mısırlılar, bu çelişkiyi bilerek ve kararlı bir biçimde kabul etmişlerdir; çünkü bu durum onlara, insan vücudunu, kendilerine göre en karakteristik şekilde yakalama fırsatını vermiştir. T.L. Mısır Tasvir Sanatı Mısır sanatı perspektifi bile bile bir kenara bırakır ve dünyanın parçalarını belirgin özelliklerine göre yeniden düzenler. Bağımız vardır ve bu teknik sayesinde bir sahnenin çeşitli öğelerini onlara belirli bir açıdan bakan bir kimsenin gerçekte gördüğü gibi görürüz. Mısır sanatıysa, aksine, tasvirleri belirli bir bakış açısına bağlı kılmaya yanaşmaz. Aynı bütünün içine birçok figürü sanki aynı uzaklıktan görünüyormuş gibi yan yana veya üst üste yerleştirir ve temel özelliklerinin bütünlük içindeki durumlarından bağımsız olarak algılanmasını sağlar; bakan bir öznenin önceliğini reddederek gerçeği yapay bir biçimde yeniden yaratır. Böylece, bizi şaşırtan tasvirler ortaya çıkar. Mesela, karşı sayfadaki sahnede ağaçlarla çevrili ve içinde balıklar yüzen, üstünde kuşlar uçan bir havuz var, ama ufuk çizgisi ve kaçış noktası yoktur; ağaçların boyu, bunlar ister ön planda ister arka planda olsun, eşittir; oysa perspektif olsaydı, boylarının giderek küçülmesi gerekirdi. Soldaki üç ağaç da dahil olmak üzere, hepsi cepheden görünmektedir; hem de diğerlerine göre dik açıda yatar durumda! Resimlerin birbirine geçmesine meydan vermeden bu ağaçların manzaranın bütünü içindeki durumlarını belirtmenin tek yolu buydu. Havuz tam bir dikdörtgen biçimindedir; tıpkı yukarıdan bakıldığında görüleceği gibi. Oysa, bu yalnız ağaçların değil, yamaçlarda yetişen ve tıpkı ağaçlar gibi çizilmiş olan bitkilerin görünüşüne de ters düşmektedir. Geometrik düzenlilikle keskin doğa gözleminin bu kaynaşımı, tüm Mısır sanatının özelliğidir. Bu özelliği, gömütlerin duvarlarını süsleyen kabartmalar ve resimlerde çok daha iyi izleyebiliriz. Ölünün ruhundan başka hiç kimsenin görmemesi gereken bir sanata, �süslemek� sözcüğü pek yakışmıyor. Nitekim bu yapıtlar haz kaynağı olsun diye yapılmamıştır. Görevleri, �yaşamı korumak�tı. Bir vakitler, acımasız bir geçmişte, güçlü biri öldüğünde, öte dünyada kendine yaraşır bir hizmetçi topluluğuna sahip olsun diye, o güçlüyü, öldürülen uşakları ve tutsaklarıyla birlikte gömme geleneği vardı. Bu tür gelenekler daha sonraları, ya çok acımasız ya da pek pahalı sayıldıklarından olacak, sanata baş vuruldu. Yeryüzü büyüklerinin alayını, gerçek uşaklar yerine, resim ve imgeler oluşturmaya başladı. Mısır mezarlarında bulunan resim ve araçlar, öte dünyada yardımı dokunabilecek dostlar sağlama amacına bağlıdır. Bu kabartmalar ve duvar resimleri, Mısır�da binlerce yıl önce nasıl yaşanıldığına değgin dipdiri bir imge sunarlar bize. Yine ilk bakıldığında biraz şaşırtıcı bulabiliriz onları. Bunun nedeni, olasılıkla, Mısırlı ressamların, sanatlarının değişik yöntemlerine bağlı olarak, gerçek yaşamı, bizim imgeleştirme yöntemimizden tümden değişik bir yolla imgeleştirmiş olmalarıdır. Onlar için önemli olan güzellik değil, belginliktir. Sanatçının görevi, her şeyi, en açık ve kalırlıklı bir biçimde korumaktı. Bu nedenle sanatçı, rastgele seçilmiş bir görüş açısından doğaya öykünmüyor, resmedilmesi gereken her şeyin kesin bir açılıkla ifadesini bulmasına yarayan katı kurallara uyarak, her şeyi belleğinden çıkarıyordu. Nitekim bu ürünler bize, bir ressamınkinden çok, harita çizimcilerinin üslubunu anımsatırlar. Böyle bir konuyu imgeleştirmek istediğimizde, ona hangi görüş açısından yaklaşmamız gerektiğini sorarız kendimize. Ağaçların biçimi ve özellikleri yalnızca yanlardan iyi görülüyor. Gölcük ise yüksekten. Mısırlılar bu sorunla pek ilgilenmiyorlar. Yukardan görünen gölcükle yandan görünen ağaçlar çizmekle yetiniyorlar. Öte yandan, balıklar ve kuşlar, yüksekten bakıldığında güçlükle seçildiklerinden, yandan çizilmişler. Böylesine basit bir resim türünde, sanatçının hangi yolu izlediğini anlamak kolaydır. Bu yol, çocuk resimlerinin hemen hemen çoğunda uygulanan bir yöntemdir. Ne var ki Mısırlılar, bu yöntemi uygularken, çocukların beceremedikleri bir tutarlılığa sahiptiler. Her şey, en özgül görüş açısına göre sunulmalıydı. �R. 35�, bu yöntemi insan figürüne uygulanışını gösteriyor. Baş, yandan daha iyi göründüğü için, ressamlar başı yandan çiziyordu. Oysa insan gözü karşıdan düşünülür. İşte o zaman, yandan görünen yüz üzerine, karşıdan görünen bir göz eklerlerdi. Vücudun üst bölümünü, omuzları ve göğsü, karşıdan yakalamak daha uygundur, çünkü böylece kolların bedene nasıl bağlandığını görebiliriz. Fakat kolların ve bacakların hareketi, yandan görüldüğünde daha belirginleşir. Mısırlıları, bu figürlerde böylesine basık ve çarpık gösteren nedenler bunlardır. Mısırlı sanatçılar ayrıca, ayakları dıştan göstermekte güçlük çekiyorlardı. Bu yüzden, ayakları, başparmaktan başlayarak yukarıya doğru, yandan çiziyorlardı. Bunun sonucu olarak, her iki ayak da içten görünüyor ve kabartmadaki adamın sanki iki sol ayağı varmış gibi geliyor. İnsan görünümünün, Mısırlı sanatçılara göre, tam böyle olduğuna inanmamalı. Onlar, bir kuralı izlemekten öte bir şey yapmıyorlardı. Bu kural sayesinde, insan figüründe önemli saydıkları her şeyi imgeye sokabilirlerdi. Dediğim gibi, belki de, kurala böylesine katıca bağlılığın yanında, büyüsel nitelikte bir endişe de vardı. Yoksa, kolu güdük veya kesik bir adam, ölülere sunulması gelenekleşmiş şeyleri nasıl taşıyabilir veya alabilirdi? Gerçek şu ki, Mısır sanatı, sanatçının belirli bir anda görebileceği şeye değil, belirli bir kişiye veya yere ait olduğunu bildiği şeye dayanıyordu. İlkel sanatçının, figürlerini, iyi bildiği biçimlerle kurmaya çalışması gibi, Mısırlı sanatçı da figürlerini, ona öğretilmiş, bildiği örneklerden çıkarıyordu. Ama sanatçı, yaptığı resimde, yalnızca biçim bilgisini kullanmakla kalmayıp, bu biçimlerin neyi temsil ettiğini de dikkate alıyordu. Kimi zaman birisine �Büyük patron� dediğimiz olur. Mısırlı bir sanatçı, böyle bir adamı, uşaklarından veya karısından daha büyük çizmek zorundaydı. Bu kuralları ve gelenekleri öğrendikten sonra, Mısır yaşamını yansıtan resimlerin dili de anlaşılmış olur. |
Misir(Eski Mısır Sanatı) / Misir(Eski Mısır Sanatı) Hakkında
Firavunlar dönemi Mısır ı için, bir heykel hareketli bir varlık kadar canlıdır. İlahi bir varlık, bir kralın veya daha başka bir kişinin görüntüsü biçiminde yontulan heykel fazla değer taşırdı. Heykel, temsil ettiği kişinin canlı bir varlığıydı. Bu yüzden kimin heykeli olduğunu ve o kişinin özelliklerini heykel üzerine yazmak önemliydi. Hiyeroglifle yeterli açıklamalardan yoksun anonim bir heykel gücünü yitirirdi. Canlılığını kaybeder, madde boyutuna indirgenirdi. J.L.
Mısırlı heykelciler genelde granit veya porfir gibi sert taşlarla çalışırlardı. Tutkuyla ortaya konulan biçimlerdeki amaç, sonsuzluğa ulaşmaktı. 3 000 yıl boyunca üslup hiç değişmedi. Cepheden görüntü kuralına sıkı sıkıya bağlı kalındı. Baş, gövdenin üst bölümünün ekseninde, kollar bedene yapışık konumdaydı. Bu da kişiliklere kutsal bir boyut kazandırıyordu. Mısır sanatı çoğu zaman bir alçak kabartma sanatı olarak karşımıza çıkar. Çıkıntılar azdır. Yılan-Kral Steli�nde olduğu gibi (M.Ö 2900�e doğru) kişiler profilden resimlenir. Bu eserdeki şahin-yılan karışımı figür, boş bir fon üzerinde en sade haliyle belirir. Tahta, seramik veya cam hamurundan yapılmış heykelciklerin yanı sıra dev heykeller de bulunmuştur. Büyük kaya parçalarına oyulmuş sfenksleri bu dev heykellerin en güzel örneğidir. Akıl almaz büyüklükte bir kayadan yontulmuş insan başlı dev aslan heykeli Gize Sfenksi (M.Ö. 2500�e doğru, Kahire yakınlarında) hem kültesellik, hem de bütünlük görüntüsü açısından değer taşır. Pençeler ise taşınıp getirilen ekleme taşlarla yapılmıştır. Katı kurallar üzerine kurulmuş olsa da, Mısır heykelciliği gerçekçilikten uzaklaşmaz. Louvre Müzesi�nde bulunan Bağdaş Kurmuş Yazıcı (M.Ö. 2700�e doğru) bu açıdan çarpıcı bir eserdir. Duruştaki simetri yüzdeki güçlü ifadeyi etkilemez. Gövdeye uygulanan renkler ve göz çukurlarına kakılan siyah beyaz mine, figürden taşan canlılığı daha da vurgular. Heykel Günümüze ulaşan heykellerin büyük bölümü mezarlara, geri kalanların çoğu da tapınaklara konmak üzere hazırlanmıştır. Firavunların büyük boy heykelini yapmak, onların gücünü simgelemek açısından önem taşımıştır. Bunların hangi firavuna alt olduğu üstlerindeki hiyeroglif yazılardan anlaşılır. Mısır heykellerinde bir adımı ileri atıp ayakta durmak ya da kolları dizler üstüne koyup oturmak gibi sürekli kullanılan duruşlar vardır. En eski oturan firavun heykelleri 2. sülaleden Hasekhemui�ninkilerdir (Mısır Müzesi, Kahire ve Ashmolean Müzesi, Oxford). Bunlar küçük olmalarına karşın daha ilerideki anıtsallığın ilk belirtilerini taşır. Mısır heykeli çok hızlı gelişmiştir. Firavun Coser�in gerçek boydaki ilkel, ama çok etkileyici heykeli (Mısır Müzesi) 4. sülalenin el-Gize piramitlerindeki anıtsal heykellerinin habercisi olmuştur. Firavun Kefren�in diyoritten yapılmış heykeli (Mısır Müzesi) ince işçiliği ve ağırbaşlı havasıyla en başarılı örneklerden biridir. Mikerinos ile karısını gösteren heykel ise (Boston Güzel Sanatlar Müzesi) Mısırlıların arduvaz gibi sert taşları işlemedeki büyük ustalıklarını gösteren bir başka örnektir. Eski Krallık döneminde firavun heykellerinde ulaşılan bu düzey, o dönemde başka kişilerin heykellerinde ve ahşap ya da kireçtaşından yapılıp üstlerinin boyandığı heykel örneklerinde de sürmüştür. Prens Rahotep ile karısı Nofret�in oturan heykelleri (Mısır Müzesi) ve yönetici Kaaper�in Şeyhü�l-Beled adıyla bilinen heykeli (Mısır Müzesi) bunlar arasındadır. Louvre ya da öteki müzelerde örnekleri bulunan katip heykelleri de bir elinde fırça, ötekinde bir yaprak papirüs tutarak söylenenleri dikkatle izleyen bürokrat tipini canlandırır. Bunlar portre olmamakla birlikte, belli bir kişilik taşıyan heykellerdir. Orta Krallık döneminden kalan III. Sesostris ve III. Amenemhet heykelleri (British Museum, Londra) neredeyse portre sayılacak kadar gerçekçi biçimde işlenmiştir. Et-Gize�deki Sfenks sayılmazsa, tapınaklarda firavunların büyük boyutlu heykellerine ilk kez 12. sülale döneminde rastlanır. İnsan figürünü elden geldiğince yalın bir biçime indirme çalışmaları tümüyle Mısır�a özgü bir oturan insan heykelinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Dizlerini göğsüne doğru çekmiş ve kollarıyla da onları sarmış olan bu heykellerde insan figürü, başı dışında neredeyse bir küp biçimini alır. 12. sülale döneminden kalan Sihathor heykeli (British Museum) bu türün tarihlenmiş en eski örneğidir. Yeni Krallık, özellikle de 18. sülale döneminde heykel sanatının yeniden canlandığı gözlenir. Kraliçe Hatşepsut ile Firavun III. Tutmosis�in son derece duyumsal heykelleri vardır. II. Ramses�le yeniden canlanan büyük boyutlu heykel geleneği III. Amenofis zamanında en yetkin düzeyine ulaşmıştır. II. Amenofis�in mezar tapınağı için yapılan dev heykeller aynı adı taşıyan yapı ustası tarafından tasarlanmıştır. Çok olağandışı bir uygulamayla önemli, ama halktan biri olan bu ustanın da bir mezar tapınağı ve onu bazen otoriter bir yönetici, bazen de uysal bir katip olarak gösteren heykelleri vardır III. Amenofis�in heykellerinde gözlenen gerçekçi yaklaşım onu izleyen Ahenaton döneminde geliştirilmiş ve onun Orta Mısır�da kurduğu yeni başkentin adıyla �Amarna üslubu� diye anılmıştır. Mısır Müzesi�ndeki bazı heykellerde Ahenaton uzun yüzlü, iri göğüslü, yuvarlak kalçalı olarak gösterilir. Karısı Nefertiti�nin heykelleri de, Louvre Müzesi�ndeki bir örneğinde olduğu gibi, büyük bir duyumsallık taşır. Nefertiti�nin üstü boyalı ünlü büstü ise Kahire�deki Mısır Müzesi�ndedir. II.Ramses döneminden sonra heykelde sürekli denebilecek bir gerileme yaşanmıştır.Bununla birlikte 25. sülale heykelde bir yenilenme dönemi olmuştur. Kabartma. Mısır�da mezar ya da tapınak duvarlarının resimlerle, kabartmalarla bezenmesi törelerin ve dinsel törenlerin sonsuza değin yaşaması amacıyla yapılan bir uygulamadır. Sülaleler döneminden en eski örnekler 3. sülaleye değin iner. Sakkara�daki Hesire mezarında duvar resimleri ile ahşap üstüne yapılmış alçak kabartmalar (Mısır Müzesi) bulunmuştur. Bu tür süslemeler, kerpiç ya da niteliksiz bir taştan yapılmış duvarlarda resim, nitelikli taştan yapılmış duvarlarda kabartma olarak işlenirdi. Kabartmalar önce çizilir, sonra boyanır, ondan sonra da alçak ya da yüksek kabartma biçimine getirilirdi. Mezarlarda bu tür işlerin bitirilmediği de olurdu. Böyle yarım kalmış çalışmalar yöntem konusunda bilgi verir. Bu tür çalışmalardan, önce duvarın üstüne kırmızı kılavuz çizgileri çekildiği, önemli kişileri anlatacak figürler için kareler hazırlandığı, resimlere dış çizgilerden başlanıp düzeltmelerin de boyama sırasında yapıldığı öğrenilmiştir. Eski Krallık döneminin en iyi resimleri 4. sülale zamanından kalan ve Meydum�da, Nefermaat ile Atet�in mezannda bulunan Karlı sahnedir. 5. ve 6. sülale dönemlerinden de çok başarılı alçak kabartmalar kalmıştır. Ebu Cirab�da Firavun Neuserre�nin yaptırdığı Güneş Tapınağı�ndaki kabartmalar ile (Mısır Müzesi, Doğu ve Batı Beriin) Sakkara�da Ptahhotep ve Ti�nin mezarlarında günlük yaşamı konu alan kabartmalar en iyi örnekler arasındadır. Orta Krallık döneminde de iyi resim yapma geleneği sürmüştür. Beni Hasan mezar odalarında pek çok duvar resmi bulunmuştur. Teb�de Deyrü�l-Bahri�deki II. Mentuhotep mezarında, Karnak�ta 1. Sesostris�in yaptırdığı sunakta yüksek düzeyli kabartmalar vardır. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.