![]() |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Dün gece uyuyamadım.Seni düşündüm yine .sabaha karşı oluyor,dışarıya bakıyorum.güneş tüm güzelliğiyle güne merhaba diyor.bakıyorum güneşe.inceliyorum onu.teni tıpkı seninki gibi parlak.tıpkı senin gibi aydınlatıyor o da hayatımı ve içimi…çok benziyorsunuz aslında.ikinizde çok güzelsiniz,mükemmel ,hatta kusursuz.etrafıma bakıyorum.gözlerim seni arıyor.öyle alışmışım ki sana sensizliğine katlanamıyorum bile.öyle ölümüne sevmişim ki seni yokluğuna alışamayacak kadar.ben yapamıyorum sensiz.aramız açık.biliyorum ben sensizlikten perişan olurken burada,sen orada bensizliği umursamıyorsun.hani ufukta bazen çok güzel senin çok beğendiğin bir ada yada bir dağ görürsün.ulaşmak istersin ona.varlığını bilirsin.görürsün o yeri ama ulaşamazsın.işte bende şu anda aynı duyguları yaşıyorum içimde.tutamadığın her yağmur damlası kadar seviyorum seni.martının kanat çırpışı gibi seviyorum.senin gibi seviyorum seni.özlemim epey fazla ölçemiyorum.kapıldım bir kere kalbimin bahtına.gidiyorum ama nereye?dostum denize mi?yoksa dert yandığım dağlara mı?yoksa keşfedilmemiş yerlere mi? Ben işte bu sorularla cebelleşiyorum kendi içimde.aslında cevabını buldum.nereye mi gidiyorum? Cevap kolay.sana geliyorum.beni istemediğin halde…ve seni son bir kez daha görmek istiyorum gitmeden önce.okşamak istiyorum saçlarına bir kez daha.gözlerimle gözlerine deymek istiyorum.yüzüne karşı “seni seviyorum” diyebilecek kadar cesaretli olmak istiyorum.göz yaşlarımla ıslattığım bu kağıda içimi döküyorum son bir kez daha bakıyorum resimlerine.bu satırlarda kendimi, resimlerimizde geçmişimi buluyorum .son bir kez daha söylemek istediğim şeyi söylüyorum: ”seni seviyorum”.istersen atarsın bu kağıdı,istersen gömersin,istersen saklarsın…neye yarar?ne fark eder? Ne istersen onu yap beni ilgilendirmez.gidiyorum çünkü ben anla artık,gidiyorum küçük umarım bir gün seni ne kadar çok sevdiğimi anlarsın… |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Biliyor musun benden bir şeyleri anlatmamı istediler ve ben de seni anlatmaya karar verdim. Bakalım beğenecek misin. Ne olur bana kızsan bile çıkıp gitme hayatımdan. Biliyorsun beni, sensiz olmuyor. Şimdi ise sadece dinle... Herkes bu güne kadar onu anlatmaya çalıştı ama nedense kelimeleri yarı yolda kaza yaptı. Çünkü hep yolun yanlı tarafından başladılar yolculuğa bu düşsel dünyada. Aslında ben de nerden başlayacağımı bilemiyorum ama sanırım en doğrusu şu kelimelerle olur... O hiç beklenmedik bir anda çıkar karşınıza. O kadar ani yakalar ki sizi neye uğradığınızı şaşırısınız. Ne kadar kaçsanız da o sizi kovalar durur. Sonbaharda dökülen bir yaprağın parça parça olmasıdır bazen, elinizden sadece ağlamak gelir onun rüzgarda sürüklenişini izlerken. Bir mucizenin başlangıcı oluverir. Damarlarınızda dolaşan kan gibi hayat verir size en umutsuz anınızda ama belki de sonradan, verdiği canı fazlası ile alır gider uzaklara, karışır karanlığa, bul bulablirsen... Ama hayatınıza girdi mi bir kere, onsuz olmaz bir daha. Ne kadar acıtsa da batmamaya başlar bir süre sonra. Alışırsınız varlığına,kopamazsınız. Bir bakmışsınız vazgeçilmeziniz olmuş... Ve yanlızlığın ta kendisidir o aynı zamanda da yanlızlığınızı paylaşandır. Nedense onun adı aşktır... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Sevmekse Sevmek Nedir?
Dün gece yine seni düşündüm her zaman ki gibi geçtiğimiz yaz aylarını düşündüm hasretin sevginle birleşti gözyaşı olarak döndü bana. Sensizliğine bürünmüş dünyamda kendi egemenliğimi kurmaya çalışıyordum tam kendim için bir şeyler yapacaktım ki tekrar geldi hiç gözümün önünden gitmeyen gözlerin. Sandığın içinden fotoğraflarımızı buldum sanki sensizliği tadacakmışım gibi sarılmışım sana yüzüm gülüyor. Mutluyum! Artık dayanamıyorum sensizliğe. Acı veriyor fotoğraflarınla yaşamak bana belki de aşkımızın kayan bir yıldız kadar. Çabuk parlayıp söndüğünü bilmek yıpratıyor bedenimi artık ben eski ben değilim. Mutlu olamıyorum eskisi gibi bedenim susuz kaldı ne kadar içsem de daha kalacak. Çünkü ben suya değil benim için daha da önemli olan sana, senin sevgine susadım. Tam sevdanın rengini bulmuştum ki gökteki yıldızımız kaydı. İlişkimizin başladığı gün bir fidan dikmiştik ve söz vermiştik birbirimize sevgi ile büyütecektik diye. Şimdi o ağaca kim bakacak sevgisiz kalıp sonsuzun derinliğine mi kapılacak benim gibi çünkü ben sensiz karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim tek ışığım sendin yok olup gittin. Artık kendi içimde 4 mevsim kış yaşıyorum çünkü yazım ve baharlarım beni terk etti. Bende artık yalnız içiyorum senin sevdiğin şarabı. Aynaları da kaldırdım artık sevmiyorum onları. Bana iyi bir yüz vermiyorlar baktığımda. Bahçemdeki kuşlar da sustu artık aşkımızı şarkılara vurmuyorlar. Ne olur geri dön artık bebeğim hayatımı artık siyah beyaz yaşamak istemiyorum... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Kağıda Dökülmüyor
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken? Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları. İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu. Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü. Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret? Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!" Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için. Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti. |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
...Aşk eski bir hikayedir ama her zaman yepyeni...Ve aşk, öyle engin bir deryadır ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı... Sana desem ki; 'Aşk kalbin göklere yükseldiği altın merdivendir.' Bilmem yeterli ulurmu? Aşkın ilk soluğu, mantığında son soluğudur. Bitmeyen bir şarkıdır aşk...Dudaklarda türkü, ruhu açan baharın gelişi gibi...Nasıl, nereden gelir bilinmez, öyle sessiz ve güçlü... İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir attır. Ne dizgin anlar, ne ses dinler... Aşk insanı kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar. Aşkı anlatmak, suya mektup yazmaktan farksızdır. Aşk işte, AŞK... Aşk Çiçeği Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik, bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize, bir tutam sevinç çığlığı. Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar, dağlar, ovalar, denizler, dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar, ağaçlar, çiçekler, kelebekler, cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa, gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp götürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar... Bu dağların sevda türküsüsün sen, denizlerin mavisi, bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun, yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli. Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzğarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda. Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları, denizleri, kuşları, ormanları, umudu, sevinci, güneşi, çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim. Kar türküleri kederlidir gülüm, kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel, seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde, namusumun akında taşıdım hep. Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme buralardan, gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz, kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden. Gitme figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Dün gece uyuyamadım.Seni düşündüm yine .sabaha karşı oluyor,dışarıya bakıyorum.güneş tüm güzelliğiyle güne merhaba diyor.bakıyorum güneşe.inceliyorum onu.teni tıpkı seninki gibi parlak.tıpkı senin gibi aydınlatıyor o da hayatımı ve içimi…çok benziyorsunuz aslında.ikinizde çok güzelsiniz,mükemmel ,hatta kusursuz.etrafıma bakıyorum.gözlerim seni arıyor.öyle alışmışım ki sana sensizliğine katlanamıyorum bile.öyle ölümüne sevmişim ki seni yokluğuna alışamayacak kadar.ben yapamıyorum sensiz.aramız açık.biliyorum ben sensizlikten perişan olurken burada,sen orada bensizliği umursamıyorsun.hani ufukta bazen çok güzel senin çok beğendiğin bir ada yada bir dağ görürsün.ulaşmak istersin ona.varlığını bilirsin.görürsün o yeri ama ulaşamazsın.işte bende şu anda aynı duyguları yaşıyorum içimde.tutamadığın her yağmur damlası kadar seviyorum seni.martının kanat çırpışı gibi seviyorum.senin gibi seviyorum seni.özlemim epey fazla ölçemiyorum.kapıldım bir kere kalbimin bahtına.gidiyorum ama nereye?dostum denize mi?yoksa dert yandığım dağlara mı?yoksa keşfedilmemiş yerlere mi? Ben işte bu sorularla cebelleşiyorum kendi içimde.aslında cevabını buldum.nereye mi gidiyorum? Cevap kolay.sana geliyorum.beni istemediğin halde…ve seni son bir kez daha görmek istiyorum gitmeden önce.okşamak istiyorum saçlarına bir kez daha.gözlerimle gözlerine deymek istiyorum.yüzüne karşı “seni seviyorum” diyebilecek kadar cesaretli olmak istiyorum.göz yaşlarımla ıslattığım bu kağıda içimi döküyorum son bir kez daha bakıyorum resimlerine.bu satırlarda kendimi, resimlerimizde geçmişimi buluyorum .son bir kez daha söylemek istediğim şeyi söylüyorum: ”seni seviyorum”.istersen atarsın bu kağıdı,istersen gömersin,istersen saklarsın…neye yarar?ne fark eder? Ne istersen onu yap beni ilgilendirmez.gidiyorum çünkü ben anla artık,gidiyorum küçük umarım bir gün seni ne kadar çok sevdiğimi anlarsın… |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Biliyor musun benden bir şeyleri anlatmamı istediler ve ben de seni anlatmaya karar verdim. Bakalım beğenecek misin. Ne olur bana kızsan bile çıkıp gitme hayatımdan. Biliyorsun beni, sensiz olmuyor. Şimdi ise sadece dinle... Herkes bu güne kadar onu anlatmaya çalıştı ama nedense kelimeleri yarı yolda kaza yaptı. Çünkü hep yolun yanlı tarafından başladılar yolculuğa bu düşsel dünyada. Aslında ben de nerden başlayacağımı bilemiyorum ama sanırım en doğrusu şu kelimelerle olur... O hiç beklenmedik bir anda çıkar karşınıza. O kadar ani yakalar ki sizi neye uğradığınızı şaşırısınız. Ne kadar kaçsanız da o sizi kovalar durur. Sonbaharda dökülen bir yaprağın parça parça olmasıdır bazen, elinizden sadece ağlamak gelir onun rüzgarda sürüklenişini izlerken. Bir mucizenin başlangıcı oluverir. Damarlarınızda dolaşan kan gibi hayat verir size en umutsuz anınızda ama belki de sonradan, verdiği canı fazlası ile alır gider uzaklara, karışır karanlığa, bul bulablirsen... Ama hayatınıza girdi mi bir kere, onsuz olmaz bir daha. Ne kadar acıtsa da batmamaya başlar bir süre sonra. Alışırsınız varlığına,kopamazsınız. Bir bakmışsınız vazgeçilmeziniz olmuş... Ve yanlızlığın ta kendisidir o aynı zamanda da yanlızlığınızı paylaşandır. Nedense onun adı aşktır... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Sevmekse Sevmek Nedir?
Dün gece yine seni düşündüm her zaman ki gibi geçtiğimiz yaz aylarını düşündüm hasretin sevginle birleşti gözyaşı olarak döndü bana. Sensizliğine bürünmüş dünyamda kendi egemenliğimi kurmaya çalışıyordum tam kendim için bir şeyler yapacaktım ki tekrar geldi hiç gözümün önünden gitmeyen gözlerin. Sandığın içinden fotoğraflarımızı buldum sanki sensizliği tadacakmışım gibi sarılmışım sana yüzüm gülüyor. Mutluyum! Artık dayanamıyorum sensizliğe. Acı veriyor fotoğraflarınla yaşamak bana belki de aşkımızın kayan bir yıldız kadar. Çabuk parlayıp söndüğünü bilmek yıpratıyor bedenimi artık ben eski ben değilim. Mutlu olamıyorum eskisi gibi bedenim susuz kaldı ne kadar içsem de daha kalacak. Çünkü ben suya değil benim için daha da önemli olan sana, senin sevgine susadım. Tam sevdanın rengini bulmuştum ki gökteki yıldızımız kaydı. İlişkimizin başladığı gün bir fidan dikmiştik ve söz vermiştik birbirimize sevgi ile büyütecektik diye. Şimdi o ağaca kim bakacak sevgisiz kalıp sonsuzun derinliğine mi kapılacak benim gibi çünkü ben sensiz karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim tek ışığım sendin yok olup gittin. Artık kendi içimde 4 mevsim kış yaşıyorum çünkü yazım ve baharlarım beni terk etti. Bende artık yalnız içiyorum senin sevdiğin şarabı. Aynaları da kaldırdım artık sevmiyorum onları. Bana iyi bir yüz vermiyorlar baktığımda. Bahçemdeki kuşlar da sustu artık aşkımızı şarkılara vurmuyorlar. Ne olur geri dön artık bebeğim hayatımı artık siyah beyaz yaşamak istemiyorum... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Kağıda Dökülmüyor
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken? Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları. İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu. Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü. Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret? Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!" Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için. Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti. |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
...Aşk eski bir hikayedir ama her zaman yepyeni...Ve aşk, öyle engin bir deryadır ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı... Sana desem ki; 'Aşk kalbin göklere yükseldiği altın merdivendir.' Bilmem yeterli ulurmu? Aşkın ilk soluğu, mantığında son soluğudur. Bitmeyen bir şarkıdır aşk...Dudaklarda türkü, ruhu açan baharın gelişi gibi...Nasıl, nereden gelir bilinmez, öyle sessiz ve güçlü... İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir attır. Ne dizgin anlar, ne ses dinler... Aşk insanı kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar. Aşkı anlatmak, suya mektup yazmaktan farksızdır. Aşk işte, AŞK... Aşk Çiçeği Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik, bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize, bir tutam sevinç çığlığı. Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar, dağlar, ovalar, denizler, dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar, ağaçlar, çiçekler, kelebekler, cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa, gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp götürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar... Bu dağların sevda türküsüsün sen, denizlerin mavisi, bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun, yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli. Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzğarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda. Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları, denizleri, kuşları, ormanları, umudu, sevinci, güneşi, çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim. Kar türküleri kederlidir gülüm, kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel, seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde, namusumun akında taşıdım hep. Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme buralardan, gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz, kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden. Gitme figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Dün gece uyuyamadım.Seni düşündüm yine .sabaha karşı oluyor,dışarıya bakıyorum.güneş tüm güzelliğiyle güne merhaba diyor.bakıyorum güneşe.inceliyorum onu.teni tıpkı seninki gibi parlak.tıpkı senin gibi aydınlatıyor o da hayatımı ve içimi…çok benziyorsunuz aslında.ikinizde çok güzelsiniz,mükemmel ,hatta kusursuz.etrafıma bakıyorum.gözlerim seni arıyor.öyle alışmışım ki sana sensizliğine katlanamıyorum bile.öyle ölümüne sevmişim ki seni yokluğuna alışamayacak kadar.ben yapamıyorum sensiz.aramız açık.biliyorum ben sensizlikten perişan olurken burada,sen orada bensizliği umursamıyorsun.hani ufukta bazen çok güzel senin çok beğendiğin bir ada yada bir dağ görürsün.ulaşmak istersin ona.varlığını bilirsin.görürsün o yeri ama ulaşamazsın.işte bende şu anda aynı duyguları yaşıyorum içimde.tutamadığın her yağmur damlası kadar seviyorum seni.martının kanat çırpışı gibi seviyorum.senin gibi seviyorum seni.özlemim epey fazla ölçemiyorum.kapıldım bir kere kalbimin bahtına.gidiyorum ama nereye?dostum denize mi?yoksa dert yandığım dağlara mı?yoksa keşfedilmemiş yerlere mi? Ben işte bu sorularla cebelleşiyorum kendi içimde.aslında cevabını buldum.nereye mi gidiyorum? Cevap kolay.sana geliyorum.beni istemediğin halde…ve seni son bir kez daha görmek istiyorum gitmeden önce.okşamak istiyorum saçlarına bir kez daha.gözlerimle gözlerine deymek istiyorum.yüzüne karşı “seni seviyorum” diyebilecek kadar cesaretli olmak istiyorum.göz yaşlarımla ıslattığım bu kağıda içimi döküyorum son bir kez daha bakıyorum resimlerine.bu satırlarda kendimi, resimlerimizde geçmişimi buluyorum .son bir kez daha söylemek istediğim şeyi söylüyorum: ”seni seviyorum”.istersen atarsın bu kağıdı,istersen gömersin,istersen saklarsın…neye yarar?ne fark eder? Ne istersen onu yap beni ilgilendirmez.gidiyorum çünkü ben anla artık,gidiyorum küçük umarım bir gün seni ne kadar çok sevdiğimi anlarsın… |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
Biliyor musun benden bir şeyleri anlatmamı istediler ve ben de seni anlatmaya karar verdim. Bakalım beğenecek misin. Ne olur bana kızsan bile çıkıp gitme hayatımdan. Biliyorsun beni, sensiz olmuyor. Şimdi ise sadece dinle... Herkes bu güne kadar onu anlatmaya çalıştı ama nedense kelimeleri yarı yolda kaza yaptı. Çünkü hep yolun yanlı tarafından başladılar yolculuğa bu düşsel dünyada. Aslında ben de nerden başlayacağımı bilemiyorum ama sanırım en doğrusu şu kelimelerle olur... O hiç beklenmedik bir anda çıkar karşınıza. O kadar ani yakalar ki sizi neye uğradığınızı şaşırısınız. Ne kadar kaçsanız da o sizi kovalar durur. Sonbaharda dökülen bir yaprağın parça parça olmasıdır bazen, elinizden sadece ağlamak gelir onun rüzgarda sürüklenişini izlerken. Bir mucizenin başlangıcı oluverir. Damarlarınızda dolaşan kan gibi hayat verir size en umutsuz anınızda ama belki de sonradan, verdiği canı fazlası ile alır gider uzaklara, karışır karanlığa, bul bulablirsen... Ama hayatınıza girdi mi bir kere, onsuz olmaz bir daha. Ne kadar acıtsa da batmamaya başlar bir süre sonra. Alışırsınız varlığına,kopamazsınız. Bir bakmışsınız vazgeçilmeziniz olmuş... Ve yanlızlığın ta kendisidir o aynı zamanda da yanlızlığınızı paylaşandır. Nedense onun adı aşktır... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Sevmekse Sevmek Nedir?
Dün gece yine seni düşündüm her zaman ki gibi geçtiğimiz yaz aylarını düşündüm hasretin sevginle birleşti gözyaşı olarak döndü bana. Sensizliğine bürünmüş dünyamda kendi egemenliğimi kurmaya çalışıyordum tam kendim için bir şeyler yapacaktım ki tekrar geldi hiç gözümün önünden gitmeyen gözlerin. Sandığın içinden fotoğraflarımızı buldum sanki sensizliği tadacakmışım gibi sarılmışım sana yüzüm gülüyor. Mutluyum! Artık dayanamıyorum sensizliğe. Acı veriyor fotoğraflarınla yaşamak bana belki de aşkımızın kayan bir yıldız kadar. Çabuk parlayıp söndüğünü bilmek yıpratıyor bedenimi artık ben eski ben değilim. Mutlu olamıyorum eskisi gibi bedenim susuz kaldı ne kadar içsem de daha kalacak. Çünkü ben suya değil benim için daha da önemli olan sana, senin sevgine susadım. Tam sevdanın rengini bulmuştum ki gökteki yıldızımız kaydı. İlişkimizin başladığı gün bir fidan dikmiştik ve söz vermiştik birbirimize sevgi ile büyütecektik diye. Şimdi o ağaca kim bakacak sevgisiz kalıp sonsuzun derinliğine mi kapılacak benim gibi çünkü ben sensiz karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim tek ışığım sendin yok olup gittin. Artık kendi içimde 4 mevsim kış yaşıyorum çünkü yazım ve baharlarım beni terk etti. Bende artık yalnız içiyorum senin sevdiğin şarabı. Aynaları da kaldırdım artık sevmiyorum onları. Bana iyi bir yüz vermiyorlar baktığımda. Bahçemdeki kuşlar da sustu artık aşkımızı şarkılara vurmuyorlar. Ne olur geri dön artık bebeğim hayatımı artık siyah beyaz yaşamak istemiyorum... |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk Kağıda Dökülmüyor
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken? Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları. İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu. Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü. Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret? Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!" Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için. Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti. |
Beklenmeyen Sonlar
Aşk
...Aşk eski bir hikayedir ama her zaman yepyeni...Ve aşk, öyle engin bir deryadır ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı... Sana desem ki; 'Aşk kalbin göklere yükseldiği altın merdivendir.' Bilmem yeterli ulurmu? Aşkın ilk soluğu, mantığında son soluğudur. Bitmeyen bir şarkıdır aşk...Dudaklarda türkü, ruhu açan baharın gelişi gibi...Nasıl, nereden gelir bilinmez, öyle sessiz ve güçlü... İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir attır. Ne dizgin anlar, ne ses dinler... Aşk insanı kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar. Aşkı anlatmak, suya mektup yazmaktan farksızdır. Aşk işte, AŞK... Aşk Çiçeği Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik, bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize, bir tutam sevinç çığlığı. Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar, dağlar, ovalar, denizler, dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar, ağaçlar, çiçekler, kelebekler, cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa, gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp götürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar... Bu dağların sevda türküsüsün sen, denizlerin mavisi, bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun, yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli. Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzğarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda. Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları, denizleri, kuşları, ormanları, umudu, sevinci, güneşi, çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim. Kar türküleri kederlidir gülüm, kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel, seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde, namusumun akında taşıdım hep. Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme buralardan, gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz, kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden. Gitme figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.