![]() |
Küskün Begonvil 13
Küskün Begonvil 13 hikayesi - Hicran akçakaya yazıları
O sabah her zamankinden farklı bir sabahtı Zeynep için. Kararını vermişti. Fakat gene de içinde tarifi imkansız bir acı, bir hüzün, kocaman bir huzursuzluk çöreklenip oturmuştu. Kulaklarını sağır edercesine iki ses sürekli beynini tırmalıyordu: -Zeynep ha şimdi ha sonra . Allah vermiş işte . Kıyma bebeğine. Doğur. Kısmetiyle gelir bebek. Sen bu kadar vicdansız olamazsın, yapma bunu sakın! -Aman canım. Daha gençsiniz, ilerde gene olur. İstemiyorsan zorla doğurtacak değiller ya. Sonuçta bu senin hayatın. Ne zaman hazır olursan o zaman doğurursun ikinciyi, git aldır. Kurtul! ………..&…….. Celal beyin muayenehanesine girdiklerinde ikisi de gergin ve huzursuzdu. Celal Bey odaya giren genç çifte hoş geldiniz dedi tek tek tokalaştı: -Nasılsınız bakalım çocuklar? Arda nasıl? Kemal yanıt verdi: -Teşekkürler Celal Bey. Arda da iyi büyüdü artık. Biz şey için gelmiştik. -Evet? -Zeynep hamile. -Öyle mi? Kutluyorum. İçeri geçelim hemen bir ultrason muayenesi ile bakalım miniğimiz ne durumda. -Şey Celal Bey…. biz bebeği istemiyoruz. Burada Zeynep girdi araya: -Celal bey biliyorsunuz Arda’yı çok zor büyüttük. Sağlık sorunları vardı. Hala devam eden bir tedavimiz var. Bir sürü borcumuz var. Yeni bir bebek yeni masraflar demek. Yeni sorumluluklar demek. Biz henüz buna kendimizi hazır hissetmiyoruz ve aldırmak istiyoruz. Celal Bey oturduğu koltukta şöyle bir kıpırdandı. Sırtını iyice dikleştirdi. Bir baba edası ile: -Bak kızım karar sizin tabi ama ben bir doktor olarak gece yatağıma yattığımda o gün yaşadıklarımın muhasebesini yapar ve içim rahat uyurum her zaman. Kürtaj bence katillikten başka bir şey değil. Ben bunu yapmıyorum. Ha ille de aldıracağım diyorsan başka doktor arkadaşlar yardım edebilir sana. Yok, ben fikrimi değiştirdim doğurmaya karar verdim dersen de gel, buradayım. Borç harç diyorsun piyangodan para mı çıkması lazım ikinci bebek için? Bebek kısmetiyle gelir. O kadar çok bebek isteyen ve sahip olamayan hastalarım var ki. Büyük Allah’ım isteyene vermez istemeyene yağdırır böyle. Benim diyeceğim budur. İyice kafese sıkıştığını hissediyordu Zeynep. Hak vermeli miydi Celal beye? Çocuk sahibi olmak için milyonlar harcayan, gitmedik klinik, doktor bırakmayan insanlar duymuştu: - Off Allah’ım neden onlara değil de bana verdin ki? BENİM ZATEN BİR BEBEĞİM VAR. ……………..&…………… Kararından dönmeyecekti Zeynep. Bugün bu işi halledecekti. Celal Bey’in muayenehanesinden çıktıktan sonra: -Kemal, Halil Bey’ e gidelim. O bu işi halleder. Geçenlerde bir arkadaş söylüyordu. Hastasına çok fazla soru sormazmış. - İkna olmadın yani. Mutlaka aldırmak istiyorsun öyle mi? -Ben kararımı öğrendiğim an vermiştim zaten Kemal. Bugün bitsin bu iş. Hava sıcaktı, bunaltıyordu insanı. Zeynep hem içinin sıkıntısından, hem havanın yakıcılığından ter içinde kalmıştı. Kemal’ e söylemese de içindeki o iki ses hala çığlık çığlık tırmalıyordu kulaklarını. Derin bir nefes aldı, Kemal’in elini tuttu : -Hadi gidelim bitsin artık. Gitmeden önce telefon edip randevuyu almışlardı. İçeri girdiklerinde ismini söyledi ve hiç beklemeden küçük operasyonun yapılacağı odaya aldı hemşire onu. Ardından beyaz önlüğü, burnunun üstüne gözlüğü ile Doktor Halil Bey girdi içeriye: -Bu konuda kesin kararlısınız değil mi? - Evet. Yalnız bir ricam var uyutun beni. Doktor profesyoneldi. O işini yapıyordu. Kazandığı paraya bakardı. Vicdan muhasebesi yapmazdı. Gayet soğuk bir sesle: -Hemşire hanım hastayı operasyona hazırlayın. Zeynep titreyerek soyundu. O yüksek muayene masasına yattı. Masanın kolları üzerine, bacaklarını yerleştirdi. Bundan nefret ediyordu. Bacaklarını titremesine mani olamadı. -Zeynep Hanım hafifçe aşağıya doğru kayın biraz daha lütfen. Tamam, şunu da üzerinize örtelim. Oldu… Hemşire kolundan bir iğne yaptı Zeynep’e. Gözkapakları ağırlaştı, ağırlaştı ve yavaşça kapandı. Uykuya dalarken yükseliyor muydu, yoksa düşüyor muydu anlayamadı. Uyumuştu Zeynep. ………&……. -Zeynep Hanım, Zeynep Hanım! Hemşirenin sesiyle kendine gelmeye başladı Zeynep: -Geçmiş olsun. Bitti. Hemen kalkmayın. Biraz dinlenin. Uykuya dalarken yükseldi mi düştü mü anlamamıştı ya Zeynep, hemşirenin sesiyle yavaş yavaş kendine gelirken, öyle bir düştü ki yeryüzüne, bir kum çuvalı gibi, PATTT! Yattığı jinekoloji masası yaylıydı sanki, biraz yükseldi, tekrar düştü sert bir şekilde. PAT! PAT! Geçirdiği operasyon yüzünden değil de sanki bu düşüşün etkisi ile travma geçirmekteydi. Zeynep yattığı yerden tavana dikti gözlerini. İçinden taşan sele dur diyemedi. Her iki göz pınarından iri damlalar aktı şakaklarından aşağıya, buz gibi, beyaz örtünün üzerine. Akıp geçtiği yerlerde derin izler bırakarak. İçinde doldurulması mümkün olmayan bir boşluk açılmıştı. Bebekle birlikte tüm iç organlarını da almıştı sanki doktor. Kurtulmuştu işte. Bu gözyaşları nedendi ki? O değil miydi istemeyen, hazır olmadığını söyleyen? Pişmanlık duymaya hakkı var mıydı şimdi? Her gözyaşı boğazında kocaman bir düğüm oluyor ne yutabiliyor, ne çığlık atabiliyordu… Gözlerinden akmasa o yaşlar emindi boğulurdu. Nefes alamaz tıkanırdı. Beynini tırmalayan o iki ses susmuştu. Ama şimdi başka bir ses duyuyordu: -Anne, annecim! Bütün bedeninin buza kestiğini hissetti. O an ne Arda’yı ne Kemal’i ne de kendini düşünmüyordu. Ona anne demesine fırsat vermediği, elinden yaşama hakkını aldığı, yüzünü hiç göremeyeceği, katlettiği bebeğini düşünüyordu sadece. -Allah’ım ne yaptım ben böyle? Neden sevinmiyordu? Neden mutlu değildi? Annesini, Kemal’i, Celal Bey’i, neden dinlememişti ki? Neden biraz daha düşünmek için kendine ve bebeğine zaman vermemişti ki? Aklında binlerce soru fink atıyor, her biri çengellerini Zeynep’in kalbine kalbine batırıyordu, kanatırcasına. Neden? Neden? Çırpınması boşunaydı. Artık iş işten geçmişti. Doğmayan bebeğinin katiliydi o. Katil katil! -Senin katilinim! Affet bebeğim! DEVAM EDECEK Hicran akçakaya |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.